@buzlarkralicesi
|
-29/1- Endişeli adımları hastane koridorunda ilerlerken Yağız'ın durumunun ağır olup olmadığını düşünmekten deliye dönecek gibiydi. Neyse ki resepsiyonun gösterdiği odadan içeri girdiğinde genç adam sedyede doğrulmuş, elindeki telefonu komodine bırakıyordu ve düşündüğünden daha iyi durumda görünüyordu. "Yağız..." Genç adam karısını karşısında görmeyi bekliyordu. Şoförünün ona haber vermesi canını sıksa da takılması gereken daha önemli konular vardı. "Ben iyiyim." dese de onu rahatlatma çabasından çok uzaktı tavrı. Melda Hanım'la aralarında geçen kısa konuşma üzerine çiftlik evindeki olaylara vakıf olmuş ve daha fazla sessiz kalamayacağını anlamıştı. Belki de hayatında yaptığı en büyük hatalarından biriydi bu zamana kadar sessiz kalmak. Onu kırmadan çözmeye çalışırken en büyük kötülüğü yapmıştı belli ki. "Aylin, biraz oturur musun şuraya?" Kibar bir dil kullansa da ses tonu bu ifadelerle tezatlık oluşturuyordu. Neler olup bittiğine dair en ufak bir fikri olmayan kadın ise Yağız'ın neden böyle davrandığını tam olarak anlayamıyordu. "Ne oluyor Yağız?" derken adamın karşısına oturmuştu. Her şeyi bildiği hâlde bilmiyormuş gibi içten pazarlıklı davranması Yağız'ın midesini bulandırıyordu. Gözünün içine baka baka bildiği hâlde aptalı oynuyordu. Bu sırların ve yalanların tamamına bir son verecekti. "Senden boşanıyorum Aylin." "Ne?" Kadının şaşırmasına bile fırsat vermeden devam etti. "Eşyalarını topla ya da ev sende kalsın istiyorsan sorun değil, kalabilir. Ama şunu bilmen gerekiyor, ben buradan kalkar kalkmaz boşanmak için gereken işlemleri başlatmış olacağım." Aylin'e buradan kalkana kadar zaman vermiş olsa da hemen avukatının arayıp işlemleri başlatmayı düşündü o an. Artık bekleyecek tek bir saniyesi bile yoktu. Sabrı dolmuş ve taşmıştı. Her iki tarafı da kırmadan bir şeyleri halletmeye çalışmanın hiçbir faydası olmamıştı, geç de olsa deneyimlemişti bunu. Kimseyi kırmadan çözüm bulmak diye bir şey yoktu, illa ki bir taraf kırılıyordu. Aylin ise duyduklarına anlam veremiyordu. Kurşun adamın kafasına isabet etmişti de onun mu haberi yoktu, neydi bu değişim? Boşanma konusu daha önce de gündeme gelmişti ama genç kadın bir şekilde savuşturmayı başarmıştı. Oysa bu kez oldukça kararlı görünüyordu. "Yağız, ne diyorsun sen?" "Dediğimi çok net duydun. Boşanmak için istediğin tüm şartlar yerine getirilecek, maddi açıdan endişe duymana gerek olmadığını söylememe dahi lüzum yok. Tüm isteklerimi avukatıma bildir, sözleşmeye eklesin." "Yağız ne oluyor birdenbire böyle?" "Birdenbire değil, Aylin. Ben aptal değilim, her şeyden haberim var. İlla yüzüne vurmamı mı istiyorsun?" Gözlerinin içine bakan kadınla yüzleşti o an. Müthiş bir yüzleşmeydi bu. "Bu sabah çiftlik evinde çıkardığın rezaletten haberim var." "Yağız-" "Sen söylemeden ben söyleyeyim, ben de utanılacak şeyler yaptığımı inkâr edecek değilim. Herkes hata yapar, bu doğru. Ama Aylin, ben ne kadar utanılacak şeyler yaptıysam senin Nağme'ye teklif ettiğin şeyler de bir o kadar çirkindi." Gözlerindeki öfke alevlerini ehlileştirmeye çalışsa da içindeki kızgınlığı engelleyemiyordu. "Her şeyi bildiğin hâlde bilmiyormuş gibi davranman, beni aptal yerine koyman çok çirkindi Aylin." "Çirkinlikten söz etmek için sence de geç kalmadın mı? Evliyken başka bir kadından çocuk yapan biri olarak sence de geç kalmadın mı Yağız?" "Ben sütten çıkmış ak kaşık değilim Aylin. Ama sen her şeyi bile bile benden boşanmamakta ısrar ettin. Hayatımda biri olduğunu bilmediğini söyleyemezsin. Sana ilk boşanmak istediğimi söylediğimde zaman istedin, verdim. Sense bu fikre alışmaya çalışmak yerine arkamdan iş çevirmeye kalkıştın." "Yuvamı kurtarmaya çalışmak ne zamandan beri suç oldu Yağız?" "Bizim yuvamız mı var Aylin? İçinde bulunduğumuz şeye yuva mı diyorsun? Nağme olmadan önceki hayatımızı da biliyorsun. Bana olamıyorsan en azından kendine karşı dürüst ol." Duraksadım ve düşündü Aylin. Söyleyecek bir şey bulamıyordu. Yağız'a haksız olduğunu söylemeyi çok isterdi ama ne yazık ki söyleyemiyordu. Ortada başka bir kadının varlığı söz konusu değilken bile her gün kavga gürültü yaşadıklarını da inkâr edemezdi. "Yani bu evlilik bitti diyorsun, öyle mi?" "Evet, Aylin. Uzun zaman önce biten bir evliliği daha fazla süründürmeyelim diyorum." Bakışlarını kendisine dikmiş kadını yorgun ve öfkeli gözlerle süzerken ne düşündüğünü çözmeye çalışıyordu. Aylin ise kendisinden bekleneni yapmadı, olay çıkarmadı. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. İçinden umarım bu kararı verdiğine pişman olmazsın Yağız, diye geçirdi. ●●● Araçla hastaneye doğru yol alırken aklındaki karmaşık düşüncelere anlam veremiyor, engel olamıyordu kadın. Ayvaz'ın teklifinden sonra kafasının karışmasını gerektiren hiçbir şey yoktu aslında. Tanıdığı kişilere bile güvenmemesi gerekirken Ayvaz gibi hiç tanımadığı birine asla güvenemeyeceğini çok iyi biliyordu. Üstelik Melda Hanım'dan Yağız'ın hastaneye kaldırıldığını öğrendiğinden beri tüm bu düşüncelerinin hiçbir anlamı kalmamıştı çünkü ne olursa olsun içinde genç adamın başına bir şey gelmiş olma ihtimaline karşı büyüttüğü endişesine engel olamıyordu. Ya ona bir şey olduysa? Bebeğini babasız mı büyütecekti? Daha birkaç saat öncesine kadar onu terk edip kaçmayı düşünürken bu soğuk gerçeklikle yüz yüze gelmişti. Yaşanan bunca şeye rağmen hiçbir şey söylemeden kaçıp gitme fikrini aklından uzaklaştırdı kadın. Düşündüğü komplo teorileri gerçek dışıydı ve bunu sakinleşip aklı selim bir şekilde evirip çevirdiğinde ancak fark edebilmişti. Konuşmadan çekip gidemezdi. Onunla yüzleşmeliydi Nağme. Ama her şeyden önce onun iyi olup olmadığını bilip rahatlamalıydı. Şoför kapısını açtığında araçtan indi kadın. Hastaneden içeri girerken eli ayağı birbirine dolaşmıştı. Şoför "Sizinle gelmemi ister misiniz Nağme Hanım?" diye sorduğunda başını iki yana sallamakla yetindi Nağme. Sorup öğrendiği odanın önüne geldiğinde derin bir nefes aldı. Adamı nasıl bulacağına dair bir fikri yoktu. Ancak içeri girdiğinde Yağız'ı tahmin ettiği kadar kötü durumda görmediğinde içi rahatlamıştı. En azından kendindeydi. Ufak bir yarası vardı. Yanındaki takım elbiseli adama merakla baktığında çok da üstünde durmadı. "Yağız..." "Nağme, senin burada ne işin var?" Heyecanla yatakta doğruldu adam. "Burada olduğumu nereden biliyorsun?" "Melda Hanım'dan öğrendim." Adama yaklaştı ve yanı başına oturdu. "İyi misin?" "Ben iyiyim, merak edilecek bir şey yok. Sana haber vermelerini kim söyledi ki?" Nağme'nin öğrenmesine biraz kızsa da üstelemedi. Onu üzmemek adına gizlemeyi düşünüyordu. Ancak son zamanlarda ister istemez ona yaşattıklarına bakılırsa bu üzüntü bunun yanında hiçbir şeydi. Daha fazla dayanamadığı için boşanma davası için belgeleri hazırlatmak için direktif verdiği avukatına döndü. "Tamam, siz çıkabilirsiniz. Teşekkür ederim." Odadan çıkan adama baktığında merakla Yağız'a döndü. "O adam kimdi?" "Avukatım." Kendisine soru işaretleriyle bakan kadına açıklamada bulundu. "Boşanma davasını daha fazla geciktirmek istemedim." Şaşkına dönen Nağme ise kelimenin tam anlamıyla ne diyeceğini bilemiyordu. "Nasıl yani? Aylin'in..." "Evet, Aylin'in haberi var. Bugün onunla konuştum." Kendine bir küfür savurur gibi söylendi. "Geç bile kalmıştım zaten." Bunu hiç beklemiyordu Nağme. Onun kurduğu saçma teorilere dayanacak olursa böyle bir şey mümkün değildi. Ondan intikam almak isteyen ve karısıyla iş birliği yapan adam doğuma kadar kandırıp oyalamak varken neden ivedilikle boşanma davası açardı ki? Bu tamamıyla mantık dışıydı. Aniden dudaklarından süzülen sözlere kendi bile inanmadı. "Düşmanının kardeşi olduğumu bilmiyor muydun yani, bu yüzden yaklaşmadın mı bana? Her şey aptal bir kuruntudan mı ibaretti?" "Ne?" Karşısındaki kadının şaşkınlığı ve kontrolsüz sözleri üzerine şoka uğramıştı. "Ne saçmalıyorsun sen, ne düşmanı?" Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi şaşkın şaşkın kendisine bakan adamla saniyelerce bakıştıktan sonra "Nasıl yani?" diye mırıldandı. Haberi yok muydu? Böyle bir şey mümkün müydü? Her şey dökülüverdi ortalığa. Tüm yaşadıklarını anlattı Nağme. Her detayına kadar. Duyduğu telefon konuşmasını, abisi hakkındaki gerçekleri... "Yıllar önce Kilis'ten kaçar gibi gittik. Soyadımızı, soy ağacımızı, kütüğümüzü, her şeyimizi değiştirip İstanbul'a yerleşmiştik. Ailenin tek erkek çocuğu olduğu için abim hepimizden daha fazla tehlikede olduğu için ismine kadar ayırt edici tüm bilgilerini değiştirmek zorunda kaldı. Bu kan davası yüzünden evimizi, yuvamızı, memleketimizi terk etmek zorunda kaldık. Abim madem bu kan davası benim ölmemi istiyor, öyle bilsinler dedi, o diyarları terk ettik. Ama yıllar sonra seninle bu şekilde karşılaşacağımızı kimse bilemezdi." Korkuyordu Nağme. Her şeyi bildiğini sandığı adama tüm gerçekleri anlatmıştı. Şimdiyse abisini tehlikeye atmış gibi hissediyordu. Ya karşısındaki adam kan davası yüzünden intikam amacı güder de Salim'e zarar verirse? Geleneklerine bağlı bir adam olduğunu biliyordu ancak bu kadarını yapıp yapmayacağını bilecek kadar tanımıyordu bile onu. Nağme'nin anlattıklarını bir yapbozun parçaları gibi zihninde birleştirmeye çalışan adam ise şaşkındı. Ne düşüneceğini bilemez hâldeydi. "Ne saçmalıyorsun sen Nağme?" Tüm bu tesadüflere, aradığı düşmanı Mehmet'in Salim ismiyle hayatta olmasına ve sevdiği kadın Nağme'nin abisi çıkmasına mı şaşırmalıydı yoksa Nağme'nin hakkında düşündüğü saçmalıklara mı? Bilemiyordu adam. Nasıl ondan intikam almak istediğini düşünebilirdi anlamıyordu doğrusu. Bir anlaşma yapmışlardı, her şey bir anlaşmayla başlamıştı bu doğruydu ama sonra her şey değişmişti işte. Ona âşık olmuştu. Nağme bunu göremiyor muydu? Hâlâ bu olanlara inanamıyordu. "Böyle bir şeyi nasıl düşünebilirsin? Ayrıca ben yaklaşmadım ki sana, sen yaklaştın. Sen çıktın karşıma. Baban için..." "Biliyorum, evet gerçekten biliyorum Yağız. Düşündüklerim çok saçmaydı biliyorum ama seninle bir anlaşma yapmıştık. Bebeği doğurup size vermem gerekiyordu. Sen de teklifi yaparken çocuğunun annesi olarak beni seçmen konusunda ısrar edince..." Elini alnına götürüp sıkıntıyla saçlarını karıştırdı. "Bilmiyorum, Yağız. Aklım karmakarışık... Ve korkuyorum." Her şey açığa çıkmış, gizli bir şey kalmamıştı ancak buna rağmen içi hiç rahat değildi Nağme'nin. Bu düşmanlıkla ilgili korkusunu içinde taşıyordu. Genç kadının yanağını okşayan Yağız "Neden korkuyorsun?" diye sordu duru bir sesle. "Şimdi ne olacak Yağız? Ailem henüz bir adamdan hamile olduğumu bile bilmezken bu kişinin sen olduğunu öğrenirlerse ne olacak? Dahası, aranızda bir kan davası var. Abim ve sen... İkinizden biri diğerine zarar verirse ben bunu kaldırabilir miyim sanıyorsun?" "Nağme..." Hiçbir şey söylemeden kadını kendine çekip sarıldı. Bir süre onu sakinleştirdikten sonra konuşmaya devam etti. "Onu vurduğumda çok gençtim, toydum. Kolay kandırılabilecek, beyni yıkanabilecek kadar tecrübesizdim. Üstelik o olay her gece rüyalarıma girdi, onu öldürdüğümü sanarken ömrümün yarısı haram oldu bana. Ama artık mantıklı düşünen olgun bir insanım, kan davasının ve düşmanlığın insanlara hiçbir şey getirmediğini bilecek yaştayım. Kimseye düşmanlık gütmüyorum. Onun yaşayıp yaşamadığını araştırdım, çünkü hayattaysa gelip benden intikam almak için sana zarar vermesinden korktum. Sana ya da bebeğime benim yüzümden bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim." Nağme'nin saçlarını okşadı usulca. Genç kadının üzerinede sakinleştirici bir etkisi vardı bu okşayışlarının. "Merak etme, her şey yoluna girecek. Ben abinle konuşur her şeyi çözerim. Sen bunlarla kafanı yorup da kendini üzme." Nağme'nin başını göğsüne yaslayıp saçlarını öptü. Öte yandan duyduklarına hâlâ inanamıyordu. Bu kadar tesadüfün mümkün olmayacağını düşünürdü. Ta ki başına gelene kadar. Ayrıca Nağme'nin günün sonunda kendisine karşı dürüst olup her şeyi anlatması da hoşuna gitmişti. Sırlar ve yalanlarda boğuldukları yetmişti artık. Her şey açığa çıktığına göre bundan böyle daha dürüst bir yaşam sürmeye çalışacaklardı. Bir şekilde bu açmazı da çözecekti Yağız. ●●● Tüm eşyalarını toplaması mümkün olmasa da küçük bir bavul hazırlamıştı Aylin. Kapıda kendisini uğurlamak için bekleyen yardımcı kıza "Kalan eşyalarımı sonra gönderirsiniz." dedi evden çıkmadan önce. "Peki Aylin Hanım, hoşça kalın." Yavaş adımlarla arabasına doğru yürüdü. Şoförü bagaja bavulunu yerleştirirken arka koltuğa yerleşmeden önce son kez evine baktı. Acı tatlı günleri geçmişti bu evde. Bir yuvası olmuştu bu zamana kadar. Her şey sonunda sarpa sarsa da tüm günleri kötü geçmemişti. Şimdiyse her şeyin bittiği yerdeydi. "Ben gidersem sessiz sedasız gitmem Yağız Koçbeyli. Bombayı patlatmadan gitmeyeceğim." Yağız'ın kırıcı konuşmasını hâlâ unutamıyordu. Bunca yıllık karısına sarf ettiği sözlere anlam veremiyordu. Ve her şeyin Nağme yüzünden olduğunu da çok iyi biliyordu. "Burayı senin için cehenneme çevireceğim." ... * YAZAR NOTU: Yeni bölüm hakkındaki tahminlerinizi buraya yapabilirsiniz, çok mutlu olurum. Sizleri aşırı aşırısı seviyorum, bol kokulu öpçükler! 😘 |
0% |