Yeni Üyelik
61.
Bölüm

❦ Tutku Meyvesi | 29/2

@buzlarkralicesi

-29/2-

Yağız'ın ısrarlarıyla hastaneden çıkıp çiftlik evine geldiklerinde uzun zamandır ilk kez bu kadar mutluydu Nağme. Gerçekleşmesi için beklediği her şey bir bir oluyordu. Yağız boşanıyordu, artık yepyeni bir hayata başlamak üzereydiler. Küçük pürüzler dışında...

Onunla konuşması gereken önemli bir konu daha kalmıştı. Aralarında hiçbir sır kalmasın istiyordu ancak şuan sırası mıydı emin değildi. Ne kadar geciktirirsem o kadar zorlaşır, diye düşündü kadın.

Onun düşünceli ifadesinin farkına varan Yağız ise bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Bir çekincesi olduğunu anlamıştı. "Sen iyi misin?"

"İyiyim." Yara bandı gibi, bir anda çek kurtul dedi Nağme. Bu konuyu halletmenin tek yolu yine cesaret edip çekinmeden anlatmaktır. Artık saklanacak bir şey kalmamıştı. Aralarında hiç sır kalmamalıydı. Adamın sırtındaki yastığı düzeltirken "Seninle konuşmm gereken bir şey var." dedi aniden. Kendisine soru işaretleriyle dolu bakan adamın merakını dindirmek istiyordu. Derin bir nefes bıraktı ve "Sana söylemem gereken önemli bir şey." diye ekledi.

"Seni dinliyorum." Genç kadının gergin tavrı merakını cezbetmişti. Haberi olmayan ne vardı da bu kadar endişe duyuyordu? Öğrenmesinden çekince duyduğu ne vardı böylesine? Sakinleştirici bir ses tonuyla "Benimle her şeyi paylaşabileceğini biliyorsun Nağme, rahat ol."

"Yağız, öncelikle bunu senden gizlemekten çok da gurur duymadığımı bilmelisin. Gizlemek istemediğim ama mecbur kaldığım bir şey bu."

"Seni bu kadar endişeye sürükleyen benim bilmediğim ne olabilir?"

"Ben de yeni öğrendim sayılır. Evinizde düzenlenen akşam yemeğinde karşılaştık."

Meraklı kaşlarını çatarak "Kiminle karşılaştınız?" diye sordu Yağız. Anlamaya çalışıyordu. Nağme'nin anlatmaya çalıştığı şeyin ne olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu.

"Yağız, hani sana bir adamdan bahsetmiştim. Senden önce biri olduğundan..."

Hayal meyal hatırlayan adam anlayışlı bir ifadeyle başını salladı. "Evet, hatırlıyorum." Konunun o adamla ne ilgisi vardı, onu anlayamamıştı. O hâlde yaşanan akşam yemeğiyle ne gibi bir alakası olabilirdi ki? Anlamaya çalışıyordu ancak kafasındaki soru işaretlerine bir yanıt bulamıyordu. "O adamın konumuzla ne ilgisi var?"

"Yağız... O adam..." Elleriyle oyalanırcasına oynarken bu gerçeklerden kaçamayacağını kendi içinde tekrarladı. Geri kalan her şeyi söylemeliydi. Sırlarla yaşanmazdı. Sevdiği adamın gözlerinin içine baktı ve tek seferde söyleyip kurtuldu. "O adam Tuna'ydı."

"Ne?"

Saniyeler boyu sessizlik sürüp giderken Yağız duyduklarını anlamlandırmaya çalışıyordu. Doğru mu duymuştu? Doğru mu yorumlamıştı duyduklarını? Ayağa kalkıp odanın içinde ileri geri gidip geliyordu. Nağme'nin eski sevgilisi, ona ihanet eden adam Tuna mıydı? Şaşkındı. Ve öfkeli. Bu nasıl olabilmişti?

Elleri yumruk hâlini almış adamın gözlerine baktığında alev alev bakışlarla karşılaşan kadın kendisini nasıl bir tepkinin beklediğini bilmiyordu. Yağız bunu nasıl karşılayacaktı? Emin değildi. Elbette bu utanılacak bir şey değildi, farkındaydı. Ondan önce yaşanan hiçbir şeyi açıklamak zorunda değildi ama hem bu adam Yağız'ın tanıdığı biri çıkmıştı hem de akşam yemeğinde karşı karşıya geldiklerinde hiçbir şey olmamış ve birbirlerini hiç tanımıyorlarmış gibi davranmıştı. Yağız'ın gözünde kendini yalancı konumuna düşürmüştü. Aslında yapmak istediği şey kesinlikle bu değildi ancak o an verdiği ani bir tepki kendisini bir yalancı gibi lanse etmesine sebep olmuştu. Adamın öfkelendiğini görünce kendini savunma ve açıklama gereği duydu. "Bak, sana yalan söyleme gibi bir derdim yoktu ama yanlış anlaşılmaktan korktum. Senin beni yanlış değerlendirmenden korktum. Aylin'in kardeşiyle ilişkim olduğunu öğrendiğinde başka şeyler düşünebileceğin geldi aklıma. O an korktum, çekindim."

Genç adam Nağme'nin ne demeye çalıştığını iyi anlamıştı. Kendisini para avcısı biri gibi göstermemek için bazı gerçeklere susmuştu. Şimdiyse karşısındaki adamın onu yargılandığını, kızgın olduğu kişinin kendisi olduğunu sanıyordu. Yağız öfkeliydi, bu doğru. Ancak neye öfkeli olduğunu bilmiyordu, bildiği tek şey öfkeli olduğu kişinin Nağme olmadığıydı. Belki de içindeki bu duyguyu öfke olarak adlandırmak tam olarak doğru sayılmazdı. Öfkeye çok benzer bir duygunun varlığı onu harekete geçiriyor olabilirdi. Kıskançlık. Gerilmiş bir yüz ifadesiyle kendini açılamaya çalışan kadının omzuna dokundu. "Senin bir suçun yok." Onu rahatlattıktan sonra elini tuttu. "Neden bana en başından söylemedin? Neden?"

"Korktum, Yağız. Beni yanlış biri olarak tanımandan korktum. Benden uzaklaşmandan korktum. Bilmiyorum, böyle bir tesadüf nasıl olabilir hiçbir fikrim yok ama bilerek yaptığımı düşünmenden korktum."

"Saçmalama Nağme, ben seni tanımıyor muyum?"

"O... Aylin öyle söyledi."

Duraksayan adam "Ne dedi?" diye sorduğunda harekete geçmiş gibi bir ifadesi vardı. Bu konuşmanın altından ne çıkacağını düşünüyordu. Suskunluğunu koruyan kadına ısrarda bulundu. "Ne söyledi sana?"

"Bak, bunu gizlemek benim fikrimdi. Asla Aylin'in suçu değildi. Ama araştırmış, bir şekilde kardeşiyle ilişkim olduğunu öğrenmiş. Bana geldi. Beni tehdit etti. Çocuğu doğurup size vermezsem Tuna'yla ilişkim olduğunu sana anlatacağını, böylece senin de beni bir servet avcısı olarak olarak göreceğini söyledi. Bebeğimden beni ayıracağını söyledi."

Aylin'in söylediklerine, yaptıklarına inanmıyordu. Ondan beklenmeyecek şeyler değildi. Aylin'di bu, yapardı. Ancak yine de kulaklarına inanamıyordu. Nasıl bu kadar ileru gidebilmişti? Tüm bunların ortaya çıkacağını hiç mi düşünmemişti? Korkmamış mıydı hiç? Aylin'de korku denen bir şey yoktu artık, çoktan gözünü karartmıştı. Her şeyi yapabilirdi. "Seni bebeğinden ayırabileceğimi nasıl düşünürsün?"

Anlamlı bir ifadeyle adamın yüzüne baktığında "Zaten anlaşmamız da böyle başlamamış mıydı?" yanıtını verdi kadın.

Biraz düşününce hak verdi Yağız. Haklıydı. En başta anlaşmaları böyleydi; hesapta olmayan bir şey olmasaydı, yani Nağme'ye âşık olmasaydı gerçekleşecek olan da buydu en nihayetinde. Şimdi nasıl sorgulayabilirdi ki Nağme'nin bu düşüncesini. Ona sıkı sıkı sarıldı. "Bunları düşünme. Ben hep senin yanındayım bundan sonra."

"Tuna'yı sakladığın için bana kızmadın mı?"

"Söylemeni tercih ederdim. Ama kızmadım." Şefkatle kadının saçlarını okşuyordu. "Korkmuşsun. Kötü bir niyetin yoktu, biliyorum. Sadece..."

"Sadece?"

"Seni kaybetme ihtimali beni öfkelendiriyor. Kıskançlıktan deliye dönüyorum."

Başını adamın göğsüne yaslamış olan kadın ise tatlı ve yumuşak bir tebessümle rahatlamıştı. Son sırları da açığa çıkmıştı ve artık her şeyin çözülebileceğine inancı tamdı. Yağız onu tanıyordu. Kendisi gibi aptal yanlış anlamalara kapılmadan onu dinlemeyi becerebilmişti. O an kendine öyle çok kızıyordu ki Nağme. Nasıl Yağız'ın onu kandırabileceğini düşünmüştü? Aylin'le bebeği alıp ona oyun oynayabileceği gibi komplike bir hainliği yapabileceğine kendini nasıl inandırmıştı? Oysa tüm bunları anlattığında Yağız anlayış ve hoşgörüyle yaklaşmıştı. Kendisini yargıladığını bile bile kızmamıştı Nağme'ye. Tam da o an kendine bir söz verdi Nağme, bir daha asla Yağız'ı dinlemeden peşin hüküm vermeyecekti. Birbirilerine güveneceklerdi. Nağme de bunu öğrenecekti.

Genç kadın telefonu çaldığında arayanın abisi olduğunu görünce anlamsız bir paniğe kapıldı. İçinde tuhaf bir his belirdi aniden. Gergin bir ifadeyle kendisine bakan adama döndü. "Abim arıyor."

"Açsana."

Tereddüt ederek aramayı yanıtladı kadın. "Alo, abi..."

Selam sabah dahi olmaksızın "Hemen konuşmamız lazım." diyerek söze girmişti Salim.

Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı Nağme. Elleri buz kesmişti, titriyordu. Korkuyordu. Aslında henüz bir şey olup olmadığını bile bilmiyordu ama hissediyordu işte. "Abicim, iyi misin? Bir terslik yok ya?"

"Dediğimi duydun, Nağme."

Bir de şimdi yalan söylemek zorunda kalmıştı. Hemen tamam, geliyorum deseydi şüphe çekebilirdi. "Abi, gelemeyeceğimi biliyorsun. Uçak bileti bulmam lazım, işten izin almam-" Sözünü kesen cümlelerle donup kaldı Nağme.

Tane tane "Bana, yalan, söyleme." dedi donuk bir ses tonuyla. Bir robot gjbi ruhsuz ve duygusuz çıkmıştı Salim'in sesi. Hâlâ utanmadan kendisine yalan söyleyen kardeşine öfke ve kin doluydu. "Her şeyi biliyorum Nağme, daha fazla yalan söylemeyi kes."

Kekeleyerek "H-Her şeyi mi?" diye sordu kadın. Abisinin her şeyden kastı neydi? Ne biliyor olabilirdi? "Abi, ne diyorsun sen?"

"Her şeyi biliyorum, tüm gerçekleri. Bana daha fazla yalan söylemeyi deneme bile. Hepsinin hesabını vereceksin, Nağme."

Aniden hat kesildiğinde neye uğradığını şaşırmış bir biçimde kalakaldı Nağme. Abisi hiç olmadığı kadar öfkeli ve soğukkanlı bir biçimde her şeyi bildiğini söylüyordu. Ve bunların hesabını vereceğini. Her şey derken, olayların ne kadarını biliyordu? Mesela başka bir adamdan hamile olduğunu biliyor muydu? Ya da onunla taşıyıcı annelik anlaşması yaptığını? Belki de onun can düşmanının bebeğini taşıdığını bilmiyordu. Çıldıracaktı. Peki, ne kadarını biliyordu? Ve daha da önemlisi, kimden öğrenmişti? Tüm gerçekleri öğrendiğinde abisinin ne tepki vereceğini tahmin bile edemiyordu kadın. Onu hiçbir şey durduramazdı. Bunu biliyordu. Delice şeyler yapabilirdi.

Korkudan tir tir titreyen kadının solgun yüzüne odaklandı adam, ellerini tuttu. Buz kesmişti. "Nağme, neler oluyor?"

"Abim... Hemen... Hemen eve gitmem gerekiyor." Yağız'a hepsini söylemek istese de dili tutulmuştu, abisiyle konuştuğu her şeyi telaffuz edemiyordu. Kafası karışıktı, korkuyordu. Neye uğradığını şaşırmıştı. Kötü tarafından düşünmemeliydi belki de. Kim bilir, ufacık bir şey öğrenmişti de ondan bahsediyordu. Olamaz mıydı? Tüm gerçekleri öğrenseydi çoktan kapısına dayanıp burayı ateşe vermez miydi? Belki de yalnızca çalışmak için yanlarından ayrıldığının bir yalan olduğunu öğrenmişti. Gerisini hiç bilmiyordu.

Yağız ise kadının bu kadar korkmuş olmasına hâlâ anlam veremiyordu. Bilmediği neler olmuştu? "Anlamadım?" Suspus duran kıza baktı. "Nağme, neler oluyor anlatır mısın artık?"

"Abim bir şeyleri öğrenmiş ama tam olarak hangi kısmını öğrendiğini bilmiyorum."

"Tamam, hadi gidiyoruz."

"Sen nereye?"

"Ben de geliyorum, seni yalnız bırakacağımı düşünmedin herhâlde."

"Hayır, sen gelemezsin Yağız biliyorsun."

"Sen de seni yalnız bırakmayacağımı çok iyi biliyorsun, Nağme. Ayrıca artık tüm gerçeklerin açığa çıkma vakti gelmedi mi artık? Her şey bir bir ortaya çıksın, konuşulup çözülsün istiyorum." Genç kadının elini kavradı ve gözlerinin içine baktı. "Bize hiçbir şey engel olmamalı artık."

Onun bu cesareti ve destekleyici tavrı göz dolduruyordu ama abisinin Yağız'a zarar verme eğiliminden korkuyordu. Ve gerçekleri tamamıyla öğrendiyse bunu yapması işten bile değildi. Üstelik Yağız henüz iyileşmemişti bile. Bu adil bir çarpışma olmazdı. Onu kaybetmeyi göze alamazdı Nağme. Ancak ne derse desin Yağız'ın da onunla geleceğini, onu yalnız bırakmayacağını biliyordu.

El ele evin kapısından dışarı çıkacakken kapının önünde Salim'in varlığıyla olduğu yere çivilendi Nağme. Kendisi sevdiği adamla el ele abisine gitmeye hazırlanırken kapının önünde abisi bir anda karşısında öfke saçan gözlerle dikilmişti.

...

*

YAZAR NOTU: Aksilik çıkmazsa birkaç gün içinde yeni bölüm gelecek. Bu kez adrenalin dolu bir bölüm sizleri bekliyor olacak. Sizleri çok seviyorum, bol kokulu öpçükler! 😘

Loading...
0%