@buzlarkralicesi
|
-30- Geçen haftalar boyunca Nağme'nin hayatında birçok şey değişmişti. Çok büyük ve zorlu bir savaş olacağını düşündüğü Aylin bile Yağız'la hayatlarından çekilip gitmişti. Sonucunda abisini, ailesini kaybetmiş olsa bile beklediğinden daha kolay bir biçimde Yağız'la boşanmayı kabul etmişti. Boşanma protokolünü imzalamış, avukatına vekalet verdikten sonra esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolmuştu. Bilemiyordu Nağme, belki de kendisi çok komplike düşünmüştü. Aslında Aylin'in istediği tek şey kandırılmanın verdiği öfkeyle kendisinden intikam almaktı ve ailesine gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlattıktan sonra istediğini almıştı. Nağme Aylin gibi tehlikeli bir kadından daha büyük şeyler beklerken bu kadar çabuk sonlanması şaşırtıcı olsa da rahatlatmış, üzerinden büyük bir yük kalkmasını sağlamıştı. Belki de içinde fettan kadın barındıran çok fazla entrika dizisi izlemişti. Sonuç olarak Yağız ve Aylin boşanmıştı. Yağız da bebekleri olacağı için evlilik hazırlıklarını hızlandırmış, kendisiyle evlenmek için hâliyle acele ediyordu. Nağme de en az Yağız kadar evlenmeyi çok istiyordu. Hayatlarındaki ayrık otlarını da bir bir temizlediklerine göre bunun zamanı gelmişti. Her ne kadar Aylin'e haksızlık ettiklerini düşünseler de görünen o ki Aylin bu toksik ilişkiyi sürdürmektense kendi hayatına bakmayı tercih etmişti. Doğru olanı yapmıştı. Ancak evlilik konusunda Nağme'yi etkileyen konu bu değildi. Bebeğinin babası Yağız'la evlenmeyi genç kadın da çok istiyordu ama böyle hayal etmemişti. Bu kadar kısa sürede hiçbir şeyin hayal ettiği gibi olmayacağını biliyordu. Ailesi her şeyi öğrenmiş ve kendisinden uzaklaşmıştı. Oysa Nağme bu mutlu gününde ailesinin de yanında olmasını istiyordu. Abisi bu kadar öfkeliyken, babası böylesine kırgınken düğününe geleceklerini hiç sanmıyordu Nağme. Bu yüzden içi bir parça buruktu. Kırık hevesiyle önüne serilmiş davetiye örneklerine bakıyordu fakat karşısındaki adam konuyla çok daha ilgili görünüyordu. Yaklaşık yarım saattir davetiye örneklerinden tavsiyelerde bulunan Yağız ise genç kadının aklının başka yerlerde olduğunun farkındaydı. Esasında aklının tam olarak nerede olduğunu da tahmin etmek pek güç sayılmazdı. Nağme'nin kendi içinde neler yaşadığını tahmin edebiliyordu. Kendisi uzun yıllar süren sıkıntılı bir evliliğin sonunda -ki bunda kendisinin de payı olduğunu inkâr edecek değildi- bekâr ve özgür bir erkek olmanın verdiği ferahlığı yaşamaya çalışırken sevdiği kadının buruk tebessümü içini parçalamaya yetiyordu. "Nağme, iyi misin?" Belli belirsiz başını salladı onaylarcasına. Kötüyüm deseydi ne değişecekti ki? Neye çözüm bulacaklardı şu durumda? Bazı duygularını ifade edemeyecek kadar yorgun hissediyordu ve işlerin bu raddeye gelmesinden dolayı kendini suçluyordu. Şu saatten sonra ailesini geri getirmenin, onlara kendini affettirmenin bir yolu var mıydı artık? Bu durumu zamana bırakmaktan başka çaresi yoktu. Yaptığı birtakım hataların bedelini ise çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda ailesini yanında bulamama, onların desteğinden mahrum kalma gibi bir cezayla ödeyecekti. Genç adam ise sevdiği kadının çok dışa dönük biri olmadığını deneyimlemişti. Nağme duygularını ve sorunlarını içinde yaşamayı tercih eden biriydi. İçine kapanık bir karakteri vardı. Adam onu tanıyordu artık. Bazı durumlarda sözlere ihtiyaç yoktu, Yağız bunu anlayabiliyordu. Bunca yıllık karısı Aylin'le konuşarak bile birbirlerini anlayamamışlardı. Bunun için Aylin'i suçlamıyordu. Biten bir ilişkide suçlu taraf diye bir şey yoktur ancak eğer böyle bir şey varsa bile ayrılığın her iki tarafın hatalarından doğduğunu biliyordu. Bazen iki insan sözle iletişim kurmaya çalışsa bile bir türlü anlaşamayabiliyordu. Oysa Nağme ile durum çok daha farklıydı. Onunla konuşmadan yalnızca gözlerle bile anlaşabiliyordu. Hem de ilişkilerinin ardından yıllar geçmemiş olmasına rağmen. Karşısındaki kadın onun ruhu olmuştu. Kısa sürede birbirlerinin ruhunu okumayı öğrenmişlerdi. Genç kadının bir yanının buruk olduğunu anlamak için ise spiritüel bir bağa ihtiyacı yoktu, gözlerine bakınca anlıyordu. Nağme bu kadar üzülmeyi hak etmiyordu. Oysa her şeyin sorumlusu kendisiydi. Bu durumda olmalarının başlıca mimarı Yağız'dan başkası değildi. Nağme'ye taşıyıcı annelik teklifini yapan, onu bu anlaşmaya zorlayan, başta babasıyla alakalı mecburiyetinden faydalanan kendisiydi. Onunla tanışmadan önce acımasız, bencil ve ruhsuz biriydi ve tüm bunlara kendisi neden olmuştu. O yüzden bu kadar üzüntü Nağme için fazlaydı. Sehpanın üzerinde duran kadının ellerine uzandı ve tuttu Yağız. "Neler hissettiğini anlayabiliyorum, Nağme. Tüm bunların benim yüzümden olduğunu da biliyorum." "Yağız, yapma." "Yalan mı? Seni ben zorlamadım mı tüm bunlara? Teklif, anlaşma... Hepsinin sorumlusu benim." "Bunları konuşmanın bir anlamı yok ki artık. Teklifi sen yaptıysan ben de kendi rızamla kabul ettim. Bunun bir sonu yok." Usulca karnını okşadı kadın. "Ayrıca teklifi kabul etmeseydim bir bebeğimiz de olmayacaktı. Ortada bir hata var, insanları kıran ve yıpratan bir hata. Benim ailem, Aylin... Onlara haksızlık ettiğimiz bir hata. Ama öte yandan da güzel bir hata. Bize bir bebek getiren hata... İyi sonuçlarını kabulleniyoruz da neden kötü sonuçlarını sahipsiz bırakmayı tercih ediyoruz ki? Bu hata ikimizin, sonucu güzel veya kötü olsun." Kabullenmişti Nağme. Yapmaktan pişman olmadığı bir hataydı bu, çünkü ona bebeğini getirmişti. Öte yandan pişman olduğu tek konu ise ailesine yalanlar söylemesiydi. Evet, o dönem başka çaresi yoktu belki ancak sonrasında ailesi onun ağzından duysaydı tüm gerçekleri, işte o zaman durum bu kadar karmaşık bir hâl almazdı belki. Yaşananlar ve mecburiyetler bunun bir hata olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. "Ailemin bu duruma karşı vereceği tepkiyi bildiğim hâlde girdim bu yola. Tüm sonuçlarını göze alarak girdim ve şimdi ağlayıp sızlanmaya hakkım yok." "Ailenle konuşmamı ister misin?" Kadının eline dokunup okşadığında oldukça hassas bir döneminde olan genç kadına destek olmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Sonuç versin veya vermesin. Salim'in karşısına çıkıp her şeyi anlatmaya, suçu üstlenmeye hazırdı. Her şeyi düzeltmek için denemeyeceği yol yoktu. Yeter ki Nağme mutlu olsun, diye geçirdi içinden. "Bu hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gibi her şeyin daha da sarpa sarmasına sebep olur." Yağız ve Salim arasındaki düşmanlığı göz önüne aldığında bu pek fayda sağlayan bir karşılaşma olmazdı. Omuz silkti kırgın bir çiçek gibi. "Sadece... Bu mutlu günümde onların da yanımda olmasını, bana destek olmasını çok isterdim. Sonuçta onlar benim ailem, Yağız. İnsan ailesi olmadan yapabilir mi? Evleniyorum, bu benim en mutlu günüm olacak ama onlar bana belki de ömür boyu kırgın olacakları için düğünüme bile gelmeyecekler. Bebeğim doğacak, büyüyecek. Onlar yine yanımda olmayacak." İçinden bir parça kopar gibi hissetti o an. Bunun ihtimali bile kalbini öylesine kırıyordu ki. Onları dinleyip bir süre düşündükten sonra yerinden kalktı ve "Hadi, kalk gidiyoruz." diyerek kadının elinden tuttu. "Nereye?" Şaşkınlıkla kendisini yönlendiren adamı takip edip evden çıktılar. Arabaya bindiklerinde Yağız hâlâ bir şey söylemiyordu. Genç kadın merak içerisindeydi. "Yağız, nereye gidiyoruz?" diye tekrarlasa da sevdiği adamın aydınlanmış yüzü ser verip sır vermiyordu. Eğer tahmin ettiği gibi ailesinin evine gidiyorlarsa ne yapacağını hiç bilmiyordu. Abisinin karşısına nasıl çıkacaktı, onlarla nasıl konuşacaktı, hiçbir fikri yoktu. Utanıyordu. Onlara derdini nasıl anlatacaktı, onları nasıl ikna edecekti? Çaresiz hissediyordu. Tahmin ettiği gibi Yağız aracı evlerinin önünde durduğunda heyecandan eli ayağı tutmuyordu. "Yağız..." Titreyen ses tonuyla adamın ismini zikrettiğinde nasıl davranacağını bilemedi. Sakin kalmaya çalışsa da beceremiyor gibiydi. Genç adam ise Nağme'nin gözlerinin içine baktı ve kadını cesaretlendirmek adına yanağını okşadı. "Evleniyoruz, Nağme. Böyle şeyler normal şartlarda insanın hayatında bir kez yaşadığı deneyimler. Ailenin senin için ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Onlara ne kadar önem verdiğini de... Onların yanında olmalarını istemen en doğal hakkın. Şuan sana, bize öfkeliler. Öfkeleri geçtiğinde bir şekilde barışacaksınız, aranızdaki buzlar eriyecek ama bu özel gününde yanında olmadıkları için sen de onlar da hayıflanacaksınız. Yarın pişman olmamak için yüzümüzü kızartıp bir kez daha şansımızı denemeye değmez mi?" Yağız'a hak veriyordu Nağme. Ancak abisini de çok iyi tanıyordu. Düğünlerine az bir zaman kalmıştı ve bu süreçte Salim abisinin sinirinin geçeceğini veya fikrinin değişeceğini hiç sanmıyordu. Onun bu kadar kolay bir şekilde ikna olacağına hiç ihtimal veremese de genç adamın haklı olduğu konular vardı. Belki de bu son şansıydı. Bir cesaretle arabadan indi ve arkasından gelen adamla kapıya kadar geldi. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi hissetse de kapıyı çaldı. Saniyeler sonra kapıyı açan Serra karşısında ablasını gördüğünde kekeleyerek mırıldandı. "A-Abla..." Tek kelime daha edemedi. Şaşkındı, çünkü onca yaşanan şeyden sonra onun buraya kadar gelmesini beklemiyordu. Merakla kapıya gelirken Serra'ya "Kimmiş kapıdaki?" diye soran Salim kapının önünde Nağme ve o adamı görünce az önceki sakin hâlinden eser kalmamıştı. Kaşları çatılmıştı, onunla muhatap dahi olmadan Serra'ya "Kapat kapıyı, Serra." demekle yetindi. Nağme ise bu tepkiyi beklediğinden ötürü güçlü durmaya çalıştı. Salim'in şerriyle uğraşmamak için uzanıp kapıyı kapatan Serra'yı durdurdu ve abisiyle göz göze gelmek için çabaladı. "Abi, lütfen biraz izin ver." Kendisi gözlerini Salim'den ayırmadan baksa da adam oralı değildi, gözlerini kaçırıyordu. Sanki onu görmezden geliyor gibiydi. "Bana kendimi açıklamama izin ver, ne olursun." Kapının önündeki tantananın sebebini anlamaya çalışan Akif Bey ise geldiğinde neden gelenin geri dönmediğini anlamıştı. Kendisi Salim kadar tepkili değildi çünkü tüm bunlara kendi hastalığının sebep olduğunu düşünüyordu. Ancak bu en aklı başında gördüğü kızına karşı hayal kırıklığı yaşadığı gerçeğini de değiştirmiyordu ne yazık ki. Sessiz kalmayı tercih etti. Salim ise Nağme'nin tek bir kelimesini dahi duymak istemiyordu artık. "Senin açıklanacak bir hâlin yok. Seni dinlemek istemiyorum." "Abi, bu kadar katı olma ne olur. Hata yaptığımın ben de farkındayım ama sizleri kaybetmek istemiyorum." "Onu bize yalan söylemeden, arkamızdan iş çevirmeden önce düşünecektin." "Abi, haklısın. Ama kendimi affettirmek istiyorum. Herkes hata yapar. Lütfen bana izin ver, en azından kendimi açıklamama müsaade et." Salim'in hiç de oralı olmadığını anlayınca babasına döndü. "Önümüzdeki hafta sonu evleniyorum baba. Sizi de bu mutlu günümde yanımda görmek istiyorum. Benim sizden başka kimsem yok. Bana destek olacağınızı umuyorum. Lütfen, bunu bir düşünün. Sizi bekleyeceğim." Babasını daha ılımlı görse de kesin bir yanıt alamamanın verdiği eziklikle usulca evden uzaklaşıp arabaya doğru yürüdüler. Geride kalan ev ahalisi ise kendi içinde sessizdi. Serra ne Salim kadar sertti ne de babası kadar ılımlı. O bu konuda nötr olduğu için çekinmeksizin "Düğüne katılacak mıyız?" sorusunu yöneltti. Babasının yumuşak karnının Nağme olduğunu biliyordu Salim. Ona karşı ılımlı ve affedici duygular hissettiğinin de farkındaydı. Bu yüzden Akif Bey'e bakarak "Siz isterseniz gidersiniz. Beni hiçbir güç o düğüne götüremez." yanıtını verip içeri girdi. ●●● Düğün günü gelip çattığında Nağme çok mutluydu. Peri masalı gibi bir düğün organizasyonuyla Yağız bu mutlu günlerini özenle taçlandırmıştı. Nağme odada hazırlanırken aynanın önünde kendisine yardımcı olan ablası İlknur'un gözleri dolmuştu. "Canım kardeşim, çok güzel oldun." Aynaya baktığında ablasının yansımasıyla göz göze gelen Nağme ise başını öne eğdi utangaç ve mutlu bir edayla. Bir yanı da buruktu elbette. Hâlâ bir ümit ailesinin gelmesini bekliyordu. Belki bu mutlu gününde onu yalnız bırakmazlardı. Kim bilir, küslüğü bir kenara bırakıp gelirler diye düşünüp her fırsatta gözü camdan dışarıdaki davetliler topluluğuna kayıyordu. Gelinliğinin kuyruğunu düzelten Sonia ise genç gelinin gözlerinin dolmak üzere olduğunu fark ederek "Bugün ne üzüntüden ne de mutluluktan ağlamak yok. Bugün senin en mutlu günün." dedi sakin bir neşeyle. "Makyajın aksın istemeyiz, değil mi?" Alaya alırcasına eklemeyi de unutmadı. "Hem beni Yağız'la karşı karşıya getirme, karımı üzüp ağlattınız diye başımıza ekşir." Nağme'nin buruk da olsa tebessümünü görünce memnun oldu Sonia. İlknur da kadını onaylarcasına "Bugünün en mutlusu sen olacaksın ablacım, sen bunu hak ettin." diyerek gözlerini kardeşine dikti. Yüzünü avuçlarının arasına alarak mırıldandı. "Keşke annemiz de bugünleri görseydi..." Kapı tıklatıldığında içeri usulca İlknur'un eşi başını uzatıp "Nikâh memuru geldi hayatım, isterseniz yavaş yavaş aşağı inin. Yağız da Nağme'yi bekliyor." diyerek aşağıdaki durumu haber verdi. Başını onaylayarak sallayan İlknur "Tamam canım, geliyoruz." dediğinde kocasının dışarı çıkması üzerine kardeşine dönüp son kontrolleri yaptı. Her şey güzel görünüyordu. Tıpkı bir peri masalı gibi... Çoğu genç kızın hayalindeki gibi bir düğün organizasyonu olmuştu. Ancak kız kardeşinin niçin tam anlamıyla mutlu hissedemediğini yine en iyi kendisi biliyordu. Çünkü kendisi de tıpkı Nağme gibi yapayalnız evlenmişti. Başta abisi Salim olmak üzere herkes sırtını dönmüştü ona. Aşkını yaşarken bile kendini suçlu hissettirmişlerdi. Sanki bir ayıp, bir günahmış gibi... Nağme'nin durumu ise her açıdan bambaşka olsa bile en azından bu konuda kendisi ile benzerlik gösteriyordu. Ailesi olmadan nikâh masasına oturup sevdiği adamla hayatını birleştirecekti. Nağme ise hem buruk bir üzüntü ve kederle kendini tebessüm etmeye zorlarken bir yandan da kendini şanslı sayıyordu. En azından İlknur ablası gibi yapayalnız sayılmazdı. Ailesinden bir kişi bile olsa yanındaydı, ablası İlknur onu yalnız bırakmamıştı. Sonia bile üvey kardeşine rağmen burada, düğünündeydi. Tüm bunlar onun için çok değerliydi. Fakat keşke ailesinin geri kalanı da onunla olabilseydi... Kör inadını bırakıp gelebilseydi her biri. Tüm bunları düşünürken ablasının haykırışıyla yerinden sıçradı. Pencerenin kenarında dışarıyı gözetleyen İlknur ise "Gelmişler!" diye haykırdı neşeyle. "Kimler gelmiş abla, anlamadım?" "Babamla Serra gelmiş!" Duyduklarına inanamayan Nağme aceleyle ablasının yanına gelip pencereden dışarıya baktığında Yağız'ın yanında babasını ve Serra'yı gördü. Gelmişlerdi. Babası ve kardeşi onu bu mutlu gününde, onlara en ihtiyacı olan günde yalnız bırakmamışlardı işte. İçindeki küçücük umut da yeşermişti gördükleriyle. Etrafına biraz daha bakınırken abisi Salim'i görmeyi umsa da o kadar uzun boylu değildi anlaşılan. O inadını kırıp gelmemişti. Herkesten daha çok kızgındı kendisine belli ki. Onu tanıyordu ve öyle kolay kolay sözünden dönmeyeceğini de biliyordu. Olsun, diye geçirdi içinden. En azından babası ve kardeşi Serra yanındaydı. Ablası onu yalnız bırakmamıştı. Zamanla Salim'le de aralarındaki buzları eritebileceğine inanıyor, umut ediyordu. Artık içi daha rahat bir biçimde merdivenlerden aşağı iniyordu ve büyük ölçüde mutluydu. Aşağıda kendisini bekleyen adamın gözlerine baktı. Yağız ise gözlerini Nağme'den ayıramıyordu. Centilmen bir biçimde beklerken koluna giren kadına "Çok güzelsin." demekten kendini alamadı. "Teşekkür ederim." Yağız'la birlikte nikâh masasına yürüdüğünde umutsuzca etrafı tarıyordu ki görse bile inanamayacağı bir şeyle karşılaştı. Bu saatten sonra asla olmaz dediği şey olmuştu. İnadını kıran abisi davetliler arasında kendisine bakıyordu. Geç de olsa gelmişti. Kendisinin dikkat kesildiği yere bakan Yağız'ın ise kulaklarına fısıldadıkları çok anlamlıydı. "Onu ikna ettim." "Ne? Yağız... Nasıl yapabildin bunu? Abim zor değil, imkânsız biridir." "Seni ne kadar çok sevdiğimi samimi bir şekilde anlattım. Kardeşinin mutlu olmasını isteyen her abi gibi gerçekleri görünce ikna oldu. Zor olsa da başardım. Sırf senin bu mutluluğunu görebilmek için." Kulağına biraz daha eğilen adam "Ve inan bana... Bu mutluluğu görmek için her şeye değer." diye ekledi tatlı mırıltılarla. Nağme ise ilk defa Yağız'ı böyle görüyordu. İlk defa bu kadar özenmiş bir biçimde, ilk defa bu kadar mutlu ve ilk defa bu kadar tutkun. Ailesinin mutlu tebessümleri eşliğinde evlendiklerinde bile bu tutkunun ve aşkın günden güne daha çok artacağını bilmiyordu. ... * YAZAR NOTU: Final yazısını görenler, bir yere kaybolmasın çünkü son söz adı altında bir bölümümüz daha olacak. Nağme & Yağız hikâyesinin böyle bitmesini beklemiyordunuz, değil mi? 😍 |
0% |