@buzlarkralicesi
|
-4- / 1 Pencerenin önünde gözü saatte, kulağı abisinin uyuduğu odadayken gergin bir bekleyiş sürüp gidiyordu. Salim uyanmadan kardeşinin gelmesini umuyordu Nağme, aksi takdirde Serra'yı nasıl abisinin elinden alırdı bilemiyordu. Daha geçen akşam geciktiğinde uyarmıştı, bir insan bu kadar umursamaz olabilir miydi? Artık bu gezip tozma durumu abartmaya başlamıştı. Galiba bir abla olarak onu çok fazla şımartıyordu. Genç bir kızdı, tamam. Gezmek, eğlenmek her genç gibi onun da hakkıydı ama bu kadarı fazlaydı artık. Kardeşinin kapının önüne sessiz adımlarla geldiğini görünce ona kapıyı açmak için evlerindeki küçük koridora yürüdü hızlı adımlarla. Etrafı kolaçan etti, Salim hâlâ uyuyor olmalıydı. Sessizce kapıyı açıp kızı içeri çekti. Ne olduğunu anlamadan kendini evin içinde bulan Serra ise "Ne oluyor ya?" diye söylendi şaşkınca. "Sessiz ol!" Öfkeli fısıltılarla "Sen neredesin kaç saattir?" diye hesap sordu sorumsuz kardeşine. Buna karşılık onun umarsızlığı ise öfkesini daha da fitillemişti. Sanki normal bir saatmiş gibi "Arkadaşlarlaydım." yanıtını vermişti omuz silkerek. "Ben sana erken gel demedim mi? Bu konuda daha geçen gün uyarmadım mı seni Serra?" "Abla abartıyorsun şuan." "Hayır efendim, hiç de abartmıyorum. Abimin bu konularda ne kadar hassas olduğunu biliyorsun. Niye beni zor durumda bırakıyorsun?" Sıkılmış bir ifadeyle "Of abla, yeter!" diyerek kestirip atmayı tercih etti Serra. Patlama noktasına gelmişti artık. Böyle bir hayatı reddediyordu, istemiyordu. Başkalarının boyunduruğu altında yaşamak, birilerinden izin almak istemiyordu. Büyümüştü artık. Hayatına karışılmasına dayanamıyordu artık. "Sessiz ol, abim duyacak." Ablasının uyarıları umurunda bile değildi. Ayrıca onun da bu uyumlu kardeş tavırları gerçekten canını sıkmaya başlamıştı artık. Serra'dan büyük olmasına rağmen hâlâ abileri Salim'e hesap veriyordu. Hayatını özgürce yaşamak için kendisi kadar bile cesareti yoktu. Üstelik okulunu bitirip mesleğini eline almış biri olmasına rağmen. Kendi hayatını değil, başkalarının hayatını yaşıyordu. Aman laf söz olmasın, babam üzülmesin, abim kızmasın diye diye kendine derin bir mezar kazmıştı Serra'ya göre. Ama şunu çok iyi biliyordu ki, o asla ablası gibi olmayacaktı. Kimseye hesap vermeyen özgür biri olacaktı. Kendi hayatını yaşayacaktı, başkalarınınkini değil. İnsanların önüne attıkları kemiklerle yetinmeyecekti, kendi istekleri doğrultusunda yaşayacaktı. Kimseye eyvallahı olmayacaktı. "Duyarsa duysun!" dedi korkusuzca. Hayatını başkalarının elinden almak için başkaldırması gerekiyorsa bunu yapardı. Ablası gibi bir köşeye oturup sıranın ona gelmesini bekleyecek değildi. "Bana bak, sen hayatı bile isteye kendine zindan ediyor olabilirsin ama sen böyle bir seçim yaptın diye ben de senin gibi ölmeden mezara girecek değilim. Hayatımı yaşamak istiyorum!" Şok olmuş bir yüz ifadesiyle "Ne biçim konuşuyorsun sen?" diye mırıldandı Nağme. Kardeşinin ağzından çıkanı kulağının duyduğunu sanmıyordu. Mantıklı düşünerek konuştuğunu da düşünmüyordu doğrusu. "Bıktım anlıyor musun, bıktım! Benden senin gibi davranmamı bekleme. Ben farklıyım, anlıyor musun? Farklıyım!" Kendisini odaya kapatan kızın arkasından bakan Nağme onun ne demek istediğini tam olarak anlamamıştı. Sinirleri bozuktu herhâlde. Ergenlikte olurdu böyle şeyler, çok üstünde durmaya gerek yoktu ona göre. Ancak yine de kızmaktan alıkoyamıyordu kendini. Düşünmeden edemiyordu. En ihtiyaçları olduğu anca yanlarında anneleri yoktu. Bir abla olarak ona yetemiyor muydu? Bunalmıştı. Biraz kapının önüne çıkı hava almaya ihtiyacı vardı. Şuan Serra'nın üstüne gitmek yanlış bir adım olacaktı. Evlerinin önündeki küçük bahçeye çıktı ve akşam ayazı içinin titremesine sebep oldu. Telefonu çalınca az önce yaşananları düşünmeye kısa bir mola verdi. Ekrana baktı ve arayanın Tuna olduğunu görünce şaşırdı. Galiba biraz da heyecanlanmıştı. Bunun sebebini bilmiyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibi olmuyordu ancak heyecanlanıyordu. Neden? Fazla bekletmeksizin aramayı yanıtladı. "Alo." "Nağme, merhaba." "Merhaba Tuna." Telefonun diğer ucundaki adamın cesaretini toplayıp söyleyeceklerini beklerken aklı karmakarışıktı. Hem kardeşiyle olan kısa tartışmaları, hem Tuna'nın araması, bunların yanı sıra sonu gelmeyen problemler... Her şey üst üste geliyordu sanki. Boğuluyordu. "Nağme ben çok düşündüm söylediklerini." "Evet?" Günlerdir uzun uzun bu konuyu düşünüyordu Tuna. Duruma her açıdan bakmıştı. Böyle bir ilişkiye hazır mıydı, bunun sorumluluğunu alabilir miydi? Hepsini düşünmüştü ve tek bir karar vermişti. Ancak bazen insan ne kadar düşünürse düşünsün aklından tek bir şey geçiyordu. Mantığıyla değil de saplantılı duygularıyla düşündüğünden midir, yoksa kalbine hayır diyemediğinden midir bilinmez. Ama düşünüp taşınmış, tek bir karara varmıştı. "Ben seninle bu yolda yürümeye hazırım." Nağme söz konusu olunca her türlü problemle savaşabilecek kadar güçlü hissediyordu kendini. Anlam veremediği bir güven esir alıyordu duygularını. Belki genç kızın da dediği gibi çok büyük sorunlarla boğuşacaklardı. Ama olsun, onu da zamanı gelince düşünürlerdi. Şimdi anın keyfini çıkarmaktan ne zarar gelirdi ki? Nağme ise duyduğu cevaba ne tepki vereceğini bilememişti. Sevinmeli miydi, yoksa bunun üzerine düşünmeli miydi? Tuna'nın cevabını teyit etme gereği duydu. "Emin misin? İyi düşündün mü?" "Evet, çok iyi düşündüm." Kendini hiç bu kadar kararlı hissetmemişti Tuna. İlk defa bir kararında bu kadar ısrarcıydı. Ne olacaksa olacaktı, bu kararının sonucu ne olursa olsun yaşamak ve görme istiyordu. Sonunda pişman olsalar da mühim değildi. İnsanın yaşayamadıklarından pişmanlık duymasından daha kötü olamazdı. Bu karardan büyük sorumluluk duyuyordu kız. Çünkü Tuna gelecekte olabilecekleri göremiyordu. Yine de adamın ısrarcı duruşunu yıkamayacağının farkındaydı. Yalnızca son bir uyarıda bulundu. "Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum." "Bırak da buna ben karar vereyim." Ne olursa olsun adamın cesareti ve kararlılığı etkilemişti Nağme'yi. Belki aşk gibi yoğun bir duygu hissetmiyordu ona karşı, ancak tuhaf bir şekilde saygı duymuştu onun bu azimli ve kararlı duruşuna. Birçok insanın aksine verdiği kararın arkasında durabilecek cesarete sahipti. Sonucuna katlanmaya da hazırdı üstelik. "Umarım pişmanlık duymazsın." Yatağına uzanmış adam çarpık bir gülümsemeyle "Senin için denemeye değer." diye karşılık verdi. İster istemez tebessüm etti kız. "İyi geceler." "İyi geceler Nağme." Telefonu kapattı Nağme. Dudaklarındaki tebessüm hâlâ sönmemişti. Biri tarafından değerli hissettirilmek... Bu hissi ilk defa yaşıyordu galiba. Daha önce böyle şeyleri hissettirecek birini hayatına almaya ne imkânı olmuştu, ne de cesareti. Gerçi hâlâ olduğu söylenemezdi ya, Tuna'nın kararlı ve ısrarcı duruşu sayesinde bir yola girmişlerdi. Pişman olmamayı dilerken kapıdan içeri girdi ve salondaki divana oturdu. Küçükken hep yaptığı gibi pencere kenarından yıldızları seyretmeye başladı. ●●● Hayat öyle ilginç bir döngüydü ki, bazı insanların hayatlarında yeni başlangıçlar filizlenirken, bazılarının hayatında ise sonun başlangıcı gizliydi. Bir kırılma noktasını bekliyordu bazı şeyler bitmek için. Aylin ve Yağız'ın aralarındaki ilişkiyse bunun en güçlü örneğiydi. Çalışma odasında tüm düşüncelerden arınmak için kendini işlerine vermişken kapının çalışıyla başını dosyalardan kaldırdı Yağız. Aralık kapıdan başını içeri uzatan karısına baktı ilgisiz bir ifadeyle. Son bir ümit "İşlerin bitmedi mi daha?" diye sordu Aylin. Karşılığında "Hayır." gibi kısa bir cevap aldı fakat cesareti kırılsa da pes etmedi. Gülümseyerek imalı bir ses tonuyla "Gelsene yatağa." teklifinde bulundu. Evliliğin ilk zamanlarında ne kadar tartışırlarsa tartışsınlar yatağa küs girmemeye gayret ederlerdi. Çünkü evlilik buydu. Kedi köpek gibi kavga ettikten sonra bile barışmak, evliliğin sorumluluğunu birlikte göğüsleyip bazı şeyleri tolere edip görmezden gelmek. Ancak artık bu hislerden eser yoktu. Öyle bir sabır kalmamıştı Yağız'da. Sorunlar görmezden gelinemeyecek kadar büyümüştü. Kısacası, o köprünün altından çok sular akmıştı. "Çalışacağım. Bekleme beni." Umudu hepten kırılan kadın öfkeli bir biçimde kapıyı kapatıp dışarı çıktı. Elinden geleni yapsa da bazı sorunların aşılamayacağını zaman öğretmişti Aylin'e. Genç adam ise bu evliliğin nereye gittiğini uzun uzun düşündü. Sanki düşünüp durmak bir sonuca varması için yeterliymiş gibi. ... |
0% |