Yeni Üyelik
1.
Bölüm

❦ Tutku Meyvesi | PROLOG (1)

@buzlarkralicesi

PROLOG

Beyaza kan damladı, masumiyet çiçeği soldu.

Çaresiz bir kalp atışının çare ararken bulduğu çözümle kesişmişti yolları. Verdiği o kararın hayatını bu denli değiştireceğinin farkına vardıysa da o yoldan dönemedi artık Nağme. Ağır hastalıklar içerisinde kıvranan babasının hayatını kurtarmak için fedakârlık etmesi gerektiğini biliyordu çünkü. Bu ailede birinin kendini feda etmesi gerekiyordu. Bunu o yapabilirdi, sorun değildi. Tek sorun, bunu yaptıktan sonra benliğiyle nasıl yüzleşeceğiydi.

Yatağında huzurla uyuyan babasının başını okşadıktan sonra odasına çekildi sessizce. Kapısını kapatıp yatağına uzandığında kalbi anlamsızca atıyordu. Korkuyordu galiba. İstemediği bir şey yapmaktan değil, sonrasında pişman olacağını bile bile kendini bir zindana kilitlemektendi korkusu. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Tavana bakarken ilerisi için güzel düşler kurmaya koyulmuştu. Her şey bittiğinde, bu anlaşmadan sağ çıkıp hayatına devam ettiğinde her şey çok daha güzel olacaktı. Abisi, kız kardeşi ve babasıyla çok mutlu olacaktı.

Gökkuşağının etrafında uçurtmaların uçtuğu güzel bir bahçede Halil İbrahim sofrası kurduğu günleri hayal etti o an. Yemek masası hazırlandığında herkese seslendiğini, o sofranın etrafında toplanıp güzel şeylerden bahsettikleri geleceği düşledi. Babasının iyileştiği güzel bir gelecek...

Kimi kandırdığını sanıyordu ki? Ondan istenen şey, kendisinin bile olmayan bir bebeği karnında büyüttükten sonra onu doğurup bırakmaktı. Boş gözlerle tavana kilitlendi genç kız. Bu kadar gaddar, bu kadar taş kalpli olamazdı. Bir çocuğu doğurduktan sonra bırakıp gidecek kadar, o zavallı çocuğa arkasını dönecek kadar iğrenç biri olamazdı kendisi. Öte yandan teknik olarak baktığı zaman o bebeğin annesi kendisi bile olmayacaktı ki. Bu durumda onu bırakıp gitmiş sayılmıyordu. Aksine, çocuk sahibi olamayan bir aileye umut oluyordu. Her ne kadar ona gerçekçi bir avuntu gibi gelmese de. Açık konuşmak gerekirse başka da çaresi yoktu görünüşe göre. Babası son nefesini verir gibi oluyordu bazen. İşte o zaman Nağme'nin yüreği ağzına geliyordu. Elinde küçücük de olsa bir ümit ışığı, bir çare varken bunu kullanmamak... Asıl bu her şeyden çok canını yakıyordu genç kızın. Çaresiz bir biçimde "Allah'ım..." diye mırıldanırken duyguları yerle yeksandı. Ne yaptığını bile bilmiyor, bir girdaba doğru sürükleniyordu. Ve en acısı, bunu engellemesi artık mümkün değildi. Dudaklarından istemsizce bile olsa dökülen bu sözcük ona çaresizliğini tekrar hatırlatmıştı. Bu teklifi kabul edecek olsaydı nasıl olacaktı bilmiyordu. Babası neyse de, abisine bunu nasıl açıklayacaktı? Birdenbire ortadan kaybolmasını nasıl bir nedenle açıklayabilirdi ki? Hele ki abisi oldukça zor biriyken... Minareyi çalan kılıfını hazırlar, diye geçirdi içinden.

Ne olursa olsun bir karar vermişti. Babası için her şeyi yapacaktı. Ne gerekiyorsa. Onun için ne kadar zor olursa olsun, bu süreç içinde tek düze ne kadar çok yalan söyleyecek olursa olsun, envaiçeşit oynayacağı oyunlara rağmen bu teklifi kabul edecekti. Etmek zorundaydı. Daha önce kendisini bu kadar kararlı gördüğünü hatırlamıyordu. Demek ailesi söz konusu olduğunda en ağır bedellerin bile altına girebiliyordu insan. Şaştı kaldı. Aile çok önemli şeydi. İnsan sevdiği, değer verdiği birini kaybetmemek adına olmazı oldurmaya çalışabiliyordu işte. Nağme sert bir fısıltıyla "Denize düşen, yılana sarılır." diye tısladı. O da tıpkı söylediği gibi bir dert denizine düşmüştü, tek çaresi olan yılana sarılacaktı. Artık geri dönüş yoktu.

...
 

YAZAR NOTU: Evet, yoğun isteğiniz üzerine Tutku Meyvesi yavaş yavaş düzenlenen bölümleriyle geri döndü. Daha sonra kitap olma ihtimaline karşılık artık bir uyarlama tarzından çıkıp özgün hikâye olma yolunda, bu yüzden isimleri değiştirdim. Umarım beğenerek okursunuz. Şimdiden keyifli okumalar dilerim. İsteklerinizi önemsiyor ve sizleri seviyorum! Kendinize iyi bakın!

Loading...
0%