Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Vatan Sınırları Giriş

@cagla_ozkatar

Uyarı!!!!

Bu kitap Hilal Aşkına kitabının değişime uğramış halidir.

 

Vatan ne demekti, bir toprak parçası diyen vardır vatana ama biliriz ki vatanı vatan yapan uğruna dökülen kandır, biliriz ki bu toprakların vatan olması için çok can gitti; sarı gelinler dul kaldı, el kadar yavrular babasız kaldı gitti. Babalar evlatlarını gömdü ve nice evlatta babalarını.

 

Baba varken yokluğu tadanlarda vardı, sırf bir toprak parçasının vatan olması için gözü yaşlı bekledi nice çocuk bana gelsin elimi tutsun saçımı okşasın diye. Biz çok fazla borçluyuz bu toprakları Vatan yapanlara sadece şehit olanlara değil arkada bıraktıklarını düşünmeden ölüme korkusuzca yürüyen yiğitlere.

 

 

 

Tepesinde beklediğim bu soğuk zirve bana yabancı değildi, nasır tutmuş ellerimde öyle, yoktum ben varken yoktum, bir kez daha sıkıca kavradığım silahımın dürbününü ayarlarken kulaklığımdan gelen seslerle yüzümü buruşturdum. "Sesinizi kesiyor musunuz yoksa ben keseyim mi Sancak?" Bir anda konuşmamla seslerin kesilmesi aynı anda olsa da kısa sürmüştü "Komutanım konuşmadan beklemek gerçekten sıkıcı."

 

Derin bir nefes aldım bağırma dürtümü bastırmak için "Geveze bu lakap senden ömür boyu gitmeyecek aslanım haberin olsun." güldüklerini duymuştum ve istemsizce bir tebessüm var olmuştu dudaklarımda. "Ulan götünüz donacak hâlâ gırgır peşindesiniz amına koduğumun dağında." Ah canım askerim benim biraz fazla celalli değil misin sen? "Giresunlu sakin mi olsan öfke hata yaptırır."

 

Sözlerime karşılık almamıştım ama beni onayladığını biliyordum. "Saat üç yönünde hareketlenme var komutanım." Silahın dürbününü biraz ayarlamayla saat üç yönüne çevirdiğimde haklı olduğunu gördüm.

"Kimse bir şey yapmıyor daha sinyali almadık." Telsizden emredersiniz seslerini duymamla onlar görmese de başımı salladım.

 

Biraz daha yaklaştılar bulunduğumuz yere, karlar üzerinde yatmaktan ötürü gerçekten bir gün iyi hasta olacaktım ama ne zamana Allah bilirdi. "Havada bulut yok, bu ne dumandır? Mahlede ölen yok bu ne figandır?"

 

İşareti benimle beraber Sancak da görmüştü, dürbünümü bir kere daha ayarlayarak iki el ateş ettim , daha sonra yeniden kayboldum. Telaşın onları nasıl esir ettiğini izlerken zevk aldığımı göstermek için gibi dudaklarım kıvrılmıştı hafifçe. "Şu yemen elleri ne de yamandır. Ano yemendir gülü çemendir." Benim net bir emrime gerek kalmadan Sancak yapması gerekeni yapmıştı.

 

"Giden gelmiyor acep nedendir? Burası Muştur yolu yokuştur. Giden gelmiyor acep nedendir?" Telsizimin açık olduğunu bile bile söylemiştim türküyü. "Kışlanın önünde asker sesi var. Bakın çantasında acep nesi var?" diye devam ettirdi Giresunlu. Bir kere daha dürbünü ayarlayarak etrafı sarılmış adama ateş ettim, son anda önüne geçen piçle maalesef ki kurşun istediğim kişiyi vurmamıştı.

 

Öfkeyle alt dudağımı dişledim ama yeniden dürbünü ayarlayarak namluyu bu defa Dede'yi vurmaya çalışan iti anlının çatından vurmuştum. "Allah razı olsun komutanım." Güldüm o görmese de "Eyvallah aslanım." bir kere daha dürbünü ayarlayarak bu defa asıl hedefimi tutturmak amacıyla iki el ateş ettim.

 

Biri vurmuştu ama diğeri yine puştun etrafını saranlara denk gelmişti. Dürbünle bir kere daha o tarafa baktığımda sağ göğsünden vurmuştum it soylu puştu. "Baba dikkat et." Duyduğum uyarıyla hızla o tarafa baktım ama her şeyin yoluna girdiğini gördükten sonra yeniden asıl hedefime döndüm.

 

"Ano yemendir gülü çemendir, giden gelmiyor acep nedendir?" Üç el daha ateş ettim, bu defa üçü de istediğim hedefi bulmuştu. Aşağıda Sancak da son vuruşlarını yapıyordu. Açtım telsizimi yeniden "Son defa bir gayretle Sancak." aynı anda geldi her bir cevap "Emredersiniz."

 

Her şeyin durulmasının üzerinden beş dakika geçmişti yerimden kalkmadan önce son defa taradım alanı, bir sorun olmadığına emin olduktan sonra, üzerimde biriken karı silkeleyerek doğruldum. "Allah kahretmesin ki ayı gelse beni kar zannederdi biraz daha dursam." Dizlerimin üzerinde doğrulmadan karla neredeyse yok olma raddesine gelen silahımı temizleyerek tam olarak kalktım.

 

Arkamda duyduğum iki el ateş sesi ile göğsümde duran beylik tabancamı hızlıca çıkararak arkama döndüm. Bana bakan ve yalnızca benim gibi gözleri görünen adamla bir kaç saniye süren anlık bir sorgulama yaşasam da hızla namlusunun doğrulttuğu yere baktım. Az önce vurduğum ve öldüğünü düşündüğüm bir kaç soysuzdan biriydi bu.

 

"You are so careless" (Çok dikkatsizsin.) O görmese de güldüm "Should I thank you?" (Teşekkür mü etmeliyim?) Başını sağa sola sallasa da gözlerinde olan durgunluk beni germeye yetmişti. "I think you should thank." (Bence teşekkür etmelisin.) Bir cevap vermeden bakışlarımı göğe çevirdim sabır çekerken, doğruldum uzandığım yerden.

 

Onun olduğu tarafa bakmadan silahımdan destek alarak kalktım yüzüstü uzandığım yerden, on saatten fazla yatmanın cezasını bacaklarım çekiyordu. Maskemin altından çıkan iki üç tel saçı tekrar maskenin altına sokup. Aşağı doğru hareketlenecektim ki duyduğum helikopter sesiyle arkamı döndüm ve alçalan helikoptere baktım bir süre. Tahliye helikopteriydi o yüzden sıkıntı hissetmeden yeniden aşağı inmek için bir kaç adım attım.

 

"You still haven't thanked me." (Hâlâ bana teşekkür etmedin.) Bir şey demedim, aşağı inmek için hareket etmemle ayağımın boşluğa gelmesi ve yavaşça aşağı kaymaya başlamam ardından da hızlanmam eş zamanlarda olmuştu. Adamın ahı tutmuştu. "Siktir!" Sanki sesimi bulmam beni kendime getirmişti, hızla toparlanarak silahımın ucunu yere bastırdım, ayağımda olan kar postallarından da destek alarak yere yapışmadan kendimi toparlamıştım.

 

Şükürler olsun rabbime bugünde havalıyız. "Türk isen niye söylemedin?" Az önce tepede olan adamın gayet akıcı bir Türkçe ile konuşmasıyla kaşlarım çatılsa da bölgede var olan tehlikeyi bilerek sustum. İçimden bir his arkamdan bana bağıran adamı son görüşüm olmadığını söylüyordu.

 

~~~~~~~~~

 

"Kork, korku diri tutar. Ancak ve ancak sen onu yönetebildiğinde."

 

Fahri Göktürk (Albay)

 

"O sancak yere düşmesin diye canlar verilirken, o sancak düşmesin diye nice yiğitler şahadete yürürken, unutulmak koyuyor hepimize." Mert Ünerli (Uzman çavuş/ Geveze)

 

"Yorgunum, ama vatanım için yaşıyorum saçma sapan bir şekilde yol kenarında ölmektense bilmediğim bir dağda ölmeyi tercih ederim." Yiğit Pektaş (Teğmen/ Giresunlu)

 

"Adımı duyurmak amacım olmadı tek bir amacım var o da uğruna öleceğim hilali en yükseğe dikmek ve asla düşürmeyecek nice vatan evladına emanet etmek." Orhan Kemen (Astsubay/ Baba)

 

"Annemden görmediğim gerçek sevgiyi bu timde gördüm ben, benim ailem bir tek sizsiniz Sancak. Uğruna bir gün öleceğim şey de beraber uğruna yaşadığımız şey olsun Sancak." Sinan Yıldırım (Asteğmen/ Dede)

 

"Ahım olsun Sancak ilerde gerçekten hayalim olan mertebeye erişmeden bu lakabı değiştireceğim."

 

Necip Yılmaz (Uzman Çavuş/ Çapkın)

 

"Uğruna yaşanacak sebebi olanlar için hayat güzel ama uğruna ölecek bir sebep için yaşayanlar için hayat nedir, babamın yürüdüğü yolu isterim ben onun gibi şehit olmak isterim, hem de her şeyden çok."

 

Oğuz Kağan Korlu (Yüzbaşı/ Batur)

 

"O sancak için ne kadar kan akıtan yiğit varsa söyleyin, benim gibi çok vatan aşığı vardır, o bilinmezlikten korkmayan ne kadar yiğit varsa söyleyin bizde onlar gibi korkmuyoruz." Gökçe Göktürk (Kıdemli Üsteğmen/ Asena)

 

 

 

 

 

 

Ben geldim bu kitap artık asıl Hilal Aşkına benim için orada olan çoğu olay düzenlenerek buradan devam edecektir. Biliyorum çok okundu ama ben alıp baştan okuduğumda o kadar çok hata görüyorum ki kitabı yazma hevesim gidiyor. Büyük değişimler var ama yokta, vallahi ben bile çözemiyorum artık.

 

10/01/2024

 

 

 

Loading...
0%