Bazen içimizdekini kimse bilmesin isteriz...
Kimseye açamayacağımız acılara bürünürüz.
Tanıdığımız kimsenin haberinin olmasını istemeyiz...
Bir uyku hali, her şeyden şikâyet etme, dünyada tek acı çeken bizmişiz hissi, her şeyi yanlış anlama, hep savunma halinde olma ve dahası...
İçimize attıklarımız tabii ki orada kendilerine bir köşe bulup hayatlarına güllük gülistanlık devam etmiyorlar; büyüdükçe büyüyorlar...
Biriktikçe artıyorlar ve artık alanlarına sığmıyorlar, taştıklarında biz daha çok üzülüyoruz işte o zaman işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor her şey...
Psikoloğa gidin evet gidin anlatın...
Sizi tanımıyor eleştiremez, yargılayamaz. Âmâ dinler, hem de profesyonel dinler, kimse yede söylemez. Gidip yüklerinizden arının, acılarınıza mola verin...
Başımız çok ağrısa ve artık evdeki hiçbir ağrı kesici acımızı dindirmeye yetmese ilk işimiz hastaneye gitmek olur... Bence ruh sağlığı da baş ağrısı gibi ve hatta daha önemli! Bence iyileşmek için çaba gösterelim, ağrıyan yerimiz kalbimizde olsa aynı, ruhumuzda...
Ki ben psikologların kutsal bir iş yaptıklarına inanan insanlardan bir tanesiyim...
Biz acılarımızı içimizde büyütürken öyle bir değişiyoruz ve öyle bir role giriyoruz ki bambaşka biri olup çıkıyoruz. Hepimiz için geçerli... Kimse öfkeliyken kendisi değil, kimse her zaman aynı değil.
Adına değişkenlik dediğimiz huy olarak baktığımız bir uçurumun kenarında!
Oysaki normal mi en sevdiğimiz insanın bir yanlışıyla bir anda nefret duygusuna bürünmek...
Bence imkânsız olmalı!
Bize yaptığı haksızlık, saygısızlık, hakaret belki affı olmayacak şekilde şiddetlidir ama asla aynı anda silmek gerçek sevginin ispatı olamaz.
Zamanla biter evet ama bir saat sonra değil...
Ve bu durumlarda psikologlar, uzmanlar giriyor devreye... O rolden çıkarıyorlar bizi... Bak bu sensin diyorlar içimizdeki bizi anlattırarak... Acılarımızın üstüne gide gele yok ediyorlar, normalleştiriyorlar bir bakıma...
Evet, her acı bizler için diyor ve mücadele etmeye başlıyoruz...
Çünkü hayat acısıyla tatlısıyla kabul görüldüğünde güzelleşmeye başlıyor...
Eğer bazı şeyleri değiştirmeye gücümüz yetmiyorsa mücadele etmeye devam etmeli fakat asla kendimizi gereğinden fazla üzmemeliyiz. Biz yıpranınca, üzülünce gerçekleşen bir hayal yoktur...
Hatta daha dibe çeker, daha da dert ekler...
Olumlu düşünmek, inanmak ve çabalamak yolun yarısından çoğunu aşmamızı sağlar ve inanın zamanı gelince olacak güzel şeylere siz bile engel olamazsınız...
Beklemek gerekir bazen de zamanının gelmesini beklemek...
Ben galiba mutlu olmanın yolunu böyle buldum.
Herkesi kendi karakteriyle kabul ederim, değiştirmeye çalışmam.
Bana zarar veriyorsa uzaklaşırım.
Kimse pembeyi sevmek zorunda değildir, anlarım.
Yaşam tarzı, damak tadı, konuşma şekli, dış görünüşü yâda hissettikleri farklı olabilir; saygı duyarım...
Ama bende değişmem ne isem o...nasılsam öyleyimdir kişiye, olaya göre değişiklik göstermem...
İyisiyle kötüsüyle kendimi severim...