@cananyaxar
|
10.BÖLÜM: HİÇ
Yalın ayak sonsuzluğa koşarken, taşa takılmak. Suçlu kim? Orda duran taş mı? Yoksa taşı oraya bilerek koyan mı?
Kimimiz doğru kimimiz sahte. Kimimiz masum kimimiz suçlu. Kimimiz ölü kimimiz diri.
Başım dönüyordu, sanki nefesim daralıyor ölecekmiş gibi hissediyordum. Özel bir hastanenin önünde kaldırımına oturmuş, düşünüyorum. Berzan'la ilk gecemizi düşündüm. Kollarında sarhoş gibi olduğum adamı düşündüm. Yutkundum. Ayağa kalktım ve arabama doğru yürüdüm. Kendimi çaresiz ve kötü hissediyordum. Hayallerimin yarım kalışına tezahürat ediyordum. Yanağımdan akan yaşı silip, arabaya bindim ve direksiyona öfkeyle bir yumruk attım.
"Ama neden? Neden ya?" dedim bağırarak. "Bu kadar mı? Ben en çok istediğim şeyi yapamayacak mıydım?"
Direksiyonu sıkıca tuttum ve titreyen ellerime baktım. Kendimi bir yerden aşağı atmak istiyorum, ölmek istiyordum. Yok olmak istiyorum. Bitmek istiyorum.
Çalan telefonumun sesiyle, burnumu çektim ve ters duran telefonumun ekranını çevirdim.
Lanet herif arıyordu. Telefonu açtım ve hoparlöre verdim. "Ne istiyorsun yine," dedim kötü çıkan ses tonumla.
Arkadan gelen deniz sesiyle, "Konum attığım yere gel!" dedi ve telefon kapandı. Kendimi berbat hissediyorken bir de bu adamla mı uğraşacaktım. Kendimi ölüme götürecek değildim. Gelen bildirim sesiyle telefonu elime aldım. Şervan Arjen'den gelen bir mesajdı bu.
Bugün ölmeyeceksin, yazmış ve konum atmıştı. Berzan'ın yanına şirkete gitmek istiyordum ama Şervan'ın diyeceklerini de çok merak ediyorum. Derin bir nefes alıp, akan göz yaşlarımı sile sile Şervan'ın gönderdiği konuma doğru yola çıktım. Açık bir alan ve deniz kenarında bankta tek başına oturmuş denizi izliyordu. Arabadan indim ve yanına doğru yavaş adımlar attım.
Şervan gözlerini denizin üzerinden çekmeden konuştu. "Sana söyleyeceklerim var," dedi ve gözlerini yüzüme çevirdi. Korkutucu bakışlarına bakarak yanına oturdum.
Bakışları yüzümde gezindi. "Ağlamaktan gözlerin kızarmış," dedi ve gözlerini kısarak hayallerimin yıkılışını eğlenerek izledi.
Başımı denize çevirdim ve "ne söyleyeceksen söyle," dedim.
"Sana acıdım biliyor musun?"
"Bana acıma. Çünkü bir bok bilmiyorsun."
"Sebep olan benken bilmemem mümkün değil," dedi ve başımı şok içinde yüzüne çevirdim. Ayağa kalktım ve tiksinerek yüzüne baktım.
"Ne saçmalıyorsun sen?" diye bağırdım ve Şervan'ın birkaç korumasını fark ettim. Uzaktan bizi izliyorlardı.
Şervan'da ayağa kalktı ve beni öldüren bir şey söyledi. Mermiden daha acı verici bir şey. "Zehir yüzünden. Senin vücuduna verdiğim zehir sayesinde," dedi ve kahkaha atmaya başladı. Aramızda bir adımlık mesafe bıraktı.
"Ben ne istersem yaparım Mehir. Seni en büyük yerden vurdum ve biliyorum canını ömür boyu yakacak. Ölümden beter bir işkence,"
Sebep olan benken bilmemem mümkün değil. Zehir yüzünden. Senin vücuduna verdiğim zehir sayesinde.
Söyledikleri kulağımda çınlıyordu. Test sonuçları doğru çıkacaktı. Ben içimde küçükte olsa bir umut ararken, gözlerim kararmıştı. Umutlarım yerle bir olmuş. Çok istediğim şey beni benle bırakıp hiç gelmemek üzere gitmişti.
Şervan arkasını dönüp, gülerek gözden kayboldu. Banka oturdum ve kendimi bıraktım. Hüngür hüngür ağladım. Yanımdan geçip, gidenler. Yanıma gelip soru soranlar. Kimseyi dinlemiyordum. Hayatım mahvolmuştu. Benim için her şey son bulmuştu.
,,,
Eve girip koşarak odaya girdim. Kıyafetlerimle küvete girip, soğuk suyu açıp başımdan aşağı dökülüşünü hissettim. Titriyordum. Nefes almakta güçlük çekiyordum. "Allah kahretsin," diye bağırdım ve sesim banyoda yankılanıp kaybolup gitti. Kollarımla vücudumu sardım ve olduğum yere çöktüm. Başımı havaya, banyonun tavanına kaldırdım ve buz gibi akan, yüzümü soğu ile uyuşturan suyla kendimi cezalandırdım.
Yirmi dakikadır küvetin içinde oturmuş, boş bakışlarla bakıyordum. "Ber- Berzan," titriyordum. "Du- du- duysa" ağlıyordum. "Ço- çok," ölmek istiyordum. "Ü- üzü- üzülecek," işte şimdi pes etmiştim.
Gürültülü ve sert adım sesleriyle başımı yasladığım duvardan kaldırmadan boşluğa bakıyordum.
"Mehir, Mehir ne yapıyorsun sen?" dedi sesini duymak için her şeyimi vereceğim adam. Üzerime akan su kesildi ve Berzan küvetin içine girdi. Endişeden ter akıtmış, korkuyla yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Mehir çok ateşin çıkmış," dedi ve beni kucağına aldı. Takım elbisesi beni kucağına alır almaz ıpıslak olmuştu.
"Ç-çok üzüleceksin," dedim titreyen dudaklarımın arasından, fısıldayarak.
"Güzelim benim suçum. 'Hastayım hastaneye gideceğim' dediğinde benimde seninle gelmem gerekirdi. Benim suçum," dedi Berzan ürkek bakıyordu. Berzan beni yatağın üzerine yatırdı ve ceketini çıkarıp koltuğa fırlattı. Üzerimdeki her şeyi çıkardı. İç çamaşırlarımı giydirdikten sonra ince ve pamuklu bir pijama takımı giydirdi. Ne yapacağını bilmiyor gibi bir sağa, bir sola gidiyordu. Çekmecelerimden birini açıp içinden çorap aldı ve banyoya tekrar girdi. Bir süre sonra ellerinde ıslattığı çoraplarla geldi ve ayağıma giydirdi.
"İyi olacaksın güzelim," dedi ve beni yatağa oturtup eline aldığı havluyla saçlarımdaki ıslaklığı aldı.
"Berzan," dedim açılıp kapanan gözlerimin ardından ona bakarak.
"Efendim güzelim," dedi ve beni yatağa yatırıp, elini anlıma koydu.
"Baban beni neden sevmiyor," dedim yorgun çıkan sesimin ardından.
Berzan eğildi ve dudaklarını anlımda hissettim. "Çok ateşin var hastaneye gitmemiz gerekiyor,"
"Hayır sen, sen bana bakarsın. Hastaneleri sevmezsin sen, gitmeyelim."
"Ben hastanede yatıp kalkarım senin için, sevmediğim her şeyi severim senin için. Sen iyi ol yeter."
"Lü- lütfen gitmeyelim."
Berzan yumuşacık bakan bakışları endişe ve korkudan ibaretti.
"Lütfen," dedim tekrardan ve açılıp kapanan gözlerim tamamen kapandı ve başım yana düştü. Uyuya kaldım.
Gözlerimi açtığımda anlımda, koltuk altımda, el ve ayak bileklerimde soğuk bezler vardı. Başımı soluma çevirdiğimde Berzan yanımda kıvrılmış, uyuya kalmıştı. Elinde de ateş ölçer vardı. Gülümsedim. Yanağımdan akan göz yaşım, dudaklarımın arasından kayıp gitti.
Ben bu adamı hak edecek ne yaptım. Ben bu adamı üzemem. Aklıma ilk gecemizde yatağımızda kulağıma doğru etkileyici ses tonuyla söyledikleri geldi. Başımı tavana çevirdim. Bu kadar mıydı?
"Günaydın güzelim," dedi Berzan ve anlımdaki, el ve ayak bileklerimde duran bezleri alıp, ateş ölçeği anlıma koydu. "Oh," dedi ve başını önüne eğdi. "Ateşin düşmüş. Çok şükür," dedi ve ayağa kalktı. "Sana çorba yapmıştım ama o kadar güzel uyuyordun ki kaldırmaya kıyamadım." Yumruğumu sıktım ve başımı sağa çevirdim. Sabah olmuştu.
"Teşekkür ederim," dedim camdan dışarıya, gökyüzüne bakarak.
"Dün ne oldu. Yani hastaneye gittikten sonra?" diye sordu Berzan.
"Hiçbir şey," dedim ve doğrulup, yataktan çıktım. Berzan'ın yüzüne bakamıyordum. Onu üzmekten korkuyordum. Yumuşacık bakışlarında kayboluyordum. Sessizleşiyor, hipnoz oluyordum.
Banyoya girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim. Kendini suçluyordu. Neden böyle davrandığımı sorguluyordu. Elimi yüzümü yıkayıp, aynaya baktım. Berzan beni iyileştirmişti ama hâlâ iyi değildim. Göz atlarım çökmüş. Dudaklarım kurumuştu.
Banyodan çıktığımda Berzan yoktu. Giyinme odasına girdiğimde yarı çıplaktı. Beni fark ettiğinde ciddiyetle yüzüme baktı. Ondan bir şeyler sakladığımı düşünüyordu.
Berzan'ın önünden geçip, dolabımın önünde durdum. Çok güzel kokuyordu. Allah kahretsin ki ona sarılmak istiyordum. Kokusunu içime hapsetmek istiyordum. Ama şimdi yüzüne bakamıyordum. Sanki yokmuş gibi davranıyordum. Gözlerimle kıyafetlerime baktım. Krem rengi uzun salaş elbisemi elime alıp, üstümdekileri çıkardım. Giyindiğimde Berzan'ın da yarı çıplak beni izlediğini fark ettim. Elbiseyi üzerimde düzlettikten sonra Berzan'ın yanından geçip gideceğim sırada Berzan arkamdan yakalayıp, sarıldı. Arkadan ellerini karnıma götürdü ve gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Nefesim daraldı. Berzan çenesini omzuma koyup, boynumu kokladı. Kokumu içine çekti. Saçlarımı kokladı.
"Nasılsın?" diye sordu. Yutkundum ve karnımda duran ellerine baktım. Dudaklarımı ısırdım ve sıktım. Ani bir hareketle ellerini karnımdan çekip, arkamı dönüp yüzüne baktım.
Berzan şaşkınlıkla ellerine baktı ve kaşlarını çattı. "Babam mı?" diye sordu.
Babanın bana yaptığı en acımasız şeyi söylesem katil olursun sevdiğim. O zaman daha çok acı çekerim. Dolan gözlerimi kapatıp açtım ve Berzan'ın masum suratına baktım. İçim parçalanıyordu.
Berzan üzerime doğru geldiği sırada bağırarak, "dur!" dedim.
Berzan olduğu yerde durdu ve yumruğunu sıktı. "Mehir ne oluyor?" dedi oda bağırmaya başlamıştı.
"İyiyim ben. Babanlık bir durumda yok."
"Hayır Mehir. İyi değilsin sen. Dün hastaneye gitmeden önce çok iyiydin. Yalan söylüyorsun," dedi gür bir sesle.
Yanağımdan akıp giden yaşı sildim ve dayanamayarak Berzan'ın çıplak göğsüne başımı koyup sarıldım.
Berzan'da belime sıkıca sarıldı ve eliyle saçlarımı okşadı. "İyiyim ben tamam mı? Doktor sadece," dedim ve sustum. Akan yaşlar Berzan'ın çıplak tenine değip aşağı düşüyordu. "Sadece üşüttüğümü söyledi. Be- bende ateşim olduğunu düşünüp, küvete girdim. Babanın yaptığı o saldırıdan sonra söyledikleri beni korkuttu. Yani o kadar," dedim limanıma son kez sığınarak.
"Emin misin?"
"Eminim," dedim Berzan'dan uzaklaşıp ellerimle yanaklarımı sildim. Dudağımı yaladım ve yalandan da olsa gülümsedim. Berzan inanmış gibi durmuyordu.
"İyiyim gerçekten," dedim ve yanağına bir öpücük atıp, giyinme odasından çıktım. Yatak odamızdan da çıkıp, mutfağa girdim. Ağlamak istemiyorum, ağlamak istemiyorum.
Buzdolabından kahvaltılıkları çıkarıp on dakikada güzel bir sofra kurdum. Çayları doldurup, sandalyeye oturdum. Berzan'ın gelmesini bekliyordum.
Berzan üstüne beyaz salaş bir tişört giyinmiş ve altına da siyah eşofman giyinmişti. Berzan yanağımı sıkıca öptü ve yerine oturdu.
"Bekleseydin beraber hazırlardık," dedi ve önündeki tabağına birkaç şey koyup yemeğe başladı.
"Yani, ben hazırladım," dedim gülümseyerek.
"Ellerine sağlık güzelim," dedi ve gözlerimin içine baka baka yemeğini yedi. Tabağımda, çatalımla oynadığım yeşil zeytine bakıyordum.
"Mehir, hiçbir şey yemedin. Sen hâlâ hasta olabilir misin?" diye sordu.
"Yok ya çok iyiyim. Sayende," dedim ve küçük bir peynir dilimini ağzıma attım. Berzan'la az da olsa sohbet ettikten sonra sofrayı beraber toplayıp, üzerlerimizi değiştirip şirkete gittik. Berzan evde kalalım, dinlenirsin diye ısrar etse de çalışmak istediğimi söyledim.
Berzan'la odalarımız yan yanaydı ve Berzan aramızdaki duvarı kaldırıp cam koydurmuştu. Beni çalışırken izlemeyi sevdiğini söylemişti. Bu şirket Egede ki şirketten bir tık daha büyüktü.
Kapımın çalmasıyla, Buray içeri girdi. Elindeki dosyayı açıp önüme koydu. "Günaydın Mehir Hanım,"
"Günaydın Buray. Ben birkaç gündür yoktum. Yani evden çalışıyordum. Beğenmediğim bir sürü tasarım vardı."
"Beğenmedikleriniz gerçekten de beğenilir gibi değildi. Kusura bakmayın ben hepsini tekrar tekrar uyaracağım."
"Hayır," dedim ve başımı Berzan'ın odasına çevirdim. Hayranlıkla beni izliyordu. Gözlerimi kaçırıp Buraya'a tekrar baktığımda ellerinin titrediğini fark ettim. "Bu tasarımları hazırlayan. Ya da dur," dedim ve başımı önümdeki dosyaya çevirdim. "Şirkette ki tüm mimarları toplantı salonuna çağır. Ben orada konuşurum."
"Peki Mehir Hanım," dedi ciddiyetle.
"Buray?"
"Efendim Mehir Hanım?"
"Senin ellerin neden titriyor?"
"Şey," dedi ve başını Berzan'ın odasına çevirip, geri hemen önüne dönüp, başını önüne eğdi.
"Söyle," dedim sakince.
Buray yutkundu ve "Berzan Bey sizinle konuştuğumda beni sanki öldürecekmiş gibi bakıyor. Ama beni buraya kendisi çağırdı. Yani bilmediğim bir bölgedeyim, kendisi teklif etti diye geldim."
Gözlerimi Buray'dan alıp bizi izleyen Berzan'a çevirdim. Gözlerini kısmış, yüzüme bakıyordu. Göz devirdim. Çok kıskançtı.
"Seni ben çağırdım. Yani eğer istemiyorsan gidebilirsin. Kendini zorunda hissetme," dedim gülümseyerek.
"Gerçekten mi? Sizin beni sevmediğinizi sanırdım."
"Hayır. İşinde çok iyisin."
"Sayenizde bura da normalde aldığım maaşın iki katını alıyorum," dedi gözleri parlayarak.
"Yani sana alıştım o yüzden. Sadece konumum değişti ama onun dışında hiçbir şeyin değişmesini istemedim."
Buray güldü ve "iş konusunda disiplininize hayranım. Yani Berzan Bey'le uyumunuz çok iyi," dedi Buray başını bizi izleyen Berzan'a çevirdi. Başıyla selam verdi. "Ve size çok aşık," dedi ve gülüşüm yüzümde soldu. Berzan'da başıyla selam verdi.
"Neyse sen git artık. Herkesi bir saat sonra toplantı odasında topla."
"Tamamdır," dedi ve odadan çıktı.
Berzan göz kırptı ve gülümsedi. Bende gülümseyip başımı hemen önümdeki çizime çevirdim.
Bir saatin sonunda çizimi bitirdim ve ayağa kalktım. Berzan ise penceresinin önünde, arkası bana dönük telefon konuşması yapıyordu. Odamdan çıktım ve toplantı salonuna doğru yürüdüm. Yanımdan geçip gidenler, selam veriyor başlarını öne eğip yanımdan öyle geçiyorlardı. Toplantı salonuna girdiğimde bütün mimarlar ve Buray ayağa kaktı.
"Burası okul değil. Ben öğretmen değilim, sizde öğrenci değilsiniz. Ayağa kalkmanıza gerek yok," dedim ve toplantı masanın başına oturdum. Ben oturduktan sonra hepsi oturdu.
"Berzan Bey'in emri. 'Bana nasıl davranıyorsanız, karımada öyle davranacaksınız' dedi Berzan Bey," dedi Buray.
"Berzan'ın kuralları ona ait. Benim kurallarım ise bana ait. O yüzden siz benim dediğimi yapın," dedim ve teker teker mimarlara baktım. Hepsi şaşırmıştı bu söylediğime. Çoğu gençti. Gelecekte çok güzel işler çıkaracaklarına emindim.
"Neyse konumuza dönelim. Çok kısa bir konuşma yapacağım. Ondan sonra işlerinize dönebilirsiniz."
Hepsi başını salladı.
"Öncelikle çizimleriniz bir harika. Ama emek kokmuyor. Ben her güzel şeyin sonunda emek ararım. Sizin de buna önem göstermenizi isterim. Evet çizimlerinizi beğendiklerim az çok var ama ben hepinizinkileri beğenmek istiyorum. Bakın Şervan Bey'in kurallarını unutun. Benimle çalışıyorsunuz. O yüzden benim kurallarımı dikkate alın. Eğer büyük işler başarmak istiyorsanız benim söylediklerimle harekete geçin."
Hepsi pür dikkat beni dinliyor, bazıları ise not almak için kalemlerini eline alıyordu.
"Öncelikle size verilen konuda çizilen çizimleriniz aceleci olmasın. Disiplin ve ciddiyet olsun. Uyduruk şeyler sizi yukarı taşımaz."
Kapının çalma sesiyle herkes dikkatini açılan kapıya çevirdi. Berzan'ın içeri girmesiyle hepsi ayağa kalktı. Berzan benim karşıma baş köşeye geçti ve oturdu. Ayağa kalkan herkes yerine oturduktan sonra kızların gözlerinin parladığını fark ettim.
Adam evli. Lan adam evli evli.
"Bende dinlemek istiyorum. Sadece seni dinlemek istiyorum karıcığım," dedi ve parlayan gözler söndü.
"Tabi ki kocacığım," dedim ve Buray dahil herkes hayranlıkla bize baktı. "Neyse nerde kalmıştık," dedim zar zor gözlerimi alabildiğim adama bakarak.
"Ciddiyet demiştiniz," dedi Buray ve başımı salladım.
"Evet dediğim gibi uyduruk şeyler sizi yukarı taşımaz," bütün bakışlar bendeydi ve herkes ciddiyetle izlerken, Berzan ise hayranlıkla izliyordu. Berzan'a bakmamaya çalışıyordum. Çünkü bakışlarıyla dikkatimi dağıtıyordu.
"Şimdi yaptığınız her şeyi yarıda bırakın. Atın gitsin. Çünkü yeniden başlıyoruz," dedim ve ayağa kalktım. "Siz hepiniz yeniden başlayacaksınız. Tasarladığınız çizimleri ilk önce kendiniz beğeneceksiniz." Jest ve mimiklerimi kullanarak anlatmaya devam ediyordum. On dakikanın sonunda yapılacak çalışma düzenini ve kendi önerdiğim taktikleri önerip, sunduktan sonra toplantıyı bitirdim.
"Çok sağ olun Mehir Hanım, ilaç gibi geldi," dedi genç bir mimar. Gülümsedim.
"Evet Mehir Hanım. Üniversite de söylenenleri unuttum resmen. Keşke sizin gibi anlatılsaydı. O zaman daha iyi çalışmalar yapabilirdik," dedi mavi gözlü sarışın kadın.
"Hiçbir şey için geç değil," dedim ve gülümsedim. Hepsi ayağa kalkıp salondan çıktıktan sonra Buray'ın arkasından çıkacağım sırada, belimden tutup içeri çekildim. Berzan kapıyı kapatıp beni duvara doğru sıkıştırdı. Elleriyle belimi sarıp, yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Kaçma," dedi ciddiyetle.
"Ne," dedim anlamayan bakışlar atarak.
"Ne değil efendim."
"Berzan kaçmıyorum. Niye kaçağım."
"Bilmem, bakışların bana bakmamak için savaş verdi resmen."
"Hayır ne alakası var," dedim ve dayanamayarak, "bakışların dikkatimi dağıtıyor. Konuşmayı unutuyorum."
Berzan beni daha çok kendine çekti ve gözlerini kıstı. "Bu bir itiraf mı?"
"Hayır ama evet," dedim saçmalayarak. Ne akıl bırakıyordu ne bir düşünce.
"Seni çok kötü öpmek istiyorum," dedi deli gibi.
"Hayır," dedim heyecanla.
"Ama evet," dedi beni taklit ederek ve dudakları dudaklarıma değeceği sırada Berzan'ı ittim. Bu akşam doktorla konuşacaktım.
"Şey eve gidelim mi?" diye sordum.
Berzan şaşkınlıkla yüzüme baktı ve gülümsedi. "Gidelim," dedi.
"Tamam ben çantamı alayım," dedim ve koşar adımlarla salondan çıktım. İşlerim bitmişti. Toplantıda bitmişti.
Ya da doktorun söyledikleri doğru mu çıkacaktı? Her şey Şervan yüzündendi. Nefret ediyordum o adamdan. Çok kötüydü. Çok.
Odama girip, masanın üzerinden çantamı telefonumu aldıktan sonra masamın üzerinde duran çizimleri boş kağıtlarla kapatıp, odadan çıktım. Berzan'ı fark etmemle. Çantamı ona uzattım. Gülümsedi ve beyaz çantamı elimden aldı.
Eğildim ve topuklu ayakkabımın ipini tekrar açıp bağladıktan sonra doğruldum. Çantamı alacağım sırada, Berzan "Ben tutarım. Hadi gidelim," dedi ve elimi sıkıca tuttu. Asansörlere yönelip, bindikten sonra asansörde birkaç kadın çalışan daha vardı. Fısıldaşmaya başlamışlardı. Ama ne yazık ki duyabiliyordum.
"Ne çabuk evlendiler."
"Ama çok yakışıyorlar."
"Berzan Bey'i ilk defa böyle görüyorum."
"Hanımcı," dedi ve kadın kıkırdamaya başladı.
Asansör durdu ve inmeden önce kızlara baktım. Bakışlarım yetmiş olacak ki susmuşlardı. Berzan'la uyum içinde çıkışa doğru yürüdüğümüzde, herkesin dikkatlerini çekmiştik. Herkes yine fısıldaşmaya başlamıştı.
Yanından geçtiklerimi az çok duyabiliyordum. Üstümde kırmızı salaş kumaş pantolon ve üstümde kısa ceket takımı vardı. Berzan'ın üzerinde ise beyaz salaş gömlek ve siyah bol pantolon.
"Karısına bakan yabancı bir adamı öldürdükten sonra Berzan Arjen'in karsının yanında ki hanımcılığı der susarım."
"Allah'ım bana da kardeşini nasip et," dedi biri. Azat'tan bahsediyordu. Çıkış yaptıktan sonra Berzan'ın arabasına bindik. Yol boyunca müzik dinledik. Berzan üzülmesin diye keyfim yerindeymiş gibi davranıyordum.
Eve geldiğimizde Berzan'ın telefonu çaldı. Telefonu cevaplayıp karşı tarafı dinledikten sonra yüzüme bakarak cevap verdi.
"Dün mü?" diye sordu ve Berzan telefonu kapatıp sakince nefes aldı. "Biliyordum,"
"Neyi?" diye sordum ve Berzan kolumdan nazikçe tutarak salona geçtik. Karşımda durdu ve, "Babamla buluştuğunu."
"Sen peşime koruma mı takıyorsun?" diye sordum salakça bir soru sorarak.
"Şervan ortalıkta varken tabi ki takarım."
"Öylesine aradı ve konuştuk," dedim Berzan'ın gözlerine bakmamaya çalışarak.
"Ne yaptınız, baba kız sohbet mi ettiniz. İki gün önce öldürecekti seni. Sen nasıl gidersin o adamın yanına."
"Berzan üzerime gelme," dedim yalan bulmaya çalışıyordum.
"Üzerine gelmiyorum güzelim. Bak sana bir şey olursa bana da olur. Sana bir şey olursa canıma kıyarım,"
Başımı sağa sola salladım ve saçlarımı arkaya attım. Terlemiştim. Gerilmiştim.
"Çağırdı beni konuşalım dedi. Bende tamam dedim."
"Ya öldürseydi?"
"Hayır sadece konuşacaktı ve öylede yaptı. Tek başınaydı."
"Peki tamam, ne konuştunuz. Tehdit mi etti."
Sustum ve düşünmeye çalıştım. "Senden uzak durmam karşılığında para teklif etti."
"Ne," dedi Berzan ve öfkeyle nefesler almaya başladı. Burnundan soluyordu. "Başka bir şey yok değil mi?"
"Ha- hayır. Yani bende ona cevabını verdim. Sonrada gitti?"
"Peki neden ağlamışsın. Yani deniz kenarının önünde banka oturup ağlamışsın. Neden?"
"Baban yüzünden. Yani ölümlümle tehdit ediliyorum ben ağlamayayım da kim ağlasın?"
Berzan yumruğunu sıktı ve eli anlına gitti. Düşünmeye başlamıştı.
"Berzan ben iyiyim. Hiçbir sorun olmadı."
"Lan ağlamışsın. Ben tek damla göz yaşına ölürüm, sen hüngür hüngür ağlamışsın. Ben sana ölürüm kadın."
Berzan'a sıkıca sarıldım ve "ağlamayacağım. Tamam sende sinirlenme."
Berzan'ın sıktığı yumruğu açtım ve ona diyemedim 'hep yanında olacağım' bu sefer diyemedim.
"Hep yanında olacağım güzelim," dedi ve beni sıkıca sarıp sarıldı.
Ben diyemedim ama o hep dedi. Ben diyemeyeceğim ama o hep diyecek.
"Ben şimdi babamın yanına gidiyorum. Konuşacaklarım var. Sende dinlen tamam mı. Bugün toplantıda o kadar güzel konuştun ki bir kez daha aşık oldum," dedi ve aynı anda gülümsedik. Konuları saptırıp beni mutlu etmeye çalışmasına bende bir kez daha aşık oluyordum.
"Baban uslanmayacak," dedim gülümseyerek.
"Bakmadın bugün öldürürüm," dedi ve anlıma bir buse kondurup evden çıkıp, kapıyı kapattı.
Mutfağa girdim ve acı bir kahve yapıp salona geçtim. Koltuğa oturdum. Düşüncelerimde sıkışıyordum.
Telefonumun çalmasıyla heyecan ve korkuyla ayağa kalktım. Telefonumu elime aldım. Doktorum arıyordu. Ellerim titremeye başlamıştı. Telefonu cevapladım ve tedirgin bir şekilde kulağıma götürdüm.
"Alo, Mehir Hanım," dedi kadın ciddiyetle. Ses tonundan anlamak istedim ama söyleyecekleri umut yok diyecek gibiydi.
"Burcu Hanım. Lü- lütfen beni benden bitirecek şeyler söylemeyin," dedim sesim kısık çıkmıştı. Karşı taraf bir iç çekti. Nefes alışları hızlıydı.
"Ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama dediğim gibi çıktı sonuçlarınız. Benim için söylemek çok güç ama..."
"Hayır hayır ya," dedim bağırarak. Çığlığım evi inletmişti.
"Mehir Hanım kanınızda ki zehir..."
"Hayır hayır hayır," dedim vücudum titremeye başlamıştı. Koşarak yatak odasına çıktım ve kapıyı kapattım. "Bitti."
"Bakın böyle yapmayın Mehir Hanım."
"Ben bittim lan ben bittim. O adam yüzünden hayatım bitti."
"Mehir Hanım lütfen sakin olun. Hiçbir şey bitmiş değil."
"Sakin mi olayım. Yiyorsa sen sakin ol. Nasıl sakin olayım," dedim hıçkıra hıçkıra ağlayarak.
"Umut olmayabilir ama..." kadının üstüne telefonu kapattım ve telefonu yatağa fırlattım.
Benim için her şey çok geçti artık. Ben kendimle beraber sevdiğimi de üzemezdim. Hayatta ki tek gerçeğimi de üzemez benimle beraber daha fazla yıpratamazdım.
Doktorun hastane de söyledikleri kulağımda yankılandı. Nefes alamadım.
"Bu kadar mıydı lan," diye bağırdım. Yatağın üzerinde ki çarşafı dağıttım ve makyaj masamın üzerindeki her şeyi elimle ortalığa fırlattım. Boy aynasına baktım. Elim karnıma gitti ve çığlık attım. Öyle bir çığlık attım ki, her yerim bağırmaktan kan ter olmuştu. Aynadaki vücuduma baktım. Zehir bedenimdeydi hala. Yaşıyordum ama nasıl?
Berzan'la beraber bir türlü açamadığımız çekmeceye baktım. Çekmeceyi açmamla elim ağzıma gitmişti. Bir sürü mücevherler vardı. Zümrütler. Mücevher kutularını aldım elime. Üç kiloya yakın altın vardı bura da. Berzan'ın düğünümüzde bana takacağı gerdanlıklar, küpeler, bilezikler, yüzükler vardı. Gözlerim ağlamaktan buğlanmıştı. Önümü karışık görüyordum. Çekmeceyi yerinden çıkarıp, aynanın karşısına geçtim ve elimde altın dolu çekmeceyi aynaya fırlatmamla her yer birbirine girmişti. Her şey yerle bir olmuştu. Her şey ortalığa saçılmıştı.
"Ben bunları istemiyorum," dedim sesim kısılmıştı.
Başımı ellerimin arasına aldım ve tavana bakarak çığlığı bastım. Paramparça olan aynaya baktım. İçimde aynı bu ayna gibiydi. Koşarak giyinme odasına girdim ve büyük bavulumu alıp, sığdırabildiğim kadar kıyafet sığdırdım bavula. Bavulu kapatıp odanın kapısının önüne koydum. Küçük bir not kağıdı ve kalem aldım.
Yutkundum ve kendimden beklemediğim o satırları yazdım.
Benim için her şey bitti. Seni sevmiyorum. Beni unut. Seni hiç hatırlamayacağım gibi...
Veda etmeyi bile beceremedim. Seni hak ettiğin gibi sevmeyi bile beceremedim. Kısacası hiçbir şeyi beceremedim. |
0% |