@cananyaxar
|
12.BÖLÜM: GERÇEKLER
Herkes kim ki nefretime layık olacak.
Eve girdiğimde Berzan ayakta durmuş yüzüme bakıyordu. Acaba söylediklerimi duymuş muydu? “Nasıl oldun?” diye sordum. Gülümsedi ve elindeki tozlu gömleği giyip ilk iki düğmesini açık bıraktı. “İyiyim, sayende.” “Gidecek misin?” diye sordum. Sorduğum sorunun aptalca olduğunu yeni fark edip kendime kızdım. “Gitmemi istemiyor musun?” diye sordu etkileyici bakışlarıyla. “Şey yani…” dedim ve sustum. Diyecek bir şey bulamıyordum. Berzan karşımda durdu ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Yanağıma bir buse bırakıp, geriye çekildi. “Sen kal desende, git desende ben hep kalacağım. Ama şimdi gideceğim. Seni merak ede ede, özleye özleye gideceğim. Ben gelene kadar kendine iyi bak.” Kafam karışmıştı. Hep de karışacaktı. “İyisen git. Çünkü…” “Çünkü?” diye sordu kısık sesle. Sana her şeyi anlatırsam belki de hep gideceksin. Hiç kalmamak üzere. “Ben daha fazla konuşmak istemiyorum. Bu arada gazetecilere söylediklerim baban sevinmesin diyeydi. Yanlış anlamazsan sevinirim,” dedim ve odama gidip kapıyı kapattım. Bir süre sonra sokak kapısının açılıp, kapanma sesi geldi. Yere çömeldim. Karnıma dokundum. Gerçekten böyle mi bitecekti? Evi topladıktan sonra kendime bir kahve yapıp balkona oturdum. Saatlerce gökyüzüne izleyip, sessizliği dinledim. Biz aslında istekler üzerine varız. Yani insanlar ne der? El alem ne der? Rezil olurum ve birçok şey. Dulsun sen evlen bence. Çocuğun için sabret bence. Bu yaşta mı bence. Bu halde mi bence. Rezillik olur bence. Gitme bence. Sevme bence. Başaramazsın bence. Kendine çok güvenme bence. Sizce de bu benceler bir emir gibi gelmiyor mu kulağa? Benceler aslında bizceler olmalı. Sence değil, ben ne dersem o olmalı. Bir Kürt sevdim diye yabancılaşamam. Bir Egeli sevdi diye yabancılaşamaz. Hepimiz aynı değil miyiz? Farklı olan ne? Kırılan kalpler aynı. Üzülmeler aynı. Neşeler aynı. İnsan aynı. Kadın aynı. Çocuk aynı. Adam aynı. Ülke aynı. Farkı olan ne? Dil mi? Din mi? Irk mı? Aslında hepsi aynı. Başımı bulutlardan çevirip, gözlerimi yakan güneşe çevirdim. Telefonumun çalma sesiyle. Cevaplayıp kulağıma götürdüm. Buray arıyordu. “Alo Mehir Hanım,” dedi Buray endişeyle. “Ne oldu Buray. İyi misin?” “Mehir Hanım acil şirkete gelmeniz gerek,” dedi endişe ve korkuyla. “Buray ben bir süre çalışmayacağım. Sen hal et tasarımları,” dedim sakince. “Mehir Hanım, Berzan Bey’de gelmiyor bir haftadır. Ama şimdi acilen gelmeniz gerek.” Kendime düşünmek için çok kısa bir süre verdim. “Neden?” “Şey, Mehir Hanım,” dedi an ayağa kalktım. Buray şey dediği zaman hep kötü bir şey oluyordu. “Kötü bir şey oldu değil mi?” Dudaklarımı ısırmaya başladım. “Çizimleriniz çalınmış. Yani aynısı başka bir şirkette tasarlanmaya başlamış. Üstüne odanıza girdiğimde çizimlerinizin hiçbiri yoktu. Biliyorsunuz ki kopyasını ben yapıyorum ama üzgünüm yapmayı unutup, siz olmadığınız içinde size imzalatamadım.” “Ne!” dedim öfkeyle. “Özür dilerim Mehir Hanım,” dedi endişeyle. “Bir benim odama kim girer. İki çizimlerimi masanın üzerinde saklamıştım. Ve üç Berzan’ın haberi var mı?” “Kamera kayıtlarına baktım ama o günün kayıtları silinmiş ve sizden sonrada hiç odanıza girmedim. Berzan Bey’de az önce şirkete geldi. Sinirli ve gergindi.” “Ben… Ben geliyorum. Beni şirketin önünde bekle geliyorum.” “Tamamdır.” Telefonu kapatıp, odama girdim. Biri benimle oynuyordu ya başka bir düşman ya da Şervan Arjen. Üstüme siyah salaş bir takım ve altı kırımızı olan bir topuklu ayakkabı giyidim. Siyah çantama da kırmızı rujumu ve evin anahtarını koyup evden çıktım. Arabaya bindim ve şirkete doğru sürdüm. Yarım saat sonra şirketin önünde durdum ve arabadan inip, anahtarı güvenliğe verdim. Siyah güneş gözlüğümü çıkarttım ve şirketin önünde ki herkesin dikkatlerini çektim. Buray yanıma geldi ve şirkete doğru hızlı adımlarla yürüdük. Yine herkes başlarını dosyalarından kaldırıp beni izliyordu. “Ne zaman oldu bu olay?” dedim Buray’la asansöre doğru yürürken. “Dün çalınmış. Bizde bugün internette gördük çizimlerinizi. En çok beğenilen tasarımlar arasında ilkte. Ama bunu kim neden yaptı bilmiyoruz.” Asansöre bindik. “İçimizde köstebek var,” dedi Buray fikrini ortaya atarak. “Ben kimin yaptığını biliyorum,” dedim ve asansörden indik. Odama girdim ve Buray şaşkınlıkla nefes aldı. Bende tahmin ettiğim şeyin kesinliğine baktım. Şervan Arjen benim koltuğumda oturmuş, ayaklarını da masaya uzatmış beni izliyordu. Buraya’a baktı ve çık işareti yaptı. Buray bana baktı. Cevap bekliyordu. “Çıkabilirsin Buray,” dedim ve Buray odadan çıkıp arkasından kapıyı kapattı. Şervan tabletini eline aldı ve ekranını bana çevirdi. “Bak bakalım. Beni sinir edebileceğini sandığın videoya.” Sabah gazetecilerle konuştuğum bir videoydu. Tableti kapatıp masaya fırlattı ve ayaklarını masadan indirip, ayağa kalktı. Yüzüme baktı. Korkutmaya çalıştığı gözleriyle gözlerimin tam içine baktı. “Biliyor musun?” dedi ve kulağıma doğru yaklaştı. “Dün tasarımlarını çaldırdıktan sonra hiçbir şey yapmayacaktım çizimlerine. Ama sonra sabah bir kalktım, oğlum hanımcı olmuş paspas kenarlarında. Bu beni öfkelendirdi. E bende elimde çizimlerin varken başkalarına sattım. Senden gizli oldu ama kusura bakma. Ha bir dahakine çizimlerini satışa sunmadan önce imzalat,” dedi kapıyı açtı. “Yoksa böyle çok çaldırırsın,” dedi ve çıkıp gitti. Öfkeyle arkamı dönüp kapıyı sertçe kapattım. Emek verdiğim tasarımlarım yoktu. Kendi markam yoktu artık. Hayallerim bir çöp gibi kenara atılmıştı. Gözümden akan tek damla göz yaşı sildim ve odanın kapısı açıldı. Berzan dolmuş gözlerime baktı ve sıkıca sarıldı. “Özür dilerim güzelim. Özür dilerim,” dedi öfkeyle. “Baban hayallerimi çaldı. En büyük darbeyi vurmuştu. Şimdi ise tek kalan hayalimi de yakıp attı.” “Ben hal edeceğim. Sen ağlama tamam mı?” dedi yüzüme baktı. Geriye doğru çekildim. “Uzak dur benden.” “Meh…” “Biliyor musun? Be-ben…” “Sen?” Akan göz yaşlarımı silip, sert ve hızlı adımlarla şirketten çıktım. Berzan’da peşimden geliyordu. Beni gören güvenlik anahtarımı uzattı ve elinden çekip aldım. Arabaya bineceğim sırada Berzan açtığım kapıyı kapattı. “En büyük darbe ney?” diye sordu merak ve babasına olan dolu öfkeyle. “Biz diye bir şey olmadığını şimdi anladın mı?” “Biz diye bir şey var Mehir. Yapma Allah aşkına. Gitme benden.” Arabanın kapısını açtım bindim. Berzan arabadan uzaklaştı ve gaza basarak uzaklaştım şirketten. Üzerimden çıkardım ceketi ve askılı gri bluzumu üzerimde düzelttim. Direksiyonu sıkıca tutuyordum. Arkadan gelen korna sesiyle, Berzan’ında arkamdan geldiğini fark ettim. Gaza basmaya devam ettim. Berzan sağ tarafa doğru geldi ve camlarını açtı. “Babam sana o gün ne dedi de sen benden gittin. Sana ne dedi de benim kadar kıskanç olan sen, Kader’le evlen diyebildin.” Gazı yükselttim ve Berzan da benim gibi yükseltti. Trafik bizim yüzümüzden karışmıştı. Korna sesleri durmuyordu. “Berzan yavaşla. Kaza yapacaksın.” “Beni bırak sen. Asıl sen yavaşla. Mehir yavaşla.” Yavaşladım ve Berzan’da yavaşladı. Sol şeride girdim ve izimi kaybetmeye çalışsam da Berzan’da ne yapmaya çalıştığını anladı. Direksiyonu kırıp bilmediğim bir yola girdim. Dikiz aynadan baktığımda Berzan’ın gözden kaybolduğunu fark ettim. Tam gaza yükleneceğim sırada Berzan’ın arabası önümde durdu. Bende ani fren yaparak, aracı durdurdum. Elimi yumruk yapıp, sertçe direksiyona vurdum. Berzan ise arabanın içinde gözlerimin içine bakıyordu. Zekiydi. Hem de tahmin edemeyeceğim kadar. Berzan arabadan indi ve kapımı açtı. “Ben sana git diyorum,” dedim ve Berzan göz devirip üzerime doğru eğilip, ehliyet kemerimi çıkardı. “Sen ise inatla peşimden geliyorsun,” dedim ve Berzan hiç düşünmeden beni kucağına aldı. Yüzü yüzüme çok yakındı. “Bırak beni,” dedim bağırarak. Berzan ayağıyla kapımı kapatıp, gözleriyle öfke saçtı. “İmdat!” diye bağırdım ve Berzan sırıtmaya başladı. Berzan’ın arkasından koşarak gelen bir adam yanımıza doğru geldi. “Ne oluyor, bıraksana lan kızı,” dedi orta yaşlada bir adam. Berzan başını arkaya çevirmesiyle adam olduğu yerde kaldı. Geriye doğru gitti ve, “Berzan Arjen,” dedi şaşkınlıkla. Yutkundum ve Berzan’da başını önüne çevirip, karşısına baktı. “Sahile gidelim,” dedi ve sert adımlarla yürümeye başladı. Yanımızdan geçen herkes dönüp bir daha bakıyordu. Aşiret lideri Berzan Arjen hanımcı olmuştu. Bunu bir yerde okumuştum. “Beni indir, herkes bize bakıyor,” dedim kollarına doladığım ellerimle oynayarak. “Kim bakıyor söyle kafasına sıkayım,” dedi gözlerimin içine bakarak. “Etrafına bakarsan görürsün,” dedim ciddiyetle. Berzan dudağını yalayarak, “Gözlerin dururken, etraftaki insanlara bakacak değilim herhalde.” Sahile girdik ve Berzan boş bir banka beni oturttu. “O zaman dur da gözlerimi kapatayım,” dedim kabaca. Berzan kahkaha atmaya başladı ve yanıma oturdu. Of çok güzel gülüyordu. “Sen kapat gözlerini ben saatlerce kapalı gözlerine bile bakarım.” Yutkundum ve ayağa kalkıp gideceğim sırada Berzan bileğimden tuttu. “Konuşalım, sonra ben seni bırakım eve.” “Benim konuşacak bir şeyim yok,” dedim dalgalanan denize bakarak. “Ama benim var.” “Sen konuş o zaman, dinliyorum.” “Mehir babam çizimlerini çaldırıp, başka bir şirkete satmış. Ama üzülme ben tasarımlarını geri alacağım.” “İstemiyorum,” dedim net bir cevapla. “Ben istiyorum. Ben karımın hayallerini gerçekleştirdiğini görmek istiyorum.” Denizin kokusunu içime çektim ve bakışlarımı Berzan’a çevirdim. Merhametli, aşık ve kararlı adama baktım. “Bak baba bile demek istemediğim o adam seni kırdı, hatta paramparça etti ama o gün seni yanına çağırdığında sana ne dedi. Ne dedi de sen beni bir notla terk ettin.” Bakışlarımı tekrardan denizin dalgalarına çevirdim. Küçük bir kız çocuğu annesinin elinden tutmuş zıplayarak yürüyordu. Annesiyle göz göze geldiğim ve bana gülümseyerek bakıp gözden kayboldular. “Sence tasarımlarım benim umurumda mı?” Berzan’ın da önümüzden geçen küçük kıza gülümseyerek baktığını fark ettim. “Mehir yapma Allah aşkına. Beni terk etme.” Ayağa kalktım ve dolan gözlerimi kapatıp açtım. Berzan’da ayağa kalkıp karşımda durdu. “Ben seni o gün terk ettim zaten Berzan Arjen. Artık bitti. Senden bana kalan tek şey o da soyadın.” Berzan göğsüne mermi yemiş gibi acıyla baktı yüzüme. “Seni seviyorum ve bırakmam. Ben sensin yaşayamam.” Acıyla bakan gözleri mavilerimde boğuldu. “Ben nasıl yaşıyorsam sende öyle yaşa,” dedim ve arkamı dönüp gittim. Berzan arkamdan sarıldı ve yüzünü saçlarıma gömdü. Elleri karnımı sardı. “Ben belki de seni hak etmiyorumdur he Doğulu,” dedim dudaklarımı ağlamamak için sıkıp, ısırarak. Berzan daha sıkı sardı. “Hayır hayır. Beni bırakmazsın sen. Bir kere gittin bir daha gitmezsin.” Ağlıyordu. Berzan ağlıyordu. Ben sana bunu yapamam. Karnımı saran ellerini tuttum. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Berzan beni içinde tutmak istiyordu. İmkanı olsa içinde saklamak istiyordu. “Ağlama,” dedi kısık çıkan sesi. “Sen ağlama Mehir. Ben ağlarım. Ama sen ağlama.” Sen baba olmak istiyorsun Berzan ama ben anne olamayacağım. Ona bunu söylemek isterdim ama belki de o baba olabilirdi. Ben anne olamasam da Berzan baba olabilirdi. Ellerini geriye doğru ittim ve koşarak uzaklaştım. Koştukça nefesim daralıyor, Berzan’dan uzaklaştıkça ağlıyordum. Arabaya bindim ve çalıştırıp geriye doğru sokaktan çıktım. Eve doğru son gaz sürdüm. Berzan en son ağlıyordu. Onu tek bırakmak o kadar zordu ki benim için. Ama aşiret lideri olan bir adamın neslini devam ettirememesi ne demekti? Eve girdim ve banyoya girip ılık bir duş aldım. Ruhum bedenimden ayrılmış gibiydi. Çok kötü görünüyordum. Saçlarımı kurutup, üstümü giyidim. Berzan’ın ellerinden tutup ona bağırarak ben hala sendeyim demek çok istiyordum. Şervan içimde bıraktığı kalıcı zehir beni öldürmemişti ama anne olamama engel olmuştu. Sevdiğim adamdan çocuğum olamayacaktı. Boy aynasının önüne geçtim ve karnıma dokundum. “Belki de acımasız bu dünyaya hiç gelmemen gerekti. Kızım veya oğlum. Anneniz siz olmasanız da sizi çok seviyor. Başımın dönmesiyle, yatağa tutundum. Bir süre bekledikten sonra mutfağa geçip kendime yemek hazırladım. Yemeğimi yedikten sonra bulaşıkları yıkayıp, yerleştirdim. Aklıma bir anda Berzan’la düğünde yorulana kadar halay çektiğimiz ve birbirimize bakmalara doyamayışımız geldi. İç çektim. Kapının çalma sesiyle daldığımı fark ettim. Berzan mı gelmişti. Kapıya doğru koştum ve açtım. Gelen Dilan’dı. Şaşkınlıkla gülümsedim. “Girebilir miyim?” diye sordu Dilan. “Tabi ki,” dedim ve geriye doğru çekildim. Dilan içeri girdi ve bende kapıyı kapattım. Salonu gösterek, “Geç şöyle,” dedim. Dilan salona geçip koltuğa oturdu. “Hoş geldin,” dedim ve Dilan heyecanla karışık sevinçle ayağa kalkıp sıkıca sarıldı. Tebessüm ettim. Bende sarıldım. Dilan gülümseyerek geri yerine oturdu. “Bir kahve yapayim bize.” “Yok yenge zaten Azat beni aşağıda bekliyor, birazdan kalkarım,” dedi ve bende yanına oturdum. “Azat neden gelmedi?” diye sordum. “Gelmek istedi ama ben seninle yalnız konuşmak istediğimi söyledim o da ben başka zaman görürüm o zaman dedi yengemi. Ha bide sana selam söyledi.” “Aleyküm selam,” dedim sıcak dolu bakışlar atarak. Dilan ellerimi tuttu ve beklemediğim bir şey sordu. “Abimden gitmenin sebebi çocuk mu?” “Ne?” dedim şaşkınlıkla. Dilan başını salladı ve derince bir nefes aldı. “Tahminlerim de doğruymuşum yani,” dedi ve suratı düştü. “Abimden ancak bu yüzden gidebilirdin. Ve abimin haberi de yok. Olsa seni bura da bırakmazdı.” “Dilan,” “Mehir bak seni anlayamam, empati kurmak istesem de beceremem. Ama ben abimle konuştuğumda bana ben onla her şeye varım, demişti. Bak farkındayım anne olmak çok istiyordun. Yani abim bir kere bahsetmişti ama,” “Baban yüzünden,” dedim avucundaki ellerimi yumruk yaparak. “Ne? Nasıl?” diye sordu gözlerindeki siniri fark ederek. “Beni kaçırmıştı ya, sonra da bedenime bir zehir vermişti. Ölmekten kurtulmuştum ama zehir yumurtalarıma zarar vermiş.” Dilan şaşkınlıkla ağzını eliyle kapattı. “Babam bunu bilerek yaptı. Eğer abimin nesli devam etmeyecek olursa abim senden ayrılır sandı. Sende abim baba olsun diye onu terk ettin.” “Evet veya hayır ne fark eder,” dedim. Ruh gibi görünüyordum. “Ben anne olamayacağım Dilan. Baban yüzünden hayalimde yaşayamadığım çocukluğu, çocuklarıma yaşatamayacaktım. Baban benden hayallerimi çaldı. Hem de hiç düşünmeden. Oğlunu düşünmeden. Annesiz babasız dünyaya gelmiş yetim bir kızı düşünmeden. Senin baban bir katil. Hayallerimin katili.” Dilan’ın gözleri dolmuştu. “Ben ne diyeceğimi bilmiyorum.” “Bir şey demene gerek yok. Dicle’ye bak olur mu? Hatta ona söyle beni arasın. Ona bir kadın olarak söylemek istediğim şeyler var.” “O kadar güzel bir kalbin var ki. Bu halinde bile yalnız bir kadına yardım etmeye çalışıyorsun.” “Onu en iyi ben anlarım. Çünkü yalnızlık ne en iyi ben bilirim.” “Babamdan nefret ediyorum,” dedi ve akan yaşlarını silip başını göğsüme koydu. “Tasarımlarını da başka bir şirkete satmış.” “Evet,” dedim sadece. Başını göğsümden kaldırıp, ayağa kalktı. Bende kalktım. “Sen yalnız değilsin biliyorsun değil mi? Eskiden bilemem ama şimdi değilsin. Abim seni asla bırakmaz. Hem ben varım, Dicle var, Azat var. Biz senin aileniz, öyle değil mi?” dedi umutlu bakan bakışlarıyla. “Teşekkür ederim ama…” “Aması yok yenge.” “Dilan, bu konuştuklarımız aramızda kalsın olur mu?” diye sordum ve Dilan tam konuşacağı sırada, “Lütfen,” dedim yorgun gözlerimin arkasından bakarak. “Yenge ben bunu içimde nasıl tutayım. Abimi öyle görmeye nasıl dayanırım. Seni bura da nasıl tek başına bırakırım.” “Dilan ben böyle iyi olurum. Berzan baba olmalı. Benden gitmeli. Lütfen abin için.” Dilan başını tavana kaldırıp bir süre düşündükten sonra dudağını yaladı. “Peki ama sen ona gerçekleri söylemeyecek misin?” “Ben artık Berzan’ın birilerini öldürmesini istemiyorum. Baba katili olmasını istemiyorum,” dedim umutlu gözlerle bakarak. Dilan gözlerime bakarak başını salladı ve gitti. Balkonda oturmuş ayı izliyordum. Sırtıma koyduğum battaniyeyi sıkıca sardım bedenime. Elim yine istemeden karnıma gitmişti. Anne kelimesi ne kadar da şey yüklüyordu. Bir kelime dört harf. Bu kelimeyi ne beni dünyaya getiren kadına diyebildim ne de duyacaktım. İç çekerek parmağımın arasında ki sigarayı, dudaklarıma götürdüm. Bir fırt çektim. Bu ikinci kez sigara içişimdi. Son olmayacaktı da. Küllüğün içinde ki bitmiş sigaralara baktım. Paketi bitirmiştim. Bir tarafım eksikti. O eksik parça da kim bilir ne haldeydi. Berzan’ı düşünmekten kafayı yiyecektim. Ama umurumda değildi. Belki de bu kadardı. Sonumuz buydu. Parlayan ay bile ışık saçan güneşini bekliyordu. Güneş batıyordu, ay doğuyordu. Ay batıyordu, güneş doğuyordu. Seviyorlardı ama kavuşamayacaklarını bile bile. Belki de sevmek buydu. Çok sevmek değil de, güzel sevmek gerekirdi. Telefonuma gelen mesaj sesiyle, telefonu elime aldım. Mesajı açtım. Diğer elim ise hâlâ karnımın üzerindeydi. Berzan’dan gelmişti. “Oturduğun evin sokaklarında seni düşünmek. Yanına gelmek çok isteyip de gelememek. Kokunu bir kere bile olsa içime çekebilmek. Birgün gelir misin diye bekleyip, gecelerce uykusuz kalabilmek. Sevmek buysa ben bunları hep yapmaya hazırım. Şimdi sana iyi geceler Egeli.”
Ekran bulanıklaşmıştı. Sevgin ayrılıktan da betermiş be Doğulu. Mesaj atıp atmamak arasında gidip gelsem de telefonu kapattım. Gerçekten de iyi miydi geceler. Kime iyi bu geceler. Başımı soğuk duvara yasladım. Karnımı okşayarak, kapanmak için yalvaran gözlerime istediğini verdim.
***
Şirketin önünde durmuş Buray’ı bekliyordum. Araba sesi duymamla başımı sola çevirdim. Berzan gelmişti. Beni fark edince, arabadan inip anahtarı güvenliğe verdi. Berzan ayakta dikilmiş beni izliyordu. Başımı önüme çevirdim de Buray koşarak önümde durdu. “Günaydın Mehir Hanım,” dedi gülümseyerek. Başı mı salladım. Şirketten ayrılmayacaktım. Bura da çalışmaya devam edecektim. Aslında Egeye dönebilirdim ama cesaret edemiyordum. Onun olduğu şehirde olmak bana iyi geliyordu. “Odamı değiştirmelerini söyledin mi?” Buray başını bizi izleyen Berzan’a çevirdi. “Berzan Bey izin vermedi.” Ben o tarafa bakmamaya çalışarak. “Neden? Benim istediğimi söylemedin mi?” Buray korkuyla ellerini saçlarına götürdü. “Neyse tamama ben hal ederim. Sen geç içeri,” dedim ve Buray arkasını dönüp şirkete girdi. Bende Berzan’ın önünde durdum. Parmağında fark ettiğim yüzüğe baktım. O da benim parmağıma baktı. Kalbinin kırıldığını hissedebiliyordum. “Odamı değiştirmeni istiyorum,” dedim gözlerine bakmamaya çalışarak. Ama hiç gözünü kırmadan gözlerime, dudaklarıma bakabiliyordu. “Benim için hiçbir şey bitmedi,” dedi ve önümden geçip gitti. Şirkete girdi ve arkasından bir kadının gittiğini fark ettim. Saçları siyahtı ama kim olduğunu anlayamamıştım. Bende peşlerinden şirkete girdim. Odama girdim ve çantamı masanın üzerine bıraktım. Üzerime giydiğim ceketin fermuarını açıp, üzerimden çıkarıp, astım. Boynum açık askılı siyah bir elbise giymiştim. Berzan görmemişti. Benden soğur diye mi yapıyordum bilmiyorum. Berzan’ın odasına baktığımda beni izlediğini fark ettim. Kıskanmıştı. Üzerimi boydan süzdü ve dudaklarını okuyabildiğim kadar kapısına doğru “gel,” dedi. Kapı açıldı ve içeri aşağıda gördüğüm kadını tekrar görünce içim burkuldu. Siyah saçlı kadının Kader olduğunu görmemle gözlerimin dolduğunu hissettim. Kader arkasını dönüp, yüzüme dalga geçer gibi baktı ve sonra Berzan’ın masasının önünde ki tekli, siyah koltuğa oturdu. Bu sefer Berzan’a kıskançlıkla ben bakıyordum. Şu camı kırmak istiyordum. Bir perde koyduracaktım şu camın önüne. Berzan moral bozukluğuyla Kader’e baktı. Birkaç şey söyledikten sonra Kader bana ardından Berzan’a bakarak konuşmaya başladı. Odamdan çıktım, sekretere doğru yürüdüm. “Odada ki kadın neden geldi?” diye sordum. Kadım ayağa kalktı ve saygıyla durdu. “Bilmiyorum efendim ama Berzan Bey’in geldiğinden haberi yoktu,” İçim rahatlamıştı. Kadına gülümsedim ve, “Teşekkür ederim,” dedim sıcak kanlılıkla. Kadın beni hayranlıkla süzdükten sonra, “Ne demek efendim,” dedi. Başım dik bir şekilde topuklu ayakkabılarımın şirkette yankılayışını umursamadan, Berzan’ın odasının kapısına vurmadan direk açtım. Kader bacak üzerine atmış, beni izliyordu. Yüzünde bilmediğim bir keyif vardı. Berzan’da ayağa kalkmış hayranlıkla beni izliyordu ve sonra boynuma baktı ve yumruğunu sıktı. Başını sağ sola yatırdı. “O kumam nasılsın bakalım,” dedi Kader ve kahvesinden bir yudum alarak. Berzan boş bakışlarla Kader’e baktı. “Çık dışarı,” dedim Kader’e iğrenerek bakarak. Kader göz devirdi ve ayağa kalkıp Berzan’ın karşısına doğru geçti. Sevdiğim adamın gözlerine bakmaya kıyamayan ben, ucuz bir kadının bakmasına da izin vermezdim. Sert ve hızlı adımlarla Berzan’ın keyfini yerine getireceğim bir şey yaptım. İkisinin arasına geçtim. Berzan’a arkam dönüktü. Kader’in ise öfkeyle yüzüne baktım. “Kocamın odasında ne işin var?” Kader şaşırdığını belli etmeye çalışarak, “Şervan babam sana söylemedi mi?” diye sordu. “Neyi?” diye sordum, üsten üsten bakarak. Berzan’ın öfkeli çıkan nefesi beni bile korkutmuştu. “Berzan bana imam nikahı kıyacak,” Dişlerimi sıktım ve yumruğumu sıktım. Berzan’ın bu kadından bir çocuğu geç, bu kadınla aynı oda da kalmasına dayanamıyordum. “Ne saçmalıyorsun sen,” dedim bağırarak. “Berzan aşkım yoksa sen, Mehir’e söylemedin mi?” dedi işaret parmağıyla beni göstererek. Berzan sessizliği bozacaktı ki ben Kader’in bana doğru tuttuğu parmağı avucumun içine alıp, sıktım. Parmağı bükmemle, inledi. Berzan’ı geriye doğru ittim. “Bir daha söyle,” dedim öfkeyle bağırarak. Kader yüzü kızarmış bir şekilde, “Neyi,” dedi an daha çok sıktım. “Benim kocama aşkım dedin ya bir daha söyle bakalım.” Parmağını bırakıp, saçından tutup sürükleyerek odadan çıkarıp, kapıyı suratına kapattım. Berzan şaşkınlıkla beni izliyordu. Berzan’ın önüne geçtim ve onu duvara doğru ittim. Berzan ellerini açıp, kollarını havaya kaldırdı. “Benim haberim yoktu.” “Biliyorum,” dedim boş boş yüzüne bakarak. “Hatırladığım kadarıyla bana Kader’le evlen demiştin,” “Dedim mi? Hatırlamıyorum.” Berzan gülmeye başladı bende güldüm ve düz saçlarımı arkaya attım. Berzan boynuma baktı. “Beni delirttiğinin farkında mısın?” “Umurumda mı sence?” dedim ve Berzan havaya kaldırdığı ellerini bellime koydu. “Sen niye gelmiştin güzelim?” diye sorudu. “Canım istedi geldim,” dedim net bir cevapla. Kapının çalmasıyla içeri Şervan ve arkasından Kader ve babası girdi. Berzan beni arkasına aldı. “Gelinimin parmağını mı burktun sen,” dedi Şervan. “Şikayet mi etti çocuk gibi. Kıyamam ya. Hem evet ben burktum. Gerekirse kırarım, o parmağı bana bir daha kalkarsa ağzına sokarım,” dedim Berzan koluyla durmamı istedi. Yanında durdum ve koluyla önümü kapattı. “Görgülü derdik ama çirkef çıktın,” dedi Şervan ve Kader sırıtmaya başladı. “Çıkın odamdan,” dedi Berzan. “Çıkacağız oğlum ama önce şunu bil. Ben daha önce de söylemiştim. Kader’le imam nikahı kıyacaksın.” Geri zekalılar. “Asal,” dedi Berzan. “Nikahı kıymazsan, yanında ki piç kurusunu öldürmek zorunda kalacağım,” dediği an Berzan benim önüme geçti. “Eğer odamdan çıkmazsanız bende seni öldürmek zorunda kalacağım,” dedi Berzan ve Kader’in babası ağzı açık kalmıştı. Şervan yandan güldü. Sonra yüzüme bakarak, eliyle karnımı işaret etti. Elim karnıma gitti. Şeytandı bu adam. Berzan hiçbir şey anlamamıştı ama bir şeyler olduğunun farkındaydı. “Biz çıkalım, Mehir’in kocasına söyleyecekleri vardı. Ya da eski kocası mı desem,” dedi ve hepsi dışarı çıkıp kapıyı kapattı. Berzan bana doğru döndü ve sarılacağı sırada, “Ben boşanmak istiyorum,” dedim. Berzan acıyla baktı. Erkeklerde ağlar ve ben şu an sevdiğim adamı dolan gözlerine baka baka tekrar o kelimeyi söyledim. “Boşanalım.” |
0% |