Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.BÖLÜM: SAVAŞ

@cananyaxar

 

 

 

15.BÖLÜM: SAVAŞ

 

 

 

 

Zaman silmiyor hiçbir günahı.

 

 

Berzan’ın kapalı gözlerine baktım. Elini sıkıca tuttum ve kendimle beraber son gücümle geriye attım. Berzan yere düştü ve bende üstüne düştüm.

 

Koyu renkteki gözlerine baktım. Mavilerime baktı. “Savaşalım,” dedim kısık ve yorgun bir sesle. Berzan elini belime koydu ve yanağımı öptü.

 

“Benim karım güçlüdür, benim tanıdığım kadın bitti demeden bitmez,” dedi Berzan gururla.

 

Deli gibi seviyordu. Sarılmak istiyordu. Dokunmak istiyordu. Öpmek istiyordu. Ellerimi sıkıca tutup, bırakmak istemiyordu. Umut olmak istiyordu. Yuva olmak istiyordu. Ev olmak istiyordu. Benimle sevap olup, günahlarını silmek istiyordu.

 

Ben ona bir çocuk veremeyecektim ama o buna da razıydı. Kendine çok kızdı Berzan. Kendine küfür edip, özürler diledi. Babasının günahlarını, kendi günahları sanıyordu.

 

Şervan Arjen kaybedecekti, oğlu değil, düşmanı değil. O kaybedecekti.

 

 

1 AY SONRA

 

Evimize gelmiştik. Kiralık oturduğum evi, Helin’e vermiştim. Azat’le sevgili olmuşlardı. Çok mutlulardı. Helin benimle ilgili her şeyi biliyordu. Azat’ın babasını bile ama bunu bile bile Azat’ı bırakmamıştı. Teklifini kabul edip, sevgili olmuşlardı.

 

Helin iki yıl önce annesini ve babasını depremde kaybetmişti. Varlıklı bir ailesi vardı ama Helin kendi başına, dimdik durmuş kendi parasını kazanmak için çalışıyordu. Ev arıyordu ben de Berzan’la evimize geçince, o evde kalabileceğini söyledim.

 

Dicle ise Şervan ile buluşmuştu. Ne konuştuklarını bilmiyordum ama tahmin edebiliyordum. Dicle’ye sorduğumda sessiz kalmıştı. Eşyalarını toplayıp, onu almaya gelen Civan ile gitmişti. Gitme desem de, ağlayarak sarıldı bana ve veda edip gitmişti.

 

Berzan ise yeni kendine gelmeye başlamıştı. Her gün benimle vakit geçirebilmek için eve erken geliyorduk. Başımı omzuma koyup, her gün ağlıyordum. Sadece onun yanın da ağlayabiliyordum. Onun yanında iyiydim. Her şeyden çok sevdiğim adamın yanında huzurluydum ama içimde ki zehir, anne olamayacağımı bağırıp duruyordu. Berzan bir sürü doktorla konuştu. Doktor ihtimalin bile olmadığını söylemişti. Berzan baba olmasam da olur demişti ama benim anne olmamı çok istiyordu.

 

Akşam olmuş ve Berzan’la tasarımını yaptığım yatak odamızda yatağın içinde uzanmıştık. Ben başımı Berzan’ın çıplak göğsüne koymuş, düşünüyordum. Berzan ise saçlarımı okşuyor. Saçlarımın aralarına buseler bırakıyordu.

 

Evi terk edip gitmeden önce altın dolu çekmeceyi ortalığa saçmıştım. Berzan ise benim adıma o altınları çocuk esirgeme kurumuna bağışlamıştı. Bir hafta haberelere, internetlere çıkmıştım.

 

Berzan Arjen’in eşi Mehir Maver Arjen üç kiloluk altınlarını Ege yetimhanesine bağışladı. Mehir Arjen’in Ege yetimhanesinde büyüdüğü ise sonradan ortaya çıktı. Yaptığı bu güzel iyilik, sosyal medyada gündem oldu.

 

“Berzan benim büyüdüğüm yetimhaneyi nerden biliyordun?” diye sordum kokusunu içime çekmeye doyamadığım adama.

 

Berzan yüzüme düşen saçlarımı alıp kulağımın arkasına sıkıştırdı. “Ben seninle ilgili olan her şeyi biliyordum Egeli.”

 

“Beni ilk gördüğün günü anlatır mısın?” diye sordum ağlamaktan kısılan sesimle.

 

“Anlatırım,” dedi ve o güzel sesiyle anlatmaya başlamaya. O anlattıkça gülümsüyor ve merakla dinliyordum.

 

Berzan iki yıl önce görmüştü beni. Şoförü arabayı kullanırken, Berzan ise arka koltukta oturuyormuş. O gün annesinin mezarına gitmişti. Şirkete doğru giderken ışıklarda durmuş şoförü. Bende karşıdan karşıya geçmek için araçların durmasını bekliyormuşum. O sırada da Berzan beni fark etmiş ve ilk önce annesi sanmış. O sırada da yaşlı bir kadın karşıdan karşıya geçerken zorlanıyor ve yavaş adımlarla geçmeye çalışıyormuş. Bende kadının koluna girip dikkatlice karşıya kadar eşlik ediyormuşum. Tabi korna sesleri de durmak bilmiyor ve Berzan’da korumasına silahını göster, şu kornalara basıp durmasınlar, dikkatimi dağıtıyor demiş. Yeşil ışık yanana kadar beni izlemiş. İlk görüşte aşık olduğunu fark etmiş. Berzan her gece rüyalarında annesini görüp dururmuş ama o gün beni gördüğünde rüyalarında artık annesinin yanında beni de görmeye başlamış. Araştırmış, evimi adresimi bulmuş. Her gün beni izlemiş. Gittiğim her yerde beni tek başına takip etmiş. Canımı sıkanların canını yakmış. Hayalimdeki şirkette, mimar olunca beni iş görüşmesine çağırmış. İşte her şeyde o gün başlamıştı. Odama girmesiyle.

 

“Peki annenin mezarı neden Egede?” diye sordum hayranlıkla sevdiğim adama bakarak.

 

Berzan’ın çene kasları meydana çıkmış, anlında ki damarlar öfkeden hareket etti.

 

“Annemin bana son sözü ‘oğlum beni babandan uzak bir yere göm,” olmuştu.”

 

İçim parçalanmıştı ve Berzan’ın elini tutup öptüm. Benim hikayem kadar kötüydü onun hikayesi de. Aslında onun da babası var sayılmazdı. Babasına doğru düzgün baba bile demiyordu. Benim gibi ne annesi vardı ne de babası.

 

“Babandan nefret ediyorsun,” dedim sakince.

 

“En nefret ettiğim insan babam,” dedi tavana bakarak.

 

“Baba olmanı o kadar çok ister...”

 

“Mehir senin olmadığın bir yerde baba olmak istemezdim. Kendini suçlamayı bırak. Belki ben seninle evlenmek istemeseydim o zaman anne olabilirdin. Babam gibi bir adamın tehditlerini duymak zorunda kalmazdın.”

 

“Berzan o gün iyi ki görmüşsün beni, iyi evlenmişim seninle. Lütfen böyle şeyler söyleme. Biz birbirimizin kaderiyiz.”

 

Elleriyle sardı beni. İçine hapseder gibi teni tenime değdi. “Ben annem gibi bir kadın sevmişim. O gün merhametine de aşık olmuştum senin. Yürümekte zorlanan kadını karşıdan karşıya geçirirken merhametine, güzelliğine, dik başlılığına ve korna çalan insanlara ‘az bekleseniz ölmezsiniz’ değişine aşık olmuştum.

 

Güldüm. “Öyle mi demişim hiç hatırlamıyorum o kısmı,” dedim.

 

“Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmam güzelim ama sana kızgınım. Beni çocuğumuz olmayacağı öğrenip, terk ettiğin için.”

 

“Berzan daha önce de söyledim sana. Ben bencillik etmiş olurdum. Senden uzaklaşırsam belki…”

 

“Asla seni bırakmam Egeli.”

 

“Bırakmayacağını benimle uçurumdan atlayacağın zaman anlamıştım zaten,” dedim ve başımı tekrar göğsüne koyup gözlerimi kapattım.

 

“Seni benden babamın tuzakları alamaz. Allahtan başka kimsenin seni benden almasına izin vermem,” dedi Berzan kısık sesle. Gülümsedim ve kendimi uykuya bıraktım.

 

Berzan’la kahvaltı yaptıktan sonra beraber sofrayı topladık.

 

“Berzan ben bugün şirkete gelmeyeceğim. Çizimleri evde halledeceğim.”

 

Berzan yanıma geldi ve beni kucağına kaldırıp, tezgahın üzerine oturttu. “Berzan düşeceğim,” dedim gülerek. Berzan ellerini belime koydu bende kollarımı boynuna doladım.

 

“Demek beni manzaramsız bırakacaksın,” dedi bakışları yüzümde gezinip, dudaklarımda durdu. Utanmıştım. Belli etmemeye çalışarak sustum. “Bir şey diyeyim mi?” diye sordu ve yüzüme doğru yaklaştığı sırada kalbimin atışı iki katına çıktı.

 

“Berzan yaklaşma,” dedim geriye doğru gittiğimde Berzan elini mutfak dolabının önüne koydu ve başım eline değdi.

 

“Gülünce, kızarınca, utanınca çok güzel oluyorsun. Seni utandırmak benim artık en büyük hobim oldu,” dedi gözlerini kısarak.

 

“Ş-şirket seni bekliyor,” dedim bugün toplantısı olduğunu hatırlatarak.

 

“Toplantıyı bir saat sonraya da alırım. Şirketi de beklesin benim değil mi?” dedi elleri belimi yakıyordu.

 

“Berzan tamam utandım işte. Git,” dedim başımı sağa çevirip, yüzüne bakamaya çalışarak. Berzan hızlıca çıplak boynumu öptü ve belimden sıkça tutup, yere indirdi.

 

“Hey, öpmene izin vermedim,” dedim kızaran yüzümün arkasından sırıtarak.

 

Bende dayanamayarak Berzan’in dudağına buse bırakıp, koşarak uzaklaştım. Arkamdan sırıtığını hissedebiliyordum.

 

Berzan üstünü değiştirip, şirkete gitti. Ama Allah kahretsin ki yine çok yakışıklı olmuştu. Siyah bir takım giyinmişti.

 

Odamızı toplayıp, iki üç saat yeni tasarımlarımın üzerinde duruyordum. Bu tasarımlar Şervan’ın çaldığı tasarımlarımdan daha iyi olacaktı.

 

Telefonumun çaldığını fark edince, cevapladım. Berzanım ağrıyordu.

 

“Güzelim ne yapıyorsun?” diye sordu Berzan sesi çok yakışıklı geliyordu.

 

“Çalışıyorum, sen ne yapıyorsun?” dedim sevinçle.

 

Sevinçli ve heyecanlı çıkan sesime güldü. “Hım,” dedi ve yanına gelen Eda’ya bir şeyler söyledi. “Güzelim, akşam bir düğün var. Özel davetliyim gitmezsem olmaz, istersen hazırlan seni alim beraber gidelim düğüne,”

 

Düşündüm ama hiç evden çıkasım gelmiyordu. “Berzan ben gelmesem olmaz mı? Evden çıkmam istemiyorum,” dedim projelerimi incelerek.

 

“Peki güzelim. Ben direk şirketten çıkınca oraya giderim. Bir saat kalır, takı töreninden sonra hemen gelirim yanına,” dedi sıcak çıkan ses tonuyla.

 

“Tamam ama geç kalma, görüşürüz.”

 

“Tamam canımın içi,” dedi ve kapattı.

 

“Canımın içi mi dedi o,” dedim telefonun ekranına sırıtarak bakarak. Canımın içi. Güzelmiş.

 

Akşam yemeği yapıp, duş aldım. Üzerimi değiştirmek için giyinme odasına gireceğim sırada telefonumun çaldığını duydum. Yatak odasına girip, makyaj masamın üzerinde çalan telefonuma baktım. Dilan arıyordu. Cevaplayıp, kulağıma götürdüm.

 

“Yenge inanmıyorum sana,” dedi Dilan şaşkın çıkan ses tonuyla.

 

“He?”

 

“Kocanı tek başına nasıl aşiret düğününe gönderirsin. Salonda ki bütün kadınlar abimi yiyecekmiş gibi bakıyor. Kimse sizin barıştığınız bilmiyor sanırım,” dedi kısık çıkan sesiyle. “Oha lan Kader’de geldi.”

 

“Onun orda ne işi var lan,” dedim ve dudaklarımı kemirmeye başladım. “Abin nerede?”

 

“Yanına gelen misafirlerle selamlaşıyor. Abim de fena yakışıklı olmuş,” dedi Dilan.

 

“Dilan abinin yanından ayrılma. Geliyorum hemen. Bana düğün salonunun konumunu atar mısın?” dedim ve telefonu kapattım.

 

Koşarak giyinme odasına girdim. Üzerime siyah mini ceket elbise giyidim. Düz saçlarımı arkaya kulaklarımın arkasına aldım. Siyah topuklu ayakkabılarımı giyidim ve makyaj masamın yanına gittim. Ayakta hızlı bir makyaj yaptım. Dudağıma Berzan’ın ölüp bittiği kırmızı rujumu sürdüm. Boy aynasının karşısına geçtim. Çok güzel olmuştum. Boynu açık elbiseye baktım. Berzan delirecekti. Sabah beni utandırmanın bedelini ödeyeceksin Berzan Arjen.

 

Siyah çantama, telefonumu, kırmızı rujumu ve sıktıktan sonra etkileyici kokan parfümü koydum.

 

Evden çıktığımda korumaların beş saniye şaşkınlıkla bakıp, bakışlarını yere indirdiklerini fark ettim.

 

“Biriniz beni söylediğim konuma götürebilir mi?” diye sordum.

 

Berzan’ın şoförlüğünü yapan koruma. “Ben bırakırım efendim,” dedi ve başı eğik bir şekilde yürüdü. Bende peşinden gittim. Kapımı açtı ve bindim.

 

Düğün salonuna geldiğimizde şoför inip, kapımı açtı ve etrafımda bir anda gazeteciler toplandı.

 

Berzan’ın şoförü gazetecileri geriye doğru itip, düğün salonuna girmeme yardımcı oldu.

 

Şervan benim hâlâ Berzan’la görüşmediğimi sanıyordu. Sert ve hızlı adımlarla düğün salonuna giriş yaptığımda bütün dikkatleri üzerime çektim. Yanımdan geçen garsonlar “oha,” diyordu. Kıskanan bakışlarda gözümden kaçmamıştı. Bazıları ise eşlerinin çenelerinden tutup, kendilerine doğru çeviriyordu.

 

“Taş değil kaya kaya,” dedi yanımdan geçen bir adam ve bende Berzan’ı fark ettim. Masasında Dilan ve Azat vardı. Azat ayağa kalktı. Berzan herkesin neye baktığına kaşlarını çatarak baktı. Beni görünce gözleri parladı. Boydan boya süzdü. Dilan hayranlıkla bakıyordu. Şervan ise şaşkınlığını gizliyordu. Kader bozulmuştu. Adımlarım yavaşladı ve Berzan’ın masasının yanında durdum. Berzan’ın yanında ki boş sandalyeye oturdum. Hazır herkesin gözü bendeyken Şervan ve Kader’e bakarak Berzan’ın yanağına bir öpücük bıraktım. Kader başını başka tarafa çevirdi. Şervan’ın ise gözlerinden öfke fışkırıyordu.

 

Azat, “Hele yengemin güzelliğine bak,” dedi ve yerine oturdu.

 

Dilan’a bakarak göz kırptım. Dilan’da benim gibi göz kırptı ve güldük.

 

“Yenge, gelmeyeceğini söylemişti abim,” dedi Azat.

 

Yüzüme bakarak parmaklarıyla masaya vurarak ritim tutan Berzan’a baktım. Yiyecekmiş gibi bakması ve kıskançlıktan delirdiğini görebiliyordum. Dudağıma baktı ve rujumu fark etti.

 

Bir koruma Berzan’ın kulağına eğilip bir şeyler söyledi ve bunu ben, Azat ve Dilan’da duyduk.

 

“Berzan Bey, Mehir Hanımın yanından geçen şu,” dedi ve ilerde beni izleyen adamı gösterdi. “Taş değil kaya kaya, dedi Mehir hanıma. Şu anda da gözlerini çekmiyor masanızdan. Ne yapalım?”

 

Berzan’ın masanın üzerinde ritim tutan parmakları durdu ve elini yumruk yaptı. Beni izleyen adamın üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Benim boylarımda, sarışın, yakışıklı biriydi.

 

“S**tık,” dedi Azat. Dilan ise elini ağzına götürmüş sırıtıyordu.

 

Berzan başını bana çevirdi. Gözlerimin içine bakarak konuştu. “Adamı üçüncü depoya götürün ve üzerine kaya koyun. Ben gece gelirim.”

 

“Berzan söz vermiştin,” dedim Berzan’a doğru döndüm ve beni izleyen adamı arkamda bıraktım. Berzan ise öfkeyle adama bakıyordu. “Berzan,” dedim ve çenesini tutup bana bakmasını sağladım.

 

“Ölmeyecek. Sadece taş ve kaya arasındaki farkı öğreteceğim ona,” dedi gözlerime bakarak.

 

“Dilan farkında mısın?” diye sordu Azat eğlenerek.

 

“Neyin abiciğim?”

 

“Berzan abim herkese, bize bile gözleriyle sert ve alev saçarak bakarken Mehir yengeme ise bakınca o gözler yumuşuyor ve ateş değil de deniz fışkırıyor.”

 

“Evet farkındayım. Bide Mehir yengemin dudaklarına yapışmamak için zor tutuyor kendini.”

 

Ben utanarak bakışlarımı başka yöne çevirirken. Azat ve Dilan gür bir kahkaha atıyordu. Berzan ise adamlarına bakıp işaret yapıyordu. Adamları hâlâ beni izleyen adamı kollarının arasına alıp, götürüyordu.

 

Dilan ve Azat aralarında konuşurken, Berzan’da çalan müziğin arasından kulağıma doğru yaklaştı. Kokumu içine çekti. “Sabahın bedelini mi ödüyorum ben?” diye sordu. Gülümsedim ve elini tuttum.

 

“Hayatında gördüğün en büyük bedeli sana ben ödettim, he ne dersin Doğulu.”

 

“Bana kimse bedel ödetemez. Ama evet ilk ve en büyük bedel senden geldi Egeli.”

 

Gülümsedim ve bizi gülerek izleyen bakışlara çevirdik yüzümüzü. Azat ve Dilan sırıtarak bizi izliyordu.

 

“Abi biliyor musun fena yakışıyorsunuz. Ha bu arada dışarısı gazeteci kaynıyor siz o sorulara ne cevap vereceğinizi düşünün,” dedi Azat.

 

“Azat ben istediğim kadar soru sordururum. Cevabın ise istediğim kadarını veririm.”

 

“Biliyorum tabi abi ama babamın getirttiğini öğrendim. Sen düğüne tek gelince fırsattan istifade seni Kader’le beraber pozlarının yakalanmasını emretmiş.”

 

Şaşırmamıştım. Bu adamdan her şey beklediğim doğruydu ama benim istediğim kadarını yapacaktı.

 

“İstediği kadar hareket geçsin. Şervan Arjen bile pes edecek,” dedi Berzan bizi izleyen Şervan’a bakarak.

 

“Dicle ne olacak. Ben o adamın yanında kalmasını istemiyorum,” dedim konuyu değiştirerek.

 

“Ona da sıra gelecek. Civan benden korkar ama babasından daha çok korkar. Babam karını geri eve getir değince Civan’ında yapacak bir şeyi kalmadığı için kızı geri eve götürdü. Ama Dicle’yle konuşuyorum. Dövmüyormuş artık ama yine de o adamla kalmasına izin vermem.”

 

“Bence Dicle’nin hayatına yeni birisinin girmesi gerek. Yani Civan onu baya korkutmuş. Hem Dicle başka bir adamla tanışıp, evlenirse kimse bir şey yapamaz.”

 

“Evet Dilan haklı. Umarım düzgün biri ile tanışır. Dicle mutlu olmayı hak ediyor,” dedim Berzan’a bakarak. Azat ve Berzan başını salladı ve düğünde halay çeken insanları izlemeye başladık.

 

Düğün bitmesine bir saat kala ben ve Berzan önden. Azat ve Dilan arkamızdan gelerek çıktık salondan. Arabalara doğru yürüdüğümüz sırada gazeteciler fotoğraflarımızı çekmeye başladı. Hepsi kadın gazeteciydi. Berzan doğuda erkek gazeteci bırakmamıştı sanırım. Ya da erkek gazeteciler Berzan’ın röportajlarına gelmeye korkuyordu. Meslektaşlarının ölümlerini haberlerden duyuyorlardı.

 

Berzan elimi sıkıca tuttu. Dilan ve Azat’a işaret yaptı. İkisi de arabalarına bindi ve gittiler.

 

Kadın mikrofonu Berzan’a doğru tutunca, kadının gözlerinin içine bakarak mikrofonu kendime çevirdim.

 

“Mehir Hanım, Berzan Bey’i terk ettiğiniz doğru mu?”

 

“Evet. Sonra kocamı özlediğimi fark edince geri döndüm. Daha doğrusu kocam peşimden çok koşup, ısrar etti.”

 

Berzan dudağının kenarından gülüyordu. Keyfi yerindeydi paşamızın. Ama gazetecilere hiçbir şekilde bakmayıp, yan profilimi izlemesini gözden kaçırmamıştım.

 

“Berzan Bey, Mehir Hanım’ın kaldığı evin kapsının önünde paspas olduğunuz doğru mu?”

 

Allah’tan kadındı. Yoksa Berzan yüzüne yumruğu indirecekti.

 

“Durun onu da ben cevaplayayım. Çünkü kendisi bakışlarımı üzerimden çekemiyor da,” dedim tatlı bir gülümsemeyle. “Öncelikle bu soruya zamanında cevap vermiştim. Başka sorunuz yoksa evimize gideceğiz.”

 

“Şervan Arjen sizi gelini olarak kabul etmediğini söylemişti. Bu konu hakkında ne dersiniz,”

 

Sesli bir kahkaha attım. “Doğru suş bende, size söylemeyi unuttum,” dedim gazetecilere doğru. Kızlar birbirine baktı. “Benimde Şervan Arjen gibi bir kayınbabam yok!”

 

Bizi izleyen herkes şaşkınlıkla ellerini ağzına götürdü. Berzan ise hâlâ beni izliyordu. Sırttım. O da gülmemek için dudaklarını ısırdı.

 

“Şimdi yolu açarsanız,” dedim ve gazeteciler geriye doğru gitti. Şervan’ın çağırdığı gazetecileri kendisine kapak ettiğimi duyunca gerilen yüz ifadesini çok merak ediyordum. Berzan kapımı açtı ve arabaya binip, kapımı kapattı. Berzan’da arabaya bindikten sonra çalıştırdı. Gaza bastı ve kalabalığın arasından çıktık.

 

“Kraliçe geri dönmüş,” dedi Berzan gülümseyerek.

 

“Galiba geri döndüm,” dedim gülümseyerek.

 

“Bu ülkede bir sen delirtiyorsun Şervan Arjen’i”

 

“Birinin ona dur demesi gerekiyor.”

 

“Haklısın. Neyse ben seni eve bırakıp şu yarım kalan işimi hal edeceğim.”

 

“Taş değil kaya kaya,” dedim gülerek. Berzan sinir olmuştu ama güldüğümü görünce hiçbir şey diyemedi.

 

“Dilan seni kışkırttı değil mi?”

 

“İyi ki de kışkırtmış. O Kader’in yüzü ifadesini görmek süperdi.”

 

“Kader de mi gelmiş,” dedi Berzan ve bir kere daha aşık oldum.

 

“Aferin. Etrafına bakmamışsın.”

 

“Karımdan korkuyorum,” dedi eğlenerek.

 

“Ha korkmasan bakacaksın yani.”

 

“Güzelim ben senden önce de etrafıma bakan biri değildim.”

 

“Diyorsun,” dedim kaşlarımı kaldırıp yan profiline bakarak.

 

“Diyorum,” dedi yüzüme bakıp, göz kırpıp. Berzan göz kırpınca eriyordum.

 

“Bir daha bensiz gelme. Yoksa…”

 

“Yoksa ne yaparsın utandırır mısın?” dedim sabahı hatırlatarak. Berzan kahkaha attı ve ben o an yine eridim.

 

“Demek intikam aldın.”

 

“Her zaman. Severiz,” dedim tatlı bir gülüşle yüzüne bakarak. Berzan’ın gözleri parladı. Çok seviyordum ya.

 

Berzan beni eve bıraktıktan sonra korumalarına emirler yağdırdıktan sonra gitti. Korumalardan biri kapımı açıp geriye çekildi. Teşekkür ettikten sonra içeri girdim. Odama girip, üzerimi değiştirdikten sonra yaptığım yemeği ısıtıp, yedim.

 

Yorulmuştum. Esneyerek makyaj masamın önünde durum ve el kremimi alıp sürdüm. Berzan’ı beklemek istiyordum ama uykum çok geliyordu. Yatağın üzerine uzandım ve tavanı izledim. Gözlerim kapanmakta ısrarlıydı.

 

“Anne,” dedi saçlarıma dokunan küçük elleriyle. “Anne babam nerde? Ne zaman gelecek?”

 

O küçük eller yok olmuş ve Şervan’ın elleri saçlarıma girmişti. Sıkıca tutup çekti. “Asla anne olamayacaksın,” diyordu.

 

“Seni sen öldüreceksin,” diyordu korkunç çıkan ses tonuyla. “Anne olamamak nasıl bir duygu,” dedi ve Berzan uçuruma arkası dönük yüzüme baktı.

 

“Özür dilerim Egeli” deyip, kendini arkaya doğru bırakıyor.

 

“Berzan!” diye bağırdım.

 

“Güzelim aç gözlerini. Mehir,” dedi Berzan ve sıçrayarak doğruldum.

 

Berzan yanımda takım elbisesiyle oturmuş, elimi tutmuştu. “K-kâbus,” dedim ve Berzan’a sıkıca sarıldım. “Ölüyordun,” dedim dolan gözlerimle.

 

“Geçti, güzelim geçti,” dedi saçlarımı okşayarak.

 

“Berzan beni bırakma. Ben sensiz yapamam,” dedim yorgun çıkan sesimle.

 

“Sen istesen de istemesen de ben seni asla bırakmam,” dedi daha sıkı sarılarak. “Üstümü değiştirim uyuyalım mı?”

 

“H-hayır başka bir şey yapalım,” dedim ağlayarak. “Uyuyunca babanı görüyorum. Anne diye bağıran bir kız çocuğu görüyorum.”

 

“Tamam ben duş alim, sende ne yapmak istediğini düşün.”

 

İstemeden de olsa kollarından ayrıldım. “Hemen gel,” dedim küçük bir çocuk gibi. Berzan anlımı öptü ve arkasına baka baka, banyomuza girdi.

 

Göz yaşlarımı sildim ve dolabımın altındaki çekmeceyi açtım. Silah vardı. Silahın yanında ise yüz maskelerim duruyordu. İki tane maskeyi alıp, çekmeceyi kapattım.

 

Banyonun kapısın önünde Berzan’ın çıkmasını bekledim. Berzan kapıyı açtı ve üzerinde bornoz vardı. Elinde de saç havlusu vardı. “Burada mı bekledin beni?” diye sordu. Berzan beni yine utandıracak bir cümle söylemeden elimle ağzını kapattım ve banyoya geriye doğru ittim. Berzan gözlerini kocaman açtı. Ne yapmaya çalıştığımı sorguluyordu.

 

“Yüzlerimize maske koyacağım,” dedim elim ağzında. Kaşlarını kaldırdı. “Ne? Beni kıracak mısın?”

 

Başını iki yana salladı. “Tamam o zaman. Ağzını açacağım,” dedim ve ağzını açtım.

 

“Mehir ben aşiret lideriyim sende geçmiş yüzlerimize maske yapalım diyorsun,” dedi Berzan sinirlenerek. Sevmiyordu böyle şeyleri. “Sen yap ben…”

 

Berzan’ın aynadan gözlerine bakarak, “peki tamam git,” dedim trip atarak. Berzan derin bir nefes aldı.

 

“Güzelim…”

 

“Berzan senden sadece küçük bir şey istedim,” dedim ve paketin birini elime alıp, açtım.

 

“Güzelim gel uyuyalım, bana sarılarak uyuduğunda kâbus görmüyorsun,” dedi Berzan dayanamayarak.

 

“Öyle olsun benden yanında uyumam,” dedim ve siyah maskeyi paketinden çıkardım.

 

“Sen beni tehdit mi ediyorsun?” dedi Berzan ve elimdeki maskeyle beni duvarla arasına aldı.

 

“Yo teklif ettim, sende reddettin.”

 

“Böyle tatlı bakma!” dedi emir vererek. Tutkulu gözlerine bakarak maskeyi yavaşça yüzüme yakın olan yüzüne yapıştırdım. Berzan tam yüzünde ki maskeyi çıkaracağı sırada, ellerini tuttum.

 

“Biraz kalsın, lütfen,”

 

Kıyamadı ve gözlerini kapatıp açarak tamam, dedi. Berzan diğer maskeyi eline alıp, paketini açtı. Gözlerimin içine bakarak siyah maskeyi yüzüme yapıştırdı.

 

“Zapt edemiyorum seni,” dedi ve yüzü yüzüme çok yakındı. Çok tatlıydı. “Koskoca aşireti yönetiyorum ama sana hükmüm geçmiyor.”

 

Gülümsedim ve burunlarımız birbirine değdi.

 

“Berzan?”

 

“Efendim güzelim,” dedi kahveleri mavilerime bakarak.

 

“Senle hayat çok güzel,”

 

“Biliyorum,” dedi egolu bakışlar atarak.

 

“Sen varken huzurlu hissediyorum,”

 

“Biliyorum,” dedi yine maskenin altından sırıtarak.

 

“Seni sevmiyorum,” dedim gözlerimi kısarak. Berzan şaşkınlıkla baktı.

 

“Yalan söylüyorsun,” dedi maskesinin altında sinirlenerek.

 

Berzan’ı geriye doğru itekleyerek, “Tabi ki şaka yaptım,” dedim kıkırdayarak. Berzan göz devirdi ve dakikalarca yüzlerimizde maskelerle bakıştık.

 

“Mehir senin için ölürüm,” dedi hayranlıkla.

 

“Biliyorum,” dedim ve göz devirerek yanından uzaklaştım. İkimizde yüzlerimizi aynaya çevirdik. Berzan’la fotoğrafımızı çekip, telefonumun ekran görüntüsü yaptım.

 

“Ne yaptın sen?” diye sordu. Yüzünden maskeyi çıkarıp, lavabonun içine attı.

 

“Hiç,” dedim gülerek.

 

“Ekran görüntüsü mü yaptın?” diye sordu.

 

“Evvvveeet,” dedim Berzan’ın sinirleriyle oynayarak.

 

“Ver bana o telefonu,”

 

“Vermiyorum, gel de al,” dedim ve yüzümdeki maskeyle koşarak banyodan çıktım.

 

“Mehir, beni rezil mi edeceksin,” dedi peşimden büyük adımlar atarak.

 

“İnsan kocasını rezil eder mi?” dedim telefonu sıkıca tutarak ve elimi arkama sakladım.

 

“Berzan gelme,” dedim ve Berzan yine beni duvarla arasında sıkıştırdı.

 

“Telefonum benim özelim,” dedim gülerek.

 

“Özel mi? Biz evliyiz sen özel diyorsun,” dedi ve telefonumu elimden hızlıca çekti.

 

“Berzan ya, kalsa ne olur,”

 

“Bir sürü fotoğrafımız var koya koya bunu mu koydun,” dedi galerime girip fotoğraflarımıza bakıp ekran görüntüsünü değiştirirken.

 

“Ama ben en çok bunu beğendim,” dedim gözlerine bakarak. İşini hal ettikten sonra telefonu elime verdi ve gülümseyerek uzattı.

 

“Al bu daha güzel,” dedi ve telefonu elime aldım. Berzan siyah takım elbise giymiş, bende siyah askılı bir elbise giymiştim. Berzan’ın yan profili vardı ve bana bakıyordu. Eli de belimdeydi. Bende tebessüm ederek kameraya bakıyordum. Havalı bir fotoğraftı.

 

“Banyoda çekildiğimiz daha güzel,” dedim dalga geçerek.

 

“Bak seni burada bir öperim,” dedi Berzan ve gülerek arkasını dönüp gitti.

 

Bende yatağımıza uzanıp, Berzan’ı bekledim. Ona sarılarak uyumak istiyordum.

***

 

 

“Yani ben elin adamlarıyla mı gideyim alışverişe?” diye sordum.

 

“Tamam ama toplantım var. Sadece bir saat,” dedi Berzan çayından bir yudum alarak.

 

“Peki bir saat,” dedim portakal suyumdan bir yudum alarak.

 

Berzan’la alışverişe çıkmak istiyordum. İkna etmekte çok güçlük çeksem de ikna olmuştu.

 

Yemeklerimizi yiyip, üzerlerimizi değiştirdik. Berzan üzerine yine siyah takım giyinmişti. Toplantısı olduğu zaman hep siyah takım giyiniyordu. Bende üzerime siyah takım giyidim. Pantolonum boldu, üzerimdeki düğmeli yelek ise sıfır kolluydu. Topuğu uzun siyah topuklularımı da giyindikten sonra evden çıktık. Doğunun en büyük alışveriş merkezine getirmişti beni Berzan. Yanımızdan geçen giden herkes bize bakıyordu. Ünlü değildim ama Arjen’dim. Arkamızdan da Berzan’ın korumaları geliyordu. Dikkat çekilmeyecek gibi de durmuyorduk. Berzan elimi tuttu ve hiç bırakmadı. Ayakkabıları ve elbiseleri denetmeden beğendiğim her şeyi aldı. Korumaların elleri poşetlerle dolmuştu.

 

“Gidelim mi artık?” dedi sıkılan küçük bir çocuk gibi.

 

“Son olarak,” dedim ve makyaj malzemelerinin olduğu yere girerek, “buradan da birkaç şey alim, gidelim.”

 

Berzan elimi bırakmıyordu, bende rujlara ve allıklara bakıyordum. Elimi tutan Berzan’ın eli hep boya olmuştu. Testerlerini Berzan’ın elinin üzerinde deniyordum.

 

“Güzelim ne yapıyorsun,” dedi eline bakarak.

 

“Beni böyle görse…”

 

“Görmez görmez,” dedim ve dudak kalemin kapağını açarken. Bir kadın bize doğru geldi ve önümüzde durdu. Kalemi Berzan’ın elinin üzerinde çizdim.

 

“Hanımefendi o dudak kalemlerinin testerleri yok,” dedi kabaca.

 

“A özür…”

 

Berzan lafımı kesti ve kadına ters ters baktı. “Kovuldun,” dedi kadına bakarak.

 

Kadın kaşlarını çattı ve gülmeye başladı. Sanırım Berzan’ı tanımıyordu. Buralı olmadığı da belliydi.

 

“Nasıl yani?” diye sordu kadın göz devirerek.

 

“Patronunu çağır burayı satın alacağım,” dedi Berzan ve ben şok içerisinde elimdeki kalemi yerine koydum.

 

“Dalga mı geçiyorsunuz?” dedi kadın. Ardından lacivert takım elbiseli bir adam geldi.

 

“Berzan Bey hoş geldiniz. Bir sorun mu var?”

 

“Burayı satın almaya karar verdim,” dedi ve elini kaldırdı. Adamlarından biri yanımıza geldi. “Burayı satın al!”

 

“Berzan kadın işini yapıyor,” dedim elimi sıkıca tutup, beni mağazadan çıkaran Berzan’a bakarak.

 

“Ne olursa olsun kimse benim karımla böyle konuşamaz,” dedi ve arkamızdan gelen adamlara baktı.

 

“Siz paketleri eve götürün biz şirkete gideceğiz,” dedi Berzan ciddiyetle.

 

“Tabi efendim,” dedi adamlardan biri ve giderek, gözden kayboldular.

 

Ben Berzan’a ne desem beni dinlemedi. Gerçekten de mağazayı satın almıştı. Arabaya bindik ve şirkete doğru gidiyorduk.

 

“Berzan ne gerek vardı?”

 

“Mağaza senin üzerine istediğini yap,” dedi ciddiyetle.

 

“Ne? Bide benim üzerime mi aldın?”

 

“Güzelim makyaj malzemelerinin olduğu mekânı ben ne yapayım.”

 

Doğru söylüyordu. Sessiz kalmayı tercih ettim. Berzan arabayı park etti ve indi. Arabanın önünde eliyle gel işareti yaptı. Kapıyı gösterdim. Berzan derin bir nefes aldı. Büyük adımlar atarak kapımı açtı.

 

“Ne o kapımı açmak zor mu geldi Berzan Arjen, yoksa utandın mı?”

 

Berzan gözlerime baktı ve üzerime doğru gelip ehliyet kemerimi çıkardı. Kucağına aldı ve kapıyı serçe kapattı. Bize doğru gelen güvenliğe, “Anahtar üzerinde,” dedi arabayı göstererek.

 

“Berzan indir beni,” dedim göğsüne vurarak.

 

“Sence bende utanır bir taraf görüyor musun?” diye sordu ve bizi şaşkınlıkla izleyen insanlara göz devirerek yürüdü. Buray bize doğru geliyordu.

 

“Hoş geldiniz,” dedi Buray korkuyla.

 

“Hoş bulduk Buray, toplantı başladı mı?”

 

“Efendim herkes toplantı odasında sizi bekliyor.”

 

Ben Berzan’ın kucağında asansöre binerken. Buray’da yanımızda bana toplantı hakkında bilgi veriyordu. Berzan’ın beni yanında kıskanmadığı tek yabancıydı Buray.

 

“Anladım tamam,” dedim Buray’a ve bakışlarımı Berzan’a çevirdim. “İndir beni artık,”

 

“İki dakika susar mısın güzelim?”

 

“Susmayacağım,” dedim inatla.

 

“Keçisin,” dedi Berzan ve asansör açıldı. Buray ise ciddiyetle bizi izliyordu. Kim bilir dışardan ne kadar tatlıydık.

 

Toplantı salonunun önüne geldiğimizde Buray kapıyı açtı. Salona girmemizle bazılarının gözleri açıldı, bazıları ise sessizce gülmeye başladı. Berzan beni boş bir sandalyeye oturttu. Şervan Arjen’i fark etmemle aklıma kanımda olan zehir geldi. Ama ona güçsüz olmadığımı gösterecektim. Oğluna sen ne hallere düştün bakışları attı.

 

“Sonunda teşrif ettin,” dedi oğluna bakarak. Beni görmezlikten geliyordu. Berzan ceketini çıkardı ve sandalyenin başına astı, toplantı masasının başında oturan babasının gözlerine bakarak.

 

“Karımı alışverişe çıkardım da o yüzden geciktim. Kusura bakın ya da bakmayın umurumda değil.”

 

Şervan yine süt dökmüş kediye dönmüştü. Barıştığımızı getirttiği gazetecilerden öğrenmişti herhalde.

 

“Başlayalım,” dedi Berzan ve ayakta sunumu anlattı. Masadaki kadın erkek fark etmeksizin herkesin Berzan’ın sol eline bakıyordu. Sol elinin üzerine benim testerini denediğim boyalar vardı. Gülmeye başladım. Berzan güldüğümü fark edince, herkesin baktığı yere, eline baktı. Şervan ise ciddiyetle olan bitenleri izliyordu.

 

Berzan’ın rezil olduğunu fark edince daha çok güldüm. Toplantı masasın etrafına oturmuş insanlarda durumu anlamış olacak ki elleri ağızları kıkırdıyorlardı. Şervan anlamamıştı yanında oturan adamına sordu. Adamı da anlamamıştı. Otuz yaşlarda gözlüklü kadın, Şervan’ın adamının kulağına eğilip bir şeyler söyledikten sonra adamda Şervan’ın kulağına bir şeyler söyledi.

 

Şervan kaşlarını kaldırarak bir bana bir de oğluna baktı. “Devam et,” dedi Şervan, oğluna bakarak.

 

Berzan yerine oturdu ve Eda’ya işret yaptı. Eda kalkıp sunumu anlatmaya başladı. Berzan babası emir verdiği için dediğini yapmak yerine oturdu. Eline baktı ve gözlerini kapatıp, açtı.

 

“Sen var ya beni delirtiyorsun,” dedi Berzan benim duyacağım ses tonuyla.

 

“Arjen, delirmen o kadar hoşuma gidiyor ki,” dedim göz kırparak. Berzan gülmemek için dudaklarını ısırdı.

 

Eda ciddi bir şekilde, sunumu anlatmaya devam ediyordu. Diksiyonuna bayılmıştım. Berzan’ın telefonunun çaldığını fark ettim. Berzan yabancı numara olduğunu gördü ve aramayı reddetti. Ardından benim telefonum çaldı ve arayan Helin’di. Israrlı çalan telefonu dayanamayarak açtım toplantının ortasında.

 

“Mehir abla,” dedi Helin ama sesi çok kötü geliyordu. Ayağa kalktım ve Berzan’da benimle kalktı. Eda sunumu sunmayı bırakmıştı. Herkes bizi izliyordu.

 

“A-abla biz kaza yaptık.”

 

“Ne!” diye bağırdım. Berzan telaşlı bir şekilde beni izliyordu.

 

“A-Azat iyi değil. Gözlerini açmıyor,” dedi ağlayarak. “Abla, Azat’ın nabzı atmıyor.”

 

“Konum atabilir misin?” dedim telaşlı çıkan ses tonuyla. Helin ağlıyor, hıçkırıkların arasından, “Attım,” dedi ve telefon kapandı.

 

Kulağımdan telefonu indirdim ve bakışlarımı Berzan’a çevirdim. “Azat ve Helin kaza yapmış.”

 

“Ne diyorsun sen. Oğlum,” dedi Şervan ve ayağa kalktı.

 

“Azat’ın nabzı atmıyormuş,” dedim dolan gözlerimle. Berzan ise donuk bakışlarla yüzüme bakıyordu.

 

 

Loading...
0%