20. Bölüm

19.BÖLÜM: SÖZ KONUSU AŞK

Canan Kocabey
cananyaxar

19.BÖLÜM: SÖZ KONUSU AŞK

 

Sevme beni deli adam, zaten yüreğim yara.

 

Misafir odasında, yatakta uzanmış tavana bakıyordum. Ağlamaktan yorulan vücudum halsiz düşmüş ve bayılmıştım. Gerisini de hatırlamıyordum.

Kapı açıldı ve ben tavanı izlemeye devam ettim. “Güzelim,” dedi Berzan ve yatağa, yanıma oturdu. Saçlarımı okşadı. “İyi misin?”

Cevap vermedim. Sessizlik oldu. Berzan derin bir nefes aldı ve sessizliği bozdu.

“Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Enkazın altına kalmış gibi hissediyorum. Sen ağlıyorsun ben de ağlıyorum. Senin canın acıyor benimki de acıyor. Yüreğin yanıyor benimki de yanıyor. Sen iyi olmayınca sanki dünyada tek başımaymışım gibi hissediyorum. Yüreğimde sancı var. Sen uyurken ben uyuyamıyorum. Seni düşünüyorum, kendimden nefret ediyorum. Beni terk edip gittiğinde bile beni düşünüp gittin ama ben yapamazdım. Ben bencillik eder, yanında dizlerine başımı koyardım. Özür dilesem de acın aynı kalacak, kalbinin ağrısı durmayacak. Her çocuk gördüğünde canın acıyacak. Mehirim ben ne yapacağım? Gidelim bu ülkeden. Kaybedelim izimizi desem sen kaçmayalım savaşalım diyeceksin. Ama iyi değilsin be Mehir. Her gece ağlıyorsun. Elin karnından hiç ayrılmıyor. Dudaklarında, kâbus görünce düz bir çizgi oluşuyor. Kaşlarını çatıyorsun. Rüyalarında, kabuslarında bile inatçısın. Senden vaz geçmeyeceğim, seni hep koruyacağım. Evet bir çocuğumuz olmayacak ama belki bir gün…”

“Anne olmak nasıl bir duygu acaba?” diye sordum Berzan’a. Gözlerim hâlâ tavandaydı. Bir süre sessiz kaldı.

“Mehir yapma böyle, yalvarırım.”

“Ya da anne olamamak nasıl bir duygu?”

Dolan gözlerimi tavandan alıp, Berzan’ın dolu gözlerine çevirdim. Kalbi acıyordu.

“Sen baba olmalı…”

Berzan elini ağzıma koydu. Susturdu. “Sakın. Ben senden başkasını sevmeyi geç, bir kadının gözlerine bile bakamam. Lütfen cümlenin devamını getirme,” dedi ve yanağından bir damla yaş aktı. Elini ağzımın üzerinden çekti ve baş parmağımla akan yaşını sildim.

“Sevme beni deli adam, zaten yüreğim yara,” dedim acıyla gülümseyerek. Berzan elini yanağıma koydu ve benim gibi acıyla gülümsedi.

“Severim seni Egeli. Hep seveceğim seni,”

“Acıyor, kalbim acıyor,” dedim hüzünle.

“Acıyan kalbini kalbimde hissediyor.”

“Git diyorum, gitmiyorsun.”

“Aşkta gururu olmaz,” dedi tebessüm ederek.

“Çok seviyorum,” dedim yanağımdan akıp giden göz yaşımla.

“Ben daha çok,” dedi ve anlıma bir buse bıraktı.

 

***

Ömür biter ama ona karşı sevgim bitmez. Gönlüm ondan başkasını istese de sevemez. Kimsesiz kalan yüreğim onun yalnızlığıyla kavuşur. Dertlerim, sıkıntılarım tek bir bakışıyla son bulur. Onsuz her şey, herkes bana dert olur.

Bitecek mi? Hayat devam ettikçe bitmeyecek. Derdimiz, sıkıntımız, ağlayışlarımız, gülüşlerimiz, soyunca kanayan yaralarımız bitmeyecek. Gidecekler, gelecekler ama asla kalmayacaklar. Sabrederek beklemeler, çalmayan telefonlar hep bir yerlerde iz bırakacak.

Düşünmekten ağrıyan, uyutmayan baş ağrıları ve düşünmekten yoran, kırılan kalpler. Bir gün düzelecek dediğimiz her şey yol bulacak ama acısı hiç geçmeyecek. Bitmeden başlayacak, hayata gözlerimizi kapatınca son bulacak.

Berzan ve ben kahvaltı yaptıktan sonra Berzan üzerini değiştirmek için yukarıya çıktı. Bende salona geçtim ve koltuğa oturdum. Dün gece hiç aklımdan çıkmıyordu. Derin bir nefes aldım.

“Hayat seni çok yoruyor değil mi güzel kızım,” dedi Dilber teyze. Yanıma oturdu ve elimi avuçlarının arasına aldı. “Çok yıpranmışsın, doğduğundan beri. Bunu Berzan Bey anlatmasaydı bana yine anlardım. Gözlerinden yorgunluk, ruhundan çaresizlik akıyor,” dedi yüzüme hüzünle bakarak.

“İmtihan,” dedim yumuşak çıkan sesimle. Tebessüm ettim ve Dilber teyzede gülümsedi.

“Sabır, her kapının anahtarı sabırdır,”

“Bir gün ölsem ve yok olsam diyorum. O zaman bunları yaşamak zorunda kalmam,”

“İşte o zaman korkak ve kaçak olursun. Hayat kaçak yaşanarak geçmez. Korkarak hiç geçmez,” dedi güven veren gözleriyle. Başımı salladım. “Ama şunu da hissediyorum, seni gücünle cezalandırıyorlar. Pes etmeni, yok olmanı, ölmeni istiyorlar.”

“Onların istediği olmayacak,”

Dilber teyze elimi kucağıma koydu ve ayağa kalktı. “Sen buna izin vermezsin,” dedi ve arkasını dönüp gitti.

Sıkışmışlık hissi beni yiyip bitiriyordu. Karnımın üzerinde duran elimle, karnımı okşadım.

“Güzelim, kapı çalıyor duymadınız mı?” diye sordu Berzan uzaktan bana bakarak.

“Hayır,”

“Ben bakıyorum hemen,” dedi Dilber teyze ve Berzan yanıma oturdu. Kolunu omzuma attı.

“Biz geldik,” dedi Dilan içeri girerek. Ardından Azat ve Helin geldi. Berzan ve bende ayağa kalkıp üçüne de sarıldık. Karşımızdaki koltuğa oturdular.

“Nasıl oldun Azat?” diye sordum.

“Çok iyiyim yengem. Sen nasılsın?”

Sanırım dün geceki olayı bilmiyorlardı. Bakışlarımı Berzan’a çevirdim. “İyiyim,” dedim sakince.

“Dilan, Helin siz nasılsınız?”

“Çok iyiyim ben,” dedi Helin elini tutan sevgilisine bakarak.

“Yani bende iyiyim ama benim parterim yok,” dedi Dilan gülerek. Berzan ve Azat ciddiyetle Dilan’a baktılar.

“Hey, bakmayın kıza öyle. Abiliğinize başlatmayın şimdi,” dedim Dilan’a göz kırparak.

“Kusura bakma yenge ama Dilan en son bir sevgili yaptı, abim gitti adamın düğününü basıp, engelli bıraktı.”

O gün tacize uğrayıp, Berzan’ın beni kurtardığı günden bahsediyordu. Berzan’da o günü hatırlamış olacak ki yutkundu.

“Dilan sevgilin yok mu?”

“Bizde sevgili olmaz, direk nikah kıyılır ama tabi benim Azat’ında dediği gibi olmuştu bir ilk aşkım ama pişmanlıktan başka bir şey değildi. Şimdide nasibimi bekliyorum,” dedi Dilan Helin’in sorduğu soruyu cevaplayarak.

“E ben abinle sevgiliyim,” dedi Helin şaşkınlıkla.

“Erkeklere bir şey diyemem ama aşiret kızlarında böyle. Sonra sonu abimin gidip adamı engelli bıraktığı gibi oluyor.”

“Değişik ama bir yandan da iyi. Azat biz ne zaman evleniyoruz?” diye sordu Helin.

Berzan ayağını, dizinin üzerine koymuş ve koltuğa yayılarak, kolunu enseme doğru dolamış, beni izliyordu. “Ne bakıyorsun?” dedim kabaca, Berzan’ın duyacağı ses tonuyla.

Kaşlarını çattı ve güldü. “Sevap kazanıyorum,”

“Güzel bakıyorsun ama,” dedim utanarak.

“Güzel bakmak sevapmış,” dedi ve göz kırptı. İçim yine eridi.

“Evlenelim yavrum. Hemen şimdi,” diye dalga geçti Azat.

“Dalga geçme ben ciddiyim.”

“İstediğin zaman evlenelim tabi ama ilk önce yapmam gereken şeyler var,” dedi Azat ve Helin’in burnunu sıktı.

“Neymiş o iş?”

“Onu söyleyemiyoruz maalesef,” dedi hızlıca Helin’in yanağına bir buse bıraktı.

“Azatım,” dedi Berzan.

“Buyur abim,”

“Sevdiğine nikahsız dokunman ne kadar doğru?” diye sordu. Haklıydı aslında.

“Abi,” dedi ne diyeceğini bilemeyerek.

“Ben sizin için söylüyorum. Tamam dayanamaz dokunmak istersin,” dedi ve gözlerime baktı. “İçinde bir tutku alev alır ama doğru değil.”

“Abim haklı. Çok sevmek değil, güzel sevmek önemli,” dedi Dilan gülümseyerek.

Helin başını salladı. Azat’ta, “Haklısınız ben biraz eski Azat’a döndüm.”

“Eski Azat mı?” diye sordu Helin kaşlarını yukarı kaldırarak.

“Çapkındı, her gün bir kızlaydı,” dedi Dilan ispiyonlayarak.

“Yok yavrum, sadece eskidendi. Yani şimdi öyle değilim,” dedi Berzan saçmalayarak. Ben ve Dilan kahkaha atmaya başladık. Helin dudağını büzdü. Berzan keyifle izliyordu.

Saatlerdir bol kahkahanın sonunda keyfim yerine gelmişti. Azat çok güldürüyordu. Berzan ise keyfimin yerinde olmasına sevinmişti.

“Abi senin yazlık evi banka almıştı. Evi bankadan nasıl geri aldın?” diye sordu farklı bir konuya giriş yaparak Azat. Berzan’ın gülen yüzü soldu. Ayağa kalktı ve elimi tutup beni yerimden kaldırdı.

Bakışlarını Azat’a çevirdi. “Bankayı satın aldım,” dedi ve beni odamıza yukarı doğru götürdü.

Azat arkamızdan bağırarak, “Babam yine kaybetti desene,” dedi gülerek.

“Nereye, ne güzel sohbet ediyorduk,” dedim merakla.

“Sana anlatmam gereken şeyler var,” dedi ve odamızın kapsını açtı. Temiz yatağımızı görünce aklıma dün gece gelmişti. Yatağa oturduk ve başımı Berzan’a çevirdim.

“Şu baban tarafından, bankanın senden aldığı ev…”

“O ev annemin eviydi. Yani annem orda kalıyordu. Dilan doğduktan sonra annem babam yine kavga etmişlerdi. Annemde dayanamayıp bizi evine götürdü,”

“Neden kavga ettiler?” diye sordum Berzan’ın ellerini sıkıca tutarak.

“Üzerine kuma getirileceğini öğrendi,” dedi Berzan acıyla. “Gururu buna dayanamadı ve evi terk etti. Ben tabi on yaşındayım dışarı çıkmıştım Azat’la sonra eve bir geldik. Annem yerde kanlar içinde yatıyordu. Saatlerce annemin başında son kez de olsa yüzünü izliyorduk. Dilan ise ağlamaktan ölecekti. O günü hiç unutmuyorum. Annemin katilini babama sorduğumda şöyle demişti, ‘anneni babası öldürdü. Dedende yurt dışına kaçmış,” dedi. Neden diye sorduğumda hiç düşünmeden şu cevabı verdi. ‘Arjen’lerin konağından kaçtığı için dedende aklınca namusunu temizledi’ demişti. Dedemi aradım ama hiçbir yerde bulamadım. Bir insan nasıl kızını kendi elleriyle öldürür dedim. Babama bağırdım, ‘senin yüzünden öldü annem’ dedim ama beni ikna etmeye çalıştı. Annem öldükten sonra nefret ettim ondan. Çünkü annemin ölümünün üzerinden bir hafta geçmeden başka bir kadınla evlendi. İkinci karısıyla. Onun üzerine üç yıl sonra kuma getirdi. O da üçüncü karısıydı. Ben kendimi işlere vermiştim. Annemden hatıra kalan yazlık evi de üzerime almış ve temizlemiş, tadilat ettirmiştim. Annemin sığındığı, yalnız kalmak için gitti tek evdi. Huzur dolu olduğunu söylerdi.”

Berzan derin bir iç çekti ve ellerimize baktı. “Şervan ise benim canımı yakabilmek için o evi elimden aldırdı. Bende bankayı satın aldım.”

“Makyaj malzemelerinin satıldığı yeri aldığın gibi mi?”

“Evet onun gibi ama bankayı almam uzun sürdü,” dedi ve burnumu sıktı. “Sana anlatmak iyi geldi.”

Berzan’ın yüzüne doğru yaklaştım ve dudağına bir buse bıraktım. “Her zaman yanındayım ve istediğin her şeyi benimle paylaşabilirsin. Çünkü ikimizin yarasıda aynı. Ama sen benden şanslısın. Anneni görmüşsün. Fakat baba konusunda kaybetmişsin.”

Berzan hüzünle başını salladı ve dudağıma sıkıca öptü. “Seni öyle bir seveceğim ki Egeli. Ne baba ne de anne sevgisine muhtaç hissetmeyeceksin,”

Sıkıca sarıldım ve kokusunu içime çektim. Ben nasıl söyleyecektim annenin katilini biliyorum diye. Nasıl derim anneni, baban öldürdü diye. Özür dilerim Doğulu. Özür dilerim…

Uyandım ama gözlerimi açmadım. Berzan elimi tutmuştu. Beni mi izliyordu? Gözlerimi yavaşça açtım ve elimi tutmayı bırakacağı sırada, ben geri tuttum. Üzerinde takım elbisesiyle bana baktı.

“Gidiyor musun?”

Ellerimize baktı ve gülümsedi. “Toplantım var,” dedi yumuşacık çıkan ses tonuyla.

“Berzan bugün çok güzel bir rüya gördüm,” dedim umutla yüzüne bakarak.

“Fark ettim, ne gördüysen artık gülümsüyordun.”

“Bir kızımız oluyordu ve koşarak sana sarılıyordu,” dedim heyecanla. Berzan gözleri doldu ve dudağını yaladı.

“Güzelim ne zaman…”

Berzan’ın elini bıraktım ve yataktan doğrulup, sırtımı yatak başına yasladım. Öfkeyle yüzüne baktım. “Rüyalarıma da mı kıracaksın?”

Şaşkınlıkla yüzüme baktı. “Çocuğumuz olmayacak ve sen inatla kendini çocuğumuzun olma ihtimaline kapılıyorsun,” dedi bir dost gibi acı söyleyerek.

Sinirlenmiştim ve yataktan kalkıp Berzan’ı öfkeyle geriye doğru ittim. “Benim hayallerim kabusa dönmüş olabilir ama benim umutlarım hâlâ yaşıyor, anladın mı?” dedim bağırarak.

“Mehir…” dedi Berzan bana doğru adım atarak.

“Sus!” dedim elimle dur işareti yaparak. “Ben rüyalarımda bize doğru koşan gözleri bana, yüzü sana benzeyen bir kız çocuğu görüyorum. O kız çocuğu var. Benim içimde yaşıyor, büyüyor,” Dedim akan göz yaşlarımı elimin tersiyle silerek.

Delirdiğimi düşünüyordu. “Mehir yapma böyle, konuştuk bu konuyu. Ben istemiyorum. Çocuk istemiyorum,”

“Hayır yalan söyleme sende istiyorsun, sende bir bebeğimiz olsun istiyorsun. Herkesi kandırabilirsin ama beni asla,” dedim buğulu gözerimle yüzüne bakarak. Berzan başını eğdi. “Dimi. Bak işte. Seni çok iyi tanıyorum. İstiyordun ama beni kaybetmekten koktuğun için…”

Berzan başını kaldırdı ve sert bakışlarıyla susturdu beni. Hızlı adımlar atarak önümde durdu ve belimden sıkıca sardı. İlk gün ki gibi baktı. “Ben seni istiyorum sadece seni. Çocuğumuz olsaydı belki daha güzel olurdu ama böyle. Sen acı çektikçe ben babamı öldürmek istiyorum, anladın mı?”

Gözlerine baktım ve elleri bellimi daha çok sardı. Dudaklarına baktım. “Sen benim tek umudumsun,” dedim ve dudaklarımla dudaklarına sığındım.

Gözlerine baktığımda, gözleri kapalı konuştu. “Sadece sen. Ben sessizliğine dayanamam o yüzden beni sensiz bırakma.” Gözlerini açtı ve mavilerime baktı. “Ben her şeye dayanırım ama sensizliğe asla,”

Berzan beni öpüp evden ayrıldı ve bende duşa girdim. Üzerime kırmızı uzun bisiklet yaka elbisemi giyidim. Mutfağa indiğimde Dilber teyzenin kahvaltı hazırladığını fark ettim. “Günaydın,” dedim ve masaya oturup bir şeyler yemeye başladım.

“Günaydın kızım, nasılsın?” diye sordu sıcakkanlılıkla.

“İyiyim,” dedim ama iyi olmadığımın farkındaydı. Yine sohbet ettik. Dilber teyze ile sohbet etmek çok iyi geliyordu bana. Sanki bir psikologla terapi yapıyormuşum gibi hissediyordum.

Dilber teyze gülümseyerek sandalyeden kalktı ve sofrayı toplamaya başladı. Kapının çalma sesini duymamla ayağa kalktım. “Ben bakarım Dilber teyze,” dedim gülümseyerek. Mutfaktan çıktım ve kapıya doğru yürümeye başladım. Kapıyı açtım. “Dede,” dedim şaşkınlıkla. Dedem üzerinde siyah takım elbisesi, beyaz saçları ve sakalları, gümüş bastonuyla gülümseyerek yüzüme baktı.

Elini havaya kaldırdı ve sağ ve solunda duran korumaları geriye doğru gitti. “Girebilir miyim?” diye sordu yaşlı çıkan ses tonuyla.

“T- tabi,” dedim geriye doğru çekilerek. İçeri girdi ve durdu. Kapıyı kapattım ve elimle içeriyi işaret ettim. Salona geçtik ve koltuğa oturdu, bende yanına oturdum. Sarılmamıştık. Çünkü farkındaydı ona olan mesafemden.

“Buraya gelmeden önce Berzan’la konuştum.”

“Neyi?” diye sordum.

“Anlatacağım ama önce bir kahve mi içsek?” diye sordu kibarca gülümseyerek.

Başımı salladım ve Dilber teyzeye seslendim. “İki kahve alabilir miyiz Dilber teyze.”

Bir süre sessiz kaldık. Dilber teyze kahvelerimizi getirdikten sonra, “Afiyet olsun,” deyip, gözden kayboldu. Dedem kahvesinden bir yudum aldıktan sonra yüzüme baktı.

“Nasılsın?” diye sordu.

“İyiyim, siz?” diye sordum. “Yani sen nasılsın dede.”

Başını eğdi ve gülümseyerek konuştu. “Dede demen o kadar hoşuma gidiyor ki. Sanki annen yani kızım beni affedecekmiş gibi hissediyorum.”

Ne diyeceğimi bilemeyerek mavilerine baktım. Ama yüzüme bakamıyordu. Vicdan azabı çekiyordu. “Sen kendini affedebildin mi?”

Cevap vermesi beş dakikamızı almıştı. Sessizliği bozarak, “Asla affetmeyeceğim. Kendimi asla affetmeyeceğim,” dedi ve yüzüme baktı. “Senin çok güzel bir kalbin var Mehir. Benim kalbimin ise taştan farkı yok. Kısacası sen umutsun ben çaresizlik. Sen hayalsin ben gerçek. Sen bitmez tükenmez, güçlüsün ama ben seni bu dünyada tek başına bırakıp giden bir kötüyüm.”

Yüzünde keder, gözlerinde pişmanlık geçen adama baktım. “Ben seni affettim, sende kendini affet.”

Başını salladı ve gözlerini kapatıp açtı, gülümseyerek. “Neyse ben neden gelmiştim? Ha seni üç gün sonra olacak davete çağıracaktım.”

“Ne daveti?”

Kahvesinden bir yudum daha aldı. “Doğudaki bütün saygı değer şirket sahiplerinin, mimarların katıldığı bir davet. Benim tarafımdan hazırlanan bir davet. Sana güzel bir sürprizim var.”

“Nasıl yani? Ne sürprizi?”

“Annen gibi çok meraklısın,” dedi gülerek. Anneme benzetilmek çok hoşuma gidiyordu. “Üç gün sonra öğrenirsin ama Şervan Arjen’de davetli. Özellikle onu davet ettim.”

“N- neden? Nasıl?”

Dedem elimi tuttu sıkıca. “Sana yaptıklarının bedelini ödeyecek. Benim torunum olduğunu herkes bilecek. Ona göre herkes haddini ve benim torunuma nasıl davranması gerekeceğini bilecek.”

“Benim hayallerimi çalan biri o. Bedel ödese ne olacak?”

“Anne olamasan da en çok istediğin şeyi gerçekleştireceğiz. Kariyerini ellerinin arasına alacaksın ve…” dedi gözlerimin içine bakarak aslında ihtiyacım olan o cümlenin devamını getirdi. “Seni Doğunun en çok kazanan ve en iyi iç mimarı yapacağız. Şervan Arjen en iyisi olabilir ama senden sonra.”

En iyisi oydu ama benden sonra.

Bölüm : 25.07.2025 01:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...