@cananyaxar
|
1.BÖLÜM: PATRON
Kaderine terk edilmiş. Hayattan zevk almayan. Yetim ve yalnız yaşayan biri için hayat ne kadar kolay olabilir. Birçok hikaye dinledim. Birçok hikayeye şahit oldum ama acıdığım tek hikaye kendi hikayem oldu. Herkesin gözünde güçlü ve başı dik biriydim. İçime atıp, gecelerimle savaşandım. Kendi hikayemin mutsuz biten sonuydum. Her şeyim vardı ama ailem yoktu. Aile kelimesine yabancı bir kadındım. Kimse yoktu arkamda. Tek başıma tırmandım ve o zirveye tek başıma ulaştım. Peki tek başıma çıktığım bu yolda bana kimler eşlik edecekti? Ya da kim eşlik edecekti. Siyah arabamdan inip yeni iş yerime geldim. Bir aydır başlamıştım bu şirkette çalışmaya. Büyük harflerle yazılı şirkete baktım. Kocaman bir inşaat şirketiydi. Bu şirket birçok şehir ve illerde mevcuttu. Piyasanın tanılan en iyi ve en çok kazanan şirketiydi. ARJEN HOLDİNG. İlk şirketleri Doğuda açılmış ardından Egede de birçok şubeleri dağılmıştı. İşte o holdinglerden birinde iç mimar olarak atanmıştım. İşimde çok iyi olduğum için özel olarak davet edilmiştim. Yeteneğimi ve değişik fikirlerimi beğenmiş olacaklar ki işe hemen kabul edilmiştim. Kendime ait bir odam vardı. Bunu özel olarak istemiştim. Kendime ait çalışma alanı istiyordum. Projelerim ve tasarımlarımı insan sesi duymadan yapar ve çizerim. Topuklu ayakkabılarımın sesi ile adımlarımı sert ve doğru atarak şirkete giriş yaptım. Beni fark eden güvenlik başıyla selam verdi. Gülümseyerek dönen kapıdan geçtim. Asistanım Buray elinde ki dosyalarla yanıma geldi. "Günaydın Mehir Hanım," dedi sıcak kanlılıkla. Bazen benimle arkadaşmışız gibi konuşurken bazen de ciddiyetini koruyordu.
Başımı salladım ve elindeki dosyalara baktım. Buray elinde ki dosyaları bana uzattı. Bunlar ne bakışı attım. "Biliyorsunuz dün şirkette dedikodusu dönenen o meşhur patronumuz gelecek. Yani ayda bir kaç defa geliyor ve yeni gelen mimarların projelerini dinleyecek. Beğendiklerini kendi grubuna alacak." "Grup?" dedim kaşlarımı çatarak. "A şey size sanırım söylenmedi ama Arjen'lere grup demek biraz saçma oldu. Kendileri aşiret," dedi gülerek. Buray beş saniyelik gülüşünün ardından ciddiyetle bakan, yüzüme baktı. Gülüşü yüzünde söndü ve yapmacık bir öksürükle dik durdu. "Yani kendileri mimarlarla yarın öğlenden sonra bir toplantı yapacak. Onların projelerini ve fikirlerini dosyadan okumak yerine kulaklarıyla dinlemek istemiş." "Peki. Kim bu patron?" "Şey sanırım yaşlı biri. Şirkette ki arkadaşlar öyle söylüyor." "Bana şirkette söylenenler değil doğru bilgi lazım. Yapılan dedikodular hiçbir zaman doğru değildir," dedim ciddi bir ses tonuyla ve Buray'ın kollarının arasında duran dosyaları çekip aldım. Buray bu hareketi beklemediği için şaşırdı ve yapmacık bir edayla gülümsedi. "Yarım saat sonra odama gel," dedim ve sert adımlarla asansörlere yöneldim. Buray'ın cevap vermesini beklememiştim. Sadece dedikodu ve şımarıklıktan başka bir şeyi yoktu. Böyle bir şirkete nasıl alınmıştı onu da bilmiyorum. Üstüne benim asistanımdı. Oysa ki kadın asistan istemiştim ama bu şirkette her şey tersti. Disiplin onların ilk kuralıydı. Asansöre binip odamın bulunduğu kata bastım 8 numara. Asansör yukarı doğru hareket ederken bende elimdeki dosyaları incelemeye başladım. Proje başlığı yazıyordu. Bir günde nasıl yapılacaktı bu proje. Yatak odası tasarlayacaktım. Basit gibi görünüyordu ama duvar rengi, evin modeline göre mobilyalar ve müteahhitlerin yapacağı çizimleri yetiştirmek gerekiyordu. Derin bir nefes aldım ve dosyanın kapağını kapattım. Asansörün kapısı açıldı ve koridorda çalışan insanlara selam vererek odama girdim. Herkesin arkamdan fısıldamalarını duymazlıktan gelerek arkamda kalan kapıyı kapattım. Projeye başlamadan önce, önceden verilen çizimlerimi bitirmem gerekiyordu. Lacivert ceketimi çıkardım ve yarım bıraktığım projemi inceledim. Uzun saçlarımı bileğimde duran siyah tokayla, hızlı bir dağınık topuz yapıtım. Çizim kalemimi elime aldım. Bu şirkette çalışan mimarların hepsi çizimlerini bilgisayardan yapıyordu. Ama ben çizmeyi sevdiğim için kalem ve kağıt kullanıyordum. Cetvelimi kağıdın üstünde gezdirip ölçüleri alırken kapının çalma sesiyle dikkatimi dağıtmadan "gir," dedim. Kapı açılıp, kapanma sesi. "Yarım saat ne çabuk geçti?" Sesim buz gibi çıkmıştı. Cetveli bıraktım ve kağıdın üstünde kalemle şov yaptım. Ayrıntıların üstünden geçerken gözlerim kalemi takip ediyordu. "Buray çizim yaparken izlenmekten hoşlanmam," dedim çizime devam ederken. "Manzara güzelse işte bu benim hoşuma gider," dedi yabancı bir ses. Kalın ve güçlü bir sesti. Daha önce duymadığım etkileyici bir ses tonuydu. Parmaklarımın arasında duran kalem, kağıdın üzerinde durdu. Bakışlarımı kağıdın üzerinden kaldırıp, başımı karşıya kaldırdım. Siyah takım elbisesi vücudunu sıkmış, uzun boyunu ve kaslı vücudunu ortaya çıkarmıştı. Esmer ve saçları dağınıktı. Daha önce görmediğim bir yüze sahipti. Gözleri açık kahveydi. Esmer bir ten rengine sahipti. Tek eli cebinde, beyaz gömleğinin düğmeleri açık ve kravatı da boynunda sallanıyordu. Kalemi kağıdın üzerine bırakıp, masadan doğruldum. Dik durdum ve kaşlarımı çattım. "Sen kimsin?" dedim karşımda duran adamı boydan boya süzerek. "Demek bu güzel odayı sen kaptın," dedi beni boydan süzerek. Üstümde beyaz askılı bluz ve altımda siyah bol baça pantolon vardı. "Kimsin? Yeni gelen mimar mısın?" Gözlerini kıstı ve dağınık saçlarını arkaya attı. Arkaya atmaya çalıştığı saçları anlına doğru geri düştü. "Senin gibi bir kadınla aynı mesleğe sahip olmak isterdim ama maalesef." Bu sefer bende gözlerimi kıstım. "Mimar değilsen, kimsin?," dedim dişlerimin arasından."Sinirlenme hemen," dedi ve elinde duran telefonunun ekranına baktı. Gördüğü şey hoşuna gitmemiş olacak ki göz devirdi. "Tanımadığın birinin odasına böyle girmen sence ayıp değil mi?" "Bence de ayıp," dedi ve göz kırptı. Sert bir kişiliğe sahip birinin böyle şuursuz olması. "Çık odadan," dedim sesim yüksek çıkmıştı. Boynunda duran kravatı çekip eline doladı. Eline baktığımda kaslı parmaklarını yumruk yaptı. Gözlerimin içine bakıyordu. Konuşamıyordum. Çünkü sert bakışları engelliyordu. Kapıyı açtı ve hiç beklemediğim o cümleyi kurdu. "Oda benim hatta şirket benim bence yeteneğini başka bir şirkette heba etme. Şimdilik kovulmadın," dedi ve odadan çıkıp kapıyı sertçe kapattı. Bakışları sert ve kahvenin en açık haliydi. Sinirlendirmiştim. Neydi şimdi bu? Patron bu adam olamazdı öyle değil mi? Hızlı hareket ederek masanın başına oturup, bilgisayarımı açtım. Bu şirketin adresini ve sahibini araştırdım. Bu adam değildi. Yalan söylüyordu. Çünkü şirketin fotoğrafları ve mimarlıkla ilgili her şey varken, bu adamın fotoğrafı yoktu. Sahip olarak beyaz saçlı, mavi gözlü bir adam vardı. Arjen holdingin sahibi Şerven Arjen. İlk kez duyduğum bir isimdi. Derin bir nefes aldım. Şirketle ilgili başarıları ve haberleri okudum. Kapının çalma sesiyle başımı kaldırdım. "Gir!" Kapı açıldı ve Buray içeri girip, kapıyı kapattı. "Projeyi bir günde bitirirseniz on altı mimarın önüne geçersiniz," dedi Buray direk konuya girerek. "On altı mimarın önüne geçince ne olacak?" dedim alay ederek. "Anladığım kadarıyla on altı mimardan biri seçilecek. Sizde bu şirkette çalışmak istiyorsanız ilk beşe girmeniz lazım. İlk seçilirseniz bu şirketin baş mimarı olacaksınız. Müdür gibi düşün. Tasarlanan, yapılan, taslak çizimler ilk size gösterilip, onayınız aldıktan sonra satılacak. Yaptığınız projenizi patron ve patronun oğlu. Müdür ve müdür yardımcıları, mimarlar ve çalışanların önünde anlatacak, sunum yapacaksınız." "Buray," dedim kısık sesle. "Efendim." "Sen bunu neden daha önce söylemedin?" "A şey," "A şey demek yerine, çık dışarı," dedim ve yeni proje kağıdı çıkarıp yatak odasının taslağını çizmeye başladım. "Ama bir şey daha var?" "Ney?" dedim bıkkınlıkla. "Baş mimarı, şirketin sahibinin oğlu seçecek, aşiret lideri," dedi gülümseyerek. "Kendisi bir saat önce Doğudan Egeye uçakla yarın ki sunum için geldi." "Yani?" dedim. "Kendisi çok disiplinli ve sunumun ince ayrıntısına kadar dikkat edebilecek bir kişiliğe sahip." Az önce ki adam gibi şuursuz bir kişiliğe sahip değilse işimiz daha kolay. "Buray farkındaysan şu şirkette ki hiçbir mimarı kendime rakip olarak görmüyorum. Bilmem anlatabildim mi?" "Peki," dedi güvenmediğini belli eden bir ses tonuyla. Çok iyi anlaşıyorduk gerçekten. Bakışlarımla kapıyı gösterdim. Gülümsedi ve odadan çıkıp kapıyı kapattı. Saatlerce istenen projeyi inceleyip taslağını çizdim. Karanlık nerdeyse çökmüştü ve şirkette kimse kalmamıştı. Mesai saatleri dışında, şirkette sadece çalışanlar oluyordu. Çizimin bitmesine yarım saatlik bir süre kalmıştı. Bilgisayarla yapsaydım şimdiye bitmişti ama kolayıma gelen hiçbir şeyi sevmezdim. Küçüklüğüm bile zor geçmişken hayata kolay devam etmek basit olurdu. Basit şeyler basit insanların işidir. Karnımın guruldama sesi odada yankılandı. Gülümsedim ve kalemi bırakıp, ayağa kalktım. Sabah kahvaltıdan sonra hiçbir şey yememiştim. Odadan çıktım. Etrafta kimse yoktu. Çalışanların hepsi mola vermişti. Topuklarımın sesiyle mırıldanarak kahve makinasının önünde durdum. Makinayı ayarlayıp acı kahve yaptıktan sonra bir yudum aldım ve gülümsedim. Rahatlamıştım. Hızlıca arkamı döndüğüm sırada gözlerim kocaman açıldı. Bir çift gözlere baktım. Odama gelen adamdı bu. Aramızda bir adımlık mesafe vardı. Üstünde ceketi yoktu. Beyaz gömleği vardı ama gömleklerin ilk üç tanesi açıktı. Boynunda gümüş bir kolye vardı. "Sen," dedim gözlerimi kısrak bakmıştım.
"Acı kahvenden bana da yapar mısın?" dedi çapkın bir gülümseme yerleşti yüzünde. Rica edince bir tuhaf oldum. Anlamsız bakışlarla yüzüne bakıyordum ama yüzüne çok yakındım. Adam dışardan yanlış anlaşılmaya neden olacak kadar yakındı. "İsmin ne?" dedi gözlerimin içine bakarak. "Uzaklaş biraz," dedim öfkeyle. Sesim kısık çıkmıştı ve her konuştuğumda gözleri parlıyor ve uyuşuyordu. "Uzaklaşayım ama biraz," dedi sırıtarak. Elimde ki kahve buz gibi olmuştu ve kalbimin hızı artmıştı. Bir adımlık mesafeyi yarım adım atarak, gözlerini gözlerime hapsetmişti. "İsmin ne?" "Sana ne?" dedim ciddiyetle. Sinirlenmeye başlamıştım. "Mehir güzel isim anlamı ne?" Gözlerim açıldı ve dudaklarım aralandı. Bakışlarını gözlerimden dudağıma çevirdi. Gözleri çok güzeldi ama dengesizin de tekiydi. "İsminin anlamı ne?," dedi dudaklarıma bakarak. "Sana ne," dedim başım dik bir şekilde. Bakışları boynuma ardından tekrar dudaklarıma kaydı. "Boynun çok açık." "Sana ne," dedim aşağılayıcı bakışlar atarak. "Hangi parfümü kullanıyorsun?" "Sana ne," dedim tekrardan. "Kürtçe biliyor musun?" İşte bu soru beni yanıltmıştı. "Ne?" dedim sesim kısık çıkmıştı. Bakışları gözlerimde durdu. "Hiç duymadın mı?" dedi kısık gözlerle beni süzerek. Ne yani kürtçe bilmem mi gerekiyordu. "Bilmiyorum," dedim anlamsız bakışlar atarak. Kahkaha atmaya başladı. Geriye doğru adım attığım sırada topuklu ayakkabım ters döndü ve geriye doğru düşeceğim sırada belimden tuttu. Bu sefer dudaklarımız çok yakındı. Terlemiştim. "Öğretmemi ister misin?" "Ne," dedim heyecanla. "Ne değil efendim," dedi sırıtarak. "Bırak beni," dedim an belimi daha sıkı tuttu. Kalbimin sesi karnımın guruldayışına daha baskındı. "Yoksa sende mi kürtleri sevmiyorum diyeceksin," dedi etkileyici bakışlarını üzerimden çekmezse ateşten yanacaktım. Asla öyle bir şey demeyecektim. Din, dil ayrımı yapan biri değildim. İnsan olmak yeterliydi. "Berzan Bey," dedi bir kadın ve bakışlarını üzerimden çekmek yerine soğuk bir ses tonuyla konuştu. "Ne var!" Demek ismi Berzan'dı. "Yarın ki..." "Çık," dedi soğuk bir ses tonuyla. Neden böyle davranıyordu. "Ka- kadınla düzgün konuşsana," dedim kısık sesle. İnşallah kadın beni görmemiştir. Adamın vücudu önümü görmeme engeldi. "Emir verilmesinden hoşlanmam!" dedi kurt bakışlar atarak. Göz devirdim. "Belimi çok beğendiysen dışarıda bir sürü kadın var git onlardan biriyle geçir geceyi," dedim kendimden beklemediğim bir cümle kurarak. "Ben seni beğendim," dedi ciddiyetle. Bu sefer sertti. İstediğini bilen bir adam gibi bakıyordu. "Ben iste-" Belimi bıraktı ve elimde ki buz gibi kahveden bir yudum aldı. "Beni reddetmeden önce bir düşün," dedi ve elinde ki fincanı yere bıraktı. Fincan yerde paramparça olmuştu. Şaşırmamak, korkmamak elde değildi. "Ha bu arada kalbinin sesini bilmem ama sabahtan beri bir şey yemediğin belli. Dolapta soğuk sandviç var," dedi ve ayağının ucuna gelen fincan parçasını kenara itip arkasını dönüp gitti. "Egoist," dedim mırıldanarak. Duymamıştı ama adımlarında öfke vardı. Bu adam beni ürkütmüştü. Rezil olmuştum. Elim guruldayan karnıma gitti. Gösterdiği dolapla bakıştık. Dolabın kapağını açtım ve sandviçi alıp yemeğe başladım. "Hey sen az önce," dedi Buray yanıma koşarak gelerek. "Sen gitmedin mi evine," dedim sandviçimi yerken. "Bırak şimdi evi. Az önce Güneş görmüş sizi," dedi gülümseyerek bakan Buray. "Salağın teki işte. Boş ver sen onu..." "Boş ver mi? Salak mı?" "Ne," dedim Buray'a anlamayan bakışlar atarak. Hala kıpkırmızı olduğuma emindim. Sandviçimden bir ısır daha aldım. "Berzan Arjen. Şervan Arjen'in oğlu." Yediğim lokma boğazımda kalmış, öksürmeye başlamıştım. Buray'ın yüz ifadesinden şaka yapmadığını anladım. "Yani babası beyaz saçlı, mavi gözlü..." "Evet, evet. Of babası da çok karizma." "Ne yani yarın ki sunumu yapacağım adam bu mu?" "Evet, kesin ilk seni seçecek." "Hayır," dedim kesin bir dille. "Neden?" dedi kollarını göğsünün önünde birleştirerek. İmalı bakışlar atıyordu. Anladığım kadarıyla Güneş şirkette ki insanlara gördüklerini abartarak anlatmıştı. "Adamı reddettim, sence reddettiği kadını şirketin gözde mimarı yapar mı?" "Oha Berzan Arjen'i mi reddettin?" Başımı salladım. Buray bir sürü soruyu sıraya diziyordu. Topuklu ayakkabılarımı çıkarıp, elime aldım. Yarım kalan sandviçi masaya bırakıp, koşarak odaya girdim. Ben ne yapacaktım şimdi. Projeme baktım. Adam bana oda benim, şirket benim dedi. O sırada anlamam gerekirdi. Adamın bakışlarından nasıl etkilendiysem aptal olmuştum. İlk defa kendimi bu kadar salak hissediyordum. En fazla ne olabilir ki? Bu adamı reddetmem neden Buray'ı bu kadar çok şaşırttı. Sonuçta beni diğer kadınlarla karıştırmış olabilirdi. Şimdi birini bulmuştur. Bu işe ihtiyacım vardı. Yeteneğimi sadece bu şirkette duyurabilir kendimi ancak bu Arjen Holding de gösterebilirdim. Kimsesizliğimi güce çevirip kendi yoluma bakmak beni umutsuz bırakmazdı. Anlamıyordum. Neden hayat bana bunu yapıyordu. Kendimi görmem ve kendimden başka bir şey düşünmemem bencillik olamazdı değil mi? |
0% |