@cananyaxar
|
2.BÖLÜM: ARJEN'LER
Dün gece projeyi hızlıca bitirip, kendimi evime atmıştım. Küçük ve tatlı evime. Sessizdi. Sakindi. Evet benim belki sabah uyandığımda günaydın diyebilecek bir ailem yoktu ama aynanın karşısına geçip, rujumu sürerken kendimi motive eden bir kendim vardı. Bu küçük evde kavga yoktu. Gürültü yoktu. Kahkaha yoktu. Neşe yoktu. Mutluluk yoktu. Bu evde yalnız yaşayan ve küçük yaşta ayakta kalmaya çalışan bir kız çocuğu değil, yüzlercesiyle uğraşmış bir kadın vardı. Aile ne demekti? İnternette yazan duygusal sözcükler mi? Yoksa seni yalnızlığa terk eden 4 harf mi? Hani nerde benim çocukluğum? Arkadaşım hiç olmadı mesela. Yani olsun isterdim. İstedim ama bana kimse yaklaşmadı. Kimse bana ekmeğini paylaşmadı. Birileri gelirdi yanıma umutla bakardım ama sert konuşurdum. Ama ruhu hiç sevgi görmemiş biri ne kadar iyi olabilirdi ki. Böyle biri olmayı ben seçmedim. Ben hiç birilerine bağlanmadım. Hiç aşık olmadım. Hiç sevgilim olmadı. Kimseye kendimden çok güvenmedim. Geçmişi ardımda bırakıp sadece dik durdum. Kalabalıkta dikkatleri üstüne çeken ben evde maskemi indiriyordum. Üstüme boğazlı siyah bir kazak ve bol siyah deri pantolonumu giyidim. Dün akşam aklıma gelmişti. Boynun neden bu kadar açık diyen adam gözlerimin önüne gelmişti. Bu kombin tam olarak lütfen beni kovmayın der gibiydi. Kürt biriyle hiç karşılaşmamıştım. Aslında doğru düzgün kimse ile diyalog kurmuşluğum da yoktu ki. Elim boynuma gitti. Gülmeye başladım. Uzun zamandır gülmüyordum iyi gelmişti. Üstümde ki boğazlı kazağı çıkardım ve dolabımın kapağını açıp, içinden siyah gömleğimi çıkardım. Siyah sütyenimin üstüne giyip birkaç düğmesini açtım. Çalışma masamın üstünde duran çizimleri çantama koyup, su dalgası saçlarımı taradım. Dudağıma au naturel bir ruj sürdükten sonra aynanın karşısında ki kendime göz kırpıp, gülümsedim. Umarım kovulmazdım. Evden çıkıp, arabaya bindim. Şirkete doğru sürmeye başladım. Arjen'ler umarım doğru kişi kaybetmezdi. Şirketin otoparkına giriş yapıp, arabayı park ettim. Arabadan inip şirkte doğru yürümeye başladım. Hava soğuk gibiydi. Elimde proje çantam ve telefonum vardı. Siyah stılettolarımla şirkete girdim. Buray kenarda Güneş'le konuşuyordu. Yine bir dedikodu vardı. Ama Buray telaşlı gibiydi. Güneş beni fark etmiş olacak ki Buray'a gözleriyle beni gösterdi. Buray beni görür görmez bana doğru yürümedi, koşmaya başladı. "Mehir Hanım neredesiniz siz?" dedi telaşla. "Dün akşam sendik. Şimdi neden siz olduk?" "A şey," dedi ve tırnaklarını kemirmeye başladı. "Tamam Buray, sen yine tırnaklarını yemeğe başladıysan bir şey olmuş demek ki. Ne oldu?" dedim ciddiyetle. "Toplantı başladı," dedi Buray tırnaklarını yemeği bırakıp proje çantama bakarak. "Ne?" dedim kaşlarımı çatarak. Bileğimde duran saate baktım, "Daha bir saat var başlamasına." "Bilmiyorum ki bir saat önceye almışlar toplantıyı." "Sebep?" dedim başımı yana yatırarak. "Bilmiyorum," "Niye aramadın beni?" dedim öfkeyle. "A şey benim de iki dakika önce haberim oldu," dedi Güneş'i göstererek. Proje çantama baktım. A şey demeden duramıyordu çocuk. Buray bu şirkette benden önce işe başlamıştı. Asistanımdı. Seviyordum kendisini ama çok patavatsız ve boş boğazdı. Hızlı adımlarla asansöre yönelip, toplantının olduğu katın tuşuna bastım. Resmen dalga geçiyorlardı. Toplantının erkene alınmasının sebebi umarım benim inadıma yapılmış bir saçmalık değildir. Asansörden inip toplantı odasına doğru yürüdüm. İçerden sesler geliyordu. Sunumlar yapılmaya başlamamıştı çok şükür. Ama geç kaldı gözükecektim. Kahretsin. Derin bir nefes alıp verdikten sonra kapının kolunu tutum. Kapıyı açacağım sırada arkamda hissettim nefes sesiyle durdum. Yabancısı olmadığım nefes sesiydi. "Saatlerdir seni bekliyorum," dedi o dünkü sert ve kalın ses. Kapının kolunu bırakıp arkama döndüm. O gözler ve o yüz. Üstünde siyah bir tişört. Tişörtün kolları kaslarını sıkıyordu ve altında siyah kumaş pantolon vardı. Saçları dağınık ve boynun da dün gördüğüm kolyesi vardı. "Neden?" dedim gözlerinin içine bakarak. Aramızda düne göre daha fazla mesafe vardı. "Babam toplantıyı erkene aldı. Yapar öyle şeyler." "Yani şimdi ben kovuldum mu?" diye sordum yutkunarak. Adamın bakışları gözlerimden, boğazıma kaydı. Bakışlarıyla boğazımı gösterdi, "Sence?" dedi boğazıma bakmaya devam ederek. "Sana ne deyip, şirketinizden def oluyorum," dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Zaten babası tarafından kovulacaktım. Gözlerim dolmuştu. Bu iş benim hayalimdi ama şimdi yarım kalmıştı. Kolumdan tutulmamla adımlarım durdu. Derin bir nefes alıp, bakışlarımı tavana kaldırdım. Ağlamak istemiyordum. Hele bir yabancının önünde asla. "Enayi gibi bir saattir seni bura da boşuna beklemedim. Saatlerce uğraştığını gördüm," dedi sert sesiyle. Kolumu çektim ve arkama dönüp, yüzüne baktım. Anlamayan bakışlar attım. Onun bakışları elimde duran siyah proje çantamı gösterdi.
"Neden bekledin?" dedim kaşlarımı kaldırarak. "Babamın böyle bir yeteneği görmesi gerekiyor," dedi hazır cevap vererek. Birinin bunu fark etmesi hoşuma gitmişti. "Gülümsedin mi sen?" dedi Berzan kaşlarını kaldırark. Esmer yüzüne baktım. Yüzündeki kemikler hareket etmişti. "He?" dedim. Saçmalıyordum. "He değil efendim," dedi dudağının kenarından gülerek. Bir şeyler dememi bekledi. Ama konuşmadım. Öylece durmuş yüzüne bakıyordum. "Gömleğin düğmelerini kapat ve içeri gir," dedi ciddiyetle. Tam konuşacağım sırada benden önce davranıp bakışlarıyla susturdu. "Canım öyle istiyor," dedi ve eliyle toplantı odasını gösterdi. Bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Toplantı odasına doğru yürüdüm ve kapıya vurup, içeri girdim. Kapı ardımdan kapandı. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Ondan fazla kadın erkek ayakta durmuş bekliyorlardı. Her yerde korumalar vardı. "Ooo hoş geldiniz," dedi bir ses başımı arkaya çevirdiğimde elliden fazla kişi toplantı masasının etrafında toplanmışlardı. Beyaz saçlı adama kaydı bakışlarım. Baş köşede oturmuş, dikkatini bana vermişti. Sert bakıyordu. "Kusura bak..." Cümlemi tamamlayamadan kapı açıldı. İçeri Berzan girdi ve bütün kadınların bakışları ona kaydı. "Bende geldiğime göre sunumları dinlemeye ve görmeye başlayabilirim," dedi babasına bakarak. Soğuk konuşmuştu. Babasıyla arasının iyi olmadığı bariz belliydi. "Başlayalım oğul," dedi Şervan Arjen. Sesi oğlu gibi sert ve güçlü çıkıyordu. "Berzan bey siz şöyle geçin isterseniz," dedi takım elbiseli, uzun boylu adam. Berzan bakışlarını babasından alıp, korumaya çevirdi. "Benim nereye geçip, geçmeyeceğimi sen mi karar veriyorsun," dedi sesi gür çıkmamıştı ama korkunç çıkmıştı. Kadınlar Berzan'ı yiyecekmiş gibi bakıyor ve hayranlıkla süzüyorlardı. "E- esta..." Adam konuşamadı ve başını öne eğdi. Bakışlarım Berzan'a kaydı. Bu adamın insanları konuşmadan susturan gözleri vardı. Ve beni bile susturabiliyordu. "Evet başlayalım artık," dedi Şervan Arjen. Şirketin koruması olan bir adam bakışlarını Şervan Arjen'den alıp bana çevirdi. Üzerime doğru gelip kolumu tuttu. Şaşırmıştım. Bunu beklemiyordum. "Lütfen dışarı çıkın. Şervan bey toplantılara geç kalınmasından hoşlanmaz. Girişten tazminatınızı alırsınız." "Yalnız kendisine benim Mehir.." dememe kalmadan kolumu sıkmaya başladı. Canımı yakmıştı. Ani bir hareketle, bel altına dizimle vurmamla adam yere düştü ve inlemeye başladı. Salonda ki bakışlar bana kaymıştı. Yere düşen koruma öfkeyle yüzüme baktı. Birkaç kişi adamı, kollarından tutup, dışarı çıkardı. Berzan, babasına ardından bana baktı. Birkaç güveliğin koluma girmesiyle, kolumdan ellerini çekmeleri bir oldu. Berzan hepsine gözleriyle işaret yapmıştı. "Ne dedi sana?" dedi Berzan ciddiyetle. Sinirlenmişti. Bakışlarımı Şervan Bey'e çevirdim. Oturduğu rahat koltukta karizmatik bir şekilde beni izliyordu. "Şervan Bey geç kalan insanların direk tazminatını vermek yerine toplantı saatini net belli etmelisiniz. Anlıyorum elinizde onlarca mimar var, beni ne yapacaksınız ama herkese bir şans vermeyi öğrenmelisiniz. Hem ben geç kalmadım siz erken başladınız." Şervan Bey'in gözlerinde öfke belirmişti. Salonda ki herkes, şaşkınlıkla birbirlerine bakıyordu. Berzan ise yumuşak bakıyordu. Kız çocuğunu gururla izleyen bir baba gibi izliyordu beni. İlk defa böyle bakmıştı. Ve ilk defa biri benimle bu kadar çok gurur duyordu. Kalabalıktı ve herkes şaşkın bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Herkes sen ne yaptın bakışı atıyordu. Herkeste çok umurumdaydı ya. Şervan Bey'in konuşmasını bekledim ama konuşmadı. Berzan boş bir sandalyeye oturdu. "Evet Sedat sırayla sunumları anlatsınlar ve sen," dedi Berzan beni göstererek, "Seni en son göstereceksin sunumunu. Herkes çıktıktan sonra." dedi beni baştan süzerek.
Cevap veremedim ve sadece başımı salladım. Kenara boş bir sandalyeye geçip oturacağım sırada Berzan ayağa kalkıp yanıma geldi. Elimi tutmasıyla, bizde takılı kalan bakışların ağızlarını yine açık bıraktık. Fısıldaşmalar salonda kulaktan kulağa yayıldı. Şervan Arjen gözerinde öfkeden çok pişmanlık geçti. Bakışlarını şirketin müdürüne çevirdi. Ardından yine gözerini gözlerime dikti. Peşinden yürümeye başladım ve beni oturduğu sandalyenin yanında ki boş sandalyeye oturttu. Yüzüme baktı bir süre. Ardından kulağıma doğru yaklaştı. "Kolunu sıkan adam öldü." Gözlerim kocaman açıldı. "Ne?" dedim. Korkmaya başlamıştım. Şervan Bey'in bakışları benim ve Berza'ın üzerinde gidip geliyordu. Berzan, Sedat denen adama işaret yaptı ve Sedat karşıda bizi izleyen mimarların yanına gitti. "Esra Soner, projenle tasarladığın salonun sunumunu yapabilirsin." Benim şaşkınlığım hala üzerimdeydi. Esra denen kız çizimini duvara yansıttı ve anlatmaya başladı. Ekranda bir salon tasarımı vardı. Çizim çok iyiydi ama yeni olduğu çok belliydi. Esra mimikleriyle, yaptığı çizimin aşamalarını anlatıyordu. Çok güzel bir kızdı. Özellikle diksiyonu hoşuma gitmişti. Hem cinslerimi övmeye bayılıyordum. Bense şuan yanında oturdum adamın kim olduğunu anlamaya çalışıyordum. Beni resmen sahiplenmişti. İşte bu hiç hoşuma gitmemişti. Tanımadığım birini iki gündür fazlaca görüyordum. Bakışlarımı yan profiline çevirdim. Ayağını bacağının üstüne atmış. Kadını ciddiyetle dinliyor ve Sedat'ın ona uzattığı dosyayı inceliyordu. Saçları anlına düşmüş, ciddiyetle sunumdaydı kulağı. Bir süre sunum dosyasına baktı ve bakışlarını bana çevirip göz kırptı. Tekrardan bakışlarını Esra'ya çevirip dinlemeye devam etti. Kalp atışlarım yükselmişti. Bu adam göz kırmasın. Bayılmak istemiyorum. Kolumu sıkan adamı gerçekten öldürmüş müydü? Bu adamlar kimdi böyle? Arjen'ler kimdi? Elim arka cebimde duran telefonuma gitti. Telefonumun ekranını açıp masanın altından internete girdim. Arjen Aşireti yazdım. Bir sürü site çıkmıştı karşıma. Herhangi birine tıkladım ve o sırada başka bir kadın mimar sunumunu anlatmak için sahneye çağrıldı. Siteye girmemle Şervan Bey'in fotoğrafı çıktı karşıma. Aşağı doğru indim ve herhangi bir gazetenin özetini okudum. Şervan Arjen'in oğlu. Arjen aşiret lideri olan Berzan Arjen kendisine sorular soran gazetecilere kürtçe cevap vermesiyle gündem oldu. Aşağı doğru inip başka bir gazete okudum. Doğunun sahibi Arjen aşiret'in inşaat şubeleri, öylesine olduğu söylenerek, Ege bölgesine de açıldı. Arjen aşiretinin düğününe 8 bin kişi katıldı. Takı töreni beş saatten fazla sürdü. Arjen'in varisi Berzan Arjen'in fotoğrafını gizlice çeken gazeteci, kayıplara karıştı. Banka değil aşiret düğünü. Şervan Arjen'in oğlu Berzan Arjen'in arabasında gitar kutusu bulundu. Kutunun içinde gitar yerine 25 milyarlık pompalı av tüfeği çıktı. Göz altına alınan Arjen'in karakola girmesiyle çıkması bir oldu. "Telefonunu kapat," dedi Berzan elinde duran sırada ki dosyaya bakarak. Sadece benim duyabileceğim ses tonuyla konuşmuştu. Başımı telefonun ekranından kaldırıp, Berzan'a baktım. Korkmalı mıydım? "Şu boş haberleri okuma," dedi dosyalardan başını kaldırıp, yüzüme bakarak. "8 bin kişi?" diye sordum. "O kadar haber ve olaydan buna mı takıldın?" "Hayır, hepsi doğru değil demi?" Berzan kapatmadığım gömleklerimin düğümlerine baktı. Salonda ki bütün bakışlar üzerimizdeydi. Sunumunu anlatmayan beş altı kişi kalmıştı. Şervan Bey kısık gözlerle beni izliyordu. "Maalesef hepsi doğru," dedi ve kulağıma doğru yaklaştı. Vücudum titremeye başlamıştı. "Ayrıca kürtçe konuştum ama kürtçe küfür ettim. Geri zekalılar hiçbirini çevirmeye gerek duymamış, haber yapmaya cesaret edememişler. Ege bölgesine de açtığımız şubelerin de öylesine açılmış olduğu yalan. Düğüne 8 bin kişi değil 8 bin 782 kişi katıldı. Takı töreni beş değil altı saat sürdü. Gazeteci kayıplara karışmadı, öldü. Vee tüfeğimin fiyatı 25 değil 42 milyar." Yutkundum. Başını kulağımdan alıp, yüzüme çevirdi. Elim gömleğimin yakalarına gitti. Tabi ki kapatacak değildim ama elim istemsizce boğazıma gitmişti. "Korkma kadınları öldürmüyoruz," dedi göz kırparak. Derin bir nefes alıp verdim. Kalp atış hızım yine iki katına çıkmıştı. Salon kalabalıktı ama kimseden çıt çıkmıyordu. Berzan Arjen başını sırada ki mimara çevirdi ve anlatması için kibarca, "buyurun," dedi. Dudağımı yaladım ve bakışlarımı Berzan Arjen'e çevirmemeye çalıştım. Şervan Bey'in bakışları bu sefer bende değildi. Yanında ki korumasıyla bir şeyler konuşuyordu. Ardından korumanın bakışları bana kaydı ve geri Şervan Bey'e bakıp bir şeyler söyledi. Toplantı masasın etrafında oturan insanlar sunumu anlatan erkek mimarı dinliyor çizimini inceliyorlardı. Şuana kadar hepsi salon üzerinde çalışmıştı. Neden benim dışımda kimse yatak odası üzerinde çalışma yapmamıştı? Bakışlarım yine Berzan'a kaymıştı. Ciddiyetle dinliyor ve karşı tarafa birkaç soru soruyordu. Bugün kovulacağıma o kadar emindim ki ama yine de şansımı denemek istemiştim. Deneyecektim de. Saatlerce uğraştığım çizimi bugün sunacak, çizimime herkesi hayran bırakacaktım. Tabi sunumu tek Berzan Bey'e anlatacaksam tek o hayran kalacaktı. Bu şirkette çalışmak çok istiyordum evet şirketin müdürü beni özel olarak işe almıştı ama neden inatla kovulmaya çalışılıyordum anlamıyordum. Müdürün bakışları bile bana karşı değişmişti. Bir saat sonra salonda fısıldaşmalar başlamıştı. Sunumlar bitmiş olmalıydı. Berzan bakışlarını bana çevirdi ve ardından ayağa kalktı. Bakışlarını Sedat'a çevirip işaret yapmıştı.
"Toplantı bitmiştir, herkes çıkabilir. Siz mimarlar dosyalarınız tekrar gözden geçirilecek ve size haber verilecek," dedi Sedat gür bir ses tonuyla.
Salon boşalmaya başlamıştı ve herkes bana bakışlar atarak salondan çıkıyordu. Sadece Şervan Arjen ve üç koruması kalmıştı. Birde Berzan ayakta dikilmiş herkesin çıkmasını bekliyordu. "Sedat babama söyle bu sunumu tek başıma dinlemek istiyorum babam ve korumaları dışarı çıkart. Sende çıkabilirsin. Hem babam yorulmuştur, çıkıp bir hava alsın," dedi Berzan. Sedat başını salladı ve Şervan Bey'in yanına gidip kulağına eğildi. Berzan yerine oturup, sırada ki dosyaya yani benim dosyamı incelemeye başladı. Şervan Arjen ayağa kalktı. Dik ve ağır başlı bir adamdı. Korumaları arkasına dizilip yürümeye başladılar. Şervan Bey bana son bir bakış atıp, oğluna gözlerini kapatıp açtı. Şervan'ın oğlu için yapamayacağı şey yoktu ama birbirlerine karşı gergin oldukları belliydi. Şunu söylemek gerekirse Şervan Arjen benden hiç hoşlanmamıştı. Salondan korumalarıyla çıktı ve koskoca salonda sadece ben ve Berzan kalmıştık. "Ayağa kalkıp anlatmaya başla," dedi Berzan net bir şekilde ve proje çantamın fermuarını açıp içinden çizimimi çıkardı. Çizimime baktı ve sırıttı. Merak ettiğim o soruyu sordum. "Herkes salon üzerinde çalışmalar yaparken, neden tek ben yatak odası tasarımı yaptım?" Berzan çizimimden etkilenmiş olacak ki bir süre daha çizimimi inceledi. Başını çizimden kaldırıp, oturduğu yerden kalktı. "Mehir," dedi bakışları ve kahve gözleri turuncuya dönmüştü. "Ne," dedim anlam vermeye çalışarak. Aramızda ki iki adımlık mesafeyi kapattı. Dün olduğu gibi yine çok yakındı. Pahalı parfüm kokusu burnumu hücum almış, ele geçirmişti. "Ne değil, efendim," dedi ciddiyetle. Turuncuya kayan gözlerini izliyordum. "Efendim," dedim yutkunarak. Ben ilk defa kendimi tanıyamıyordum. İlk defa kendimi bu adamın yanında korkak hissediyordum.
Bakışları boğazıma kaydı ve eli tenime dokunmamaya çalışarak gömleğimin düğmelerini tuttu. Dokunduğunda kırılacakmışım gibi yavaş hareketlerle açık olan gömleğimin düğmelerini bağladı. "Yatak odasını senin çizmeni istedim," dedi net bir cevapla. Kaşlarım çatarak ve gözlerimi kısarak baktım. Elini yakamın düğmelerinden çekti. "Neden?" diye sordum. "Bu çizdiğin çizim bana yapılacak. Bana ait bir yatak odası olacak?" "Ama tek kişilik bir bekar yatak odası değil bu çizim. Çift kişilik yeni evli çift odası," dedim çizimim üzerinde yorum yaparak. "Bekar olduğumu nereden çıkardın?" dedi, bu sefer soruyu o sormuştu. "He?" dedim şaşkınlıkla. Bekar değil miydi. Aramızda ki mesafeyi açacağım sırada eli belimi kavradı. "He değil, efendim." dedi ciddiyetle. Bu halim onun hoşuna gitmişti ve sinir bozucu bir gülüş yerleştirdi suratına. "Ne yapıyorsun?" dedim heyecan ve öfkeyle karışık bir ses tonuyla. "Beni reddettiğine pişman oldun, öyle değil mi?" "Ne?" dedim anlamayarak ve onun lafına başlamasına izin vermeden. "Anlamadım," dedim. "Evleneceğim de. Odamın tasarımın senin yapmanı istedim." Ağzım aralanmıştı. Belinimi tutan elini gösterdim. "Evlenecek adam neden benim belimden tutuyor ve bana neden bu kadar yakın?" dedim ciddiyetle. Sesim sert çıkmıştı. Berzan'ın hoşuna gitmiş olacak ki kahkaha attı. Çok tatlı ve güzel gülüyordu. "Evleneceğim kadının belini tutmam seni neden bu kadar rahatsız etti," dediği an gözlerim kocaman açıldı. Tek kaşım havaya kalktı. Mimiklerimi izleyen adamı geriye doğru itmeye çalıştım ama hareket dahi etmedi. "Ne?" dedim cırtlak bir ses tonuyla. "Ah Mehir. Ne değil efendim," dedi ve gözlerimin içine bakarak. Ardından gözleriyle duvarda yansıtılmış çizimimi bakışlarıyla gösterdi. "Yatak odamız," dedi ve göz kırptı. "Nasıl ya?" dedim şaşkınlığın ardında korkuyla. Elleri belimi daha çok kavradı ve gözlerini gözlerime hapsetti. Bu adam beni kendine çekiyordu. Sanki beni hep tanıyordu. Anlamadığım bir kürtçe cümle kurdu. "Bi min re bizewice," dedi turuncu gözleriyle mavi gözlerinin en derine bakarak. İlk defa benimle kürtçe konuşmuştu ama ses tonu çok iyiydi. İlk kez kürt birini tanıyordum. Şimdi bu söylediğinin anlamı neydi?
|
0% |