Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.BÖLÜM: BASKIN

@cananyaxar

3.BÖLÜM: BASKIN

 

Herkesi yenen gururlu kadın, inatçı bir adama yenilmişti...

 

Her acıyı çekip ve sonra aşkı öğrenmek. Her şeyin doğrusunu yanlışlar yaparak öğrenmek. Atan nabzın altında sevginin nefesi yatabilir miydi? Farklı birileri tanımak, farklı bir hayata farklı biriyle eşlik etmek. Gözlerde hayat bulmak. Yalnızlığı karalayıp ona, ilk defa birine kendini bırakma isteğiyle sıkışmak. Yaşayamadığım hayatın hayaliyle yaşamak. Ama o hayali hücrelerinde hissedip başkasıyla gerçekleştirmek. Mantığımı dinlemek mi ağır basıyordu kalbimin sesini dinlemek mi?

 

Nefesi nefesime çok yakındı. Öpmek istiyordu bunu gözleriyle söylüyordu ama bir şeyler onu engelliyordu.

 

Gözlerine hayranlıkla baktım.

 

"Ne dedin?" dedim ellerimi göğüslerinin üzerine yerleştirirken.

 

"Benimle evleneceksin," dedi kısık bir ses tonuyla. Etkilenmemek elde değildi. Yüzümdeki şaşkınlık daha çok artıyordu.

 

"Bir bu nasıl bir evlenme teklifi? İki neden benimle evlenmek istiyorsun, ismim ve işimden başka neyimi biliyor ve tanıyorsun? Hem ben mantık evliliği yapmak istesem seninle böyle bir yola girmezdim. Üç, canımı yolda bulmadım."

 

Eli belimi sıktı. Kulağıma yaklaştı dudakları.

 

"Ben seninle evlenmek istiyorum," dedi net bir şekilde. Bende kulağına doğru başımı çevirdim. Kemikli boğazına bakarak, konuştum.

 

"Ben seninle evlenmek istemiyorum," dedim net bir şekilde.

 

Berzan belimi sıkmaya devam etti ve görmesem de güldüğünü fark ettim.

 

"Beni reddetmek hoşuna mı gidiyor?" diye sordu keyifle.

 

"Hayır. Sadece tanımadığım birinin evlenme teklifini kabul etmiyorum," dedim kabaca.

 

"Saçma gelmesin, evlenince tanırsın beni."

 

"Berzan Arjen," dedim öfkeyle.

 

"Efendim."

 

"Yatak odasını beğendiysen, babanın sana bulduğu gelinle adayıyla evlen. Ve o odayı kendinize yapın." Saçmalıyordum. Bu damadan iki gün içinde etkilenmiş olamazdım öyle değil mi?

 

Cevap vermesini bekledim ama cevap vermedi. Düşünüyordu. Konuşsana be adam kalp atışlarımın sesini senin dışında herkes duyacak yoksa.

 

"Babam evlenmeyecek ben evleneceğim. Hem ben sana ne dedim?"

 

"Ne dedin?"

 

"Yatak odamızı müstakbel karımın tasarlamasını istediğimi söyledim," dedi ve kokumu içine çekip yüzünü yüzüme çevirdi. Bakışlarını boğazından alıp gözlerine çevirdim.

 

"Ben de reddettim," dedim net bir şekilde.

 

Bakışları turunculaşmaya devam etti. Ateş yakılmış gözler söndürülmeyi bekliyordu. Ama o bakışları sadece benim mavi gözlerim söndürebilirdi.

 

"Neden ben?"

 

"Ege'nin incisi aşiretime gelin gelecek," dedi sert ve kısık çıkmıştı sesi. Kararlı ve özgüvenliydi. Elini sonunda belimden çekti ve bakışlarını gözlerimden alıp duvara yansıtılmış çizime çevirdi.

 

"Bana emir verip durma!"

 

Gözleri hala çizimimdeydi. Düşünüyor ve derin derin nefesler alıyordu.

 

"Mehir, seni istiyorum," dedi ve bakışlarını tekrardan gözlerime hapsetti.

 

Sıcak basmış, kocaman toplantı salonu, üstüme üstüme geliyordu.

 

"Beni dün gördün sadece..." cümlemi tamamlama izin vermeden kafamı karıştıracak bir şey söyledi. Vücudu, vücudumdan uzaklaştı ve belimde olan elini çekti.

 

"Sen öyle san," dedi ve masanın üzerinde duran telefonunu alıp salondan çıkıp gitti.

 

Ne oluyordu bana? Kalbimin hızı o salondan çıkar çıkmaz yavaşlamıştı. Hayatımda ilk defa bunu yaşıyordum. İlk defa böyle hissediyordum.

 

Beni daha önce nerede görmüştü? Ben daha önce bu yüzü ve sesi hiç görmemiş, duymamıştım. Bu adam benim hayatımın tam olarak neresindeydi?

 

***

 

Ellerimi ve yüzümü yıkayıp, aynaya baktım. Belim hala sıcaktı. Şirketten çıkmadan önce herkesin merakını üzerime çekmiştim. Utanmamıştım. Başım dik bir şekilde şirketten çıkış yapmıştım. Arkamdan konuşulan birkaç cümle dışında söylenenleri duymak istememişti.

 

Gözlerim Berhan'ı aramıştı ama çıkıp gitmişti şirketten. Bende evime gelmiştim. Şimdi ise banyo da kafamdaki düşüncelerle boğuşuyordum.

 

Banyodan çıkıp, mutfağa girdim. Buz dolabının kapağını açıp, yiyeceklerle bakıştım. Ton balıklı salata yapmak için dolaptan malzemeleri çıkarıp, tezgahın üzerine koydum. Klasik bir müzik açıp salatayı yapmak için dolaptan çıkardığım malzemeleri yıkayıp kesmeye başladım.

 

Kendimce kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Düşüncelerle sıkışıyor, kalbimi anlamlandırmaya çalışıyordum.

 

İnsan mantığını kullanamadığı sırada ne olurdu?

 

'Aşk' dedi içimden ki ses.

 

Hayır ya benlik değil bir kere. Hem benim aklımın önüne duygularım geçemezdi. Aşk benlik değildi bir kere. Hem hiç sevgi görmemiş biri nasıl birini sevebilir ona karşı duygular nasıl beseleyebilirdi ki.

 

'Kendini kandırıyorsun' dedi yine iç sesim, beni ele geçirmek istercesine.

 

Aklımızdan geçen şeyleri iç sesimiz diye kalbimize iftira atıyorduk. Bu da bizim kendimize itiraf edemediğimiz çok şeyi tokat gibi yüzümüze çarpıyordu. Kendimize itiraf edemediğimiz birçok şeyi, etrafımızda ki insanların yüzümüze acımadan vuruyordu.

 

Düşüncelerimde boğuluyordum. Onunla denemek istiyordum ilk defa birine karşı böyle hissediyordum.

 

Adamı sadece iki günden az gördüm. Birine bu kadar fazla şeyler hissedemezdim.

 

Biz sevgiyi başkalarının kollarında aramıyorduk. Biz gerçek sevgiyi doğru kişiyle yaşamak istiyorduk.

 

Peki doğru kişi o muydu?

 

Ya onu sevdiğime pişman olursam?

 

Domatesleri kestiğim sırada parmağımda, ardından bütün vücudumda acı hissettim. Aynı hissettiğim geçip geçici sandığım duygular gibi.

 

"Ah," diye bir ses çıktı dudaklarımın arasından.

 

Parmağım kanıyordu.

 

Elimde ki bıçağı bırakıp, kenarda duran peçetelerden bir tanesini alıp, parmağımı sardım.

 

İşaret parmağımı kesmiştim.

 

Kesilen parmak, hissedilenler kadar acı vermiyordu insana.

 

Salona girip, çekmeceyi açtım. Yara bandı alıp, tekrardan mutfağa geçtim. Parmağımı sarıp, klasik müziği değiştirdim. Müzikleri sırayla geçerken halay açmıştım. Sırıttım.

 

Ardından kürtçe bir müzik açtım. Duygusal gibiydi. Ama dilini anlamıyordum. Telefonumu masanın üzerine koyacağım sırada bankadan mesaj gelmişti.

 

Gelen mesaja tıklamamla gözlerim kocaman açılmıştı. Elim ağzıma gitmişti.

 

İbanıma bir ev alacak fiyatta para gönderilmişti. Ardından bir mesaj daha gelmişti. Tıkladığımda yabancı bir numaradan geldiğini fark ettim.

 

"Onlarca sunumun içinden sadece seninkini beğendim ve Arjen holdingin baş mimarı seni seçtim. Kovulmadın... Yarın gel... Yeni işin hayırlı olsun."

 

Ve mesajın yanında göz kırpan bir emoji vardı.

 

Parmaklarımla kapattığım dudaklarım ile gülümsediğimi hissettim.

 

Numaramı nerden bulmuştu, ibanım?

 

O bir Arjen'di numaram ve ibanımı bulmak onun için çocuk oyuncağıydı.

 

Çalan kürtçe şarkı ve hızla atan kalbim.

 

Sonunda projem beğenilmişti fakat karısı olmamı istediği, yatak odasını bana tasarlatan bir adamın ellerindeydim.

 

Çevresi, kendisi, babası ve bilmediğim bir çok ailesi. Olamayan ailemin yerine geçebilir miydi?

 

Babasının bakışları aklıma gelince çalan kürtçe müziği kapatıp, sessizliğimle baş başa kaldım.

 

Mesaja cevap vermedim. Daha doğrusu veremedim. En iyisi Berzan ve ailesinden uzak durmaktı.

 

                                                                                 ***

 

Kapı çalma sesiyle yatağımdan doğruldum. Sabahın köründe gelen de kimdi? Yataktan kalktım. Uykulu ve yorgun gözlerle dürbüne baktım. Kimse yoktu.

 

Kapıyı açtığımda başımı etrafa bakmak için çevirdiğim sırada o gözleri gördüm. Kahvenin ötesinde turuncu bakışlar.

 

Üstünde siyah kot pantolon, siyah tişört ve siyah bir deri ceket vardı. Kalp atışlarım yine hızını almıştı. Kollarını göğüsün de çaprazlamış, duvara yaslanmış kısık gözlerle beni süzüyordu. Üstümde boynu açık, askılı, saten, bulut mavisi ve altımda da üstümdekiyle takım bol bir pijama takımı vardı.

 

"Bu halde mi kapıları açıyorsun sen hep?" dedi Berzan imalı bakışlar atarak.

 

"Ne," dedim şaşkın bakışlar atarak. Yaslandığı yerden dik durup bakışlarını boynuma çevirdi. Göğsünde birleştirdiği ellerini açıp. Üzerime doğru yürüyüp, aramızda bir adımlık mesafe bıraktı.

 

"Ne değil, efendim," dedi ciddiyetle.

 

"Nerden buldun evimi?"

 

Bakışlarını gözlerime çevirdi. Sence bakışı attı.

 

"Git," dedim ve içeri girdim. Kapıyı suratına kapatacağım sırada benden önce davranıp kapıyı sert bir şekilde kapanmasını engelledi. Gözlerimle ne yapıyorsun demek isterdim ama gözleri susmamı emretti.

 

Herkesi yenen gururlu kadın, inatçı bir adama yenilmişti...

 

"Niye geldin?"

 

"Şirketime geç kalınmasından hoşlanmam. Üstünü değiştir şirkete gidiyoruz," dedi emir vererek.

 

"Ben o şirkette çalışmak istemiyorum," dedim çok istediğimi de çok iyi bilerek.

 

"Ben kovmadan istifa edemezsin," dedi benimle inatlaşarak. Bu adamı yakından tanımak isterdim. Ama pişman olmaktan da nefret ederdim.

 

Ya iyi ki dersem. Ya hayatımda bir şeylerin değişmesine razı gelirsem. Bir kerede pişman olmak istersem...

 

"O zaman kov beni," dedim net bir ses tonuyla. Bakışları yumuşadı, gözlerine baktıkça kendimi unutuyordum.

 

"Mehir Maver seni kovmadım ve asla kovmayacağım," dedi ve kaşlarım yukarı kaldırdım.

 

"Benden ne istiyorsun?"

 

"Severek yaptığın işini devam etmeni engellemek istemiyorum."

 

"B-ben," dedim. Gerçekten bir sebep aradım. Neden o şirkette çalışmak için onca sene ter döküp şimdi ise baş mimarı seçildiğim şirkette çalışmak istemiyordum.

 

"Bana aşık olmaktan mı korkuyorsun?" diye sordu turunculaşan göz bebekleri. Bu soruyu beklemiyordum.

 

"Aşık olmaktan..." dedim ve cümlemi tamamlayamadan hızlı bir şekilde suratına kapıyı kapattım. Üzülmekten, kimsede görmediğim sevgiyi ondan görememekten, çaresiz kalmaktan, umutlanmaktan, bilmediğim bir bölgede ve ortamlardan korkuyordum.

 

Her şeye cesaret edip bütün riskleri alan ben aşka mı yenilmişim. Ya da bilmediğim bir hayatla tanışmaktan mı korkuyordum.

 

Kapıya sırtımı yaslayıp yere çömeldim. Kapının çalmasını bekledim ama çalmadı.

 

Doğu'nun sahibine kalbimi de sahip edemezdim. Mantığımı ezip geçmek istemiyordum. Tek yaşadığım hayatımda bir mafya gibi görünen aşiret liderine kendimi kaptırarak, yalnızlığıma aniden kalabalık katmak istemiyordum.

 

Ayağa kalktım ve dürbünden baktım. Kimse yoktu. Gitmişti...

 

***

 

Saatlerdir, kapının önünde oturup düşünüyorum. Hiç ve yok olmak istiyorum ama yaşadığım hayata kafa tutmak zorundaydım. Duşa girip üstüme şık bir elbise giyinmeliydim. Bugün kız kuzenimin düğünü vardı. Nerdeyse unutacaktım. Bir süre Berzan'ı düşünmek istemiyordum, duygularımı rafa kaldırmak, eski ben olmaya çalışmalıydım. Aşkın mantığımın önüne geçmesine izin veremezdim.

 

Kız kuzenim Peri. Kendisiyle uzun zamandır konuşmuyorduk ve beni arayıp düğününe davet etmişti. İşimi bahane etsem de çok ısrarcı olup sözümü almıştı. Peri, halamın kızıydı. Halamı ben yetimhanedeyken sadece bir kez ziyaretime gelmiş ve sonra biraz para bırakıp gitmişti. Ben kimsesizliği yetimhane odamda duvarlarla konuşarak anlamıştım.

 

Peri'yi seviyordum. Halam gibi beni görmemezlikten gelmiyordu. Numaramı bulur bulmaz birkaç defa aramıştı. Hiç yüz yüze gelmemiştik. Ben kariyer peşinde koşarken kimseyi görmüyordum. Çocukken kimsenin beni görmediği gibi. Peri'yi ilk defa düğününde görecektim. Profilinde yüzünü gördüğüm kadar, güzel ve sarı saçlara sahipti. Yemyeşil gözlere sahipti. Beni arayıp soran tek akrabamdı. Belki de tek insandı.

 

Üstüme giyindiğim elbiseye baktım. Biten makyajım ve saçlarımla etkileyici ve göz alıcı görünüyordum.

 

Kırmızı, yırtmacı diz kapağımın üstüne gelen uzun bir elbise vardı üstümde. Mavi gözlerimi ortaya çıkaran göz makyajım ve kırmızı rujumla hazırdım. Belime kadar uzayan dalgalı saçlarımı açık bırakmıştım. Son olarak parfümümü sıkıp, en sevdiğim şeyi topuklu ayakkabılarımı giydim. Topukları uzun ve altın rengindeydi.

 

Aynadaki yansımama bakmaya devam ettikçe düğüne geç kalacaktım.

 

Çantamı ve telefonumu alıp evden çıktım. Siyah arabama binip, arabayı çalıştırdım. Gideceğim düğün salonun konumunu telefonumdan açıp arabayı sürmeye başladım. Gaza basmaya topuklarım engel olsa da alışmıştım topuklu ayakkabıyla araba kullanmaya.

 

İki saat sonra konuma gelmiştim. Arabayı uygun bir yere park edip inmeden önce camdan dışarıya baktım. Düğün salonun önünde onlarca fazla insan vardı. Direk gelin odasına gitmeyi düşünüp vaz geçtim. Düğün başlamasına beş dakika kalmıştı. Arabadan indim ve telefonumu çantama koydum.

 

Düğün salonunun önünde duran adamların dikkati bana çevrilmişti. Yavaş ve sert adımlarla düğün salonuna giriş yaptım. İlk defa insan görmüş gibi bakan adamları arkamda bırakıp, elinde kağıtlarla bekleyen kadının önünde durdum.

 

"Mehir Maver," dedim ince çıkan sesimle. Kadın elindeki kağıtlara baktı bir süre. Sonra bakışlarını kağıtlardan alıp bana çevirdi.

 

"Hoş geldiniz Mehir hanım, ikinci kat. Asansörü kullanabilirsiniz," dedi gülümseyerek.

 

"Teşekkür ederim," dedim ve asansöre bindim. İkinci katta geldiğinde asansör durdu ve kapı açıldı. Asansörden indim ve karşımda yazılı koca yazının önünde durdum.

 

Peri ve Kadir çiftinin düğününe hoş geldiniz.

 

Herkesin geçmişte gözünde bir küçük Mehir vardı. Kimsesizdim herkesin gözünde. Yoktum. Bir hiçtim. Küçük bir kız çocuğu düşünün oyuncağı elinden alınca ağlamaya başlayan bir kız çocuğu o çocuk ben değildim. Benim elimden ailem alınmıştı ben o zaman bile ağlayamamıştım. Çünkü daha bebektim. Gece anne diye uyanan, bebekken yetimhaneye halam tarafından bırakılan bir yetimdim ben. Ve şimdi kızının düğününe gelmişim. Kendince o da haklıydı. Gözünde fazlalıktan başka bir şey değildim. 'Onların çocuğu' diye anılan ben Mehir Maver yeniden doğuşumu herkese bugün gösterecektim. Ayaklarının üzerine sağlam basan ve tek başına hayatını yöneten Mehir'dim ben. Yeni Mehir'i herkes tanıyacak ve hayran kalacaktı.

 

Derin bir nefes aldım ve düğünün olduğu salona giriş yaptım. Yavaş ve bilir adımlarla topuklularımın sesiyle yanlarından geçerek anne ve babamın yapmacık, elit sülalesine çığlık attım.

 

Bütün gözleri kendime çevirmiş, dikkatleri üzerime çekmiştim. Her attığım adım hepsine mermi olarak gitsin istiyordum. Arkamda yavaş yavaş bıraktığım insan sürüsünün fısıldaşmalarına kulak asmayarak, karşıdan beni hayranlıkla izleyen Peri'ye doğru adımlar attım.

 

Gelinliğin içinde ismi gibi olmuştu. Balık model gelinliği ve uzun duvağıyla parlıyordu. Salondaki dikkatler hala üzerimdeydi.

 

Peri'ye kocaman sarıldım. O da bana sıkıca sarıldı.

 

"Çok güzelsin," dedi kulağıma doğru ve gülümsedik.

 

"Senin kadar değil herhalde," dedim ellerini tutarak.

 

Yanında duran Kadir olduğunu anladığım damada baktım. Yapmacık bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Uzattığı elini sıktım gülümseyerek.

 

"Mutluluklar," dedim sıcak kanlılıkla.

 

Kadir de başıyla teşekkür etti.

 

"Hoş geldin Mehir," dedi kalın bir kadın sesi. Başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Mavi gözleriyle yüzüme bakan Halama baktım.

 

"Hoş buldum," dedim gülümsemeye çalışarak.

 

"Gel biz senle şu masaya geçelim," dedi Halam sırtıma dokunarak. Gözlerine baktım. Pişmanlık aradım ya da başka bir şey ama hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.

 

Peri'ye göz kırpıp, masaya doğru yürümeye başladık. Salonda toplasan üç yüz kişi vardı. İnsanların ara ara bakışları bana kayıyordu.

 

Kalabalık beni yoruyordu. Belki de alışık olmadığımdandır.

 

Sandalyeyi çekip oturdum ve halam da yanımda ki sandalye oturup, gülümsedi.

 

"Nasılsın?" diye sordu hiç iyi olmadığımı bile bile.

 

"İyiyim, sen?"

 

"Kızım evleniyor, canımdan can gidiyor sanki," dedi samimi olmaya çalışarak.

 

"Zordur tabi," dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Halam bir süre gözlerime baktı.

 

"Affet beni," dedi bir anda.

 

"He?" dedim anlamayarak ve aklıma Berzan geldi. O olsaydı efendim de derdi.

 

"Seni ilk defa gülümserken gördüm," dedi halam. Parmaklarım dudaklarıma gitmişti. Her aklıma geldiğince aptallar gibi gülüyordum.

 

"He şey, aklıma bir şey geldi de," dedim ciddiyetle. Başını salladı ve cevap vermemi bekledi.

 

Gözlerim dolmuştu.

 

"Hala," dedim babamın ablasına bakarak.

 

"Efendim?"

 

"Bir boğaz daha doyurmak sana zor mu gelirdi?"

 

Onunda gözleri doldu. Bakışları yan masaya kaydı. Kocası olduğunu anladığım adama bakıyordu.

 

"İstemedi," dedi itiraf ederek.

 

Bunu 24 sene sonra itiraf etmesi şaşırtmıştı beni.

 

"Neden?" dedim ve halamın eşiyle göz göze geldik. Sert ve öfkeyle bakmıştı bana.

 

"Utanmak istemediğini ve..." sustu.

 

Kocası ayağa kalkıp bizim olduğumuz masaya oturdu.

 

"Sana neden sahip çıkmadığımızı mı sordun?" dedi kalın sesiyle. Halamın eşini ilk defa görüyordum.

 

"Kürşat," dedi halam kocasına bakarak. Kürşat enişte yüzüme öyle bir baktı ki. Nefret akıyordu gözlerinden.

 

"Halandan değil benden dinle," dedi Kürşat enişte.

 

"Neslin hanım, gelin hanım sizi çağırıyor," dedi bir kadın yanımıza doğru gelerek.

 

Düğünün bitmesine bir kaç saat kalmıştı. Oyun havası çalmaya başlamış salonda ki herkes göbek atıyordu.

 

Halam başını salladı ve ayağa kalkıp, kocasına yalvaran bakışlar atarak kadınla kızın yanına gitti.

 

Başımı Kürşat enişteye çevirdim. Gözlerinde vicdan aradım ama yoktu.

 

"Bana sahip çıkmak zorunda değildiniz ama daha bebek..."

 

Cümlemi tamamlama izin vermeden etrafında ki insanlara baktı. Ardından kulağıma doğru yaklaştı. Herkes salonun ortasında gülerek, eğlenerek oynuyordu.

 

"Sen bebekten önce bir p*çtin," dediği an gözlerim dolmuştu. Bunu beklemiyordum. Halı ayaklarımın altından çekilmiş gibiydi. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

 

"Ne?" dedim kısık sesle.

 

"Senin baban annen nikah kıymadan yaptılar seni. Sonrada geberip gittiler. Söylesene hangi adam bir p*çi evine alır, büyütürdü. Delikanlılığıma laf ettirmem ben. Allahtan şimdi senin kimsenin Mehir olduğunu bilmiyor da başım dik geziyorum."

 

Gözümden bir damla yaş akıp dudaklarımın arasında sıkıştı.

 

"Baban anneni seviyordu anladık ama olan sana olmadı mı, evlilik dışı dünyaya gelmiş birini kim evine alır. Dua et para falan gönderiyorduk."

 

Yanımda ki o pislik adamı elimle itip akan göz yaşımı sildim. Göz devirdi. Ailemden çıkaramadığı öfkesini benden çıkarıyor, intikamını benden alıyordu.

 

"Ne oldu yoksa gelecek hayalinde orusp,"

 

"Sus!" dedim ve ayağa kalktım.

 

Titreyen adımlarla tuvalete doğru yürüdüm. Tuvalete girip arkamdan kapıyı kapattım. O kelime yankılandı o iğrenç küfür.

 

Evlilik dışı dünyaya geldin, kulağımda yankılandı.

 

Bakışlarımı aynaya çevirdim. Öfkeliydim. Ailemden bir kere bile nefret etmemişken şimdi onlar için farklı düşünmek beni yıpratırdı. Annem ve babamı bir kere bile olsa görmek isterdim. Seslerini duymak isterdim ama hayat onları ben daha bebekken almışı. Başım dik bir şekilde aynada ki yansımamı izledim.

 

"Sen iki aşığın evladısın. Evlilik dışı olsan da sen onların gerçek aşkının meyvesisin. Sen o kelime değilsin," dedim aynada ki bene. Derin derin nefesler alıyordum. Ağır cümlelerin şokunu yaşamaya çalışıyordum.

 

"Burada ağlamayacaksın," dedim aynada ki yansımama.

 

Bir süre tuvalette bekledim. Ardından tuvaletten çıkmak için harekete geçtiğim sırada patlama sesleri duymamla geriye doğru gittim.

 

Çığlık sesleri ve silah sesleri salonu inletmişti. Üst üste sıkılan mermiler durmuyordu. Yavaş adamlarla, kapıyı açıp çıktım tuvaletten. Savaş çıkmış gibiydi.

 

"Arjen'ler," diye bağırdı bir adam çıkış kapısına doğru koşarak. Salona yürüyeceğim sırada kurşun sesleri beni geriye doğru itti. Ellerim titremeye başlamıştı.

 

Bir elin kolumu tutmasıyla kenara çekildim. Çığlık sesleri ve çocuk ağlama sesleri kulağımda mermi gibi geçip gidiyordu

 

Elimi tutan kişiye baktığımda kaşlarım çatılmıştı.

 

"Sen kimsin?" dedim elimi elinden kurtarmaya çalışarak.

 

Düğün salonunun önünde giriş yaparken beni boydan süzen adamlardan biriydi.

 

Karşımda beyaz gömleğinin düğmeleri açık ve sarhoş bir şekilde beni yiyecekmiş gibi bakan adam duruyordu. Bakışları, gözlerime ardından elbisemin yırtmacına kaydı.

 

Silah sesleri susmak bilmiyordu.

 

Elimi çekip gideceğim sırada adamın beni duvara itmesiyle vücudum uyuşmaya başlamıştı.

 

"Deme ki amcamın bahsettiği şu meşhur p*ç sensin," dedi vücuduma bakarak. Önüme geçmiş duvarla, kendisin arasına sıkıştırmıştı beni. Elinde fark ettiğim bardağa kaydı bakışlarım.

 

"Ne diyorsun sen lan" dedim ve boşta duran elimle tokadı yüzüne çarptım. Sinirlenmişti. Elinde ki bardağı duvara vurdu. Bardağın parçaları yerde paramparça olmuştu. Elinde duran cam parçasına baktı.

 

Yana düşen başını kaldırdı ve kimsenin göremeyeceği köşeye doğru çekti beni. Silah seslerinden yine kimseye sesimi duyuramayacağımı anladığım an gözlerimin dolduğunu hissettim.

 

Göz yaşlarım yanaklarımdan akıp yol buluyordu. Yok olmak istiyordum.

 

"Çok güzel," dedi dudaklarıma bakarak ve dudakları dudağıma değecek kadar yakındı Elbisemin yırtmacında açık kalan bacağımı tuttu. Hem ağlıyor hem de kollarında çırpınıyordum. Bedenim yorgun düşmüştü.

 

Elindeki cam parçasını bacağıma sokmasıyla acıdan gözlerim bulanmıştı. Silah sesleri yavaşlamış ve bağırma sesleri yükselmişti. Acıdan söylenen hiçbir şey duyamıyordum. Çığlığım ortalığı inletmişti. Dudağı boynuma yaklaştığı an nefes nefese kalmıştı. Yüzü yüzüme çok yakındı. Göz yaşlarım durmuyor, hıçkırıklarım silah seslerinden daha gür çıkıyordu.

 

Yumruğumu sıkıyor ve yapma diye sayıklıyordum. Gözlerim acıdan bayılacak durumdaydı. Elleri bellimdeydi. Sıkıca tutuyordu. Çırpınsam da gücüm yetmiyordu. Pis kokan nefesi dudaklarıyla dudağıma yapışacağı sırada onu gördüm. Gözlerimi kapattım.

 

"Lan," dedi bir ses. Yabancısı olmadığım o ses. Beni içine çeken o ses. Deli eden o ses.

 

Yavaşça gözlerimi açtığımda sağ bacağımı hissetmiyordum. Her şey bir anda oldu. Berzan, adamı gömleğinin arkasından tutup çekti. Duvara itmesiyle adam yere düşüp, küfür etti. Silah sesleri tamamen kesilmişti.

 

Kendimi yere bırakmamla inlemiştim. Canım yanıyordu. Berzan iki saniye yüzüme bakıp öfkeyle adamı yerden kaldırdı. Yüzüne tükürürcesine, öfkeyle bağırdı.

 

"Sen benim dokunmaya kıyamadığım kadına dokunmaya mı çalıştın lan!"

 

Bakışlarım bacağıma kaydı, kanıyordu. Kırmızı elbisemin rengi koyulaşmıştı.

 

Berzan belinde ki silahı çıkarıp, adamın kafasına doğru tuttu.

 

Elimle bacağıma dokunmamla Berzan arkasını dönüp gözlerime baktı. Öfkeliydi. Beni buradan alıp uzaklara gitmek istiyordu. Hissetmiştim. Bu adam sanki hep benim hayatımın bir yerlerinde vardı.

 

"N-ne olmuş dokunduysam bu p*ç'e," demesiyle gözümden yaşlar akmaya devam etmişti.

 

"Benim olana dokunmak," dedi ve silahı kafasına sıktı. "Büyük cesaret," dedi ve kenara fırlattı.

 

Adam kanlar içinde yere düştü.

 

Berzan koşarak yanıma geldi. Önümde diz çöküp belimden tutarak ve bacağıma dikkat ederek kucağına kaldırdı. Acıyla gözlerimi kıstım.

 

"Canın acıyor mu?" diye sordu sert bakan bakışları mavi gözlerimle yumuşayarak.

 

"Acımıyor," dedim akan göz yaşlarımın arasından.

 

"Benim yanımda güçlü olmak zorunda değilsin," dedi Berzan uzun salonun içinden geçerken. Etrafta kimse yoktu. Ne Peri nede Kadir. Ama her yer her yerdeydi. Devrilmiş masalar. Duvarlarda delikler. Sandalyeler, bardaklar, masa örtüleri ortalığa atılmıştı. Burayı Arjen'ler bu hale çevirmişti ama neden?

 

Başım göğsüne düştü.

 

"Ben tek başımayım Berzan. Güçlü olmak zorundayım," dedim bitkin çıkan ses tonuyla.

 

"Artık tek değilsin," dedi bakışları bacağıma kayarak. Bacağıma bakıyor, canımı yakmaya çalışıyordu.

 

Berzan gözlerime öyle bir bakıyordu ki gözlerim acıdan, inatla zorla kapanmaya çalışıyordu.

 

"Evet," dedim.

 

"Ne?" dedi Berzan karşıdan koşarak gelen adamlarını ve babasını umursamayarak.

 

"Şey... Ne değil efendim," dedim akan göz yaşlarımın ardından sırıtarak.

 

"Rol çalma," dedi bilincimi kapattırmamaya çalışarak.

 

"Neye evet dedin," dedi beni konuşturmaya çalışarak. Babasının karşısında durdu.

 

"Polisler gelecek oğul, gidelim," dedi Şervan Arjen yüzüme ardından kan içinde kalan bacağıma bakarak.

 

"Berzan... evet," dedim. Berzan bakışlarını babasından alıp bana çevirdi. Şimdi yumuşacık bakıyordu. Bilincim kapanıyordu.

 

"Mehir?" dedi Berzan kalın ve sert sesiyle.

 

"Evlenme," dedim titreyen sesimle, "Evlenme, teklifini kabul ediyorum."

 

Ve gözlerim kapandı...

Loading...
0%