Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7.BÖLÜM: ZEHİR

@cananyaxar

 

7.BÖLÜM: ZEHİR

 

Vücudumda hissettiğim zehrin bedenimi yakışını izledim.

 

Kalbimdeki acı fazlaydı bana. Yakıyordu bedenimi. Hiç gitmeyecekmiş gibi bir ağrı vardı. Sanki hep vardı da bugün fark etmişim gibi enkazın altında bırakmış bir acıydı. Gözlerimi açmak istiyorum ama aklıma kaçırıldığım an geliyor ve açmak istemiyorum. Sesler kulağımda yavaş yavaş netleşiyor. Söylenenlerin çoğunda geçen o kelime 'ölecek...'

 

"Şervan Bey iniş yapmış, biz nereye götürüyoruz kızı?" dedi yabancı bir adam.

 

"Helikopter pilotu biliyor. Hem öyle herkese söylemez nereye gideceğimizi. Konumu saklı tutar." dedi yanımda olduğunu hissettiğim adam.

 

"Abi bir şey diyeceğim. Berzan Arjen bizi yaşatmaz."

 

"Lan kızı öldürmezsek bu sefer Şervan Arjen yaşatmaz bizi." dedi yanımdaki ses.

 

Titreyen kirpiklerimin ardından açtım gözlerimi. Helikopterin içindeydim. Sağımda beni bayıltıp kollarının arasına alan adam vardı. Berzan'ın yaşlarında kumral bir adamdı. Büyük gözlerini yüzüme çevirdi. Elinde ki silaha baktım. Ardından karşımda Berzan'dan korktuğunu anladığım adama baktım. Başıma silah tutan adamdı. Genç ve uzun boyluydu. Esmerdi. Yanağından boynuna doğru bir doğum lekesi vardı.

 

"Günaydın," dedi doğum lekesine baktığım adam.

 

"Öldürecek misiniz beni?" diye sordum soğuk çıkan sesimle.

 

Adamlar birbirlerine baktı. Doğum lekesi olan adam tam cevap vereceği sırada, yanımda ki adam konuştu. "Evet," dedi büyük gözlerini irileştirerek. Korkunçtu.

 

Başımı helikopterin camına çevirdim. Camdan yansıyan yüzüme baktım. Göz altlarım morarmış, ağlamaktan gözlerim kızarmıştı.

 

"Abi kızda çok güzel ya. Seviyorlar birbirlerini. Neden böyle güzel bir aşkın kötü karakteri biz oluyoruz," dedi doğum lekeli adam. Sesi komikti. Başka bir yerde olsam gülerdim.

 

Yanımda ki adam ofladı ve sesli nefes aldı. "Lan sen daha yenisin bu piyasada. Ama aşkmış, anneymiş, babaymış, kardeşmiş fark etmez. Bize emir verilir ve bizde o emri yerine getiririz."

 

"Ama çok iyi para kazanıyoruz ha," dedi gülerek. "Ben bu işi çok sevdim," dedi gülmeye devam ederek.

 

Helikopter bir süre sonra iniş yapmıştı ve helikopterin kapısını açıldı. İlk doğum lekeli adam indi ve ardından yanımda ki ayağa kalktı. Ona uzatılan şeyleri aldı ve yanıma, koltuğa koydu. Eline ipi alıp kollarımı bağladı. "Bunu yapmak zorunda değilsiniz, Berzan sizi korur," dedim titreyen sesimle. Adam canımı acıtarak kollarımı bağladı ve yanımda duran eşyaların içinden bez parçası çıkarıp ağzımı bağlayacağını sandığım bez parçasıyla gözlerimi bağladı. Beni duymazlıktan geliyordu.

 

"Abi ağzını bağlamıyor musun?" diye sordu helikopterin kapısında bekleyen doğum lekeli adam.

 

"Lan bir sus be. İşimizi bize öğeretme. Kızdan çok sen konuştun," dedi beni karanlığıma mahkum eden adam. Ellerimi arkadan bağlamıştı. Gözlerimi de bağlamış ve beni kollarımdan tutup ayağa kaldırdı. Helikopterden inmiştik. Derin bir nefes aldım. Belki aldığım son nefesti.

 

"Aç kapıyı," dedi kolumdan sıkıca tutan adam. Bir süre sonra demir kapı açılma sesi. Hızlı adımlarla Islak alçıpanda küf kokusu, çürük yumurta kokusu olan bir yere getirilmiştim.

 

On adım attıktan sonra sert bir yere oturtuldum. Gözlerimi açtılar ve o göz parçasıyla ağzımı sıkıca bağladılar. Yutkundum. Tavanları su borularıyla dolu ve küf kokusuyla baş döndüren bir depodaydık. Sandalyenin üzerinde oturtulmuştum. Depoyu incelemeyi bırakıp iki adama baktım.

 

"Şervan Bey mesaj atmış," dedi büyük gözlü adam telefonunun ekranına bakarak.

 

"Ne diyor abi?"

 

"Benden haber bekleyin, kafasına sıkın dediğimde sıkın."

 

"Vay be bu Arjen'lerde bir tuhaf. Müstakbel gelinini öldürmekte neymiş." dedi doğum lekeli adam bana bakarak.

 

"Kızdan önce sen öleceksin. Boş konuşma."

 

"Abi kusura bakma ama sevenleri ayrımak büyük günah. Ucunda güzel para olmasa Berzan Arjen'i arayıp buranın adresini vermemek için zor duruyorum."

 

Adam telefonunu cebine koyup silahın ucunu, doğum lekeli adama kaldırdı. "Lan sen ölmek mi istiyorsun. Sus diyorum, sus."

 

"Abi tamam şaka yaptım," dedi ellerini havaya kaldırarak.

 

Göz devirdim. Silahın ucunu bana çeviren adama baktım. Sinirlerim bozulmuştu. Ben bir hafta önce evimde, tek başıma çizimler çiziyordum. Şimdi ise kafama tutulan silahla bakışıyorum.

 

Berzan'ı özlemiştim. Kokusu, gözlerini..."

 

"Abi kızı öldürüp gidelim artık. Tuvaletim var," dedi doğum lekeli adam.

 

"Git yap bir yere," dedi adam silahın namlusunu anlıma doğru tutmaya başladı. Ölecektim ve ellerim titremeye başlamıştı.

 

"Tamam abi ben dışarıya çıkıyorum ama kızı ben gelene kadar öldürmüş olursan sevinirim. Kan görünce midem bulanıyor da," dedi dışarıya doğru çıkarak.

 

"Salak bu çocuk ya. Böyle adamların benim yanımda ne işi var lan," dedi havaya doğru konuşarak.

 

                                                                  ***

 

Gözlerimi açtığımda uyuya kalmıştım. Ölmemiştim. Hava kararmıştı. Dün akşam kaçırılmıştım ve bir gün bana bir asır gibi geliyordu. Etrafıma baktığımda kimse yoktu. Ama çok karanlıktı.

 

Şaşkınlıkla başımı etrafta gezdirdim. Ağzım da bez parçası yoktu fakat ellerim bağlıydı. Sandalyeden kalktım ve etrafıma baktım. Kimse yoktu. Adamlar gitmişti. Başımı çıkış kapısına, deponun kapısına çevirdim. Oraya doğru hızlı adımlar atarak, ayağımla kapıya tekme attım.

 

"İmdat! Kimse yok mu?" diye bağırdım. Biraz daha kapıya yaklaştığım sırada kapıya asılı bir not kağıdı gördüm.

 

"Vücudunda on sekiz saat sonra öleceğin bir zehir var. Kapı kilitli boşuna uğraşma. Şimdi hesap yap. Kaç saattir uyuyorsun ve ölmene kaç saat kaldı? Şimdiden oğlumun başı sağ olsun."

 

Dolan gözlerimle, "hayır. Hayır ya." dedim bağırarak. Geriye doğru beş adım attım ve yere çömeldim.

 

Dokuz saat kalmıştı. Bacaklarıma baktım. Moraramaya başlamışlardı. Deponun içinde pencere aradım ama yoktu. Duvarlarda küçük delikler vardı ve içeriyi, dışardan gelen ışıklar dolduruyordu.

 

Akan göz yaşlarım, kuruyan dudaklarım ve titremeye başlayan vücudumla başım arkaya doğru düştü ve göğsümün üzerine uzandım. Yanağımı yere koydum ve akan göz yaşlarımın yerde kayışını izledim.

 

Kimseye zararı olmayan kendime yine acımıştım. Dik başlılığımla korku saldığım etrafımda şimdi o korkuyu vücudumda hissediyordum. Kimsesiz olduğum için mi ölecektim şimdi. Ya da kimsenin el uzatmadığı sevgileri için savaşan annem babamdan evlilik dışı dünyaya geldiğim için mi? Kötü olmadığım için mi? Ne için? Ben ne için ölecektim?

 

Yine uyuya kalmıştı ve gözlerimi açtım.

 

Zaman hızlı geçmeye başlamıştı. Beş saatten az bir süre kalmıştı. Beş saat sonra bu dünyadan yok olacaktım. Kendimi sıkışmış hissediyordum. Enkazın altında kalmış hissediyordum.

 

"Anne," dedim buz gibi olan vücudumla. "Tırnaklarımı kazıyarak geldiğim bu yaşımda asla ölmek istemedim. Senin gibi sevdiği adamın arkasından gitmek isterdim. Ama ben senin yaşayamadığın hayatı yaşamak istiyorum. Anne ben ölmek istemiyorum. Ben böyle ölmek istemiyorum."

 

"Baba," dedim ölmeme iki saatten az bir süre kala. "Benim yüzümden öldüğünü biliyorum. Benim dünyaya gelişimin seni öldürdüğünü bile bile yaşamak ne kadar zor biliyor musun? Ama yine de yaşamak istedim. Baba sizin yanınıza gelmek istemiyorum. Buna hazır değilim."

 

Vücudumda hissettiğim zehrin bedenimi yakışını izledim.

 

Ağrıyan başım ve arkada çapraz bir şeklide bağlı duran ellerimin acısını unutmak istiyordum. Gözlerim kapanmak için yalvarıyordu. "Berzan," dedim sanki o buradaymış gibi. "Ben ilk defa birini sevdim, ilk defa aşık oldum. İlkim oldun ama şimdi sonum olacaksın sevgilim."

 

Gözerim yavaşça kapanmaya başladı ve uzun kirpiklerim yüzümü daha çok ıslattı. Demir kapının gürültülü bir şekilde açılmasıyla acıyla inmeye başladığımı fark ettim. Bulanık görüyordum. Üzerime doğru gelen insanlar ve siren seslerini duyuyordum.

 

"Mehir," dedi o duymak için her şeyimi vereceğim ses.

 

"Yenge... Burada çabuk sedye getirin," dedi Azat bağırarak.

 

"Getirin şu sedyeyi."

 

Bağlı olan ellerim çözüldü. "Dokunmaya kıyamadığım elleri," dedi Berzan. Sesi ilk defa titriyordu. Herkes beni baygın sanıyordu.

 

"Beyefendi dokunmayın. Vücudunda ki zehir size de bulaşabilir," dedi bir kadın.

 

"Bulaşsın lan," dedi bağırarak. Sesi deponun içinde yankılanmıştı. "Benim yüzümden oldu. Seni öldüreceğim Şervan Arjen."

 

"Kafasını çarpmış olabilir mi?" diye sordu Azat. Sesi yorgun ve ağlamaklı çıkıyordu. Çok mu kötü görünüyordum.

 

Berzan beni yavaşça sırt üstü çevirip kucağına kaldırdı. Yüzümü izliyordu.

 

"Abi vücudunda ki zehrin Mehir yengeyi öldürmesine yirmi sekiz dakika kaldı."

 

"Berzan Bey bizde o iğneden yok. Yolda dediğimiz gibi. Acilen hastaneye götürmemiz gerekiyor."

 

"Beyefendi bizi duyuyor musunuz?"

 

"Abi duyuyor musun bizi?" dedi Azat, "abi!"

 

"Kapat gözlerini Berzan. Çaresizken beni görme," dedim başım yana, karnımın üzerinde duran elim ise boşluğa düştü.

 

"Mehir," diye bağırdı Berzan Arjen.

 

                                                                    ***

 

 

Baktığımda geçip giden günleri düşündüm. Tek başımadyım yine. Bu sefer kendi isteimle değil. Birilerinin isteği ile tek başımaydım. Yalnızlığımla baş başa bırakılmıştım.

 

Ellerimin arasında duran mektuba baktım. Üçüncü kez okuduğum mektupta yazan kelimelere baktım. Direniyorum acılarıma ama sanki bu dünyada inadına yaşıyordum. Üstümde hastane elbiseleri ve kolumda günlerdir yediğim bilmem kaçıncı serum.

 

Başımı pencerenin camından çevirdim. Hasatenin camına baktım. Berzan camanın arkasından beni izliyordu. Göz altları uykusuzluktan şişmiş, lacivert gömleği üzerinde kırışmış, sessizce saatlerdir beni izliyordu. Benim için ölüme bile gidecek adamın dağınık saçlarına baktım.

 

Mektuba çevirdim bakışlarımı. Hasatne yatağının üzerinde otumuş karşımıda camın arkasında ki adamın bana gönderdiği otuzuncu mektuba baktım. Yazılanları tekrar okudum.

 

"Güzelim... Bugün hastanede altıncı günümüz ve beni bırakıp gitmediğin için sana yine teşekkür ediyorum. Doktorların hepsi senin ne kadar güçlü bir kadın olduğundan bahsediyor. Az kaldı çıkacaz bu hastaneden. Bana kırgınsın biliyorum ilk defa birine karşı özür diliyorum. Özür dilerim sevgilim. Ellerini tutmayı o kadar çok isitiyorum ki ama doktorlar hala bulaşıcı olabileceğini söylüyor. İnan ki umurumda değil ama yanına gelirsem bu bulaşıcı şeyin bende değil sende hastalık bırakabileceğini öğrendim. Ne kadar zor biliyor musun sevdiğin kadını, kokusunu özlediğin kadını uzaktan izlemek. Yine de şükür edip kendimi avutuyorum. Seni çok özledim gözlerinde kaybolduğum kadın. Kimseyle konuşmuyorsun, yemeklerini bile doğru düzgün yemiyorsun. Lütfen bize bunu yapma. Kaçırıldığından beri iyi değilim ve her gün vicdan azabı çekiyorum. Gülümsemeni istiyorum. Bak emretmiyorum. Bir kere gülümser misin Mehir?" Yutkundum ve mektubu okumaya devam ettim.

 

"Sana çok güzel bir haberim var yarın akşam normal odaya alınacaksın. Seni görmek için sabırzılanıyorum. Evet bu camın arkasından da görüyorum seni ama ellerini tutmak, kokunu içime çekmek, saçlarına dokunmak ve gülüşünü yakından görmek istiyorum. Seni çok seviyorum Mehir."

 

Başımı mektuptan kaldırıp, camın arkasında dudaklarımı izleyen adama baktım. Yanağımdan akan yaşı sildim ve gözlerine bakarak gülümsedim. Berzan'ın gözleri parladı ve iç çekti. Ona altı gündür soğuk davranıyordum. Hiçbir suçu yokken onu kendisinden nefret ettiriyordum.

 

Günlerdir beni uzaktan izliyor, en iyi doktorları yanıma gönderiyordu ve bu doktorların hepsi kadın doktordu. Kıskançlığını her yerde gösterebiliyordu. Ayağa kalktım ve serumu elime alıp Berzan'a doğru yürüdüm. Belime kadar gelen sarı saçlarımı arkaya attım. Cama doğru yaklaştım ve boşta kalan elimi cama değdirdim. Berzan da elini kaldırıp camın arkasından elimin üzerine değdirdi.

 

"Seni çok seviyorum," dedim ve anlamış olacak ki sırıttı.

 

"Bende seni çok seviyorum," dedi dudak okuyarak anlamıştı ve bende sırıttım.

 

Saatlerce ayakta durmuş ellerimizin soğuk camda bıraktığı hisle gözlerimizi izliyorduk. Hastane koridorunda, Berzan'ın arkasından geçip giden insanlar bize bakarak gülümsüyor ve hayranlıkla bakıp gidiyorlardı.

 

Doğudaydık. Berzan'ın memleketindeydik. Helikopterle doğuya gelmiş ardından depoya getirilmiştim. O gün aklıma geldikçe bir travma gibi acıyıp gidiyordu. Berzan bana karşı iyi görünüyordu ama iyi değildi. Azat'la doktorlar aracılığıyla telefondan konuşmuştuk.

 

Abisinin iyi olmadığını ve her gün babasıyla kavga ettiğinden söz ediyordu. Babamızı öldürecek, ben hastaneden çıktıktan sonra yapacakmış bunu. Her gün sinir krizleri geçiriyormuş. Yemek yemiyor, içmiyor. Her an birini öldürecekmiş gibi soğuk ve sessizmiş. Berzan bana bir şey olacak diye korkuyormuş ve beni bulana kadar Şerva'nın adamlarının birçoğunun canını almış. Onu ilk defa böyle gördüğünü ve babasının bile Berzan'ı ilk defa böyle gördüğünü söylemişti. Berzan babasını öldürecekti ve Azat'ın telefonda bana söylediği o cümle hiç çıkmıyordu aklımdan. "Şervan Arjen ölürse bu bir kan davasına dönüşür yenge. Babam ölürse seni geçtim abimi yaşatmazlar. Abimi yabancı birileri değil, üvey kardeşlerimiz öldürür."

 

Bir günü daha geride bırakmıştık ve ben çok heyecanlıydım. Doktorlar beni normal odaya almış, kolumda ki serum mu bir haftanın sonunda çıkarmışlardı. Başımı yastığın üzerinden kaldırıp, doğruldum. Kapının tıklanıp açılma sesiyle başımı oraya çevirdim. Berzan elinde kocaman bir gül buketiyle içeriye girdi. İki kadın hemşire birbirlerine baktı. Ardından ikisi de Berzan'a baktılar. Benden çok etkilenmiş gibilerdi. Öfkeyle hemşirelere baktım. Hemşireler sonunda odadan çıkıp kapıyı arkalardan kapatmıştı.

 

Beran üstünde siyah, düğmeleri açık gömlek ve siyah pantolon vardı. Saçlarını azıcık ucundan kestirmiş ve tıraş olmuştu. Ama siyah sakalları bıyıkları hala çıkmaya hazırlardı. Benim üstümde ise hastane kıyafetleri vardı. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp, boşluğa bırakıp indim.

 

Berzan elinde ki ağır olduğunu tahmin ettiğim gül buketini yatağımın üzerine bıraktı. Derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Aramızda bıraktığı bir adımlık mesafeyi ondan önce davranıp kapattım. Etkilenmiş olacak ki çapkın bakışlar attı.

 

Elimi yeni kestirdiği sakallarının üzerinde gezdirdim. Berzan bir eliyle belimi kavradı ve diğer eliyle de boşta kalan elimi tutup bir buse kondurdu.

 

"Hemşirelere sinir olduysan kovdurayım," dedi sesini özlediğim adamın gözlerine bakarak.

 

"Sinir olduğum doğru ama böyle etkileyici bir adama bakmamak için ellerinden geleni yapmamak imkansız," dedim göz kırparak.

 

Berzan hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi. "Sana ölürüm," dedi beklemediğim bir anada ve yüzünü yüzüme yaklaştırıp anlımdan öptü.

 

Başımı göğsüne koydum ve sıkıca sarıldım. Berzan şaşırmıştı. Ona kızacağımı ya da ondan gideceğimden korkuyordu. Berzan'da beni içinde saklamak istiyor gibi sıkıca sarıldı. Elleri beli mi sıkıca sardı.

 

"Bugün evlenelim," dedim bir anda. Şervan Arjen'in konağına elimde evlilik cüzdanıyla gitmek istiyordum.

 

"Bugün evleniriz güzelim ama..."

 

"Aması yok Berzan. Babanı öldürmeyeceksin," dedim net bir şekilde.

 

Berzan'ın göğsünden başımı kaldırıp yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı ve kaşlarını çattı.

 

"Ölecek," dedi Berzan net bir şekilde.

 

"Seninle evlenemem,"

 

Berzan gözlerini kıstı ve tehdit kar bakışlarıma bakarak, "sen beni tehdit mi ediyorsun Mehir Maver,"

 

"Evet." dedim ciddiyetle.

 

"Seni o gün orda gördüğümde ölmek istedim Mehir. Canımdan can gitti sandım. Lan ben seni öldü sandım. Bunun düşüncesiyle boğuldum. O gün içinde bir sürü can aldım. Mehir ben ilk defa çok korktum," dedi kendine itiraf edemediği şeyleri bana itiraf ederk.

 

Dolan gözlerimle turunculaşan gözlerine baktım. "Özür dilerim ama seni kaybedemem, sende gidersen hayata tutunamam," dedim ağladığımı yeni fark ederek.

 

Berzan akan göz yaşlarımı yanaklarımda sıcaklık bırakarak sildi ve yok etti.

 

"Bana kimse hiçbir şey yapamaz. Onların başı benim ve bana bir şey olursa onların başları yok olur. Babamı kimse öldürmeyi geç düşünmeye bile cesaret edemez ama Mehir senin için dünyayı karşıma alırım. Babamı senin için öl..."

 

Ve beklemediğim bir anda akan yaşlarımın arasında dudağımla dudağını kapattım. Onu ilk defa ben öptüm. Berzan evlenmeden olmaz deyişini takmadan, yaptım bunu.

 

Berzan da bu anı bekliyormuş gibi dudaklarıma hapsoldu. Sevgi böyle bir şey miydi? Akan kan damarda durmaz ve kanım damarda donmuştu. Heyecandan bellerimi saran ellerin sıcaklığıyla yanacaktım.

 

Kapının açılma sesiyle ayrıldık içeri Şervan Arjen arkasında Azat ve tanımadığım bir adam geldi.

 

Azat şaşkınlıkla bir bana bir abisine baktı.

 

Berzan beni arkasına alıp belinden silahını çıkarıp babasına doğru tuttu. Öldürecekti. Azat'ın yanında ki adam da silahına çıkaracağı sırada, Şervan eliyle durdurdu.

 

"Baba, abim bir kız için seni öldürecek. Bir orus-"

 

Berzan hiç düşünmeden üvey kardeşinin ayağında sıktı. Mermi sesi kulağımda tiz bir ses bıraktı.

 

"Eğer sevdiğim kadın hakkında tek kelime daha edersen seni babanın helikopterinin birinden aşağıya atarım Civan. Bunu düşünmeden yaparım." dedi Berzan silahın namlusunu babasına çevirerek.

 

Azat, Civan'ın koluna girip kulağına bir şey söyledi. Civan'ın şaşkınlıkla ağzı açık kaldı. Ne söylemişti ki. Civan acıyla ayağına tutarak çıktı odadan.

 

"Ben sana Mehir'e bir şey olursa seni öldürürüm demedim mi Şervan Arjen."

 

Şervan başını bana çevirdi ve gülümsedi.

 

"Allah rahmet eylesin derim diye düşünmüştüm ama artık bana geçmiş olsun demek düşüyor," dedi Şervan gözlerime bakarak. Nefret ediyordum bu adamdan.

 

"Öldürmeyeceğimi mi sanıyorsun?" diye sordu Berzan iyicene önüme geçip, Şervan'ın bana benimle göz teması kurmasını engelleyerek.

 

Şervan ceketini düzeltti ve saçlarını arkaya attı. "Mehir gelinim buna izin vermeyecektir," dedi ve arkasını dönüp kapıyı açtı. "Ha bu arada akşam yemeğe bekliyorum sizi. Seni ve gelinimi."

 

Berzan tetiğe basacağı sırada kolunu tuttum. "Yapma," dedim Berzan'ın gözlerine bakarak.

 

Berzan derin nefes aldı ve silahını indirip, beline koydu. Berzan'a sarılarak derin nefesler aldım. Azat'ta odadan çıkıp, kapıyı kapattı.

 

"Bugün olmasa da bir gün yapacağım Mehir."

 

"Evlenelim," dedim ve gözlerimi kapattım. "Yerın evlenelim."

 

"Düğün olmadan mı?" diye sordu Berzan.

 

"Düğün olmadan."

 

Loading...
0%