Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.BÖLÜM: AŞİRET

@cananyaxar

 

Siz kazandığınızı zannedin kaybettiğiniz anda.

 

 

8.BÖLÜM: AŞİRET

 

"Evet," dedim mikrofona doğru.

Berzan gülümseyerek elimi tuttu ve bakışlarını nikah memuruna çevirdi.

"Sayın Berzan Arjen, hiç kimsenin baskısında etkisinde kalmadan, kendi arzunuzla, özgür iradenizle Mehir Maver Hanımla evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" diye sordu nikah memuru.

Berzan mikrofona doğru eğilip, "evet," dedi salonda olan Azat, Dilan ve üç beş kişi daha alkışlamaya başladı. Berzan'ın yüzüne baktım. İlk defa onu bu kadar mutlu ve heyecanlı görüyordum. Dilan'a baktım gülümseyerek abisine ve bana öpücük attı.

Dilan'la bir saat önce tanışmıştık ve kendisinin beni daha önce abisi tarfından tanıdığını söylemişti. On sekiz yaşında, hayat dolu, çok güzel bir kızdı.

Üstümde ki beyaz elbiseye baktım. Hayal değildi. Her şey gerçekti evlenmiştim.

Nikah memuru şahitlere de sorularını sorduktan sonra sırayla deftere imzalarımızı attık.

Dilan ellerini havaya kaldırarak, "ayağına bas yenge," dedi abisini işaret ederek. Gülümsedim ve Berzan'ın ayağına bastım. Berzan ciddiyetle kardeşine ve bana baktı.

Berzan ardından ben ayağa kalktık ve nikah memuru evlilik cüzdanını bana uzattı. Elime alıp havaya doğru salladım. Berzan'a döndüm ve gülümsedim. Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapattı ve ellerini yanaklarıma koydu. Yüzü yüzüme çok yakındı ve gözlerimi kapattım. Anlıma bir buse bıraktı ve elimi tuttu.

Nikah salonundan çıktık ve Azat'ın bize kapısını açtığı arabaya bindik. Dilan'da, Azat'ın yanına yolcu koltuğuna oturdu.

"Hayırlı olsun," dedi Azat ve arabayı çalıştırdı.

"Teşekkür ederiz," dedim Berzan ve benim adıma. Dilan başını arkaya çevirdi ve yüzümüze baktı. "Şimdi düğün yapmıyor muyuz?" diye sordu Dilan heyecanla. Bizden çok o heyecanlıydı. Abisini çok seviyordu. Dilan, Berzan'ı babası yerine koymuştu.

"Mehir istemedi," dedi Berzan'la birbirimize bakarak.

"Neden ki? Babam gelmezdi."

"Öyle olması gerekiyordu canım, hem şimdi babamın konağına gidiyoruz. Sen istedin diye. Yemekten sonra Mehir'le kendi evimize geçeceğiz."

"Sizde ne hızlı çıktınız," dedi Azat dikiz aynadan bakarak. Utanmıştım. Yüzümün kızardığını hissettim.

Berzan Azat'ı gözleriyle sustururken, Dilan'da kürtçe bir şarkı açmış son sese vermişti.

"Dur camları da açacağım," dedi Azat ve bütün camları açtı. Kaşlarımı kaldırdım ve gülerek Berzan'a baktım. Göz devirdi.

 

"Öyle bakmayın, konvoy bile yapmadık," dedi Azat abisine gözleriyle işaret yaparak. Azat ve Berzan'ın aralarında geçen şu göz temasını anlamıyordum.

 

"Kim demiş Arjen aşiretinin liderinin düğün yapmadan evlendiği," dedi Dilan ve elini camdan dışarıya çıkardı. Arkadan gelen korna sesleriyle başımı arkaya çevirdim. Arkada uzun bir araba kuyruğu vardı. Son model siyah arabalar arkamızdan geliyordu.

 

"Arjen'ler trafik dinlemez," dedi Azat'ta ve kornaya basmaya başladı.

 

Berzan başıyla arabanın açık tavanını gösterdi. Kulağıma doğru yaklaştıp, "içinde biriktirdiğin her şeyi gökyüzüne bağırarak söyle. Kimse seni korna seslerinden duyamaz."

 

"Gerçekten mi?" diye sordum açık pencereden bulutlara bakarak.

 

"Gerçekten," dedi Berzan ve yanağıma bir buse bıraktı. Gözlerim dolmuştu. Hep bunu yapmak istiyordum ve bunu Berzan'da biliyormuş. Beni, benim kadar iyi tanıyan bir adamla evlenmiştim. Hızlı olmuştu ama ilk görüşte aşık olmuştuk. Tutkuyla, birbirine muhtaç gözlerimizle, kavuşmayı bekleyen ellerimizle. Ben yolumda tek başıma gittiğimi sanırken arkamda benimle gelen biri daha varmış.

 

Başımı salladım ve arabanın tavanından başımı çıkardım. Berzan, "yavaş sür," dedi Azat'a ve araba yavaşladı. Başımı arkaya çevirdiğimde üç yüze yakın araba korna çalarak arkamızdan geliyordu. Kaldırımda yürüyen insanlar şaşkınlıkla yanlarından geçip giden arabalara bakıyor, bazıları video çekiyor, bazıları ise bana el sallıyordu. Küçük kız çocuğuna el sallayarak gülümsedim ve kollarımı kaldırıp, açtım. Başımı gökyüzüne çevirdim.

 

Derin bir nefes alıp, verdim. Kaldırımda yürüyen birinin bağırarak, "Arjen'ler" diye bağırdığını duydum. Soy ismim aynıydı. Sadece sevdiğim adamın soy ismini de yanımda hissetmek istedim. Ben Mehir Maver değildim artık. "Ben Mehir Maver Arjen'im!" dedim bağırarak. "Bu yaşına kadar babasının değil de annesinin soy ismini taşıyan kadınım" dedim gökyüzüne doğru. Bugün ağlamak yoktu.

 

"Ben çıkmazı geçtim. Yaşayamadığım çocukluğu kendi çocuklarıma yaşatacaktım. Şervan Arjen'den intikam alacaktım."

 

"Boğulmuyorum artık," dedim korna sesleri ve tenime değen rüzgarın ardından. "Bende görünüyormuşum, bende duyulabiliyormuşum. Artık kimsesiz değilmişim. Ben özgürdüm ve şimdi sevdiğim adamla özgürüm. Mutluğuma engel olamaya devam edin. Siz kazandığınızı zannedin kaybettiğiniz anda.

 

Elimi havaya kaldırıp zafer işareti yaptım. Berzan'ın gülümsediğini hissedebiliyordum.

 

Ege'nin kadını şimdi aşiret liderinin karısıydı.

 

Başımı çarpmamaya çalışarak koltuğa oturdum. Azat ve Dilan gülüyorlardı. Berzan ise donuk bakışlarla yüzüme bakıyordu. Söylediğim her şeyi duymuştu. Başımı göğsüne koydum ve yolu izledim.

 

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Berzan benim duyabileceğim bir ses tonuyla.

 

"Senin yanında özgür, tek başımayken uçurumun başında," dedim yolda geçip giden bizi izleyen insanlara bakarak. Arjen'leri Doğu'da herkes tanıyormuş. Tanıyan herkes ise saygıyla ceketinin düğmelerini ilikleyip, başlarını eğiyorlarmış.

 

Berzan saçlarımı öpüp, okşamaya devam ederken Dilan ise gülerek bir şeyler anlatıyordu.

 

"Evet," dedi Azat büyük bir konağa giriş yaparken. "Şervan Arjen'e evlilik haberleriniz gitmiştir. Hepimizi Allah kurtarsın."

 

Berzan'ın göğsünden başımı kaldırıp konağın önünde bizi izleyen orduya baktım. Berzan kapısını açıp, indi. Azat ve Dilan'da inip konağın önünde duran insanlara doğru yürüdüler. Arabadan indim ve Berzan'ın yanına geçtim. Beyaz renkte olan, balkonlarıyla dolu konağa baktım. Şervan Arjen'in konağı. Başımı sağ tarafa çevirdiğimde büyük balkonda bizi izleyen Şervan Arjen'i fark ettim. Berzan'da öfkeyle babasına bakıyordu. Konağın önünde ki kalabalığa çevirdim bakışlarımı. Azat gülümseyerek bana baktı. Dilan ise ona sarılan küçük çocuklarla konuşuyordu.

 

"Hoş geldiniz," dedi hamile olan kadın. Konağın en küçük geliniydi sanırım. Başımla selam verdim bende.

 

"Hoş geldiniz," dedi bir kadın daha. Ona da gülümseyerek selam verdim.

 

"Hayırlı olsun," dedi bir adam Berzan'a bakarak. Berzan'da başını salladı.

 

Berzan elimi tuttu ve bütün gözler şaşkınlıkla elimi tutan Berzan'a kaydı. Berzan'ın bir adım arkasından, konağın kapısına doğru yürümeye başladık. Kalabalığın arasından geçip, konağa girdik. Tarihi eserlerle dolu, altın renginde koltuklar ve gösterişte boğulan evi inceledim. Salondan çıkıp, gri renkte olan kapının önünde durduk. Berzan gözlerime baktı ve, "söylenen hiçbir şeye cevap verme. Ben gerekeni konuşacağım," dedi sakince.

 

"Bakarız," dedim gri kapıya bakarak.

 

"Senin şu dik başlığın yok mu bizi yakacak."

 

"Yaksın," dedim ciddiyetle. "Ben senle yanmaya da varım."

 

Berzan sert bakan yüz ifadesi yumuşadı ve gülümsedi. "Seni öpmemek için zor tutuyorum kendimi," dedi çapkın bakışlar atarak.

 

Berzan'ın kulağına doğru ayak parmaklarımı kaldırıp, boyuna doğru gelemeye çalıştım ama yetişemedim. "Bende," dedim göz kırparak. Berzan benim bu hallerime şaşırıyordu. Cilveli bir yanım yoktu aslında ama ben de bu hallerime çok şaşırıyordum.

 

Beni kaçırıp, vücuduma zehir enjekte ettiren adamın evindeydim. Korkuyordum ama Berzan'ın bakışları bana cesaret veriyordu.

 

Kapıyı açtı ve içeri girdik. "Oha," dedim kısık sesle. Berzan duymuş olacak ki yandan bakış attı. Beyaz ve altın renginde vizyon şark odasına girmiştik. Bizi izleyen kalabalık ve karşımızda baş köşeye oturmuş bir Şervan Arjen.

 

Yirmi sekiz adam ve sekiz kadın Şervan Arjen'in etrafından dizilmiş bizi izliyorlardı. Şervan nefret dolu bakışlarını benden alıp, üstünde beyaz fistan olan kadına çevirdi. Kadın ayağa kalkıp, Berzan'ın sol tarafına dikildi. Kaşlarım havaya kalktı ve Berzan'a baktım.

 

Elimi tutması onların kültüründe ayıp ve edepsiz olarak algılanıyordu. Aslında evet büyüklerimizin önünde ele ele tutuşmak hoş deşildi ama ben karşımda saygı duyulacak birisi göremiyordum.

 

"Elini öpmeye geldiğimizden değil, Dilan ısrar etti diye geldik. Karımı zehirledin üstüne aşiret büyüklerini toplamışsın. Ne yapmaya çalışıyorsun," dedi Berzan. Ben hala Berzan'ın sol tarafında beyazlar içinde duran kadına takılmıştım.

 

"Berzan," dedi üstünde yöresel kıyafet olan yaşlı adam. "Babanın bize sözü var."

 

"Ne sözü?" diye sordu Berzan soğuk bakışlar atarak. Elimi sıkı tutuyordu hiç bırakmayacağını hissettirerek.

 

"Kızım Kader ile eveleneceğin sözü," dedi yaşlı adam ve başımın üzerine kaynar sular dökülmüştü sanki.

 

Berzan yanında duran kadına baktı. Yutkundum. Şervan gözlerimin içine bakarak konuştu;

 

"Madem beni dinlemeyip Egeliyle evlendin, o zaman Kader'i Egelinin üzerine kuma yapacaksın. Sözümün altında ezdirmem kendimi."

 

"Ne?" dedik Berzan ile aynı anda.

 

"Şimdi burada, herkesin içinde Kader'e imam nikahı kıyacaksın."

 

Berzan'ın elini bıraktım. Şervan ellerimize baktı ve göz devirdi. Başımı sağ sola salladım. Berzan ise dişlerini sıkmış, öfkeyle babasını izliyordu..

 

Berzan tekrardan elimi tuttu sıkıca ve başını yüzüme çevirdi. Turunculaşan gözlerini, mavilerimde söndürdü. Gözlerini kapatıp açtı ve bizi izleyen adamlara çevirdi bakışlarını. "Benim tek bir karım var o da şuan yanımda. Ben kuma denen şeye sen yeni ölen annemin üzerine kuma getirdiğin günden beri karşıyım. Anneme yapılan saygısızlığın aynısını karıma yapmam," dedi odanın içinde bağırarak. Sesi yankılanmıştı. Şervan yumruğunu sıkıp, öfkeyle başını dik tuttu.

 

Benim hiçbir şey söylememe gerek kalmamıştı. Berzan odada ki herkese ağzının payını vermişti. Başımı sola çevirdim. Kader'in gözleri dolmuş, öfkeyle bana bakıyordu.

 

Berzan elimi bırakmadan aşiret odasından çıktık. Arkamızda şaşkın ve öfkeli yüzler bırakıp çıkmıştık.

 

"Kendi evimize gidelim artık," dedi Berzan konaktan çıktığımız sırada. Dilan ve Azat koşarak yanımıza geldiler. "Azat, arabanın anahtarlarını ver," dedi Berzan yolcu kapısını açıp. Arabaya bindim ve Berzan kapıyı kapattı. Dilan ve Azat, abilerini soru yağmuruna tutarken bende az önce yaşadıklarımızı sindirmeye çalışıyordum.

 

Dalgınlığımın ardında Berzan soför koltuğuna oturup, kapıyı kapattı. Yüzüme bakmadı. "Özür dilerim," dedi direksiyonu tutan ellerine bakarak. Titriyordu. Sinirliydi ve bana karşı kendini mahcup hissediyordu.

 

Çenesini tutup yüzüme bakmasını salladım. Elimi sakalarının üzerinde gezdirdim. "Sen ve özür dilemek," dedim az önceki durumu unutmaya çalışarak.

 

"Sadece sana özel," dedi göz kırparak ve arabayı çalıştırıp geriye doğru sürüp konaktan çıktık. Bize el sallayan Dilan'a el sallayarak otobana girdik.

 

"Konağınız çok kalabalık ve herkes çok mutsuz," dedim Berzan'ın yan profiline bakarak. Az önce yaşadığımız konu hakkında konuşup daha fazla canımızı sıkmak istemiyordum.

 

"Aslında herkes mutlu," dedi ve arabanın hızını artırarak, "babam olmadığı zamanlar," diye devam etti.

 

"Konağının önünde bizi tebrik eden insanlarla tanıştırmadın beni," dedi yola bakarak.

 

"Üvey kardeşlerimin eşleri çoğu başka yerlerde kalıyor. Ama hepsi de babamı babalarından çok sever. Hepsi bir Arjen olduğu için mutlu ve gururlular. Sadece en küçük yengem hariç. Yani hepsi benden küçüktür ama ben yenge diyorum."

 

"Hamile olan mı?"

 

"Evet," dedi Azat ve başını sağa sola eğdi.

 

"Neden o hariç."

 

"Dün hastanede ayağına sıktığım üvey kardeşim var ya Civan,"

 

"Evet," dedim sakince olay örgüsünü anlamaya çalışarak.

 

"İşte onun karısı Dicle. Civanla, Dicle babasının zoruyla evlendi."

 

"Nasıl ya kızı zorla mı evlendirdiler."

 

"Civan Bey kızı beğenmiş ve babasına ben bu kızı istiyorum diye çok ısrar etmiş."

 

"Dicle neden evlenmek istemiyordu peki?"

 

"Sevdiği vardı. Sevdiği adamla kaçacağı gün Civan ve babamın adamları, Dicle'nin sevdiğini öldürüp, Dicle ile imam nikahı kıydı."

 

"Oha," dedim yutkunarak. "Sen neden buna izin verdin?"

 

Berzan iç çekti ve arabanın hızını ayarlayıp yüzüme baktı. "Biliyor musun? İstesem engellerdim bu durumu. Hatta öğrendiğimde Dicle'yle konuştum. Bana 'sevdiğim adamı öldürdüler artık hayatın benim için bir anlamı yok' dedi."

 

"Sonra?"

 

"Babamı biliyorsun işte Dicle'nin ailesine iki tane arsa verdi ve oğlu ile evlendirdi."

 

"Baban çok kötü. Gaddar ve vicdansızın teki."

 

"Öyledir," dedi Berzan ve deniz manzarası olan yalının önünde durduk. Berzan arabadan inip, kapımı benden önce davranıp açtı. Beni kucağına alacağı sırada arabadan inip koşarak arabanın arkasına geçtim. Berzan kaşlarını çattı ve kahkaha atmaya başladı. Bir ömür burada durup bu adamın kahkahasını izleyebilirdim. Etkilenmemek elimde değildi. Bugün aşiret liderlerinin önünde söyledikleri, babasını küçük düşürmesi. O an yine aşık olmuştum.

 

"Mehir ne yapıyorsun güzelim?" diye sordu Berzan. Yeni evimize baktım. Güncel mimarların eli değmişti.

 

"Ne," diye bağırdım Berzan'ı duymazlıktan gelerek.

 

Berzan üzerime doğru gelip beni araba ve kendisinin arasında sıkıştırdı. Gözleri küçük bir çocuk kadar masum, her gün bu anı bekliyormuş gibi çapkın bakıyordu.

 

"Ne değil, efendim." dedi uzun beyaz elbiseme bakarak.

 

"Berzan," dedim heyecanla.

 

"Efendim Mehir Maver Arjen,"

 

"Öyle bakma," dedim utanarak. Ayağımda ki spor ayakkabılarla, Berzan'ın ayağına heyecandan yanlışlıkla basarak.

 

"Nasıl bakmiyim?" dedi ve beni hızlı bir hareketle kucağına kaldırıp, ayağımı yerden kesti.

 

"Berzan," dedim tekrardan. "Dışardayız ya ayıp," dedim hava kararmaya başlamıştı.

 

"Karım değil misin? Hem hatırlatiğim."

 

"Neyi?" dedim kollarımla boynunu sardığım adamın gözlerinin içine bakarak.

 

"Hastane odasında dudağıma..."

 

"Tamam hatırladım. Sus," dedim kızaran yanaklarımla yüzümü gökyüzüne çevirerek.

 

"Utanmak, sinirlenmek, gülmek bir insana bu kadar mı yakışır?"

 

Cevap vermedim ve başımı yine Berzan'ın göğsüne gömdüm. 24 yaşımdan beri olgun ve dimdiktim. Şimdi ise Berzan'ın kollarında küçük, şımarık bir kız çocuğu gibiydim.

 

Berzan gülerek kapının önünde, arkası dönük takım elbiseli adama seslendi. Adam yalının kapısını açıp, başını eğerek geriye çekildi.

 

Yalıya girdik ve etrafıma baktım. Bu ev çok güzeldi. Abartısız, huzur kokuyordu. Gri ve beyaz renklerle dizayn edilmiş, gösterişten uzak konforlu bir evdi.

 

"Evet burası salonumuz," dedi Berzan etrafı göstererek.

 

"Çok güzel," dedim gülümseyerek. "Bir dakika," dedim Berzan'ın gözlerinin içine heyecanla bakarak.

 

"Evet," dedi göz kırparak. "Senin tasarımın. Salon ve mutfak senin tasarımlarından."

 

"İyi de ne ara yapıldı bu ev. Ne ara tasarımlarımı gördün?"

 

"Seni ilk gördüğüm günden birkaç gün sonra yapılmaya başladı. Tasarımlarında bizim şirkette işe alınman için incelenen dosyalarından."

 

"Çaldın yani?"

 

"Çalmak demeyelim biz ona," dedi Berzan kaşlarını havaya kaldırarak.

 

Berzan beni kucağından inatla indirmek istemeyerek, bütün evi gezdirdi. Evde yapacaklar listesi bile yaptık. Mutfakta yapacağımız yemekleri bile. Kürt erkeğine bunu yaptırmak zor olur diye düşünmüştüm ama yanılmışım. Berzan bütün erkeklerden farklıydı sanki.

 

"Berzan ben işime nerde devam edeceğim. Yani Egede çalışıyordum."

 

"Burada çalışacağız. Benim şirketimde çalışacaksın. En iyi odada baş mimar olacaksın."

 

"Sekreterim olacak mı?" diye sordum.

 

"İstersen tabi ki ama kadın sekreter olur. Buray da kadın gibi ama o şuan Egede." Güldük. Buray'ı kız gibi görmesi ve bunu yüzünde iğrenerek göstermesi güldürdü.

 

"Buray'ı buraya getirtsen," dedim kibarca.

 

"Hayır tabi ki," dedi kabaca.

 

"Neden?" dedim kabaca.

 

"Peki getirtelim bakalım," dedi kibarca. Yanağına bir öpücük kondurdum. "Bu öpücük her fırsatta kızdığın Buray için miydi?"

 

"Çocuğa çok mu kötü davranıyorum?"

 

"Yok be ağzına..."

 

"O kadar da değil," dedim gözlerimi kocaman açarak.

 

"O kadar karım," dedi ve merdivenlerden çıktık.

 

"Berzan beni indir artık," dedim bacaklarımı sallayarak.

 

"Güzelim alış artık şuna."

 

Beyaz kapının önünde durduk. "Yorulmuyor musun?"

 

"Benim kaslarımı daha önce görmedin tabi," dedi Berzan göz kırparak. İmayla "göreceksin şimdi."

 

"Berzan," dedim uyarıcı bir ses tonuyla yüzümün kızarmasından sıkılarak.

 

"Sana o günü hatırlatmak istememem ama jeti kabul etmediğin gün reddedemeyeceğin bir sürprizim var demiştim ya."

 

Başımı salladım.

 

"Aç bakalım kapıyı."

 

Beyaz kapının kolunu tuttum ve açıp geriye doğru ittim. "Berzan burası çok güzel olmuş," dedim duygulanarak. Gözlerime inanamıyordum. Tasarımı çizdiğim odanın aynısıydı.

 

"Yatak odamız, demiştim değil mi sana." Yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve burunlarımız birbirine değdi.

 

Aklımız o ana gitti. Berzan'ın bana ettiği ilk kürtçe evelenme teklifi. Yatak odası tasarımımı incelerken söyledikleri. Gülümseyerek o günü tekrar ettik;

 

"Evleneceğim de. Odamın tasarımın senin yapmanı istedim."

 

"Evlenecek adam neden benim belimden tutuyor ve bana neden bu kadar yakın?"

 

"Evleneceğim kadının belini tutmam seni neden bu kadar rahatsız etti?"

 

"Ne?"

 

"Ah Mehir. Ne değil efendim,"

 

İkimizde kıkırdadık ve gözlerimizde kaybolduk.

 

"Yatak odamız," dedim burnumu, burnuyla sürterek.

 

"Yatak odamız," dedi Berzan ve beni gri renginde, beyaz yatak örtülü yatağın üzerine bıraktı. Ayakkabılarımı çıkardı ve yüzüme doğru yaklaştı. Heyecandan ölecektim. Kokusunu ezberlediğim adamın gözlerinde ki tutkuya baktım. Yutkundum. Berzan pencereye doğru gitti ve kararmış havaya baktı. Ardından perdeleri kapattı. Odanın içi kapkaranlık oldu ve Berzan üzerime doğru gelerek gömleğinin düğmelerini açmaya başladı.

 

 

                                                                      

***

 

1 AY SONRA

 

Saatlerdir uğraştığım çizime baktım. Pek içime sinmemişti. En iyisi ara vermekti. Berzan'la yatak odamızın büyük bir bölümünü çalışma masası ve rahat koltuklar yerleştirdik. Burada akşamları çizim yapmak çok güzel ve huzurluydu.

 

Masayı dağınık bir şekilde bırakıp, aşağı, mutfağa girdim. Kendime acı bir kahve yapıp salona geçip, şöminenin önünde oturdum. İki gündür Berzan'ı görmüyordum ve çok özlemiştim. Kahvemden bir yudum alıp, telefonumu açıp, Berzan'ı aradım. İş için Ege'ye gitmiş ama hala gelmemişti. Gece yarısı geleceğini söylemişti. Beni bu kocaman evde tek bırakmam pek içine sinmese de ben alışık olduğum için gitmesi için ısrar etmiştim.

 

"Aradığınız kişiye şuan da ulaşılamıyor."

 

Tekrar arayacağım sırada kapının çalma sesiyle elimde ki fincanı masanın üzerine koydum. Berzan mı gelmişti? Kapıyı açtım ve gülümsedim.

 

Dilan ve Dicle gelmişti. Gülümseyerek beni izliyorlardı. "Sanırım abimi bekliyordun?" diye sordu Dilan ve kapıyı sonuna kadar açıp içeri girmelerini izledim.

 

"Yani evet ama gece geleceğini söylediği için pek heyecanlı açmadım kapıyı," dedim ve kapıyı kapattım. Beraber salona geçtik ve sarıldık. Dağınık topuzumla evde bile işkolik olduğumu belli ediyordum.

 

Dilan gülerek başını salladı. "Heyecandan bayılacak gibi açtın ama kapıyı," dedi gülerek.

 

"Dilan, utandırıp durma kadını," dedi sesi yavaş ve kısık çıkan Dicle.

 

"Dicle seninle o gün bana hayırlı olsun dediğin günden beri hiç konuşamadık. Sen Şervan Arjen'in ikinci kumasından olan en küçük oğlu Civan'ın eşisin öyle değil mi?"

 

"Evet abla," dedi gözleri boşluğa bakarak.

 

"İyi adapte olmuşsun bizim sülaleye," dedi Dilan.

 

"Yani abin anlatıyor ara sıra ama olay örgüsü bende bazen kopuyor," dedim gülerek.

 

"Olur o kadarı canım," dedi Dilan ve ayağa kalktı. Evimize dördüncü gelişiydi Dilan'nın ama Dicle ile şimdi tanışmıştık.

 

"Abla ben bize kahve yapayım," dedi gözleriyle Dicle'yi işaret ederek. Bizi yalnız bırakıp, Dicle ile konuşmamı istiyordu.

 

"Tamam canım," dedim ve Dilan salondan çıkıp gözden kayboldu.

 

Başımı Dicle'ye çevirdim. Beni izliyordu. "E Dicle anlat bakalım hamilelik nasıl gidiyor?"

 

"Güzel gidiyor abla. Sancım oluyor ama az kaldı doğdu doğacak."

 

Gülümsedim. İlk defa Berzan'ın ailesinden birsi bana abla demişti. Herkes yenge diyor ve Dicle abla deyince tuhaf oldum.

 

"Peki Civan'la aran nasıl?"

 

Dicle'nın gülen yüzü soldu ve bakışlarını karnına çevirdi. "İyi," dedi kestirip atarak.

 

Ayağa kalkıp, Dicle'nın oturduğu koltuğa oturup, Dicle'nin ellerini tuttum. "İyi değil," dedim karnına bakarak. Yutkundu ve dolmuş olan gözlerini gözlerime çevirdi.

 

"Abla benim hakkımda tam olarak ne biliyorsun?"

 

"Civan'ın senin sevdiğin adamı öldürdüğü kadarını," dedim dolan gözlerine bakarak.

 

"Abla sevdiğim adamın katiliyle uyanıp kalkmak beni perişan ediyor."

 

"Senin için ne yapabilirim? Söyle, ne istersen yaparım," dedim gülümseyerek.

 

Dicle yanağından akan göz yaşlarını sildi ve yeşil gözlerini tuttuğum ellerimize çevirdi. Hiç beklemediğim anda sarıldı. Bende Dicle'ye karşılık verip sarıldım. "Abla anamın, babamın yapmadığı iyiliği sen bana yaptın. Elimi tuttun, iyi olmadığımı anlayıp bana beni sordun. Bana benim için ne yapabilirsin diye sordun. Bu hayatta kimse senin bana yaptığını yapmadı. Allah razı olsun Mehir abla. Senle konuşmak çok iyi geldi."

 

"Benim numaramı Dilan'dan al. İstediğin zaman ara, yaz. Ben hemen gelirim yanına. Sende istediğin zaman gel. Civan'a gelecek olursak sana ne yaparsa yapsın bana haber ver."

 

"Tamam abla. Meleksin sen," dedi gülerek.

 

"Bence melek olan sensin. Çocuğunun meleğisin," dedim karnını okşayarak.

 

"O kıskandım ama," dedi Dilan elindeki tepsiyle salona girerek.

 

"Kıskanma kıskanma," dedim Dilan'a göz kırparak.

 

"Egeli Egeli," dedi Dilan kahvelerimizi uzatırken. "İnternet sayfasında 'Arjen'lerin Egeli gelini yaptığı tasarımlarla Arjen holdingin baş mimarı oldu' diye yazılar okuyoruz. Sen ve abimin fotoğrafları ayrı olay."

 

"Gördüm o haberleri de pek umurumda değil."

 

"Ama abim senin gizlice haber yapmak için fotoğraflarını çeken gazeteciyi ne yapmış bilmiyorsun?" diye sordu Dilan kahvesinden bir yudum alarak.

 

"Ne yapmış?"

 

"Gazetecinin fotoğraf makinesini parçalatıp, öldürmüş," dedi Dicle normal bir şeyden bahseder gibi.

 

İçtiğim kahve boğazımda kaldı ve öksürmeye başladım. O yüzden Berzan çizimlerimi birkaç gün evde halletmemi istiyordu. Çok kıskanç, çok.

 

Dicle ve Dilan ile saatlerce sohbet ettikten sonra gitmişlerdi. Bardakları makinaya dizdikten sonra yukarıya, yatak odasına girdim. Yarım kalan çizimlerimin üzerinden geçtim. Üst üste iş teklifleri alıyordum. Hepsine yetişmek yerine aralarından en iyisini seçiyordum. Bir mağazanın tasarımını çiziyordum. Şirkette olan, staj gören mimarlarında çizimlerini inceledikten sonra onayladıklarımı Buraya mesaj atıp gönderdim.

 

Yorulmuştum. Yatak odasından çıkıp, aşağı indim. Salona girdim ve koltuğa oturdum. Bileğimde ki saate baktım. Berzan'ın gelmesine çok vardı ama olsun, bekleyecektim.

 

Dağılan saçlarımı açtım ve omuzlarıma düşen saçlarımı arkaya atıp, rahat bıraktım. Aklım telefonlarıma cevap veremeyen Berzan'da kalmıştı. Jetinde olduğu için telefonunu kapatmıştır belki.

 

İki saat sonra dayanamayıp tekrar aradım ama ulaşılamıyordu. İçimde ki kötü hissi hissetmemeye çalışarak, ayağa kalktım. Deniz manzarasının göründüğü camın önüne geçtim. Üzerimde siyah bir gecelik vardı. Berzan'ın en sevdiği renk.

 

Bir şey mi oldu acaba diye beynimin etini yerken kapı çalma sesiyle kapıya doğru koştum.

 

"Berzan," dedim ve kapıyı açmamla duvara itildim. İnleyerek kolumu tuttum.

 

"Siz kimsiniz?" diye bağırdım ve dışardaki korumalara seslendim ama kimse görünmüyordu.

 

"Şervan Arjen'in adamlarıyız biz. Şervan Bey sizi kendi şirketine bekliyor."

 

"Gelmiyorum tabi ki, evimden defolun gidin!"

 

"Bayıltıp, götürmemizi istemiyorsanız, bizi zorlamayın."

 

"Eşkıyalar."

 

Adamlardan biri kolumu sıkıca tuttu ve yüzüme doğru yaklaştı. "Abi bu gözler ne be. Berzan Arjen ağzının tadını biliyor..." demesiyle bacak arasına hızlı bir tekme attım. Adam inleyerek geri çekildi.

 

"Lan or**pu,"

 

"Sus lan ölmek mi istiyorsun. Berzan seni evinin bahçesine gömer," dedi benimle ciddiyetle konuşan adam.

 

"Öleceğimi biliyorum herhalde. Ama iki dakika şu kadının tadına bak..."

 

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden yüzünün ortasına bir yumruk attım ve evden koşarak çıktım.

 

Adamların hepsi peşimden koşarak gelirken ben hızımı arttırdım ve çıplak ayaklarımla bağırarak koşmaya devam ettim.

 

"Berzan Bey, Şervan Bey'in yanında," dedi arkamdaki adamlardan biri. Durdum. Arkamı döndüm ve nefes nefese kalan adamlara baktım. Beş kişilerdi. En arkadan gelen, burnunu kırdığım adamda öfkeyle geliyordu.

 

"Ne?"

 

"Sizi bekliyorlar," dedi en önde karşımda duran adam.

 

"Berzan da mı?"

 

"Evet,"

 

"Hayır yalan söylüyorsunuz, Berzan Egede. Birazdan gelecek," dedim karşımda duran adama bakarak.

 

"Şervan Bey sizinle konuşmak istiyor. Berzan Bey'de yanında."

 

Berzan benim güvende olduğumu düşünüyordu. Ama şimdi ise babası tarafından yine bir oyuna dahil edilmiştim.

 

"Gelmeyeceğim," dedim ciddiyetle. "Şervan Arjen'e söyleyin o benim ayağıma gelsin."

 

Hepsi şaşkınlıkla birbirlerine bakarken bende dağılan saçlarımı arkaya attım.

 

"Biz gelelim o zaman," dedi o korkunç ses ve adamların hepsi başını öne eğerek geriye çekildi. Şervan karşımda durmuş gözlerime bakıyordu.

 

"Hani Berzan yanındaydı, yalancılar," dedim nefretle.

 

Şervan gülmeye başladı ve üzerime doğru yürümeye başladı. Tam karşımda durdu ve o iğrenç bakışlarını üzerimde gezdirdi.

 

"Berzan gelir birazdan ama sana da birkaç şey söylemeye geldim," dedi soğuk ve gür sesiyle.

 

"Ne diyeceksen de ve sonra git buradan,"

 

Şervan'a git demem onu sinirlendirmişti.

 

"Yakında öleceksin," dedi ve yanında duran adamlarından birinin silahını alıp bana doğru tuttu. "Yakında," dedi ve silahın namlusunu yüzüme doğru hizalayıp sıkmak için sabırsızlandı.

 

Loading...
0%