Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.BÖLÜM: KUMPAZ

@cananyaxar

 

Sevdim, öylesine değil inadına. Yenildim, aşka değil ona. Gördüm, ateşinde değil mavilerimde.

 

 

9.BÖLÜM: KUMPAZ

 

Benim felsefem farklıydı. Benim yolum farklıydı. Çizdiğimiz yol kaygan olsa bile düşe kalka öğrenmek. İyi ki değip, pişmanlıklarda kaybolmak. Doğru değil yanlış olduğunu bile bile kendimizi kandırmak. Aslında değişmek isteyip aslında hiç değişememek gibi. Varız aslında ama hep yokmuşuz gibi davranmak. Kırıldık mı geçti gitti. Kızdık oldu bitti. Bitti demekle mi başlıyordu? Başladığı anda bitmek insanı yarım mı bırakıyordu? Son değildi ama son gibi mutsuzdu. Karar verilir, gidilir. Gidilen nokta soğuk gelir ve içinde yanan ateş seni ısıtır. Dik durmaya çalışıyorum ama dayanamıyorum. Gökyüzü olmak istiyorum ama karanlıktan kaçamıyorum.

 

Şervan silahı hiç düşünmeden burnunu kırdığım adama çevirdi ve sıktı. Silah sesiyle geriye doğru gittim. Burnunu kırdığım adam evin havuzuna düştü ve havuz kana döndü. Kırmızı oldu. Şaşkınlıkla Şervan'a baktım. Titreyen vücuduma bakarak, nefretle arkama baktı. Baktığı yere bakmak için arkama döndüğümde Berzan öfkeyle babasına bakıyordu. Berzan gelmeseydi öldürecekti beni. Şervan'ın tetiği sıkmasına çok az bir saniye kalmıştı. Berzan buna izin vermemişti.

 

"Şimdi değil ama yakında öleceksin," dedi Şervan nefretini kusarcasına ve çıkış kapsına doğru hızlı adımlarla uzaklaştı. Adamları da peşinden gitti. Koşarak Berzan'a sarıldım ve kokumu içine çekişini bekledim.

 

"Özledim," dedim akan göz yaşımla.

 

"Özledim," dedi akan göz yaşımı silerek.

 

Gece olmuştu ve koltuğun üzerinde başımı Berza'ın dizine koymuş sessizliği dinliyorduk.

 

"Bir saniye," dedim kısık çıkan sesimle. "Bir saniye sonra gelmeseydin ölecektim," dedim açık olmayan televizyona bakarak.

 

"Öyle bir şey olmayacak Mehir. Sana kimse hiçbir şey yapamayacak ve babamı, sen ne dersen de öldüreceğim."

 

"Sence ilk ben mi yoksa baban mı ölecek?"

 

Berzan cevap vermedi. Derin bir nefes aldı. Yanağıma bir buse bıraktı. Yine sessiz kaldık. Güçlü olmak zorunda mıydık?

 

"Neden telefonlarıma cevap vermedin?"

 

"Şarjım bitmişti."

 

"Korkmadığımı bile bile mi tek bıraktın beni?"

 

"Bir daha seni uzun bir süre tek bırakmayacağım."

 

"Yine kendini suçluyorsun," dedim ve başımı dizinin üzerinden kaldırıp, gözlerine baktım. Bana bir şey olacak diye korkuyordu. Gözlerinde bunu görebiliyordum. Berzan Arjen'in de korkuları vardı.

 

Berzan beni kucağına oturttu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve derin bir iç çekti. "Seni çok seviyorum Egeli," dedi küçük bir erkek çocuğu gibi bakarak. Anlını anlımla birleştirdim ve gülümsedim. Her şeye rağmen gülümsedim.

 

"Bende seni çok seviyorum Doğulu," dedim küçük bir kız çocuğu gibi bakarak.

 

"Bana o kadar iyi geliyorsun ki. Senin yanında şarjım doluyor. Sen olmayınca nefesim daralıyor."

 

Ellerimle yanaklarını kavradım ve gözlerine baktım.

 

"Bana kimse hiç iyi gelmedi. Ama ta ki senin gibi birinin gözlerinde kaybolana kadar. Sanki hep vardın. Hep hayatımdaydın. Kokunun yabancısı değilim sanki. Bugün hep seni düşündüm. Bana kimsesiz olmadığımı hissettiren adam."

 

"Etrafım tonlarca insanla dolu olsa bile kalabalığımın arasında ki tek gerçek kadın," dedi içimi ısıtan sesiyle. Dudaklarımla dudaklarına sarıldım.

 

 

                                                                        ***

 

"Güzelim daha kaç saat bekleyeceğim. Sen zaten güze," Berzan'ın cümlesi yarım kalmıştı. Merdivenlerden indim ve beni boydan süzen adamın önünde durdum. Ağzı açık kalmıştı.

 

"Nasılım?"

 

"Oha," dedi ve belimi tutup kendine çekti. Ani hareketleri beni heyecanlandırıyordu. "Cidden çok güzelsin. Yemin ederim çok güzelsin. Allah çarpsın çok güzelsin."

 

Kahkaha atmaya başladım. Bende boydan süzdüm. Siyah takım giyinmişti.

 

"Sende Allah çarpsın çok yakışıklısın," dedim bana bakınca parlayan gözlerine bakarak.

 

İç çekti ve anlıma bir buse bıraktı.

 

Üzerimde kırmızı uzun kuyruklu bir elbise vardı. Boynum açık değildi ama elbisemin yırtmacı dizime kadar geliyordu. Yılan şeritli topuklu ayakkabılarımla çok şık bir kombin yapmıştım. Kırmızı rujumla bugün Berzan'ı delirtecektim.

 

"Hadi gidelim," dedim ve beyaz çantama evin anahtarını koyup evden çıktık. Berzan arkamdan geliyor, tuhaf bakışlar atıyordu. Arabanın kapısını bana açacağı sırada kapıyı geri kapattı ve yüzüme doğru yaklaştı. Terlemiştim. Berzan beni çok heyecanlandırıyordu.

 

"Mehir," dedi etkilenmiş bir ses tonuyla.

 

"Ne," dedim gözlerinin içine bakarak.

 

"Ne değil, efendim." dedi ve gözleri dudaklarıma kaydı.

 

Berzan'ı geriye doğru ittim ve arabaya binip, kapıyı kapattım. Berzan iç çekerek camdan bana baktı. Sırıtmaya başladık. Arabanın etrafından dolanıp, şoför koltuğuna oturdu.

 

"Neden öpmeme izin vermedin,"

 

"Rujum bozulur," dedim ciddiyetle.

 

"Bende bozulsun diye öpecektim zaten."

 

"Hayır ya ben beğendim," dedim sinirlenerek.

 

"Ben beğenmedim," dedi ve arabayı çalıştırdı.

 

"Berzan," dedim uyarıcı bir ses tonuyla ve arabanın dikiz aynasından rujuma baktım. Çok güzel görünüyordu.

 

"Güzelim akşam tekrar sür, bozmak için sabırsızlanıyorum."

 

"Hani beğenmemiştin,"

 

"Beğendim ama herkes görecek şimdi. Yani adam öldürmek benim için hobi haline döndü."

 

"Kıskançsın Berzan," dedim göz devirerek.

 

Berzan karşıdan karşıya geçen benim yaşlarımda ki kadına geçmesi için yol verirken başımı Berzan'a çevirdim.

 

"Ya sana mı kaldı yol vermek," dedim yüksek sesle.

 

Berzan gülmeye başladı ve "insanlık ettik,"

 

"Sana mı kaldı, bide kadın başıyla selam verdi ve sende kadına gülümsedin. Berzan seni öldürürüm," dedim gülen suratına bakarak.

 

"Kıskançsın Mehir," dedi göz kırparak.

 

"Ya sabır," dedim başımı sağa çevirerek.

 

"Tamam be kıskan diye yaptım,"

 

"Sende kıskan diye, bende düğünde herhangi biriyle dans ederim," dedim ciddiyetle.

 

"Düğünde ki herkesi öldürürüm," dedi ve kahkaha attım.

 

Berzan'da gülmeye başladı ve gülen yüzüme bakarak gözlerindeki huzura izin verdi.

 

Yarım saat sonra gösterişli bir düğün salona gelmiştik. Berzan arabayı park etti ve arabadan aynı anda indik. Düğün salonun önünde duran herkesin bakışları bize kaydı. Birkaç adam yanımıza geldi ve bende Berzan'ın elini tuttum.

 

Adamlar başları eğik bir şekilde Berzan'ın önünde durdular.

 

"Berzan Bey, Şervan Bey az önce on iki adamıyla içeriye girdi. Yanında küçük kızı Dilan hanım, Azat Bey ve Civan Bey vardı. Bir de Şervan Bey'in yanında Şila Hanım vardı."

 

"Tamamdır sen ve birkaç adamın hep arkamızda olsun. Babam böyle ortamlarda bir şey yapamaz ama yine de hazırlıklı olalım."

 

"Siz nasıl isterseniz Berzan Bey," dedi adam ve bir kaç adama işaret yaptı, adamların hepsi arkamıza geçti ve geride on adım uzağımızda durdular.

 

Berzan elimi sıktı ve yüzüme baktı. "Babam yokmuş gibi," dedi.

 

Başımı salladım ve Berzan'la aynı adımlarla düğün salonuna doğru giriş yaptık. Berzan'ı gören herkes başını önüne eğiyordu. Arkamızda on adım uzakta duran adamlarda peşimizden geliyordu.

 

Düğün salonuna giriş yaptık ve en son biz kalmıştık yine. Kırk bine yakın kişi vardı. Düğün salonu kocamandı ve çok şıktı. Düğünün sahiplerine selam verdikten sonra bize rezerve edilen masaya doğru yürüdük. Dikkatler üzerimizdeydi. Herkes şaşkındı. Şervan'ın yüz ifadesini çok merak ediyordum ama başım dik bir şekilde yürüdüğüm için kimseye bakamıyordum.

 

Bizim girişimizle salon sessizleşmiş herkesin gözü bizdeydi. Şervan ve ailesini fark etmemle onlara doğru yürüyorduk. Kimse düşman olduğumuzu bilmiyordu. Şervan'ın en sevdiği oğlunu bütün ortamlarda yanında gördüğümüzden yanlarında ki rezerve masayı es geçerek onların masasına doğru yürüdük. Berzan sandalyemi çekti ve oturdum. Berzan'da yanıma oturdu. Şervan ve Şile denen kadın ise bize iğrençmişiz gibi bakışlar atıyorlardı.

 

"Oha lan. Güneş bile böyle doğmuyor," dedi Azat.

 

Dilan sağımda oturuyordu ve kulağıma doğru yaklaştı. "Ateşle su gibisiniz," dedi. "Çok güzel olmuşsun."

 

"Teşekkür ederim. Sen daha güzel olmuşsun," dedim ve gülümsedim. Civan öfkeyle abisine bakıyordu. Ardından bakışlarını bana çevirdi. Gözlerini kıstı ve tuhaf bakışlar attı. Rahatsız olmuştum. Berzan bunu anlamış olacak ki ayağa kalkıp Civan'ı ayağa kaldırdı. Şarkı çalmaya başladığı sırada Berzan Civan'a gülümseyerek sarıldı ve kulağına doğru yaklaştı. Bir süre sonra Civan ne olduğunu şaşırmış gibi yutkundu. Berzan yanıma gelip bana gülümseyerek oturdu. Civan ise başını öne eğmiş bir şekilde düşünüyordu.

 

"Yenge bugün sana halay çekmeyi öğreteceğiz," dedi Dilan ve bütün gözler Dilan'a döndü.

 

"Evet lan doğru ya. Öğretecektik. Bugüne kısmetmiş," dedi Azat.

 

"Olur," dedim gülümseyerek.

 

"Demek şu Egeli gelin sensin. Maşallah ne kadarda güzel," dedi Şile. "Ben Şile Arjen bu arada, Şervan'ın eşi," dedi Berzan'a bakarak. Berzan'ın inadına yapıyordu. Berzan'ın yumruk yaptığı elini tuttum ve Şile Hanım'a baktım.

 

"A öyle mi. Siz kaçıncı kumasınız," dedim kuma kelimesini bastırarak. Azat ve Dilan'ın aynı anda "oha," demesiyle Şila Hanım'ın moraran yüzüne baktım. Başını kocasına çevirdi.

 

Berzan ise bana bakarak sırıttı.

 

"Ne demek istiyorsun?" dedi şiveli çıkan sesiyle.

 

"Ah Şila Hanım," dedim ve önümde duran su dolu bardağı elime alıp bir yudum aldım. "Soy isminizle böbürlenmek yerine eşiniz Şervan Bey'e yaşını söyleyin. Sonra sizden sonrada bir kuma daha gelmesin. Bu yaştan sonra olmaz öyle değil mi Şervan Bey?" dedim ve başımı Şervan'a çevirdim. Dilan açık kalan ağzını eliyle kapattı. Azat gözleri kocaman olmuş bir vaziyette babasına bakıyordu. Şervan ise sakince beni izliyordu. İçinde yangın vardı ama dışarıya taşırmayı tercih etmiyordu.

 

Şila Hanım yutkundu ve burnunu çekti. "Canım yalnız ben senin kaynanan oluyorum," dedi sakince. Yani saygılı ol demeye çalışıyordu. Gülümsedim.

 

"Benim bir tane kayınvalidem, yani annem var. O da Berzan'ın öz annesi. Allah rahmet eylesin yakında annemin de mezarına gidip bir yasin okuyacağım," dedim Berzan'a bakarak. Gururla bakıyordu.

 

"Sen buraya laf sokmaya mı geldin?" diye sordu yeşil gözlerinden öfke saçarak.

 

"Yok hayır Mehir Maver Arjen olarak geldim."

 

Şile gözlerini kapatıp açtı ve tam ağzını açıp bir şey söyleyeceği sırada;

 

"A dans şarkısı çalıyor." dedi Dilan ve Azat'ın kolunu tutup kaldırdı. Dilan ortamı sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

"Ya Dilan ne dansı. Oturuyoruz işte ne güzel."

 

"Azat abi hadi."

 

"Of bıktım senden."

 

Azat ve Dilan, gelin ve damadın yanına doğru gidip dans etmeye başladılar. Bu düğün Berzan'ın uzaktan akrabasının düğünüydü. Takı töreninden sonra Berzan beni akşam yemeğine götürecekti. Öyle bir uğrayalım diye gelmiştik.

 

Berzan ayağa kalktı ve işaret yaptı.

 

"Ne," dedim babasının karşısında.

 

"Ne değil, efendim."

 

"Efendim," dedim gülümseyerek.

 

"Benimle dans eder misin?"

 

Ha sonunda kibarlığı öğreniyordu. Babası da oğlunu bir kukla gibi oynattığımı düşünüyordu.

 

Uzattığı eline baktı ve tutup ayağa kalktım. Şaşkın suratları arkamızda bırakıp dans edilen yere doğru yürüdük. Herkes bize yol veriyordu. Durduk ve ilk dansımızı burada yapacaktık. Ellerimi boynunda dolayıp, birleştirdim ve Berzan'da ellerini belime koydu ve çalan kürtçe şarkı eşliğinde dans ettik. Şervan dikkatle bizi izliyordu.

 

"Sen tanıdğım herkesten farklısın," dedi Berzan yüzüme bakarak.

 

"Nasıl bir farklılık," dedim merakla.

 

"Sanki bana özelsin, bana özel yaratılmışsın,"

 

"Ne tesadüf, bende öyle düşünüyordum," dedim gülümseyerek. Berzan etkileyici bakışlarını hiç üzerimden çekmiyor, ne sağına ne soluna bakıyordu.

 

Azat ve Dilan dans ede ede yanımıza geldi. "Değişiyoruz," dedi Azat ve Dilan'ı bırakıp beni çekti. Berzan'da gülen Dilan'ı aldı ve dans etmeye devam ettik.

 

"Yenge masada neydin öyle. Kapak üstüne kapak."

 

"Masada vefat etmiş annenizi Berzan'ın gözünün içine baka baka iğneleyerek söylediyse, ona söylediklerim az bile."

 

"Yenge biliyor musun o kadın yani Şila, annemin en yakın arkadaşıydı."

 

"Ne?" dedim ve başımı Dilan'la gülerek eğelenen Berzan'a çevirdim. "Keşke saçını başını yolsaydım."

 

"Boşver yenge kahpe her yerde kahpedir," dedi Azat. Berzan gülümseyerek başını bana çevirdi ve göz kırptı. Bende güldüm ve öpücük attım.

 

Berzan kahkaha atarken. Azat, "yenge ne yapıyorsun el alem ne der," dedi şaşkınlıkla gülerek.

 

"Bak bakim gözlerime," dedim ve Azat gözlerime baktı saf gibi. "Sence bu benim umurumda mı?"

 

"Doğru yenge haklısın, bende bir manita yapsam ne güzel olurdu."

 

"Hiç oldu mu?"

 

"Oldu üç beş tane ama hepsi sülalemi, soyadımı ve malımı mülkümü öğrenince yapmacıklaştı. Bende öyle insanları sevmem, benim karakterime ters."

 

"Eminim, Allah senin gibi birini karşına çıkaracak. Güzel ve temiz kalpli birini."

 

"Umarım," dedi Azat.

 

Dansın bitmesiyle halay müziği çaldı ve bütün herkes ayağa kalktı. Herkes halay çekmeyi bekliyor gibiydi. Dilan, Azat benim yanlarıma geçip beni aralarına aldılar. Berzan ise gülümseyerek, "geliyorum birazdan," dedi ve uzaklaşarak gözden kayboldu. Kader'inde halaya girdiğini görmemle göz devirdim. Esmer ve kalın kaşlı güzel bir kızdı ama Allah başka birine bağışlasın.

 

Dilan ve Azat serçe parmaklarımı tutarak hızlı bir gösterimle halay çekmeyi öğrettiler. Çok eğlenceliydi. Hızlı öğrenmiştim ve çok güzel çekiyordum. "Vay yengeme bak be halayın kraliçesi."

 

Dilan ve ben gülerken halay başında duran kadın bana doğru geldi ve koluma girip beni halayın başına alıp elime mendili verdi. Heyecanlanmıştım. Tam yanımda ki yabancı bir adamın serçe parmağını tutacağım sırada Berzan aramıza girdi. Dilan derin bir iç çekerken. Azat, "az kala sı**yorduk," dedi bağırarak.

 

Berzan'ın serçe parmağını tutup, mendili sallayarak oynuyorduk. Berzan'la karşılıklı oynarken Azat'ta videomuzu çekiyordu. Berzan elbisemin kuyruğuna dikkat ederek, karşılıklı oynarken gelin ve damatta yanımıza geldi ve halay upuzun bir kuyruk olmuştu. Berzan'la karşılıklı oynarken bizi uzaktan izleyen birkaç kadını fark ettim. Kıskançlıkla bakıyorlardı. Kader ise öfkeyle yanında duran kadına bir şeyler söylüyordu. Şile ve Civan tuhaf bakışlar atarken, Şervan ise telefonla konuşurken, keskin bakışlarını üzerimizden çekmiyordu.

 

Mendili herkesin inadına sallayarak oynuyor ve Berzan'ın üzerimden çekmediği bakışlarının etkisine kapılarak karşılıklı gülümsüyorduk. "Berzan Arjen çok iyi ya," dedi bir kadın yanımızdan geçerken. "Yalnız karısı taş gibi çok yakışıyorlar," dedi biri daha. "Yine gündemde olan çift," dedi bir kadın ve konuşan kadınla göz göze gelmemizle, hızlı adımlarla gözden kayboldu.

 

Halay bitmişti ve takı töreninde Berzan benim adıma gelin ve damadın üzerine dolarlar attı. Ardından Berzan'ın adamının getirdiği mor mücevher kutusunu aldı ve bana uzatıp açtı. İçinde altın kolye vardı. Kolyeyi alıp gelinin boynuna taktım. "Mutluluklar," dedim gülümseyerek.

 

"Size de," dedi gelin gülümseyerek.

 

Yanımızda takı töreninde takılan şeyleri söyleyen adam mikrofona doğru, "Berzan Arjen'nin eşi, Mehir Maver Arjen'den altın kolye," dedi gür sesiyle.

 

"Allah razı olsun Berzan Bey. İyi ki geldiniz," dedi damat Berzan'a samimiyetle.

 

"Ne demek, hayırlı olsun," dedi Berzan ve elimi tuttu. Herkesin arasından geçerek Dilan ve Azat'a selam verip düğün salonundan çıktık. Çok eğlenmiştim.

 

"Bu arada," dedi Berzan arabaya doğru yürüyerek. "Sen yatak odamızda ki siyah çekmeceyi açtın mı?"

 

"Hayır."

 

"Eve geçtiğimizde bak olur mu, yani beraber bakarız," dedi gülümseyerek. Başımı salladım.

 

"Ne var ki içinde," dedim merakla.

 

"Sürpriz," dedi ve kapımı açtı. "Şimdi bir yemek yiyelim, baş başa," dedi çapkın bakışlar atarak.

 

"Yiyelim," dedim arabaya binerken.

 

Berzan'la restorana geçene kadar düğün hakkında sohbet etmiş, beni halay konusunda baya övmüştü. Restorana girdik ve kimsenin olmadığını gördüm. Berzan'a baktığımda birkaç adama bir şeyler dedikten sonra ortaya bir yere, boş bir masaya oturduk.

 

"Neden kimse yok?" dedim Berzan'a.

 

"Kapattırdım," dedi yüzüme bakarak.

 

"Ne gerek vardı ki?"

 

"Dikkatimi dağıtacak hiçbir şey istemiyorum. Çünkü dikkatimi sadece sana vermek istiyorum."

 

Yüzümün yandığını hissettim ve başımı anladım der gibi salladım.

 

"Utanma Mehir. Çok yakışıyor," dedi ciddiyetle.

 

"Utandırma o zaman," dedim ciddiyetle.

 

Kadın garson yanımıza gelip, siparişlerimizi aldıktan sonra gülümseyerek yanımızdan uzaklaştı.

 

"Berzan senin hakkında doğru düzgün bir şey bilmiyorum. Bence sende bilmiyorsun," dedim sessizliği bozarak.

 

"Mehir ben senin hakkında her şeyi biliyorum güzelim. Ama evet sen bilmiyorsun."

 

"Nasıl yani?"

 

"Şöyle, en sevdiğin renk kırmızı, en sevdiğin yemek kabak dolması, çalışkansın ve işkoliksin. İş konusunda aynı benim gibi disiplinli ve temiz çalışırsın. Uyumayı sevmezsin hatta az uyursun. Çünkü çok uyumanın insan için vakit kaybı olduğunu düşünürsün. En sevdiğin kitap gurur ve önyargı. Çocukları çok seversin. Ve en sevdiğin kişi benim," dedi ve bir bardak suyu kafasına dikti. Sonda söylediği cümleye güldüm.

 

Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Beni bana anlatan biri. Sizi sizden iyi tanıyan biri olması hayatınızda çok özel değil mi? Bence de özel ve bu kişi sizin hayat arkadaşınızsa daha güzel. Kendimi bugün bir kez daha şanslı hissetmiştim.

 

"Beni nasıl bu kadar iyi tanıyabiliyorsun?"

 

"Çünkü her gün seni izliyordum. Yanlış anlaşılır bir tarafı var gibi görünüyor ama sapık gibi değil masumca."

 

"Beni ilk ne zaman gördün diye sormuştum. Sende bir gün söyleyeceğim demiştin. O bir gün hangi gün?"

 

"Mehir seni ilk gördüğüm gün hiç aklımdan çıkmıyor ama anlatacağım."

 

Başımı salladım ve kadın garsonun önümüze koyduğu siparişlere baktık. Ben hemen yemeğe başlamıştım. Çok acıkmıştım ve yemek çok lezzetliydi. Doğuya özel bir yemek olduğu belliydi.

 

Berzan'a baktığımda beni izlediğini fark ettim. Yemek yerken ilk defa izleniyordum.

 

"Ne," dedim yemeğimden bir çatal daha alırken.

 

"Ne değil, efendim."

 

"Neden bakıyorsun öyle," dedim çatalımı tabağımın kenarına koyarak.

 

"Bak beni tanımak istiyorsan benim hakkımda ilk şunu bilmen gerekiyor," dedi ve o da yemeğini yemeğe başladı. Merakla yüzüne baktım. "Seni izlemeyi çok severim. Bu renk, yemek, uyku, kitap, film değil. Benim en sevdiğim şey sensin."

 

Heyecanla beni inadıma utandıran, şımartan adamın gözlerine baktım. Kahve ve turuncunun karışık olduğu gözlere.

 

"Yani senin hakkında sadece bunu mu bilmeliyim?"

 

"Evet güzelim ama bizim çok ortak yönümüz var. Yani iş konusunda özellikle."

 

"Evet, bunu toplantı salonunda mimarların çizimlerini dinlerken fark etmiştim."

 

"Mehir, benden o gün gerçekten koktun mu?"

 

"Yani evet korkmuştum ama geçici bir korkuydu."

 

"Anladım," dedi yemeğini yemeğe devam etti. Yine bir şeyler düşünüyordu. Sanki içinde kötü bir his vardı. Ama ben çok mutlu hissediyordum. Ta ki yine her şeyin yerle bir olacağını bilmeden.

 

Berzan'ın adamlarından iki kişi telaş ve korkuyla yanımızda doğru koştular. Berzan ayağa kalktı.

 

"Berzan Bey," dedi nefes nefese kalarak. Yine o ses. Mermiler ve Şervan Arjen'in oyunları.

 

Restorana ateş açıldı ve tüm camlar yere düşüyor param parça oluyordu. Berzan'ın iki adamı vurularak yere düştü ve Berzan kolumu tuttup beni oturduğumuz masanın arkasına aldı ve yere eğildik. Her şey aniden gelişmişti. Berzan arkasından silahını çıkardı. Restoranın dışında silahlı çatışma oluyordu.

 

"Berzan," dedim korkuyla.

 

"Sakin ol güzelim. Başını sakın kaldırma," dedi Berzan ve diz çöktüğü yerden kalkıp sıkmaya başladı. Mermiler her yerde iz bırakıyor ve camlar yerle bir oluyordu.

 

"Berzan vurulacaksın," dedim ağladığımı yeni fark ettiğim sırada.

 

"Vurulmayacağım, sen kendini koru yeter," dedi ve bir saniye bile olsa yüzüme baktı. Ağladığımı görünce daha çok sinirlendi ve önümüzde bize doğru gelen Şervan'ın adamlarını vurdu. Adamlar inleyerek yere düştüler ve yer kan gölüne dönmüştü. Telefonumun çalmasıyla dikkatim dağılmıştı. Berzan çantamı bana doğru yere attı ve çantamın içinde çalan telefonumu çıkardım. Yabancı numaraydı. Ellerim titreye titreye telefonu açtım ve çatışma bir anda durmuştu.

 

Berzan hepsini vurmuştu. "Ölümün benim elimde olacak dememe rağmen hala oğlumun yanındasın."

 

Şervan Arjen aramıştı. "Oğlunu da tehlikeye soktuğunun farkında mısın?" dedim öfkeyle bağırarak.

 

Berzan başını eğdi ve bana baktı. Telefonun hoparlörünü açtım. "Oğluma bir şey olmaz Mehir Maver ama sana çok şey olacak. Senden olan çocukların bile ölecek."

 

Yutkundum ve yerden kalktım. Berzan da silahını etrafa tutarak ayağa kalktı. "Sen iğrenç bir insansın," dedim kısık bir sesle. Berzan telefona doğru kükreyerek bağırdı.

 

"Seni öldüreceğim Şervan, seni yatağında, karının koynunda öldüreceğim."

 

"Ah oğlum inan bende karını öldürmek çok isterdim ama sanırım karından yaptığın çocuklarını öldüreceğim," dedi ve telefonu yüzümüze kapattı.

 

Berzan öfkeyle dağılan ortalığa baktı ve yumruğunu sıkıp duvara vurdu. Akan göz yaşlarımı sildim ve Berzan'ın önüne geçtim. "Baban ne yaparsa yapsın Doğulu, ben senden vaz geçmeyeceğim," dedim ve Berzan'a sımsıkı sarıldım. Kollarımda nefesi yavaşlamış ve azda olsa sakinleşmişti.

 

 

 

Loading...
0%