@candycore
|
“Hayır anlamıyorum. Bir insan neden kız delisiyken bi anda hiç bir kızın yüzüne bile bakmamaya başlar?” dedi Altay.
“Kesin aşık.” dedi Emre de.
“Kesin artık. Ağır ergenlik atlattım sadece.” dedim.
“He yani 16 yaşındayken ergen değildin öyle mi?” dedi Emre.
“Mezuniyete kiminle gideceksin o zaman?” dedi Deren. Deren grubun tek kızıydı. Kızlarla da arası pek iyi değildi genelde.
“Teklif eden güzel kızlardan birini seçerim herhalde.” dedim. Belki içlerinden biri o anonim kız olurdu.
“Güzel kızdan kastın?” dedi Deren.
“Gözüme hoş gelen herhangi biri.” dedim.
“Kimseye teklif etmeyi düşünmüyor musun? Yani kızların gelio de teklif edeceğini sanmam.” dedi Deren.
“Niye sanmazsın? Çoğu kişi bana deli oluyor.” dedim.
“Herkesi reddettiğin için olabilir mi aptal! Herkes üç yıldır sevgili yapmayan Ege Oksal’ın kime teklif edeceğini düşünüyor!” dedi Deren hafifçe koluma vurarak.
“Bu kadar yeter, siz kime edeceksiniz?” dedim Emre ve Altay’a dönerek. Emre omuz silkti. Altaysa hafifçe sırıttı.
“Matematikte bi kızla aynı sınıfa düştük. Hatta senin de biyolojindeydi galiba, şu kız var ya. Mavi gözlü olan.” dedi.
“Ece mi?” dedim.
“Evet tanıyor musun?” dedi tek kaşını kaldırarak.
“9. Sınıftan beri aynı sınıftayız ve yan sıramda oturuyor. Az çok tanıyorum.” dedim.
“Onu son bir kaç gündür gözüme kestirdim.” dedi sırıtarak. Deren şok olmuş gibi baktı ve resmen çıplık atmaya başladı.
“O kız mı? O kız orospunun teki! Her hafta başka erkekle takılıyor ve gerçekten de filli boya. Bakacak başka kız mı bulamadın Altay!” dedi.
“Eee nolmuş? Makyaj yapması bir şey değiştirmiyor ve gerçekten hoş kız. Hem bana bir haftada doyacak kız görmedim.” dedi.
“Egonu siksinler senin!” diye bağırdı Deren.
“Deren, bağırma.” dedi Emre.
“O kızla mezuniyete gitmeni kabul etmem.” dedi Deren fısıldayarak. Fısıldamak mı? Hayır resmen tıslamıştı!
“Off hadi bırakalım şu kız muhabbetini de maç yapalım.” dedim.
“Saha boş mu ki?” dedi Deren.
“Boş değilse de boşaltırız, son sınıf değil miyiz biz?” dedi Altay ve gülüşerek ayağa kalktık.
“Hayır yani anlamıyorum neden o kızla takılıyorlar ki?” dedim Ece’ye.
“Hıhı.” dedi Ece. Bir saat falan önce Yemekte Egelerin grubunu izlemiştim ve şu Deren denen pick me kız çığlık çığlığa Altay’a bağırmaya başlamıştı. Çok fazla iey duyamamıştım ama yemekhanenin ortasında arkadaşına böyle bağırması geekten çok rezil bir durumdu. Şu an Defneyle ortak olan tek dersimizdeydik ve kız dersin başından beri başını telefondan kaldırmıyordu!
“Kimle yazışıyorsun sen öyle kıkırdayarak?” dedim.
“He, şeyy.” dedi gülümseyerek
“Neyy?” dedim.
“Hani Ege’nin bi arkadaşı var ya. Şu manyak yakışıklı olan.” dedi.
“Hangisi.” dedim.
“Altay…” dedi af diler gibi bir sırıtışla.
“Ne!” diye bağırdım ve o an 68 yaşındaki Tarih hocamızın sinirli bakışlarıyla karşılaştım.
“Çık dışarı Yıldırım.”
“Özür dilerim hocam…”
“Çık dedim.”
Ece dudaklarını birbirine bastırıp bana mahcup bir bakış attı. Onu öldürecektim!
“Sen de mi atıldın?” dedi bir ses. Arkamı döndüğümde içimden lanet ettim. Ata Altınel?? Aynı Ege gibi basketbol takımındaydı ve bir dönem kaptanlık için aralarında büyük bir yarış olmuştu. Aslında Ege kaptanlığı Ata’ya bırakmıştı ama aralarında çıkan ve sebebi hala bilinmeyen bir kavga sonucu Ege kaptanlık için başvurmuş ve doğal olarak kazanmıştı. Ve en kötüsü, bir dönem Ata ile ciddi şekilde flörttüm.
“Evet.” dedim düz bir sesle.
“Ee takılalım o zaman biraz.” dedi.
“İstemiyorum.” dedim. Daha ne kadar soğuk olabilirsin Serra?
“Neden ki?”
“Belki baleye giderim.” dedim. 4 yaşımdan beri bale yapıyordum ve ortaokulu konservatuvarda birinci olarak bitirmiştim. Lise boyunca da bir sürü sınav ve yarışma katılmış, çoğunda birinci olmuştum. Şu an Amerikan okulunda okuma sebebim ise üniversitede Balerin olarak Amerikaya gitmek istememdi.
“Zaten bir sonraki ders beden başlıyor. Bale programıno bilmiyorum ama yine bizimle aynı herhalde. Yani akşam kalıyor musun?” dedi.
“Sanane bundan Ata?” dedim.
“Hiç.” dedi somurtarak. “Ben salona gidiyorum o zaman.” diye ekledi.
“Git.” dedim. Bale salonuna gitmeyecektim elbette! Üstelik bu yıl burada kalan tek balerinken ve bale salonu basketbol sahasının yanındayken. Ancak Ata’nın da dediği gibi bu yıl da antreman saatleri basketbol takımınkiyle aynıydı. Ofladım ve telefonumu elime aldım. İnstagramda biraz gezindim -hayır asla Ege’nin profilini stalklamadım!- ve telefona bilinmeyen numaradan bir bildirim geldi.
+905: Selamm Serra: Selam? +905: Çok güzel geldin gözüme de yazayım dedim. Serra: Ne? Serra: Kimsin? +905: Anoniminim bebeğim. Serra: Hop Serra: Yavaş gel. +905: Ahslflqkdlq Serra: Harbi kimsin. +905: Hayranınım. Serra: Şimdi. Serra: Taşşak mı geçiyosun. Serra: Yoksa ciddi misin. +905: Yo ciddiyim. +905: Çok güzel gözüküyodun. +905: Ben de yaziyim dedim. Serra: Ata. Serra: Sen misin amk. Serra: Cidden sıktın he. Serra: Psikopat mısın yetmedi mi cidden. +905: Ne +905: Ata mı? +905: O orospu herif hala sana mı yazıyor? Serra: Evet! Serra: Engelliyorum.
+905********* adlı kullanıcıyı engellediniz
Daha Eylül ayının ortalarımda olmamıza rağmen hava serindi. Özellikle burada klima da çalışıyordu. Siyah ince bir mayonun üstüne şarap rengi bir üst giymiştim. Altıma çorap giymediğim için de üstümle aynı renk şarap rengi ama bir hayli ince tozluklar giymiştim. Bale öğretmeninin değişeceğini duymuştum ama kimin geleceğini bilmiyordum. Tam 14.10’da yani dersin başladığı saatte içeri 40’lı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir adam girdi. Oldukça açık renk gözleri ve aralarına aklar düşmüş sarı saçları vardı. Yabancı olduğunu tahmin ediyordum.
“Merhaba.” dedi.
“Merhaba.” diye cevap verdim.
“Adım Andre, bu yıldan itibaren bale öğretmeni ben olacağım.” dedi. Demek gerçekten de yabancıydı. Aslında Türkçesi hafif aksanını saymazsak oldukça düzgündü. Etrafa bakındı.
“Az kişi olacağınız söylenmişti. Başka gelen olacak mı?”
“Hayır, çoğu kişi konservatuvara gitti. Bir ben kaldım.”
“Sen neden gitmedin? Sınavlara falan girmedin mi.”
“Amerikaya gitmek istiyorum. Sınavlara girdim ama sadece referans olması için.” dedim. İlgisini çekmiş gibiydi. Adımı sordu.
“Serra, Serra Yıldırım.” dediğimde gözleri hafifçe açıldı.
“Bazı meslektaşlarımın diline düştüğünü söylemem gerek. Gerçekten de yetenekli bir balerinmişsin.” dedi ve hızlıca vücuduma göz gezdirdi.
“Yapın falan da çok güzel. Seninle çalışmak güzel olacak.” dedi.
“Teşekkürler, benim için de.” dedim. Telefonuna baktı.
“Sen biraz ısın, benim bir telefon görüşmesi yapmam gerek.” dedi. Ve telefonu kulağına yaslayıp bale odasından çıktı. Andre… Andre ismi tanıdıktı. Konservatuvara giden arkadaşlarım Andre Savchenko’nun burada çalışmaya başlayacağı ile ilgili bir şeyler deseler de pek dinlememiştim. Onun gibi usta bir balet, bir antrenör neden bir okulda çalışsındı ki? Ondan neredeyse bir yol boyunca özel ders gibi dersler yapacağımı düşündüm. Yani, Dünyada kaç kişi Andre Savchenko’dan özel ders aldım diyebilirdi ki? Gülümsedim. Belli etmemeye çalışsam da çok heyecanlanmıştım. Belki de onun sayesinde Fındıkkıran seçmelerini kazanabilirdim. Kulaklıklarımı takıp bir bale müziği açtım. 5 dakika kadar kasıklarımı esnettikten sonra kısa bir süre pointlerimi çalıştırdım ve bale ayakkabılarımı giyip bara geçtim. Basit ısınma egzersizleri yaparken kapı açıldı.
Kulaklıklarım olduğu için net bir şey duyamamıştım ama karşımdaki çocuk… Basketbol forması içinde, saçlarını yüzüne gelmesin diye arkaya doğru taramış Ege. Bir şeyler söylese de duyamamıştım. Kulaklıklarımı çıkartıp:
“Efendim?” dedim.
“Pardon, dedim. Genelde müzik falan çalardı ya. Birisi yok diye düşündüm.” dedi.
“Önemli değil, balede tek ben kaldığım için müziği kulaklıktan açmıştım da.” Gerizekalısın Serra! Çocuğa ne senin tek kalmandan. Hafifçe gülümsedi.
“Haa, özel bir nedenin mi var kalmak için. Yani en iyi balerinin sen olduğunu söylüyorlardı da.” dedi. Sen…
“Amerika’ya gitmek istiyorum. Hatta belki oradaki fındıkkıran seçmelerini kazanırım.” dedim.
“Gerçekten mi? Hangi üniversite?”
“UCLA.”
“Bende oraya girmek istiyorum. Hatta başvurumu yaptım. Şimdi notlarımı yükseltmem gerekecek.” dedi. Acaba ona birlikte ders çalışmayı teklif etsem ne olurdu? En fazla reddederdi değil mi?
“Belki birlikte çalışırız.” Siktir! Söyledim işte. Off keşke söylemeseydim, hayır yani aramızda gram samimiyet yokken neden böyle bir şey söylerim ki! Biraz şaşırmış gibi baktı. Sonra ise hafifçe gülümsedi.
“Olur.” dedi. “Bu arada topları almaya gelmiştim. Tek olduğunu öğrenmem iyi oldu. Atayı göndermem buraya.” dedi. Sonra ekledi:
“Yani seni rahatsız etmesin diye. Aranız hala bozuk, değil mi?”
“Evet, teşekkürler.” dedim. Gülümsedi ve hızlı bir şekilde arkadaki odadan bir kaç basketbol topu alıp gitti. Ben de ısınmama geri döndüm. Isınmamı tamamladığım için basit pivotlara başladım. Önce salonun bir tarafından diğer tarafına doğru küçük passe dönüşlerle başlayacaktım. Ardından 3-4 tur, ve son olarak 13… Asla yapamadığım o tur sayısı. Belki de bunu beceremediğim için hiç bir zaman fındıkkırana seçilemeyecektim.
“Hadi Serra, bu sefer olacak.” diye mırıldandım kendi kendime. 5. Pozisyonda durdum. Hafifçe plie yaptım ve!
1,2,3,4,5,6,7,8… ve pat! Berbat bir iniş yapmıştım. Hayır madem 13’e tamamlayamıyorum, neden inişi bile düzgün yapamıyordum ki? 14 yaşında çocuklardan bazıları bile 13 turu yapabilirken fındıkkıran seçmelerine katılmak isteyen ben yapamıyordum!
“7. Turda yamuluyorsun.” dedi arkadan bir ses. Ah, bir de bunu izlemişti!
“Pozisyon al.” dedi Andre hoca. Dediğini yaptım.
“Aynada kendine odaklan. Şimdi dönmeye başla. Pozisyonu bozduğunda seni durduracağım.” dedi. Başımı salladım. Arkama geçip aramızda beni engellemeyecek bir mesafa bıraktı ve ellerini vücuduma bir karış uzaklıkta olacak şekilde havada tuttu.
“Ve!” dediği an dönmeye başladım. Saymaya başladım:
“1,2,3,4,5,6,7…” Ve antrenörümün beni durdurmasıyla durdum. Gerçekten de yedimci turun ortalarında sağ omzum pozisyonumu bozmuştu.
“Gördün mü?” dedi Andre hoca.
“Evet.” dedim.
“Şimdi lastiğini al ve ikinci bölmeyi sağ koluna tak.” dedi. Çok uzağımda olmayan çantadan kumaş pilates lastiğini aldım ve sağ kolumu sol koluma çekecek biçimde taktım.
“Tekrar pozisyon al… Ve!” dedi ve dönmeye başladım.
“1,2,3,4,5,6,7,8,9,10…” daha fazla dönemeyeceğimi fark edince durdum ve oldukça temiz ve mükkemmel bir iniş yaptım.
“İşte böyle, gördün mü tur sayını ve inişini daha ilk denemeden geliştirdin!” dedi. Sonra eliyle gel işareti yaptı.
“Fındıkkıran seçmelerine katılmayı düşünüyormuşsun.” dedi.
“Biraz şüpheliyim o konuda.” dedim.
“Doğal bir yeteneğin var, hırslısın da. Bir kaç hatanı düzeltsek ve dönüşlerini oturtsak Clara’yı bile kazanabilirsin.” dedi.
“O biraz uçuk.” dedim ve güldüm hafifçe. En iyi konservatuvarlardan gelen rus ve fransız balerinler clara için yarıştayken ben mi? Clara mı? Komikti.
“İnan bana değil.” dedi.
“Belki ona da katılırım ama şeker perisi şimdilik daha garanti gözüküyor.” dedim. Şeker perisi clara fındıkkıran prensle şeker diyarına gittiğinde ortaya çıkıp dans eden periydi. Oldukça yaklaşık 3 dakikalık bir solosu vardı ve sonraki yarım saat boyunca bir kaç tane 30-45 saniye arası sahnesi vardı. Yani kazanma şansım yüksekti ve kariyerim için de belirgin bir şanstı.
“İkisine de katılırsın. Amq madem istiyorsun önce şeker perisi seçmelerine öncelik verelim.” dedi.
“Koreografiler belli olmuş mudur?” dedim.
“Evet.” dedi.
“Nasıl?” dedim.
“Kolaylıkla yapabileceğin şeyler. 1.5 sekizlik bir dönüş var ama aralıklı. Onu da temiz yaparsan şeker perisi senindir.” dedi. Sonra telefonundan bir tablo açıp bana gösterdi. Müzikler ve seçim koreografileri burada olmalıydı. Seçim koreografileri 4-10 sekiz arası küçük dans parçalarıydı. Asıl koreografinin belli kesitleriydi yani. Şeker perisine baktığımda 6 sekizlik olduğunu gördüm. Orta zorlukta ancak temiz yapılması gereken bir seriydi.
Dersin geri kalanında bu seriyi çalıştık. Andre hoca ilk defa gören birine göre gayet iyi yaptığımı söyledi. Ancak ben performansımdan pek memnun kalmadığım için ilk üç sekizlik kısımda oldukça fazla zaman harcamıştım. Kalan yarısına geçtiğimizde saat çoktan 16.00 olmuştu ve dersin bitmesine bir saat kalmıştı. Hızlıca kalan kısmı da öğrendim ancak çalışmayı yarına bıraktık.
|
0% |