@candycore
|
Andre Hoca çıktıktan sonra bir kaç kere seriyi tekrar etmeye çalıştım. İstediğim gibi olmayınca da üstümü değiştirmek için soyunma odasına gittim. Tam o sırada da basketbol takımının antremanı bitmişti. Çaktırmadan Ege'yi izlemeye başladım. Üç saat boyunca aralıksız basketbol oynamasına rağmen hala çok çekici görünüyordu. Su şişesini kafasına diktikten sonra terden ıslanmış saçlarını arkaya attı ve Altay'ın omzuna vurup hafifçe bir şeyler söyledikten sonra soyunma odalarına doğru hafifçe koşarak gitti. Durup etrafa bakındıktan sonra gözlerini bana çevirmesiyle hızla başımı başka bir yere çevirdim.
Soyunma odasının kapısını açtığımda biri adımı seslendi.
"Serra!" dedi Ege. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde Ege'nin biraz arkamda olduğunu gördüm.
"Kusura bakma terliyim biraz." dedi.
"Sorun değil."
"Bugün çalışıyor muyuz? Tabi müsaitsen."
"Bugün mü?" dedim şaşkınlıkla.
"Evet, yani başka bir işin yoksa şimdiden başlayalım."
"Ta-tabi. Yani müsaitim." kekelemiş miydim ben! Daha ne kadar rezil olacaksın acaba Serra.
"Bir üstümü değiştiriyim." dedim ve kaçarcasına soyunma odasına girdim. Yaşadıklarımın hayal olması gerekiyordu. Ben, o okuldan sonra ders çalışıyoruz! Sadece ikimiz... çabucak üstüme yedek kıyafetlerimi geçirdim. Akşam hava serin olacağı için altıma ince bir eşofman üstüme de askılı bir tişört almıştım. Biraz fazla günlük bir kombindi ama sorun olmayacağını düşündüm.
Soyunma odasından çıktım ve basket salonun oradaki bankların birine oturup Ege'yi beklemeye başladım. Tiktok'a girmeyi düşündüm ama o aptal uygulamanın bana yaptırdıkları aklıma gelince bu fikirden vazgeçtim. Pis Tiktok.
Ve dayanamayıp girdim. Ege'ye bilinmeyen numaradan yazma fikrinin geldiği videolar keşfetime çıkıp duruyordu. Bir daha görmemek için hızlı hızlı kaydırdım. Bu aptal uygulamanın bir diğer kötü yanı da çok pis bağımlılık yapmasıydı. Bir kere kaydırmaya başlayınca zaman nasıl geçiyor anlamıyordum. Acilen bırakmam lazımdı. Ama o gün bugün değildi.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım ki telefonu kapattığımda Ege duş almış ve üstünü değiştirmişti. Bana doğru yürürken bir yandan da saçlarını bir havluyla kurutuyordu. Kafasını kaldırıp bana baktı. Havluyu sırt çantasının içine tıkıştırdı ve hala tam kurulanmamış saçlarını geriye attı.
"Çok beklettim mi?" dedi.
"Hayır." dedim. Aslında beklemiştim ama hayır yalanı bir anda ağzımdan dökülüvermişti.
"Servisler birazdan kalkıyor galiba." dedi.
"Evet." dedim.
"Hızlı olalım."
"Evet." Tam öne doğru yürümeye başlamıştı ki durdu.
"Evet, hayır, yanda olur dışında bir cümle kurmak ister misin?" dedi Ege. Şimdi fark etmiştim. Çok soğuk konuşuyordum.
"Olur. Ay, yani konuşurum tabi. Yani pardon fark etmedim-" ben saçmalarken Ege bir anda gülmeye başladı. Ben de güldüm. Yapılacak en doğru şey buydu muhtemelen. Sonra ekledim:
"Önce bir şeyler yesek olur mu? Çok acıktım." dedim hafifçe utanarak.
"Aynısını söyleyecektim." dedi Ege.
Sonra servislerin kalkmak üzere olduğunu, öğrencilerin gelmesi gerektiğini söyleyen anonsu duyduk ve aceleyle sahadan çıktık.
"Arabayla mı geliyorsun?" diye sordu Ege.
"Hayır" dedim. Ehliyet sınavına daha girmemiştim.
"İyi o zaman." dedi ve eliyle gel işareti yaptı. kısa bir yürüyüşten sonra park edilmiş güzel bir mercedes'in önüne geldik.
"Araban olduğunu bilmiyordum." dedi. Nerden bileceksin ki Serra! 18 yıllık arkadaşsınız sanki.
"Doğum günü hediyem." diye açıkladı Ege ve benim için ön koltuğun kapısını açtı. İçimi gereksiz bir heyecan kapladı ve yüzümde oluşan anlamsız sırıtışı gizlemek için başımı öne eğip oturdum.
"Teşekkürler." dedim. Cevap vermeden o da oturdu. Arabayı çalıştırdı ve servisler kalkmadan okul arazisinden çıkmayı başardık. Bir süre ikimiz de sessizdik, o arabayı sürüyor ben ise olayın gerçekliğini idrak etmeye çalışarak dışarıyı izliyordum. Sohbet açma umuduyla sordum.
"Nereye gidiyoruz?" Gözlerini kısa bir süreliğine bana çevirdi sonra yola bakmaya devam etti.
"Buralarda güzel bir kafe var. Bir şeyler yeriz. Hem ders çalışmak için de uygun bir alan." dedi. Başımı salladım. Bir kaç dakika sonra bir kafe'nin önünde durduk. içerisi güzel ve sakindi. Cam kenarında iki kişilik bir masaya oturduk. Telefonumdan QR menüyü okutup menüyü açtım. Ege de aynısını yapmıştı. Nedense kendimi onu izlerken buldum. Pürüzsüz bir cildi, düzgün bir saç kesimi vardı. Saçını ya da sakalını hiç bir zaman çok uzun ve bakımsız görmemiştim. Aynı şey elleri için de geçerliydi, şu ana kadar çok dikkat etmemiştim ama tırnakları ve elleri benimkinden bile bakımlı gözüküyordu. Tırnakları düzgünce kısa kesilmiş ve elleri sürekli bakım yapılıyormuş gibi pürüzsüzdü. Ve gözleri, yeşilin en güzel tonuydu. Yüz yüze konuşurken daha dikkatli bakma fırsatı bulmuştum. Sadece yeşil değil, maviden de bir kaç ton çalmıştı gözleri. Bir insan bu kadar güzel olmamalıydı! Doğuştan şanslı doğmuştu çocuk. Kafasını hafifçe yukarı kaldırmasıyla aceleyle gözlerimi telefonuma çevirdim.
"Ne yiyeceksin?" diye sordu.
"Salata falan yerim herhalde." dedim. Yüzünü buruşturdu.
"Ot mu?" dedi. Güldüm. O da güldü.
"Sağlığıma dikkat ediyorum. Senin aksine." dedim şakacı bir iğnelemeyle. Tek kaşını kaldırdı.
"Hayatımda hiç ot yemedim ve hiç de obeze benzer bir yanım yok." dedi. Gerçekten de yoktu. Kol kaslarına bakmamak için kendi içimde bir savaş veriyordum. Eliyle garsona bir işaret yaptığında garson siparişimizi almak için yanımıza geldi.
"Bir tane büyük boy hamburger ve," bana göz ucuyla bir bakış atıp devam etti:
"Bir tane bol yeşillikli ve sağlıklı bir salata." dedi sağlıklı kısmına alaylı bir vurgu yaparak. Garson da hafifçe güldü ve hafifçe selam verip siparişimizi hazırlatmaya gitti. Bir kaç saniye sonra ise telefonuma bilinmeyen bir numaradan mesaj geldi.
+905: Beni engellemem hiç hoşuma gitmedi güzelim. +905: Ama bir işe yaramaz +905: Sen engelledikçe yeni hat almaya devam edeceğim.
Kimdi bu? Ege'nin de gelen mesaja baktığını fark ettiğimde kafamı ona çevirdim.
"Kim o?" diye sordu.
"Bilmiyorum. Bu sabah bedenden önce Atayla karşılaştıktan sonra yazdı ben de Ata olduğunu düşünüp engelledim." dedim.
"Bana da yazan bir anonim vardı. Belki aynı kişilerdir." dedi. Sana yazan anonim aslında benim ama neyse.
"Bilmiyorum, olabilir." dedim. Acaba beni kaydetmiş miydi? Nasıl kaydetmişti?
"Numarayı söylesene, belki aynı kişidir." Kesin aynı kişidir Serra he. Ege başını hafifçe salladı ve telefonunu çıkardı. Mesajlardan birine tıkladığında göz ucuyla telefonuna bakmaya çalıştım. Ama pek bir şey göremedim. Numarayı söylerken de telefondan nasıl kaydettiğini görmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım.
"Aynı mıymış." dedi.
"Hayır." dedim. Biraz düşündükten sonra:
"Acaba ben de mi engelleseydim." dedi. Kendime engel olamadan.
"Hayır!" dedim. Şaşkın gözlerle bana baktıktan sonra aceleyle ekledim.
"Yani, engellersen takıntı falan yapabilir." dedim.
"Pek de takıntı yapacak birine benzemiyordu ama neyse, haklısın." dedi. Bir süre sonra yemeklerimiz geldi. Ege hamburgerine gömülürken ben de salatamdan küçük parçalar alıyordum. Ege bana bir bakış attı:
"Sana acıyorum." dedi. Tek kaşımı kaldırdım.
"Neden?" dedim.
"Otla beslendiğin için." dedi ot kelimesini vurgulayarak. Güldüm.
"O kadar da kötü değil!" dedim. Salatama bir bakış attı.
"Otundan bi parça verirsen sana patates verebilirim." dedi.
"Hayır, gerek yok ama sana salata veririm." dedim. Sağlığıma dikkat ediyordum sonuçta. Ve salatayla aldığım kalori ihtiyacımı o yağlı patateslerle ikiye katlamama gerek yoktu. Kullanmadığım tatlı çatalıyla biraz salata aldım ve hafifçe ayağa kalkarak salatayı onun tabağına koydum. Salatama iğneleyici bakışlar atmaya devam ederken çatalını salataya batırıp ağzına götürdü. Çiğnemeye başlayıp anında yuttuktan sonra yüzünü buruşturdu.
"İğrenç, patates istemediğine emin misin?" dedi. Kafamı hızlıca iki yana salladım. Sağlıklı besleniyoruz!!! Peki der gibi omuz silkti ve patatesleri de yemeye başladı.
"Çalışmak istediğin neler var?" diye sordum.
"Her şey." dedi. Güldüm:
"O kadar zamanımız yok, bir yerden başlayalım, ona göre ilerleriz." dedim. Biraz düşündü.
"Şu matematik ödevinden hiç bir şey anlamadım." dedi. Kahkaha attım.
"Matematik ödevini bana yaptıramazsın!" dedim. Küçük bir çocuk gibi kafasını yana eğdi.
"Nasıl yapacağımı anlatsan yeter." dedi.
Sonraki bir saati Ege'ye okul açıldığından beri - 1 hafta - işlediğimiz matematik derslerine özet geçmekle geçirdim. Sonraki yarım saat ise sonunda bir şeyler yapabilmeye başladığı için matematik ödevini yaptık. Her şeyi bitirdiğimizde saat 8'e geliyordu.
"Kalkalım mı?" dediğimde Ege son sorusunu yeni çözmüştü. Saatine baktı. Gözlerini şaşkınlıkla açtı:
"Çok hızlı geçti! Ama artık matematik yapabiliyorum." dedi gülümseyerek. kitaplarını çantasına koyup ayağa kalktı. Hesabı isteyip ben daha bir şey diyemeden kartını bastırdığında karşı çıktım.
"Ben de ödeyebilirdim." dedim.
"Dersin ödemesi gibi düşün. Hem salata o kadar da pahalı değildi." dedi. Sonra ekledi.
"Bırakmamı ister misin?" dedi. Biraz düşündüm. Yük olmak istemiyordum ama bıraksa gerçekten de iyi olurdu, ve onla biraz daha zaman geçirmek kulağa fena gelmiyordu... Ama hesabı da o ödemişti.
"Tamam hadi gel." dedi cevabımı beklemeden. Bir şey demeden onunla birlikte arabaya yürüdüm.
"Nerede oturuyorsun?" dedi. Bu sefer kapımı açmamıştı. Buna da üzülme ama Serra! Çocuk daha ne yapsın, yürüyen green flag resmen.
"Tulip valley. Kapıya bıraksan yeter." dedim.
"Ne! Emre de orada oturuyor. Belki tanıyorsundur bizim okulda, futbol oynuyor." dedi. Senin ikinci kuşak kuzenlerine kadar herkesi tanıyorum da sen bilmiyorsun Ege...
"Sitede pek dolaşmam, hiç görmedim. Hangi evlerde biliyor musun?" dedim.
"Villada, bahçesi havuzu falan var." dedi.
"Benim evime baya yakın o zaman." dedim.
"Ne güzel. Ordan onlara da uğrarım." dedi.
Kafe siteme yakındı o yüzden yolculuk bir kaç dakika civarı sürdü. Beni evime bıraktıktan sonra Emrenin evinin olduğunu düşündüğüm yere gitti. Anahtarla kapıyı açtıktan sonra eve girdim ve kendimi koltuğa attım. Ne gündü ama! Uzun bir süre sonra geçirdiğim en güzel gündü. Hemen Ece'yi aradım. Açmadı, bir kere daha aradım. Bu aramam da boşa gidince herhalde meşguldür diyerek aramaya devam etmedim. Kendime sakinleştirici bir bitki çayı yaptım, üstümü değiştirdim ve bilgisayarımı alıp yatağa gittim ve geçen yılki fındıkkıran seçmelerini izlemeye koyuldum. Bir süre sonra da yatmak için hazırlandım. Uzun bir günün ardından sakin bir gece, tam ihtiyacım olan şey.
|
0% |