
İlk dersi kaçırmıştım o yüzden şu an teneffüstü. Hangi derse gireceğimi hatırlamaya çalıştım. Biyoloji, ya da matematik? Telefonumdan ders programımı açtım ve o ahı çıkmış vahı kalmış ekrandan programı okumaya çalıştım. Sanırım matematikti. Deneyimleyerek öğrenecektim.
"Serra!" diye bir ses duydum. Bugünlerde adımı ne çok duyuyordum böyle! Arkamdan bana doğru gelen kişinin Ege olduğunu gördüğümde içimi gereksiz bir neşe kapladı.
"İyi misin? Müdür bana Ata'nın bu dönem oynamayacağını söyledi. Emre de ceza almış." dedi yanıma gelerek.
"İyiyim. Saol." dedim. Etrafına bakındı:
"Ece nerede?" diye sordu.
"Hastaymış okula gelmedi." dedim. Biraz sessiz kaldı.
"Yalnız dolaşma bence, gel bizimle takıl bugün." dedi. Bir süre kaldım. Deren, Emre, Altay ve Ege... Altayı tanımıyordum. Deren ve Emreyle bugüne kadar hiç iletişimim olmamıştı ama Ege vardı...
"Diğerleri rahatsız olmazlar mı?" diye sordum.
"Altay Ece'nin en yakın arkadaşı olduğunu duyduğu an seni kendi çağırır, Emre bir şey demez, belki Deren biraz sorun olabilir. Kızlarla arası pek iyi değil..." Deren dediği an yüzümü buruşturma isteğini bastırmaya çalıştım. "Ama bir sorun olmaz, yemekte yanımıza gel." dedi. Başımı salladım. Bugün Çarşamba yani yarım gündü. Okul sadece 3 ders sürüyordu ve öğle yemeği ikinci dersten sonraya yani 11.20'ye alınıyordu. Okul sonrası antremanlar da bugün yoktu.
"Ders başlıyor, ben gidiyorum." dedim ve el salladım. Ege de bana gülümsedikten sonra dersine gitti.
Ders tahmin ettiğim gibi matematikti. İşkence gibi geçen bir saatin sonunda hocamız ödevi bocalayıp bizi yemeğe çıkardı. Kantine doğru giderken Altayı dersinden çıkarken gördüm. Kısa bir süre göz göze geldikten sonra hafifçe koşarak yanıma geldi. Durdum.
"Serra!" diye bağırdı. Yeter artık ya! Serra diye bağırmayın. Önce Ata sonra Emre sonra Deren sonra sen. Yeter artık Serra, Serra, Serra. Kulağa garip gelmeye başladı artık amına koyayım. Serra, Serra, Serra.
"Serra?" dedi Altay derin düşüncelere (ismimi sürekli tekrar edince kulağa garip gelmeye başladığı.) daldığımı görünce.
"Efendim." dedim.
"Nasılsın? Ege Emre ve Deren sürekli senden konuşuyorlardı da merak ettim bir." dedi.
"Süperim." dedim. Sonra kaşlarımı çattım:
"Ece'nin aksine." dedim imayla. Altay güldü:
"Yakışıklılığım dokundu herhalde." dedi alaycı bir şekilde saçlarını düzelterek. Aslında gerçekten de yakışıklı bir çocuktu. Kahverengi gözleri ve koyu kahverengi saçları vardı. Boyu hemen hemen Ege ile aynıydı yani oldukça uzundu ve kaslı bir vücudu vardı. Yakışıklı olduğunu bilmenin verdiği bir özgüvenin getirdiği o çapkın yüz ifadesi de cabasıydı. Emre de yakışıklıydı! Hatta her ne kadar sevmesem de Deren de gayet güzel bir kızdı. Bu çocuk grubunu modellik ajansından falan mı seçmişti ya.
"Kesin öyledir." dedim ben de alayla. Yakışıklı olmasının önemi yok, kankamın flörtü olduğu için maymuna benzemek zorunda.
"Ege bizle takılacağını söyledi. Kantine çoktan varmışlardır, gel biz de gidelim." dedi ve birlikte yürümeye başladık. Kantine vardığımızda Ege ve Emre çoktan oradaydı. Altay'ın
uzun kantin sırasına girmeden -biraz kaynakla-yemek alabildik. Masaya dönerken Deren'in de kantine geldiğini gördük. Beni görmesiyle hafifçe suratı düştü ama belli etmedi. Masaya Ege'nin boş yanına oturdum. Oturabilmem için hafifçe yana kaymıştı. Bu hareket karnımda pusuya yatmış kelebekleri tetiklemişti tabii ki. Ege bana döndü:
"Bugün ot yemiyorsun." dedi. Güldüm. Yarım gün olduğu için kahvaltı yapmamıştım ve çok açtım. O yüzden sosisli bir sandviç almıştım. Bir günlük diyeti bozsak bir şey olmazdı. Altay ve Emre anlamadan bakarken Ege bana göz kırpıp güldü. Konuşma açılmasıyla Deren de konuştu:
"O neden burada ki?" dedi. Ege kaşlarını çattı:
"Nasıl yani." dedi.
"Hani, hiçbirimiz tanımıyoruz ve öylece bugün bizimle takılacak diyorsun." dedi Deren.
"Rahatsız ediyorsam kalkabilirim." dedim gayet ciddi bir sesle. Kız beni istemediğini açıkça belli etmişti çünkü. Bunu dememle bir süre bir şey demedi. Haklıydı, sonuçta kimse olur kalk falan diyemezdi.
"Ne alaka, ben rahatsız değilim şahsen." dedi Emre. Altay da okuz silkti.
"Ben de." dedi.
"Size noluyor böyle? Bir anda iki günlük kıza sattınız beni." dedi Deren alıngan bir sesle.
"Satmak ne alaka Deren." dedi Ege.
"Evet öyle! Altay da şu Ece denen kız yüzünden benle daha az konuşuyor. Şimdi de tanımadığınız kızı masaya alıyorsunuz!" dedi. Sonra sinirle tepsisini önüne itti ve masadan kalktı. Bir süre arkasından baktık.
"Eğer rahatsızlık veriyorsam ben-" diye başladım ama sözüm Ege tarafından kesildi.
"Hayır, Deren abartı tepki verdi. Son günlerde hep böyle." dedi. Altay başını salladı. Emre bir şey demedi. Altay ortamın gerginleştiğini anladığında konuyu değiştirmek için bana soru sordu:
"Ee, Ece nasıl olmuş?" dedi. Ters bir bakış attım. Ege ve Emre güldü.
"Kız senden nefret ediyor Altay." dedi Emre. Güldüm.
"Gerçekten nefret mi ediyorsun." dedi Altay. Sesi hafif endişeli çıkmıştı ve çok tatlı gözüküyordu. İstemsizce güldüm.
"Ona bakarız." dedim.
"Nefret etmemen için nasıl davranmalıyım? Ece daha önce hiç birinden sen nefret ettiğin için ayrıldı mı?" dedi. Emre ve Ege kahkahalarla güldüler. Altay onlara ters bir bakış attı. Onun bu hali çok hoşuma gitmişti. Biraz daha endişelensin diye elimi "ohoo tüm ilişkilerini ben bitirdim" der gibi salladım. Altay'ın yüzündeki ters ifade yok olmuştu:
"Ata'ya bi yumruk da benim atmamı ister misin? Ya da antremanda kafasına top falan atabilirim. Bitti lan o!" dedi ve gülmeye başladım.
"Sakin ol. Ece sevdiği sürece benim bir sıkıntım yok. Odunun teki değilsen tabii." dedim hafif imayla.
"Değilimdir ya odunun teki." dedi Altay.
"Bilmem öyle misin." dedim.
"Odunun tekisin kardeşim." dedi Emre ve Egeyle tekrar gülmeye başladılar.
"Geçmiş olsun dedin mi Eceye." dedim.
"Sabah demiştim." dedi.
"Tamam şimdi o 12 gibi uyanır. Tam 12'de iyi misin falan yaz böyle. O da tam uyandığımda yazdın falan derse biliyordum de. Nasıl derse de uyuyan güzeli sadece yakışıklı prensi kaldırır yaz." dedim. Altay beni dikkatle dinliyordu. Ben konuşurken Ege ve Emre gülmemek için kendilerini zor tutuyordu ama Altay tamamen bana odaklandığı için onları görmemişti.
"Tamam. Yazayım mı şimdi." dedi. Gülmeye başladım.
"Hayır tabii ki! Dalga geçiyordum." dedim.
"12'de uyandığı doğru mu?" dedi.
"Okula gelmediği günler evet. Hep 12'de uyanır." dedim. Altay başını salladı ve bir şeyler yazmaya başladı. Yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti. Ece, bu çocuktan 2 hafta sonra ayrılırsan sıkıntı büyük bebeğim. Yazışmaya başlamış olmalılardı ki haka telefonu bırakmamıştı. Bir süre sonra sıkılıp onları izlemeyi bıraktım.
"Biraz ciddiye aldı gibi." dedi Ege.
"Ucundan." dedim. Emre güldü.
"Okulu asmak isteyen var mı?" dedi. Ege biraz düşündü.
"Yarım gün sonuçta." dedi. Tek kaşımı kaldırdım.
"Doğru mu duydum? Okulu asmalar falan." dedim. Aslında okulu asmak oldukça kolaydı. Okul danışmasına veli hesabından sahte bir mail atmak yeterliydi. Daha sonra o maili kendinizden silebilirdiniz. Tabii annemler kendi hesaplarına girmediği için o hesabı hep ben kullanmıştım. Eceyle bu taktiği kullanarak defalarca okulu asmıştık ama bunu çok sık yaptığımız için 10. sınıfta yakalanmıştık. Neredeyse disipline de gidiyorduk ama bir şekilde halletmiştik. Tabii o günden beri bir daha okulu asmaya götümüz yememişti.
"Geliyorsun diye mi anladım." dedi Ege sırıtarak. Başımı salladım.
Öğle teneffüsü bitmeden Ege ve ben danışmadaydık. Şüphe çekmemek için ikili olarak gidecektik.
"Daha önce okulu astığını hiç düşünmemiştim." dedi Ege.
"Neden?" dedim. Omuz silkti:
"Ne bileyim, sende hiç... O tip yok." dedi. Bunu derken yüzüme çok fazla baktığı için kızardığımı hissettim. Kızarıklığımı kamufule etmek için gülmeye başladım.
"Sakin ol, kıpkırmızı oldun." dedi Ege. Tamam, yırttık.
"Tamam sus şimdi. Kadın duymasın." dedim. Ciddi bir şekilde danışmaya yürüdük. Kadın başını kaldırıp bana baktı.
"Ne için gelmiştiniz?" dedi.
"Okuldan erken çıkmam lazım." dedim. Sonra ekledim. "Annemin mesaj atmış olması lazımdı." Kadın kısa bir süreliğine bilgisayarda bir şeyler yaptı. Sonra bana döndü.
"Serra, çıkabilirsin tatlım." dedi. Sonra Egeye döndü. Aynı prosedürü ona da uyguladıktan sonra onun da çıkabileceğini söyledi. Çıkmıştık, hiç birşey olmamıştı! Egeyi bir duvarın arkasında bekliyordum. Yanıma geldiğinde birlikte yürümeye başladık.
"Nereye gidelim?" dedi.
"Önce telefonumu değiştirmem lazım dedim." başını salladı ve beni bugün daha da yakına park ettiği arabasına götürdü. Aynı dün yaptığı gibi kapıyı bana açtı ve elini arabayı bana takdim eder gibi uzattı:
"Atlayın hanımefendi." dedi. Güldüm ve arabaya bindim. Kalbim, sakin ol. Bunlar sadece arkadaşça söylenmiş sözler. Maalesef...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |