Yeni Üyelik
16.
Bölüm

12. ne işin var burada haktan???

@canimsenhayirdir

Selanım hello. Oy sınırı geçilmemişti ama ben yinede atim dedim, canım okurlarımı mutlu edeyim dedim.

Oy vermeyeni geceleri poposundan ısırıyorum:)

Yorumda yazın

İyi okumalar...

Oy:5

Yorum:10

Şarkı: Eşarbını Yan Bağlama :)

 

 

Irmak’tan

Kahvemden bir yudum aldım. Efsun ile bir parkın bankında oturmuş, yazdığım kitaplar hakkında konuşuyorduk. O da benim editörümdü.

O malum günün üzerinden bir hafta geçmişti. Çok yoğun olduğum için kocama da yazamamış, abimi de gıcık edememiştim

“Kanka kitabın kapağı böyle afilli olsun, güzel olur.” Efsun hızlı hızlı konuşuyordu. Ben bu sırada parktaki bir tane çocuğu pür dikkat izliyordum. Çocuklar körebe oynuyordu fakat o çocuk herkesi buluyor diye onu istemiyorlardı. Dışlanan çocuğun gözleri dolarken içim parçalandı, göğsüm acıdı.

Bu sırada dışlanan çocuğu istemeyen çocuklardan birinin babası gelip dışlanan çocuğa bağırmaya başladı.

“Sen ne hadle benim çocuğuma küfür edersin çocuk! Edepsiz!” Adam çocuğa amansız küfürler sıralarken sinir doldu içim. Bakışlarımı onlardan ayırmaz iken Efsun beni dürttü.

“Kız, neye bakıyorsun öyle korkunç.”

Çenemle orayı gösterdim. “Karşıya bak,” dedim sinirle. Gözlerimi onlardan ayırmıyordum.

“Ee,” dedi gevşek gevşek. “Ne olmuş ki?”

“Eşek kadar adam, minik çocuğa bağırıyor. Hadsiz.” Dedim. Ve elimdeki kahveyi kenara koyup ayaklandım. Benle beraber Efsun da ayaklanmıştı.

Hızla olay yerine vardığımda çocuğu arkama aldım. Ve o adam ile burun buruna geldim.

“Beyefendi, siz ne yapıyorsunuz?”

“Sana ne be, çekil önümden!” diye bağırdı.

“Neden küçücük çocuğa bağırıyorsunuz? Azıcık yaşınıza göre davranın.”

“Hıh,” dedi küçümser bir ifadeyle. “Benim nasıl davrandığım seni ilgilendirmez küçük.” Bakışları gözlerimde oyalandı biraz. Sonra ise yüzüne yavşak bir sırıtış oturdu.

“İstersen bu meseleyi evde çözebili-” Sözünü bölen şey yüzüne indirdiğim tokat oldu. Çocuğu Efsun’a verirken adamın üstüne atladım…

💋

“Ah,” dedim acıyla. Gözde abla endişeli bakışlarını yüzüme çevirdi.

“Acıttım mı, özür dilerim.” Dedi hızla. Bu sefer daha yavaş bir şekilde kaşıma bastırdı buzu. Evet, o adamla dövüşmüştüm. Hasar almıştım. Kaşım ve dudağımın kenarı patlamıştı. Ellerimde bazı yerlerimde çizikler vardı. Sırtım ise sızım sızım sızlıyordu. He bir de karnıma sert bir tekme yemiştim. Hassas tenli olduğum içinse bazı yerlerim morarmıştı.

Bu sırada sorgu odasındaki telefon çaldı. Bizi kimler izliyordu karşı camdan acaba. Tüm ekibin olduğu kesindi. Gözde abla telefonu dinledi. “Tamam komiserim,” deyip telefonu yerine koydu ve bana döndü.

“Soner geliyor.” Ve o an beni bir korku sardı. En son abime buralara düşmeyeceğime söz vermiştim. Ve yine buradaydım!

Dişlerimi dudağıma geçirirken ellerimi yumruk yaptım. Kelepçe de takmışlardı bu sefer. Gözde abla yanıma hızla gelip dudağıma da buz tuttu. Ellerimdeki çizikleri daha yeni fark ediyor olacak ki duraksadı. Gözleri gözlerime değdi.

“Başka bir yerinde bir şey var mı?” dediğinde yutkundum.

“Evet,” diye mırıldandım. Umutsuz vaka gibi baktı bana. Sonra ise hızla sorgu odasından çıktı. Gözlerimi yumup derin bir nefes verdim. Ve kafamı masaya gömdüm. Bu sefer gerçekten sıçmıştım.

Kapının şiddetle açılması ile kafamı hızla kaldırdım. Ve o an gelmişti. Yüzüme dahi bakmadan hızla karşımdaki sandalyeye oturdu. Elindeki dosyaları karıştırdı. Öyle sert davranıyordu ki titrememek elde değildi.

Ve sonunda bakışlarını bana çevirdi. Mavilikleri lazer atıyordu sinirden. YETİŞİN DOSTLAR! Baktı yüzüme öylece. Ellerini saçlarına geçirdi, derin bir nefes verip dudaklarını araladı, “Ne diyeyim şimdi ben?” Valla bende bilmiyorum ki abi.

Tırsa tırsa gözlerine baktım. Kelepçeli olan ellerime uzandı eli. Ellerimi inceledi önce. Bileklerim kelepçelerden dolayı kızarmıştı. Daha yeni fark ediyordum. Bakışları yüzüme çıktı bu sefer. Kaşımı ve dudağımı fark edince kaşları çatıldı. Ellerimi elleri sarmalarken hırladı sinirle.

“Anlat baştan sona.” Ve her şeyi anlattım. Beni dinlerken avucundaki ellerimi iyice sıkıyordu. Tüm anlatacaklarım bittiğinde arkama yaslandım.

“İşte böyle oldu.” Abim tam konuşacaktı ki kapının açılmasıyla bakışlarım kapıya kaydı.

Bir dakika ya,

Bu gözler…

ELA GÖZLÜM!

Abim bir ela gözlüme bir bana bakarken ofladı. Ama elinden bir şey gelmiyordu bu sefer. HAHAHHA.

Ela gözlüm başı ile abime selam verdi. Bakışları bana kaydığında ise kaşları çatıldı. Yüzümdeki yaralarla bakıştı bir süre. Sonra ise hızla yanıma oturdu. Bakışlarımı ondan alamazken, “S-sen ne alaka?” diye saçma bir cümle kurdum. Ve ilk defa abim bana katıldı.

“Harbiden Haktan sen ne alaka?” Bakışlarını abime çevirdi Haktan.

“Irmak’ın dövdüğü adamın durumu ağır. E bende sizin avukatınız olduğum için olayı birinden dinlemem gerek.” Bakışlarını bana çevirmeden önce, “İznim var mı?” dedi. Abim onaylarcasına mırıldanırken yavaşça odadan çıktı. Ve onunla tek kalmıştık. ALLAH’IM SANA GELİYORUM.

Vücudumu, kelepçelerin izin verdiği sürece ona doğru çevirdim. Bana gülümseyerek bakıyordu.

“Komik mi duruyorum?” dedim sıkıntıyla. Böyle karşılaşmayı istemezdim.

“Sonunda karşılaşabildik desene.” Evet, hâlâ bu ânın gerçekliğini sorguluyordum.

“Öyle oldu, bugüne nasipmiş…” diye mırıldandım bakışlarımı kaçırırken.

“Anlat bakalım şu olayı, valla meraktan çatlayacağım.” Boğazımı temizledim ve konuşmaya çalıştım. Sesim bağırmaktan çatallaşmıştı.

“Ya biz Efsun ile parkın bankında otururken parktaki çocukları izliyordum. Birkaç çocuk bir çocuğu oyunu iyi oynuyor diye dışlıyordu. Sonra o dışlayan çocuklardan birisinin babası gelip dışlanan çocuğa iftira atmaya başladı. Yok efendim neymiş, o çocuk onun çocuğuna küfür etmiş. Bende sinirlenip adama atarlandım. Adam da ilk ters tepki verdi ama sonrasında iş farklı yerlere gitti. Bende yüzüne tokadı geçirdim. Sonrasını ise tam hatırlamıyorum.” Anlattıklarımı not alıyordu. Çaktırmadan yazısına baktım. Yazısı çok güzeldi.

“Farklı yerler derken?” Elaları gözlerime tırmandı. Anlamamış mıydı?

“Şey gibi işte,”

“Ney gibi,” dediğinde yüzünü yüzüme yaklaştırdığını fark ettim. Kalbim şaha kalkarken yutkundum derince.

“Şeyler işte,” dediğimde aslında anladığını fark ettim. Ve cam tarafında bilmem kaçıncı kıskançlık krizini geçiren abim dayanamayıp içeri dalınca Haktan geri çekilmek zorunda kaldı. Hızla yerine oturdu abim.

“Bu akşam göz altında kalacaksın, adamın durumuna bağlı orada kalman.” Haktan’ın telefonu çaldığında konuya Fransız kaldı. Abim bana yaklaşıp bileğimdeki kelepçeleri çıkardı. Ayağı kalktığımda sırtımdan iteledi. Sırtım fena bir şekilde sızlamıştı ama ses etmedim zira ağzıma sıçabilirdi.

Mintoş mintoş onun peşinden gittim. Alt kata indiğimizde demir parmaklıklar gözüme çarptı. Titrek bir nefes verdim sakinleşmek için. İçeride kimse yoktu. Bu garibime giderken abim beni hızla içeri tıktı. Vay benim kel başım! Buralara da mı düşecektik. Aslında alışıldık yerdi.

Parmaklıkların arkasından abime bakarken gülümsedim. Kapıyı kilitlerken donakaldı. Vicdanı dayanamamış olacak ki elini parmaklıkların arasından uzatıp başımı kendine çekti. Alnıma derin bir öpücük bırakırken göz kırpıp uzaklaştı.

Derin bir nefes verip etrafı inceledim. Çok geniş bir yer değildi. Odamdan küçük olduğu kesindi. Bir tane duvara sabitli tahta bank vardı. Üç tarafımı ise parmaklıklar sarıyordu.

Oflayarak tahta banka oturdum. Dizlerimi kendime çekiyordum ki karnımın şiddetle ağrıması ile kısık sesle inledim. Adamın eli de bayağı sertti. Kesinlikle beni suçum da yoktu.

Sırtımı yaslamaya çalıştım fakat sırtım da feci haldeydi. İyice sinirlenirken ofladım. Ellerimi açılmış olan saçlarıma geçirip geri attım. Fakat bileklerimin sızlaması son damla oldu. Hızla bileklerime baktım. Morarmışlardı. Şeytan diyor ki parmaklıkların arasından kaç ama götüm yemezdi. İşin sonunda Soner adlı bir dinazor vardı.

Gözlerimi kapatıp başımı duvara yasladım. Öylece durdum. Belki bir dakika, belki bir saat durdum öyle, bilmiyorum. Bir süre sonra uzaklardan birkaç ses işittim.

“Hanım efendinin kimi oluyorsunuz efendim?”

“Avukatıyım,” diyordu tanıdık bir ses.

“Peki, 10 dakikanız var.” Ve kapı açılma sesi işittim. Gözlerimi aralamayı denedim fakat gözlerimin üstünde dozer vardı sanki. Ne dövüldüm ama!

Bir saniye, benim hücremin kapısı açılmıştı. Gözlerimi araladım bu sefer, gelen kişiye baktım.

ELA GÖZLÜM!

Yerimde doğrulmaya çalıştım fakat tüm vücudumun pestili çıktığı için canım yandı. Kısık sesle inledim sadece. Haktan ise hâlime dayanamayıp hızla yanıma oturdu. Endişeli bakışları vücudumda gezindi.

“İyi misin? Neren ağrıyor?” Zorlukla yutkundum. Ve sorusuna çok net cevap verdim:

“Her yerim ağrıyor.” İçi ezilmiş gibi baktı bana. Ne oluyordu? Niye beni önemsiyordu? Neden gelmişti?

Elinde olan, daha yeni fark ettiğim poşetten krem çıkardı. Bir yandan kremin üstünü okurken bir yandan mırıldandı: “Üstünü çıkar,”

“Ne?” dedim hızla. Gözlerim vahşetle açılırken ona baktım. Bir anda kıkırdarken bakışlarını bana kaldırdı.

“O anlamda demedim, krem süreceğim.” Kalbim anında şaha kalkarken onu hızla bir inceledim. Kumral saçları dağınıktı. Üstünde beyaz bir gömlek vardı, kollarına kadar sıyırmıştı. Altında ise siyah bir kumaş pantolon vardı. Parıldayan ayakkabıları ve inci gibi dizilmiş dişleri. Bunlar kalbimi daha da tetiklerken yutkundum.

Ne yani, vücuduma mı dokunacaktı? Bu düşünceyle utanırken başımı öne eğdim. “Gerek yok.”

“Ne demek yok, her yerin yara bere içinde. Görmüyor musun?” dediğinde cevap veremedim çünkü haklıydı. Utanırken yavaşça üstümdeki tişörtü yukarı sıyırdım. Tam sütyenimin hizasına geldiğinde durdum. Çıldırabilirdim.

Elindeki kremin kapağını açtı ve işaret ve orta parmağını birleştirip bir miktar krem sürmüştü parmağına bu süreçte. Bakışları karnıma indiğinde ise dişlerini dudağına geçirdi. Karnımın yarısı morluktu. Parmakları yavaşça karnıma doğru ilerledi. Ve aynı yavaşlıkla parmaklarını karnıma değdirdi.

O an utanmaktan ziyade canım fazla acıdığı için dişlerimin arasından derin bir nefes verdim. Gerçekten acıyordu.

Haktan başını iyice karnıma eğip krem sürdüğü yere üfleyeme başladı. İşte bu görüntü gözüme çok tatlı gelmişti. İki parmağıyla kremi karnıma yayıyordu. Parmaklarının sıcaklığı, kremin soğukluğunu yok ediyordu. Kırılmayacak bir şeymiş gibi dokunuyordu karnıma.

Saçları tam dibimde duruyordu. Azıcık koklasam ne olurdu? Çaktırmadan bir nefes çektim içime. Mis gibi kokuyordu saçları. Ve tarifi de yoktu.

Krem sürme işi bittiğinde geri çekildi. Kumral saçları önüne tutam tutam dökülmüşken bana baktı.

“Başka nereden de yara var?” diye soru. Boş boş yüzüne baktım. Neden önemsiyordu ki beni? Tamam istiyordum ama bu kadar erken olmasını beklemiyordum. Kalp var bende yani.

Ben daha ne olduğunu anlamaz iken parmağına yine kremi sürmüştü. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında ise Gözlerim vahşetle açıldı. AY NE OLUYO NE OLUYO. Hızla yüzümü geri çektim. Ve içimdeki hatunun konuşmasına izin verdim.

“Lan höst! Ne yapıyorsun?” Evet, bu biraz kaba olmuştu. Kıkırdadı hafifçe.

“Gel buraya, kaşına süreceğim.” Ters bir şekilde ona bakarken yüzüme yaklaştı. Dudaklarımız arasında nefeslik mesafe kaldığında Parmağını kaşıma değdirdi. Titrek bir nefes verdim. Ben onun yüzünü incelerken, o kaşıma odaklanmıştı. Hafif hafif çilleri vardı. Çenesin de ise gamzesi vardı.

Hafifçe geri çekilirken tekrar parmağına krem sürdü. Ne olacağını az buçuk tahmin ederken parmakları tekrar yüzüme yöneldi. Kalbim şaha kalkarken, beynimde de İzmir Marşı çalarken parmakları o malum yere değdi: Dudağımın kenarına…

İçimi derin bir ürperti alırken gözlerim kapandı. Sanki dudağıma değil de kalbime dokunmuştu parmakları. Acaba kalbimin atışını hissedebiliyor muydu?

Parmakları dikkatlice kremi yayıyordu. Nefesini dudaklarımda hissediyordum. ŞU AN HERŞEYE TAHRİK OLABİLİRKEN BUNU YAPMAMASI GEREKİYORDU!

Parmakları geri çekilmedi, aksine dudağımın hemen yanında durdu. Ne olduğunu anlamadım. Yutkunarak gözlerimi araladığımda ise bir çift elalar karşıladı beni. Pür dikkat gözlerime bakıyordu.

Bu sırada görevlinin sesi yankılandı.

“Avukat bey, görüşme süreniz doldu. Sizi dışarıya alayım.” Yüzünü geri çekerken boğazını temizledi. Ayağı kalkıp kremi bana uzattı. “Al, başka bir yerin daha yaraysa sürersin.” Ve hızla uzaklaştı. Elimdeki kreme ve çıktığı kapıya baktım. Tekrar yutkunurken ise nasıl bir şeye bulaştığımı anlamakla meşguldüm…

 

 

 

Bölüm kısa oldu amma olsun:)

Ay evde halamlar var ders çalışım diyom ama bebe zırlıyo anca. Bİ SUS DA KIRK YILDA BİR DERS ÇALIŞASIM GELMŞŞ

Neyse, öhm çok calm'ım

Birini öldürme kararı aldım:)) Sizce kim???

Görüşürüz asklarımmm

Loading...
0%