Yeni Üyelik
18.
Bölüm

14. Götüm dondu

@canimsenhayirdir

Ya benim ders çalışmam lazım ama çalışamıyommmmm. Nyese günooo.

La 2k olmuşuz bir günde ağlıcamm

Neyse oy verin yorum yazın fln filan

İyi okumalar...

Oy: 10

Yorum: 20

Şarkı: Cıstak-Ne

 

 

 

Irmak’tan

Etraf çok soğuktu. Dişlerimin birbirine değdiğini hissettim. Bir saniye neredeyim ben? Allah bilir. Sayın vücudum; ESPİRİN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM AMA GÖTÜM DONUYOR!!!

Titriyordum Azer Bülbül gibi. Gözlerimi aralamaya çalıştım. Ve kitaplara ters düşecek şekilde gözlerim anında aralandı. Karşımda bir adam vardı. Sandalyeye oturmuş, telefona bakıyordu. Yazarlar hâlimi görse ağlar. OĞLUM BU NE TERBİYESİZLİK! AZICIK BENİMLE İLGİLENSENİZE, HANİ O KADAR YAZARIM?

Boğazımı temizledim beni duyması için. Olmadı. Öksürdüm bu sefer. Yine duymadı. Ve en sonunda bağırdım.

“Azıcık benimle mi ilgilenseniz? Götüm donuyor da burada. Sen ise orada keyif yapıyorsun! Kalk lan! Azıcık saygı desen yok. Cık cık cık. Gençlik bitmiş, bitmiş.” Adamın bakışları hızla bana dönerken telefonu cebine soktu ve ayaklandı.

“Sus. Konişma çoh.” Tek kaşım havalandı. BU NASI ŞİVE MK??

“Ay sana ne be!” diye cırladım. “Ağız benim değil mi?”

“Sus deyirem sana.” Etrafa endişeli bakışlar attı. Demek ki sesimi rahat duyurabileceğim bir yerdi burası. Adamı inceledim bu süre zarfında. Pos bıyıklı, orta yaşlarda biriydi. Altında şalvar vardı. Ve, burası şalgam kokuyordu. Neredeyim ben ulan?

“Burası neresi?” dedim.

“AVM’nin deposu,” Bu kadar saf olamazlardı. Bu saflığı kullanabilirdim.

“Ellerimi çözebilir misin? Ben kalp hastasıyım da, ölmem sizin için iyi olmaz.”

Külliyen yalan. Kalp hastası falan da değildim. Gayet de turp gibiydim.

“Du geliyem,” diye adam bir adım atmıştı ki içeri dolan adamlarla planım suya düştü. Tane siyahlar içinde adam girmişti. En öndeki bir patron edasıyla yürüyordu. Ay götüm!

“Ergan, çekilirsen kenara,” dedi patron tipli. Benim karşımdaki adamın yerini o doldurdu. Daha da yaklaşıp önümde durdu. Yüzüne bakmadım. Kimse bana üstten bakamazdı.

“Bana bah.” Dedi adam. Bakmadım.

“Bağa bah deyirem sana!” diye bağırdı ama umursamadım. Eli çeneme uzandığında dişlerimi sıktım. Bu sırada ellerimi arkada çözmeye çalışıyordum. Çok hafif bağlamışlardı. Kimlerdi bunlar? Dalton kardeşler mi?

“Bağa bah deyirem, duymuyor misen?” dedi. En ters bakışlarımı attım. Ve en alaycı tavrıma kuşanıp konuştum.

“Bana üstten bakamazsın. Ya eğileceksin, ya da ben ayağı kalkacağım.” Adam derin bir nefes verirken Yere çöktü. Ve aynı hizaya gelmiştik. Elimdeki ipin düğümün açılmasına da az kalmıştı.

“Neden burda oldiğini bilirsen?”

“Bilirem,” dedim onu taklit ederek. Adamı çözmüştüm. En iyi olmak isteyen biriydi. Dikkatsizdi bu yüzden.

Bocaladı. Dönüp az önceki pos bıyıklı adama, yani Erkan’a baktı. Tekrar bana baktı sonrasında.

“Neymiş?”

“Bu seni hiç alakadar etmez.” Dediğimde birkaç uğultu ilişti kulağıma. Bu sırada yanağımda bir sızı hissettim, başım sağa doğru savruldu. Sabret Irmak, alt edersin sen bunları.

Dişlerimi sıktım sinirle. Ve dudağımın kenarında demirimsi bir tat hissettim. Yine aynı yer patlamıştı. Sinirim daha da katlanırken cebimde bir soğukluk hissettim. Telefonum… Telefonumu almamışlardı. Mal harbiden bunlar.

“Senin abini komalık edenler var ya, biz oyuz işte.” Dediğinde kanıma kadar üşüdüm. Hiç hatırlamak istemeyeceğim o anlar…

Abimin başında sabahtan akşama kadar ağlayışım, krizlere girişim, yemek yemeden, su içmeden abimi izlemem, ona uyanması için yalvarmam, o hâlâ komadayken yanına kıvrılıp uyumam, kimsenin beni o odadan çıkaramaması… Ve daha niceleri.

Başımı hiddetle iki yana salladım. Ve ifadesizlik maskemi taktım yüzüme.

“Ama beni öyle kolay kolay komaya sokamazsınız.”

“Niyeymiş?” diye sordu alayla.

“Çünkü ben hem Çevik Kuvvetlerden Ferit Serçel’in kızı, hem de Başkomiser Soner Serçel’in kardeşiyim. Kimse bana bulaşamaz öyle kolay kolay. Bulaşanlar ise şu an Mahşer’deler.” Dediğimde bocaladı. Bunu fırsat bilip arkada çözdüğüm ellerimi hızla onun beline götürüp silahı aldım. Adamı boğazından tutup alnına silahı dayadım. “Yaklaştığınız an öldürürüm.”

Bu sırada diğerleri de bana silah çekmişti. Bunun için telefonumu feda etmeliydim. Telefonum… Beni affet. Hızla telefonumu cebimden çıkarıp kimse fark etmeden birinin yüzüne doğru fırlattım. Adam ne olduğunu anmazken cam parçacıkları yüzüne saplandı. Ve öldü.

Diğerleri bocalarken kolumun altındaki adamın boğazını sıktım ve silahı diğerlerine doğrulttum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim.

Bismillah.

Sırayla dört el ateş ettim. Gözlerimi hafifçe araladığımda hepsini de alnından vurduğumu fark ettim. Hayretle elimdeki silaha bakarken Kolumun altındaki adam ayaklanmıştı. Karnıma tekme atacağı sırada yerde takla atıp ayaklandım. Silahı karnına doğrultup bir el ateş ettim. Adam yeri boylarken silahın ucuna üfledim.

“Vay be, ne hamarat çıktım bende.” Bu sırada deponun kapısı açıldı. Bizimkilerdi. Yüzümde gülümseme belirirken bir ses işittim. Bu…

Bomba sesiydi.

“Abi durun!” diye bağırdığımda durdular. Aralarında Haktan da vardı ve bana endişeyle bakıyordu.

“Ne oldu abim, iyi misin?” dedi endişeyle abim.

“Bomba var.” Demem ile etrafı yoğun bir gürültü kaplaması bir oldu…

~

Haktan’dan

1 saat önce…

Karşımda krizlere girmiş Soner’i izliyordum endişeyle. Aynı kamera kaydını izleyip duruyordu saatlerce. Gerçi izlemiyordu. Dizlerini kendine çekmiş, ellerini saçlarına daldırmış bir şekilde sayıklıyordu.

“Irmak, abim, güzelim, her şeyim…”

“Bir şey yok mu hâlâ?” diyerek endişeyle girdi Gökalp içeri. Onu ilk defa bu kadar ciddi görüyordum.

“Yok,” dedi Gözde. O da çok endişeliydi.

Elimi saçlarıma daldırıp düşündüm. Kim, Irmak’tan ne isteyebilirdi ki? Dövdüğü kişiler? Olmazdı. O adamların ona cesareti yoktu, pısırıklardı.

Kim olabilirdi, kim…

Yoksa…

“Soner’i komaya sokanlar vardı ya bir ara, çetenin ele başı diyordu ‘intikamımı sevdiklerinden alacağım’ diye, o olabilir mi?” dediğimde Soner’inde dahil herkesin bakışları bana dönmüştü.

“Geçen hafta hapisten çıkmıştı o değil mi?” dedi Gözde.

“Evet,” dedim hızla. Soner hızla bilgisayar başına geçerken konuştu. “Ben onun ebesini sikecektim. Ben size dedim ama beni dinlemediniz ki! Ben o piçin yolunu yordamını şişeye sokup sallaya sallaya sikeceğim. Amına koyduğumun orağı!” diye hırladı.

Bu sırada bende ayağı kalkıp Sedef’in yanına gittim. Bilgisayarlarla uğraşıyordu.

“Sedef, Irmak’ın telefonundan konumuna baksana.” Dedim. Başı ile beni onaylayıp kulaklığını taktı. Birkaç saniye sonra ise; “Buldum!” diye bağırdı.

“Neyi buldun?” dedi Soner hızla ayaklanırken.

“Kardeşinizin konumunu Başkomiserim.” Dediğinde Soner’in bakışları bana döndü. Minnet duyarcasına bakıyordu.

“Neredeymiş?” diye sordu Gözde.

“Bir AVM’den geliyor sinyal.” Soner’in gözleri dolmuştu. Nasıl kardeşi ona bağlıysa, o da kardeşine bağlıydı. Bir elimi omzuna atıp kendime çektim onu. Aramızda çok bir boy farkı yoktu. O da bir elini omuzuma atıp dosta iki kez vurdu.

“Sedef, tüm ekibe anons geç. Biz çıkıyoruz.” Dedi.

“Tamam Başkomiserim.” Dedi ve kulaklığının mikrofonunu ağzına yaklaştırdı. “Tüm birimlerin dikkatine, 158647 kodlu AVM’de kaybolan şahıs bulundu. Yakın ekiplerin olay yerine intikal etmesi bekleniyor. Tekrar ediyorum tüm birimlerin dikkatine!”

~

“Kamera kayıtlarına ulaştım başkomiserim.” Dedi Sedef. Bilgisayarı herkesin göreceği bir yere yerleştirdi.

Ekranda gözüken bir yer depoydu. Kıyafetler falan vardı. Bir adam vardı, sandalyede oturmuş telefonuna bakıyordu. Ve biri vardı. Yerde oturmuş bir şekilde duran… Irmaktı bu.

Soner afilli bir küfür mırıldanırken kayıt devam etti. Bu sırada içinde olduğumuz araba sarsılınca oturduğumuz yerlere sıkı sıkı tutunduk.

Kamerada Irmak’ın yüzü net bir şekilde gözüküyordu. Gözlerini araladı yavaşça. Hızlı bir şekilde etrafa göz gezdirdi. Ve karşısında sandalyede oturan adama kilitledi bakışlarını. Öksürdü hafifçe. Adam duymadı. Bir daha öksürdü ama adam yine başını telefondan kaldırmadı.

Irmak dayanamamış olacak ki; “Azıcık benimle mi ilgilenseniz? Götüm donuyor da burada. Sen ise orada keyif yapıyorsun! Kalk lan! Azıcık saygı desen yok. Cık cık cık. Gençlik bitmiş, bitmiş.” Diye bağırdı. Bu hâldeyken bile böyle olması çok garipti.

Adam hızla ayağı kalkıp karşısında durdu.

“Sus. Konişma çoh.” Tek kaşı havaya kalktı Irmak’ın.

“Ay sana ne be!” diye cırladı. “Ağız benim değil mi?” Arkasında bağlı olan ellerini oynatıyordu. Bir şey yapıyordu arkada.

“Sus deyirem sana.” Dedi adam yine.

“Burası neresi?” diye sordu Irmak derin bir nefes verirken. Ve adam hiç şüphe etmeden cevapladı;

“AVM’nin deposu,” Bu sefer Irmak’ın iki kaşı da havalandı.

“Ellerimi çözebilir misin? Ben kalp hastasıyım da, ölmem sizin için iyi olmaz.” Dedi. Adamın saf oluşunu kullanıyor gibiydi.

“Du geliyem,” diye adam bir adım atmıştı ki içeri dolan adamlarla Irmak’ın yüzü düştü. Ama hemen ifadesizliğe bürünüp kapıya bakmaya devam etti.

5 tane adam vardı. En öndeki Soner’i komalık edendi. Murat’dı.

“Ergan, çekilirsen kenara,” dedi Murat. Erkan adlı adamın yerine geçti. Daha fazla yaklaşıp Irmak’ın tam dibinde durdu. Üstten üstten bakıyordu. Lakin Irmak ona bakmak yerine yere bakıyordu..

“Bana bah.” Dedi Murat. Bakmadı.

“Bağa bah deyirem sana!” diye bağırdı ama umursamadı Irmak. Eli çenesine uzandı.

“Bağa bah deyirem, duymuyor misen?” dedi Murat. Irmak, en ters bakışlarını atıyordu Murat’a. Ve kararlılıkla konuştu;

“Bana üstten bakamazsın. Ya eğileceksin, ya da ben ayağı kalkacağım.” Murat yere çökerken derin bir nefes verdi. Aynı hizalardı şimdi.

“Neden burda oldiğini bilirsen?”

“Bilirem,” dedi Irmak onu taklit ederek.

“Blöf yapıyor,” diye mırıldandı Gözde.

“Yaparsın be güzelim.” Dedi Soner’de minik bir umut kırıntısıyla.

Murat bocaladı. Dönüp Erkana baktı. Sonra ise tekrar Irmak’a.

“Neymiş?”

“Bu seni hiç alakadar etmez.” Dediğinde ise içerideki bazı korumalardan uğultu yükselmeye başladı.

Murat dayanamamış olacak ki Irmak’ın yüzüne sert bir tokat geçirdi. Irmak’ın başı sağa savrulurken gözlerini kapadı. Derin bir nefes verip gözlerin açtığında ise mavilikleri alev saçıyordu.

“Senin abini komalık edenler var ya, biz oyuz işte.” Diye son kozunu da oynadı Murat. Soner sinirle ellerini saçlarına daldırırken Irmak’ın bakışları boşluğa daldı. Kısa bir sürelikti bu dalış. Başını iki yana sallayıp ciddiyetle konuştu.

“Ama beni öyle kolay kolay komaya sokamazsınız.”

“Niyeymiş?” diye sordu alayla Murat.

“Çünkü ben hem Çevik Kuvvetlerden Ferit Serçel’in kızı, hem de Başkomiser Soner Serçel’in kardeşiyim. Kimse bana bulaşamaz öyle kolay kolay. Bulaşanlar ise şu an Mahşer’deler.” Irmak’ın dedikleri ile herkes bocalarken, Irmak arkadaki ellerini öne çıkardı. Bide dahil ne olduğunu anlamaz iken ırmak Murat’ın silahını hızla alıp Murat’ın alnına dayamıştı. “Yaklaştığınız an öldürürüm.”

Buna dayanamayan Soner silahını hızla beline takıp duran arabadan hızla indi. Bizde Soner’in peşinden inerken AVM’ye girmiştik. Kimse bizi sorgulamadan içeri aldığında koşarak depoya giden Soner’i takip ediyorduk. Depo katına indiğimizde bir ses işittim.

“Vay be, ne hamarat çıktım bende.” Deponun kapısını hızla açtı Soner. Herkes yerdeydi. Irmak ise ayakta. Soner sevgiyle Irmak’a bakarken benim endişeli bakışlarım Irmak’ın üzerinde geziniyordu. Anlık bakışlarımız çakıştı.

Abayı yaktık galiba. Sus iç ses, sırası değil.

Bu sırada Irmak etrafa dikkat kesilmişti. Biz içer adım atacakken bağırdı

“Abi durun!”

“Ne oldu abim, iyi misin?” dedi endişeyle Soner.

“Bomba var.” Demesi ile etrafı gürültü kaplaması bir oldu…

 

 

 

 

Ya üzüldüm ya sonere.

Bu sefer başka bir soru. Siz how old are you?

Bu arada bana istediklerinizi sorabilirsiniz. Cevap verebileceklerimi cevaplarım:)

Öptüm. (oy vermeyenin evine baskın yapıyom)

 

Loading...
0%