@canimsenhayirdir
|
Selam. yorum sınırı geçilmemiş ama ben size kıyamayıp yeni bölüm atıyorum. Değerimi bilin. GCU9Y8TIGFUGCVJHUY8GIV. Harbiden sinir olmaya başlıyorum. (ciddi) Yorum yazın daaaaa satır arası fln Yazmayanı döverim :))) İyi okumalar... Oy: 10 Yorum: 20 Şarkı: Bindik bir alamete
Haktan’dan “Yere çökün,” diye bağırdı Gökalp. Hepimiz yere çökerken etrafı çok güçlü bir gürültü sardı. Etraf toz duman olurken öksürüyordum. Bombanın sesi etrafta yankılanırken çok hasar vermediğini fark ettim. Bir ses işittim. Boğuşma sesiydi. Hızla Irmak’ın olduğu yere dönüp baktığımda Hiçbir şey göremedim. Gözlerimi kısarak daha dikkatli baktım. Irmak ile Murat dövüşüyorlardı. Tabii Irmak’ın ayakkabıları topuklu olduğu için zorlanıyordu. Murat, Irmak’ın kasıklarına bir tekme attığında sendeledi Irmak. Arkasındaki kolona yasladı sırtını. Elini tam kasıklarının üstüne attı. Derin bir nefes verip Murat’a yöneldiği sırada başka bir şey gördüm. Bir silah vardı. Irmak’a nişanlanmış bir silah. “Irmak!” diye bağırdım ve ona doğru koşmaya başladım. Irmak ne olduğunu anlamazken onu kendimle yere serip kurşunun ona gelmemesini sağladım. Afallamış olan Irmak’ı arkama aldım ve o adamı vurdum. Üstümüze gelen Murat’ı da sol omzundan ve sol bacağından vurdum hızla. Üstümüze kan sıçramıştı. Arkama dönüp hızla Irmak’a baktım. Gözlerini kapamış, sıkı sıkı üstümdeki cekete tutunuyordu. Ve titriyordu. Ellerimi omzuna koyup sarstım. “Irmak! Irmak, bana bak güzelim. Kendine gel.” Tepki vermiyordu. Bizimkiler bize yaklaşanları öldürüyordu. Tam ayağı kaldıracaktım ki bilincini kaybetmesi ile bedeni bir çuval misali yere yığıldı. Kafası yere çarpmasın diye elimi kafasının altına koyarken kucakladım. Lakin burnuma dolan koku ile kaşlarım çatıldı. Çok güzeldi bu koku. Hem ne alakaydı? Niye onu düşünüyordum ki? Koşarak kapıya yöneldim. Sonerler peşime takılırken AVM’nin boş bir bankını bulup Irmak’ı oraya yatırdım. Gözde telsize anons geçiyordu. “Bilinen yere acil ambulans. Tekrar ediyorum bilinen yere acil ambulans!” Soner hızla Irmak’ın yanına çöküp yüzüne dökülen kahverengi saçlarını çekti. Alnına minik bir öpücük bıraktı. “Abim, özür dilerim. Affet beni. Koruyamadım seni.” Bu sırada ambulansın sesini işittim. Görevliler hızla içeri girerken Irmak’ı sedyeye yatırdılar. Gözde geldi yanıma. Elini omzuma attı. “Sen ambulansla git. Soner biraz sakinleşse iyi olacak.” Başımı olumlu anlamda sallayıp görevlilerin peşinden koştum. Ambulansa bindiğimde bir görevli sordu. “Hastanın ciddi bir kalıcı hastalığı var mı?” Birkaç saniye cevap veremedim. Var mıydı? Bunu bilmemek canımı yakmıştı. Görevli sorusunu tekrar ettiğinde bakışlarımı ondan çekmeden konuştum. “Bilmiyorum, bildiğim kadarıyla yok.” Başını salladı görevli. Hızlıca serum taktılar. Ve hızla hastaneye vardık… ~ Kapıya doğru baktığımda Sonerlerin geldiğini gördüm aya kalktığımda Soner yanıma geldi. Çökmüş bir hâldeydi. “Uyandı mı?” diye sordu umutla. Yoğun bakıma almışlardı. Kanında tespit edilemeyen bir sıvı vardı. Onu tespit etmeye çalışıyorlardı. “Hayır,” dedim sıkıntıyla. Soner bekleme koltuklarından birine otururken Gökalp hızla Soner’in yanına oturup elini tuttu. Gözde ise elimden tutup beni köşeye çekiştirdi. Derin bir nefes verip konuştu. “Bir şey mi oldu?” Anlamıştı. “Olay yerinden haber var mı?” dedim bende. “Hayır,” dedi. Oflayıp boynumu çıtlattım. “Kanında tespit edilemeyen bir sıvı varmış. Büyük ihtimal uyku ilacının içine o sıvı her neyse onu katıp beraber verdiler.” Gözde oflayıp elini saçlarına daldırdığı sırada bir doktor laboratuvardan çıkıp Irmak’ın olduğu odaya ilerledi. İçerideki hemşirelere bir şey söyleyip odadan çıktı. Soner doktoru gördüğü an yanına koştu. Bizde yanlarına gittiğimizde doktor bize baktı. “Irmak hanımın yakınları mısınız?” dedi. “Evet,” dedi Soner hızla. “Hastanın durumu gayet iyi. Bayılmasının sebebi kanında bulunan bir miktar uyuşturucudan dolayı. Bir iki gün yoğun bakımda kalacak. Durumuna göre de taburcu olacak. İçeri teker teker gireceksiniz. Arkadaşlar size yardımcı olacaklar. Geçmiş olsun.” Deyip uzaklaştı. Hemşireler geldi. Sırasıyla; Soner, Gözde ve Gökalp girdi odaya. Sıra bana gelmişti. Hemşireler üstüme yeşil önlüğü giydirirken elime eldiveni geçiriyordum. Bu sırada bir hemşire bana 5 dakika içeride duracağımı söyledi. Hiçbirini umursamadım. Odanın önüne geldiğimde derin bir nefes verdim. Elimi kapı koluna uzatıyordum ki gördüğüm şey ile kaşlarım çatıldı. Elim titriyordu. Ne oluyordu bana? Derin bir nefes verip yavaş hareketlerle odaya girdim. Mavi bir yatakta yatıyordu. Yüzü bembeyazdı. Burası ona hiç yakışmamıştı. Yine aynı yavaşlıkla yatağın yanındaki koltuğa oturdum. Bir süre yüzünü inceledim. Mavi gözleri kapalıydı. Nedenini bilmediğim şekilde hoşuma giden, güzelim mavi gözleri kapalıydı. Kahverengi, omuzlarında biten saçları açılmıştı. Kâhkülleri yüzüne dökülmüştü. Tam dudağının üstünde olan bir beni vardı. Bir de tam sol gözünün yanında. (Yn: benim her yerimde var…) Elim eline uzandı. Serumun bağlı olduğu yeri okşadım yavaşça. Bu kablo takılırken canı acımış mıydı? Ya da Murat’ın attığı tokat canını çok acıtmış mıydı? Şu an canı acıyor muydu? “Şuan beni duymuyorsun ama bir yanım seninle konuşmak istiyor. Sabahtan akşama kadar hem de. Yüzüne karşı da konuşacak kadar cesaretim yok. En azından uyurken konuşalım, olur mu?” Sessizlik. Gülümsedim. “Sana burası yakışmadı,” yutkundum. “Garip bir ikileme düştüm. Bir yanım Hiç yanından ayrılma diyor, diğer bir yanım Kendine gel, o senin arkadaşının kardeşi. Sana ne? Diyor. Kalıyorum öyle ortada. Hoşuma gidiyorsun kabul etmek gerekirse. Bazı şeyler oluyor, kabullenemiyorum. Sanki ilk görüşte aşk gibi bir şey. Gözlerini gördün ya o an, tutuldum yani. Garip ama hoş.” Sessizlik. “Sebepsizce seninle sevgili olma hayalleri kuruyorum, ergenler gibi. Evet, ciddiyim. Oradan sapıkmış gibi durabilirim ama bence bunlar çok masum istekler…” Aynen, kesin öyledir. Yatakta falan… Boştaki elimi yüzüne götürüp önüne gelen saçları iteledim. Elim yanağında durdu. Avucuma cuk diye oturmuştu yanağı. Yapboz gibi… Gözlerimi kapattım. Bir süre sonra yanağındaki elimin üzerinde hissettiğim baskı ile gözlerimi araladım. Boşta kalan elini elimin üstüne atmıştı. Mavilikleri hafif aralanmıştı. Çatallı sesi ise bir cümle kurdu sadece. Beni öldürecek bir cümle; “Gerçekleştirelim o zaman bu çok masum isteklerini…” Yazardan Gözde ile Soner odaya girmişlerdi. Şuan ise odaya girme sırası Haktan’daydı. Soner arkasından kötü kötü bakıyordu. Abilik damarına basılmıştı. Gözde elini Soner’in omzuna attı. “Onları da bırak be, çok yakışıyorlar hem.” Soner bakışlarını ona çevirdi. “Sinir oluyorum sebepsizce, ne yapayım hayatım…” diye mırıldandı. Güldü Gözde. “Aynı babama benziyorsun. O da senin gibi kıskançtı.” Gözde’nin söyledikleri Soner’i azıcık olsun güldürmüştü. “He şöyle, yüzün gülsün be aşkım. Hem Irmak’ın iyileşme şansının çok yüksek olduğun söyledi doktor. Niye surat döküyorsun?” Ofladı Soner. Canını sıkan da buydu ya. Üzgün bakışlarını hayatının anlamına çevirdi. Kehribarlara çevirdi. “Ben kardeşimi tüm kötülüklerden koruyabilmek adına polis oldum. Salaktım küçükken işte. Söz verdim kendi kendime. Ama koruyamıyorum işte. Kız gözümün önündeyken kaçırıldı-” “Senin bir suçun yok. Kimsenin suçu yok. Kendini suçlamaktan vaz geç.” Soner bakışlarını yoğun bakıma çevirdi. Haktan’a baktı önce, sonra Irmak’a. “İyi bakalım,” diye mırıldandı. “Kaderlerinde ne yazıyorsa o olsun.” Neşeyle kıkırdadı Gözde. Bu kıkırdayış Soner’in hoşuna gitmişti. “Sen ikidir kaşınıyorsun güzelim. Yemek istiyorum seni,” “Ya,” dedi cilveyle Gözde. “Öyle mi istiyormuşsun?” Soner güldü. Hızla Gözde’ye döndü. Çenesinden tuttu. “Gel buraya,” deyip dudaklarını dudaklarının üstüne örttü. Gözde ise ona zevkle karşılık verdi…
Çok imanlı bir son oldu:)))) Buraya benim hakkımda merak ettiklerinizi sorabilirsiniz (silah zoru) EDSWESZAWEDS Bu bölümü ful hande yener dinleyerek yazdım. Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee |
0% |