Yeni Üyelik
26.
Bölüm

18. Dilber evin barkın yok muğ

@canimsenhayirdir

SELamm

bugün babamın doğum günü. aslında ben babamla aynı gün yani bugün doğcakmışım ama erken doğmuşum... Çok garip.

Ay neyse

Aslında bölümün devamını yazacaktım da annem ben çağırdığı şçin yarım bıraktım.

İyi okumalar...

Oy: 8

Yorum:15

Şarkı: unutama beni

 

 

 

 

 

Yazardan

“Bırakın beni, istiyorum!”

Bir çığlık yankılandı hastanenin 1938. odasında. Herkesin bakışlarını o odaya çevirecek bir çığlık. Kapının önünde volta atan Soner’in de, koltukta ağlayarak oturan Efsun’un da, Efsun’un ağlamasını durdurmaya çalışan Gökalp’in de, telefonla konuşan Gözde’nin de, yediği boku nasıl Soner’den saklayacağını düşünen Haktan’ın da. Hepsinin bakışları odaya dönmüştü. Soner’in bakışları Gözde’yi buldu. Gözde’nin de. Gözde hızla telefonu kapatıp Soner’i durduracağı sırada Soner çoktan odaya girmişti. Gördüğü görüntü ise vicdanındaki yükün artmasına sebep olmuştu.

Irmak, yatakta uzanıyordu. Kollarını yatağın kenarına keleçelemişlerdi. Bilinci yerinde değildi, sayıklıyordu. Çırpınıyordu yatakta. Bir hemşire tutuyordu onu. Lakin bir işe de yaradığı yoktu.

Soner’in siniri kendineydi. Böyle aptal olduğu içindi. Korkak adımlarla Irmak’ın yanına gitti. Önüne gelen saçları itti. Irmak hâlâ çırpınıyordu. Derin derin nefesler alıyordu. Kalbine tekrar acılı bir sancı doldu Soner’in. Ağlamak istedi. Ama ağlayamazdı. Tek ağlayacağı yer ya annesinin koyduydu, ya da Irmak’ın yanıydı. Annesi yoktu, Irmak’ta kendinde değildi. Tuttu kendini. Dudaklarını Irmak’ın kulağına yaklaştırdı.

“Sakin ol, benim. Abinim.” Irmak’ın hareketleri yavaşladı. Ama hâlâ çırpınıyordu.

“Abi…” diye mırıldandı varla yok arasında. Lakin Soner duymuştu. Burukça gülümsedi Soner.

“Evet, benim kuzum. Sakin ol. Derin bir nefes al.” Irmak’ın canı yanıyordu, fark etmiyorlar mıydı? Kanındaki neyse onu istiyordu canı, anlamıyorlar mıydı? Gözleri kapalıydı fakat gözlerinin dolduğunu hissetti.

“Ama abi, istiyorum…” Boğazına dikenler battı Soner’in. Yine tuttu kendini. Çünkü o Başkomiserdi. Ağlamaz, ağlayamazdı.

“Olmaz ama, annemin tüylü terliklerini kafana yemek istemiyorsan sus.” Dediğinde kıkırdamıştı Irmak. Gözlerini aralamak istedi ama olmadı.

“Abi,” dedi kısık sesle. Sesi kısılmıştı bağırmaktan.

“Efendim balım,” alnına bir öpücük bıraktı. “Hayatımın anlamı,” burnunu öptü. “Her şeyim.” Yanağını öptü.

“Gözlerimi açamıyorum,” dedi Irmak. O kadar masum çıkmıştı ki sesi hemşirenin bakışları da onlara dönmüştü.

Soner’in bakışları hemşireye kaydığı zaman içeriye bir adam girdi. Soner dikleşti. Hemşire kenara çekildi.

“Merhaba,” deyip Soner’e baktı. Gözleri şaşkınlıkla açılırken gözlüğünü düzeltti adam.

“Soner?” dedi. Soner de şaşkındı. Lise arkadaşıydı bu: Selim. Doktor olmuştu. Kirli sakalları, hafif çıkan göbeği, gözlüğü, beyaz önlüğü ve parmağındaki alyans ile tam bir doktor gibiydi.

“Selim?” dedi Soner şaşkınlıkla. Soner hızla Selim’in karşısına geçip birbirlerine sarıldılar. Geri çekildiklerinde Selim konuştu:

“Hangi rüzgar attı seni buraya,” dedi. Bakışlarını yatağa çevirince endişelendi.

“Irmak’a ne oldu?” diye sordu. Irmak’ı çok severdi.

“Uzun hikaye, sonra anlatırım.” Dedi Soner derin bir nefes verirken. Hemşirenin yanına gitti Selim. Hemşire dosyayı uzattığında Selim eline aldı hızla. İnceledi. Dosyayı tekrar hemşireye verirken sordu.

“Uyanık mı?”

“Evet,” dedi Soner.

Selim yavaşça yatağa doğru ilerledi. Tekerlekli sandalyeye oturdu. “Irmak, beni duyabiliyor musun?” dedi.

“Evet,” dedi çatallaşmış sesi ile Irmak. Gülümsedi Selim.

“Peki, beni hatırlıyor musun?” derken bir yandan da elindeki ışığı ayarlıyordu.

“Hayır,” dedi Irmak. Ay nereden hatırlayacaktı ki? “Kimsiniz?” derken boğazı acımıştı. Kaşları çatıldı.

“Hatırlamaman normal,” derken ışığı ayarlamıştı Selim. “Gözüne ışık tutacağım.” Sağ gözünü aralayıp baktı önce. Sonra ise sol gözüne. Verilen uyuşturucu gözlerine zarar vermişti. Oturduğu tekerlekli sandalye ile çekmecenin oraya gidip göz damlası ve peçete aldı. “Gözüne damla damlatacağım şimdi. Gözünü kırpma,” deyip yanına gitti tekrar. Bir gözünü açtı. Damlayı damlatırken Irmak gözünü kırpmadı. Bu sırada Selim devam etti. “Sen 4-5 yaşlarındaydın. Hatırlamazsın. Abinin lise arkadaşıyım.”

Selim bir süre muayene etti Irmak’ı. Uyuşturucunun etkisi biraz geçmişti. Bildiği bir ilaç vardı. Hemen geçirebilecek bir ilaç. Fakat Irmak’ın bünyesi bu ilacı kaldırır mıydı, bilmiyordu. Soner’e anlattı bu durumu. Soner kardeşinin iyileşmesi için kabul etti. Ve selim ilacı Irmak’a enjekte etti(çok garip bir cümle oldu)

 

 

 

Bölüm is finiş

yine sad bir bölümü daha dilber dinleyerek yazdım :)

Ay öptümm

bbbb

Loading...
0%