Ya naberr. Çok özledim kız sizi.
Bu arada şuna açıklık geitreyim Selim (doktor) Irmaka ilaç enjekte etti iyileşmesi için ırmakın bünyeside bu ilacı kaldıramıyo o yüzden ırmak böyle YANİ SELİM UYUŞTURUCU VERMEDİ. hoh sakinim
Bugün bok gibiydi mk VE YARIN OKUL VAR AY ÇILDIRCANM
Neyseee
İyi okumalar...
Oy: 10
Yorum: 20
Okuma: 100 (bi zahmet)
Şarkı: Ateşteyim
Irmak’tan
Çalan alarmım ile bir hışımda yerimden fırladım. Bugün o gündü. Kitabımın basıldığı gün. Yatağımda oturup ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Yere bakarken gülümsedim. Kitabım basılmıştı.
Haktan’a kediyi götürdüğüm günün üzerinden 3 hafta geçmişti. Durumum hâlâ aynıydı. Ara sıra yine kötüleşiyordum. Ve bana hâlâ ne olduğunu kimse anlatmamıştı. Artık bende umursamıyordum.
Ayağıma terliklerimi geçirirken bir ses işittim. Anahtar sesi. Yoksa…
Hızla terliklerimi giyip aşağı kata koşmaya başladım. Hızla köşeyi dönüp içeri giren kişiye baktım: Annem.
“Anne!” diyerek hızla boynuna sarıldım. Dudaklarımdan neşeli bir kahkaha dökülürken daha sıkı sarıldım. Kokusunu içime çektim. Peynirli poğaça gibi kokuyordu her zamanki gibi.
“Ay kızım, dur.” Dedi annem ama dinlemedim. Daha da sıkı sarıldım.
Annem, “Dur kız dur,” derken o da kollarını belime doladı. Bir eli sırtımı sıvazlarken diğer eli saçlarımdaydı. “Nasıl özlemişim,” Saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. “Nasıl özlemişim,” bir öpücük daha. “Nasıl.” Ve bir öpücük daha. Ellerini omuzlarıma yerleştirip beni kendinden uzaklaştırdı. Baktı bana bir süre. Bende ona baktım. Üstünde takım elbise vardı gri renkte. Altında topuklu ayakkabıları.
“Sen gün geçtikçe güzelleşiyorsun ha?” dedi.
“Senin kadar olamayız be Ayşe sultan.” İkimizde güldük.
“Abimi gördün mü? Karakolda o.”
“İlk onun yanına gittim. Senin burada olduğunu söyleyince buraya geldim bende. Gel bizim eve geçelim. Kahvaltı hazırlarız beraber.”
“Olmaz,” dedim hızla.
“Neden?” dedi annem üzgün bir şekilde. Onu üzmek istemezdim ama bu önemliydi.
“Kitabım basıldı bugün anne!” dedim sevinçle. İlk dediğimi anlamadı. Bocaladı.
“Ne,” dedi. Boş bulunarak güldüm bu haline.
“Kitabım diyorum, basıldı anne!”
“Irmak,” dedi duygulu bir şekilde. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. “Seninle gurur duyuyorum.” Derken yüzünü saçlarıma gömdüğü için sesi boğuk çıkmıştı.
Geri çekildiğinde gözlerinin dolduğunu fark ettim. “Ağlama,” dedim.
“Hadi sen git, geç kalma.”
“Tamam,” yanağına öpücük kondurdum. “Bana şans dile.”
“İyi şanslar kuzum benim.” Deyip yanağımı öptü. Yukarı kata çıkıp hızla ılık bir duşa girdim. Yaz geliyordu yavaş yavaş. Ve bugünde hava sıcaktı. Yani kalın giyinmeyebilirdim!
Duştan çıktıktan sonra bir yandan saçlarımı kurularken bir yandan da dolabımın karşısına geçmiş, kıyafet arıyordum. En sonunda bol bir kısa kollu tişörtü üstüme geçirdim. Üstünde Gumball ve Darwin vardı. Altıma ise siyah renkte kargo pantolon geçirdim. Gumball’ı çoraplarımı da giydiğimde tam olmuştum. Hızla kulağıma halka küpelerimi taktım. Yüzüme ise çok bir şey sürme gereksinimi duymadım. Bir rimel, allık ve ruj ile tamamdım.
Aşağı koşa koşa inerken fortmantodan çantamı aldım. Ayağıma spor ayakkabı geçirirken üstüme kot cekektimi geçirip hızla aşağı indim. Yayın evi beni almaya gelmişti. Otobüsten kurtulmuştum. İyice mutlu olurken hızla arabaya geçtim. Efsun da arabadaydı. İçeridekilerle selamlaşma faslından sonra hepsinin aşırı samimi olduğunu fark ettim. Kendimi buranın parçasıymış gibi hissettim. Kapak tasarımcısı Kerem, editörüm ve menajerim Efsun ve ekipten birkaç kişi daha.
Kısa bir süre sonra ise yayın evine varmıştık. Arabadan inerken Efsun koluma girdi hızla.
“Ay nasıl hissediyorsun aşkım?”
“Çok heyecanlı. Ay Efsun,” diyerek ona döndüm. “Gazeteciler falan gelecek mi?”
“Ay bilmem ki, gelirler herhalde.”
“Kızlar n’aber?” diye ikimizin arasına giren kişi ile kısık bir çığlık attım. Kerem’di. Yavşak birine benziyordu. Zaten bir akıllıya denk gelsem şaşardım.
“Ay Kerem Bey, korkuttunuz ya!”
“Kerem Bey demene gerek yok,” derken iki kolunu da ikimizin omzuna atmıştı. “Kerem demen yeter.”
Göz devirmek, kusmak istedim fakat yapmadım. İsteksiz şekilde gülmekle yetindim. İçeri geçtiğimizde görevliler bizi karşıladı. Herkes çok samimiydi, onda sıkıntı yoktu fakat şu Kerem malı peşimi bırakmıyordu.
Konuşma, tanışma, o, bu, şu derken ilk kitabım basılmıştı. Kitabı Efsun elime bıraktı. Dolu gözlerle baktım kitaba. İlk kitabımdı. Yan taraftaki Kerem akıllılık edip bu sahneyi kameraya alıyordu.
“E hadi,” dedi Efsun. “İlk kitabına imzanı at bakalım.” Yanımdaki masaya kitabı koyup yavaşça kapağını araladım. Bu, çok güzel bir duyguydu. Hızlıca kenardan tükenmez alıp bir şeyler yazdım. İmzamı da attıktan sonra kapağı yavaşça kapattım.
İlk kitabımı eline alan kişiye sevgilerimle;
Uykulubiryazar (Irmak)
Kalemi bıraktığım sırada hâlâ inanamıyordum. İkinci kitabı da verdi Efsun. “Bu da sende kalacak.” Elimdeki kitaba baktım. Kenara koydum onu da. Ellerimi ağzıma kaparken Efsun bana sıkıca sarıldı. Bende sarıldım ona.
“Şimdi basılan kitapların 50.000 tanesini imzalama vakti,” diyen genel yayın yönetmenine kaydı bakışlarım. O ise gülümseyerek baktı bana.
🎀🎀🎀
“49 bin 997,”
“998,” diye düzeltti beni Efsun. Ciğerlerim çıkmıştı anam. O neydi öyle.
BEYNİM YANIYORDU!
“49 bin 999 ve 50 bin.” Deyip kendimi sandalyeye bıraktım. Elim ağrıyordu. Geceleri yazı yazarken bu kadar yorulmamışımdır.
Ellerimi masaya koydum. “Efsun bileklerime kolonya sür yoksa ben Allah katına gideceğim yakında.” Beni ciddi ciddi dinleyip bileklerime kolonya sürdü Efsun. Bu sırada Kerem geldi. Yanımdaki sandalyeye otururken kolunu benim sandalyemin arkasına attı. NEDEN BU KADAR YILIŞIKSIN KARDEŞİM? YÜRÜ GİT!
“Yoruldun mu küçük hanım,” Çok afedersiniz ama AMINA KODUĞUMUN OROSPUSU KÜÇÜK HANIM NE???
“Yoruldum.” Diyebildim sadece. İçimdekileri dışıma vurmadım. Ayağı kalkıp çantamı almaya yeltendim fakat başım şiddetle dönünce elimi hızla başıma attım. Bir elimle masadan destek alırken bir elin belime dolandığını hissettim. Hiç tanıdık eller değildi. Bu eller Kerem’indi.
“Irmak!” dedi Efsun. Hızla önüme geçip sandalyeye oturmamı sağladı. “İyi misin? Cevap ver,”
“İyiyim,” diye mırıldandım. Önüme gelen saçlarımı arkaya attım. Kerem’in elleri hâlâ belimdeyken Efsun’un uzattığı suyu aldım yavaşça. Suyu kafama dikerken gözüme ilişen şey ile su boğazımda kaldı ve öksürmeye başladım. Belimdeki eller sonunda belimi bırakıp sırtıma iki kez hafifçe vururken Efsun bana garip garip bakıyordu.
“Kız ne oldu, iyi misin?”
“İ-iyiyim.” Dedim. Tam gitmek için ayaklanacakken genel yayın yönetmeni geldi.
“Irmak Hanım, isterseniz gidebilirsiniz. Bizimkiler sizi bıraksın mı?”
“Gerek yok, teşekkür ederim ben giderim.” Gülümsedi. Efsun’a ve Kerem’e hitaben konuştu bu sefer.
“Arkadaşlar siz benimle gelin, iyi günler Irmak Hanım.”
“İ-iyi günler.” Dedim. Ayağı kalkıp çantamı ve ceketimi alırken çaktırmadan ona baktım. Oradaydı. Efsun’a sıkı sıkı sarıldım. Beni tembihledikten sonra genel yayın müdürünü takip etti. Kerem’e döndüm. “Görüşürüz Kerem.” Kapıya doğru yöneldiğim sırada kolumdan tutup durdurdu beni. Dişlerimi sıktım. Kaçamamıştım. Sahte bir gülümsemeyle ona döndüm.
“Bir şey mi oldu?”
“Yok,” derken elini ensesine attı. “Hani bu işler için haberleşiriz diye kişisel numaranı isteyecektim.” Tam bir şey diyecektim ki telefonum çalmaya başladı. Çantamdan çıkarıp kimin aradığına baktığımda onun ismini görmemle iyice gerildim.
Haktanım
“Kerem!” dedim. Yükseldiğimi fark edince kıstım bu sefer sesimi. “Abim arıyor beni, gitmem lazım.”
“Ama-” telefona ard arda mesajlar düşmeye başladı bu sefer. Elim ayağım birbirine dolaşmış durumdaydım.
“Abim çok kızar bana, sevmez gecikmemi.” Aynen; abim kumral saçlı, ela gözlü olandı değil mi? SUS İÇ SES!
“İyi, peki. Görüşürüz.” Yapmacık bir şekilde gülümserken el sallayıp hızla olay mahalinden uzaklaştım. Kapıya çıktığımda elim ayağım titriyordu. Etrafa bakındım. Az önceki yerinde değildi. Otoparktaki arabası gözüme çarptı. Hızla oraya geçip arabaya bindim. Ona döndüğümde ise gülmekle somurtmak arasında kalmıştı. Somurmayı tercih etti.
“Ay ne yapıyorsun be!” dedim cırlayarak. Sinirimi bir şekilde atmalıydım ne de olsa.
“O ebesini siktiğim piç kim?” Aklımdan bir şeyler geçiyordu… Yok ya, kıskanmamıştır. Ben cevap vermeyince sorusunu yineledi: “O belini tutan sarı pipi kimdi?”
“Seni hiç alakadar etmez, hem sarı pipi ne be?” Elini sert bir şekilde direksiyona vurduğunda irkildim. Biraz tırsmış olabilirdim.
Soğuk bakışlarıyla bana döndü. Kokusu ciğerlerime şenlik yaşatırken kalbimin küt küt atmasını sağlıyordu. “Benim olana dokunan kendini nezarethanede bulur.” O az önceki birazı atalım. Resmen tırsmıştım çünkü. Hem benim olan derken neyi kastediyordu. E ben bir şey anlamamıştım ki.
Ben konuşmadım, o da konuşmadı. Kemerimi takarken o da arabayı çalıştırdı. Öyle sert sürüyordu ki bir an araba kırılacak sandım. Direksiyonu avucunun içi ile çeviriyordu bir de. Canıma kastı vardı galiba.
Araba abimin evi değilde annemin evinde yani aile evimizde durdu. Bocalarken ona döndüm. “Burada neden durdun?”
“Annen evde ya,” sesi az önceki gibi sert değildi.
“Annemin geldiğini nereden biliyorsun?” Elaları pür dikkat beni inceliyordu. Bakışları beni hiç de rahatsız etmiyordu, garipti. En son dudaklarımda durdu bakışları. Dudaklarımı ıslattım istemsizce.
“Karakola geldi sabah.” Kırmızı dudaklarını inceliyordum ki sözleri ile duraksadım. Ne? Annemle tanışmışlar mıydı?
“Annemi tanıyor musun?”
“Evet,” dedi tüm rahatlığıyla. “Soner komaya girdiği zaman tanışmıştık işte.” Bir eli yavaşça yüzüme uzandı. Topuz yaptığım saçımdan fırlayan saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. “Hadi git, annen merak etmesin.” Gitmek için hareketleniyordum ki ona döndüm aniden. Ve kollarımı boynuna doladım. O daha ne olduğunu anlamaz iken geri çekildim. “Teşekkür ederim,” Hâlâ bocalamış şekilde bakıyordu. “Eve bıraktığın için yani. Görüşürüz.” Deyip el salladım ve kızaran yanaklarımı gizlemek için kafamı öne eğip eve vardım.
Kapıyı çaldığımda annem yerine abim açtı kapıyı. “Ay yine mi sen? Başıma bela oldun.” Deyip yanından içeri girmeye çalışıyordum ki kolumdan tutmasıyla bu girişimim yarıda kaldı. Beynim de boş durmayıp ne yaramazlıklar yaptığımı tartıyordu.
“Kitabın basılmış kız, valla hiç de haber vermiyorsun. Ketum.” Deyip sarıldığında bocaladım ama sarılışına karşılık da verdim. Geri çekildiğinde totoma vurup ilerletti beni. “Hadi geç bir salona.” Onun beni itiştirmesine izin verirken salona girdim. Ve gördüğüm kişi ile şoke oldum.
“Baba,” ben kaskatı kesilmişken bir adım attı.
“Irmak,” Yüzüne öylece baktım. Kendime geldiğim an ise koşup hızla boynuna sarıldım. Fakat çok uzun olduğu için yetişemedim. Babam bunu fark ettiğinde popomdan destekleyerek beni yukarı zıplattı. Ona uyup bacaklarımı beline doladım. Sıkıca sarıldım. Çok özlemiştim. Bugün mutluluk günü müydü ne?
Geri çekilip yanağını öptüm. Diğer yanağını da öptüm. Neredeyse 1 yıldır görüşmüyorduk. O da yanağımı öperken beni yere bıraktı.
“Ne zaman geldin?” derken mutluluktan havalara uçacaktım.
“1 saat falan olmuştur. Sen onu bunu bırak ta kitabını göster bize.” Aydınlanma yaşarken hızla boynumdaki çantamdan kitabımı çıkarıp babama uzattım. Abimle annem de yanımıza geldi.
Kitap kapağında iki yüz vardı. Yan yana fotoğraf çekilmiş iki kişi, sevgili. Biri mavi biri ela gözlü. Kitabın ismi Sonsuz ‘du. Sonsuz olan bir aşkın kitabıydı. Yazar ismi olarak ise Uykulu Bir Yazar yazıyordu. Bu ismi bana okurlarım takmıştı. Onlar her şeyimdi.
Beni tebrik etmeleri, yemek yeme faslından sonra salonda toplanmış bir yandan sohbet ediyor, bir yandan da çay içiyorduk.
“Irmak uslu muydu ben yokken?” diye konuşan babam ile daldığım yerden bakışlarımı ayırdım. Ela gözlümü düşünüyordum.
“Ya baba,” diye abim söze atıldı. Ona en tip bakışlarımı atarken konuşmaya devam etti. “Her gün karakolda topluyoruz. Ya beni gıcık etmek için ya da başka sebeplerden geliyor.”
Babamın tek kaşı kalkmıştı. “Ne gibi sebepler?” Abim yine konuşacaktı ki hızla yanına kayıp ağzını kapadım. Susabilirdi.
“Yok ya ne babası karakol. Ay yani ne karakolu baba. Değil mi abi?” diye abime döndüm ama avucumu ısırınca elimi tutup ağzından çektim.
“Bak baba görüyorsun. Kim suçlu kim güçlü.” Abimin tek kaşı kalkarken ne demek istediğini anladım. Haktan’ı anlatırım.
Hızla babama döndüm. “Ay baba valla her Allah’ın günü karakoldaydım. Ne bok varsa yedim. Allah de benim belamı versin. Ne yaramaz insanmışım ben be.” Abim bu ani tepkime kahkaha atarken omuzuna silleyi geçirdim. Onlar sohbete devam ederken benim telefonuma mesaj geldi. Abim ile bakışlarımız kesişti anında. Kaşları havalanarak baktı bana. En ters bakışlarımı attım ona. Ve götümün altındaki telefonumu çıkarıp kimin mesaj attığına baktım.
Haktanım: İyi misin?
Abime dönüp gülümseyerek baktım ve mesaja cevap verdim.
Haktanım kişisini Koocam olarak değiştirdiniz
Siz: İyiyim de bişe mi oldu
Koocam: Bugün kötü oldun ya onun için
Koocam: Gelip bakamamıştım
Siz: saol iyiyim
Koocam: tm
Siz: tm
Koocam: görüşürüz o zaman
Siz: Görüşürüzzzz
Telefonumu kapayıp bizimkilerin sohbetine dahil oldum. Herkes yatağa geçtiğinde bende odama doğru yol aldım. Odama girdiğim sırada yatakta gördüğüm şey ile şaşırdım. Bu bir çiçekti. Lavanta çiçeği. Odam ful lavanta kokuyordu. Kimindi bu? Lavanta sevdiğimi nereden biliyordu? Yavaşça çiçeğe baktım. Bomba olabilir miydi? Sıç, abart.
Çiçek demetini elime alıp kokladım. Çok güzel kokuyordu. Üstünde ise bir not vardı. Notu alıp okuduğumda ise taş kesildim.
Basılan kitabın hayırlı olsun. Umarım ömrün de kitabının adı gibi uzun olur.
Haktan’dan
Ley anam ley bölüm bitmiş.
Ay yaşımı söylemekte tereddüt ediyom
Çok küçüksem ıı ne yapın bende bilmiom
Bu satırın yorumuna yazcam yaşımı
lütfen dikkatli okuyun:)
AY ÖPTÜMMMMM
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.3k Okunma |
4.09k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |