39. Bölüm

26. MİNİK BİR BUSE CNM

★𝐓𝐚𝐝𝐨𝐰★
canimsenhayirdir

 

 

Selammm. Evt yarın çok saçma bir sınav var ona çalışıyorm ve size bölüm atıyorum ŞÜKÜR EDİN Kİ HER HALDE BÖLÜM ATAN BİR YAZARININZ VAR

BVHUIHUVJBKJ neyse

LAN 10K OLMUŞUZ AĞLIYACAĞIMM

İyi okumalar...

Oy: 12

Yorum: 22

Şarkı: Hercai- çelik

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazar’dan

Hayat pek adaletli değildir. Kimine çok adaletli, kimine ise adaletsin. Pekala Haktan’a da adaletsiz yönünü göstermişti. Haktan’da adaletsizliğe adalet ile karşılık vermiş, avukat olmuştu. Her kötülüğü yok edeceğini sanmıştı ama olmuyordu işte. Caniler çoğaldıkça çoğalıyordu.

Kötülük sınır bilmez bir hâl alıyordu zaman geçtikçe. Kimi birinin başını kesiyor, kimi uyuşturucu satıyor, kimi intihar ediyor, kimi suçu yokken öldürülüyor. Ve niceleri. Haktan ise önünde hangi dava gelirse hiçbir zaman kaybetmiyor. Çünkü bir kere bile kaybetse, kötü onu yenecekti. Biliyordu.

Gözleri sızım sızım sızlıyordu Haktan’ın. Aynı şekilde tüm vücudu. Ne hareket edebilecek durumda, ne de konuşabilecek. Gözlerini aralamayı denedi zorla. Çok ağırdı gözleri. Neden böyleydi diye sorguladı kendi kendine. Gözlerini en sonunda araladığında boş boş tavana baktı bir süre. Alnında ıslak bir şey hissettiğinde ağrıyan bedenine rağmen elini alnına attı. Bu bir ıslak bezdi. Ve, sirke kokuyordu. Yüzünü buruşturdu. Yatakta oturur pozisyona geçtiğinde yanındaki komodinde bir kap ve içinde sirke olduğuna emin olduğu su vardı. Ve aklına o an herşey doluştu. Hatırladı ne olduğunu.

E peki neredeydi o zaman, dedi içinden. Bezi kabın içine atarken ayaklandı. Daha iyi hissediyordu kendini. Hem de fazlasıyla.

Yavaş ve ağır adımlarla aşağı indiğinde burnuna nefis bir koku ulaştı. Merakı iyice artarken en sonunda aşağı varıp mutfağa doğru baktı. Ocakta bir tencere vardı. Ilık duruyordu. Hemen soluna baktığında ise öylece kaldı bir saniyeliğine. Irmak buradaydı, gitmemişti.

Bacaklarını kendine çekmiş, kollarını bacaklarına dolayıp başını dizine yaslamış bir şekilde uyuyordu. Gülümsemesine engel olamadı Haktan. Bu kıza bir şeyler hissettiğine artık karar vermişti. Onun olması için elinden geleni yapacaktı.

Yavaşça kızın yanına gitti. Çekinmeden kollarını belinin ve bacaklarının altına yerleştirip kucakladı. Burnuna lavanta kokusu dolarken gülümsedi. Bu kokuyu o da seviyordu.

Yine aynı yavaşlıkla ve ağrılıkla yukarı çıkıp odasına ilerledi. Kapıyı ayağıyla itip yatağa uzandırdı Irmak’ı. Çok dikkatli davranıyordu uyanmaması için. Hava ılıktı ama ne olur ne olmaz diye üstüne pikeyi örttü. Aklına düşen fikir ile dudaklarını kızın alnına yaklaştırdı. Minik ama onun için bir ilk olan öpücük bırakıp geri çekildi. Gülümseyerek ona baktıktan sonra sirkeli su dolu kabı eline alıp aşağı indi. Mutfağa geçtiğinde kabın içindeki suyu döktü yavaşça. İçini çalkalayıp kenara bıraktı. Bez parçasını ise çöpe attı.

En merak ettiği şeye, tencereye yönelip kapağını araladı. Yüzüne o müthiş koku vururken yutkundu. Tarhana çorbasıydı.

Dolaptan tabak çıkarıp çorbayı tabağa koydu. Çekmeceden kaşık alıp yemek masasına tabağı yerleştirirken cebinden telefonu çıkarıp saate baktı. 1 dakika vardı. Hızla sandalyeye oturup uygulamaya girip kitabın adını yazdı. Sepette olan kitabın sekmesini açtı. Hâlâ satışa sunulmamıştı.

Son 3;

2,

1,

Ve sıfır.

Anında satın al tuşuna bastığında kitabı satın almıştı. İlk imzalı kitap ona gelecekti. Çorbadan bir kaşık alıp ağzına götürdü. Bu, çok güzeldi. Hem de çok.

İnstagrama girdi hızla. Irmak’ın hesabına bakmak istemişti canı. Bakabilirdi. Ne de olsa ilerde onun olacaktı. Tabii, Kerem lavuğu hayatından siktir olup gitseydi.

Bir kaşık daha çorbadan alırken Irmak’ın hesabını açmıştı. Profilinde Atatürk’ün resmi vardı. İçi bir hoş olurken iyice karıştırdı hesabı. Geneldi kitaplık, kitap, kahve ya da bölümlerle ilgili spoiler vardı. Aşağı inmeye başladı. En sona gelmişti. En sondakinden başlayıp hepsini incelemeye başladı.

Kalp ya da alev atmadı. Baktı sadece. Onun kalbi attı pır pır. Onun alevlendi yüreği kor gibi. Birinde salıncaktan, dağdan, bayırdan, çayırdan, havuzdan, yavuzdan, muzdan derken her şeyden düştüğünü fark etti. Ya düşüyor, ya da başkasını düşürüyordu. Gülmesini engelleyemedi. Sesli güldü hatta.

Çorbasını bitirdi, bir tabak daha içti. Onu düşündü, bir tabak daha içti. Ve öylece 1 saat geçirdi…

Bu sırada Soner annesi ile telefonda konuşuyordu.

“Oğlum,” dedi annesi birden ciddiyetle.

“Efendim anne?” dedi Soner’de merakla.

“Irmak’a ne oldu?” Soner kanının donduğunu hissetti. Annesi Bihter ise devam etti. “Kız gidip gidip geliyor? Ne olduğunu anlat bana hemen.”

Soner derin bir nefes verdi, kaçış yoktu.

“Bu bir ara beni komaya sokan özürlüler varya, işte onlar intikam oldun diye Irmak’ı kaçırdılar.” Bu sefer Bihter hanımın kanı buz tutmuştu. Kızını mı kaçırmışlardı.

“İşte onu kaçırırken bayıltmak için kullandıkları iğnenin içine uyuşturucu da koymuşlar.” Diye devam etti Soner. Sol omzundaki yük gitgide artıyordu, vicdan azabı çekiyordu. “Birkaç gün yoğun bakımda kaldı. Sonra Selim geldi, hani şu lise arkadaşım. Neyse işte bir ilaç var dedi, iyileştirir hemen dedi ama Irmak’ın bedeni kaldırır mı bilmem dedi. Bende kabul ettim. Büyük ihtimal bedeni ilacı kaldıramıyor. Ama gerçekten de uyuşturucunun etkisinden hemencicik çıktı.” Derin bir nefes verdi. “Anne,” dedi kısılan sesi ile. “Özür dilerim.”

Yutkundu Bihter hanım. “Neden bana bunu şimdi söyledin?” Zor kurmuştu cümleyi. Algılayamıyordu.

“Kızarsın diye,” mırıldandı sessizce Soner.

Bihter hanım ise beklenmeyecek tepki verdi. “Niye kızayım oğlum? Sen mı kaçırdın kardeşini? Ona ne kadar düşkün olduğunu ve korumaya çalıştığının farkındayım. Sen elinden geleni yapmışsındır zaten. Senin bir suçun yok, kendini üzme.”

Şaşkındı Soner. “N-ne,” diyebildi. “Kızmadın mı yani?”

“Ay oğlum niye kızayım? Irmak’a da iyi olmuş. Kanlı manlı kitaplar yazıyordu, hak etti o.”

Diyecek söz bulamadı Soner. “Anne,” dedi titreyen sesi ile. “Teşekkür ederim. Ama babamın kulağına gitmesin yoksa beni ayaklarımdan tavana asıp box torbası yerine kullanır.” Güldüler ikiside. Ve olayı çözmüş oldular…

🎀🎀🎀

Irmak’tan

Boynum ağrıyordu. Hemde feci. Lakin sırtım nedense bir koltuğa göre yumuşacık bir yerdeydi. Neredeydim ben ulan?

Gözlerimi aralarken esnedim. Uykumu güzel almıştım. Oturur pozisyona geçerken etrafıma bakındım. Burası, LAN! BEN NE ARA HAKTAN’IN ODASINA GELMİŞTİM?

Anında ayaklanıp odadan çıktım. Aşağı indiğimde Haktan’ı gördüm. Üstünde cübbesiyle duruyordu. Yakalarını düzeltiyordu. Altında siyah kumaş bir pantolon, üstünde beyaz bir gömlek ve ceketi vardı. Onun üstünde de cübbesi. Kasları ince kumaştan belli oluyordu. Derince yutkunurken bana döndü. Bana doğru çok ani (şüpheli) döndüğü için dengemi kuramadım ve yanımdaki duvara tutundum. Sahi, ben niye buradaydım? La Haktan hastaydı!

Dengemi kurup yanına koştum hızla. Karşısına geçtiğimde parmak uçlarıma çıkıp elimi alnına attım. Ateşi yoktu.

“Çok şükür,” diye mırıldandım. Parmak ucumdan inerken yüzlerimizin çok yakın olduğunu ve onun beni pür dikkat izlediğini fark ettim. Yatağa atmamak için zor tuttum kendimi.

“Çorbanı içtin mi?” diye sordum.

“Evet.” Dedi. “Gel eve bırakayım seni.”

“Olmaz,” dedim hızla. “Yoluna ters kalır.”

“Yoo,” dedi gevşek gevşek. “Gayet de yolumun üstünde.” Bir eliyle arkasında kalan kapıyı açıp diğer elini geçmem için öne uzattı. “Buyurun hanımefendi.”

Ne oluyordu ne oluyordu? Yanaklarıma kan hücum ederken kapıdan geçtim. O da arkamdan gelirken kapıyı kapadı.

Arabaya doğru ilerleyip hızla kapıyı açtım ve ön koltuğa oturdum. Haktan’da peşimden gelim sürücü koltuğuna oturdu. Kemerlerimizi bağladığımızda arabayı çalıştırdı. Araba çalışınca radyo da çalıştı otoatiken. Bir kadın konuştu.

“Servet Bey, sizin en anlamı bulduğunuz bir söz, bir şiir var mıdır?”

“Tabii ki,” dedi yaşlı bir adam sesi. “Cemal Süreya’yı bilir misiniz? Kendisi hemşerim olur. Onun sözlerini çok severim.”

“Bize bahseder misiniz bu sözlerden?” dedi kadın. Bizde bu sırada bayağı yol almıştık.

“Verebilirim. Örneğin; ‘Şu üç günlük sevdalara inat serserice değil, adam gibi seviyorum.’ Özellikle şu çok güzel; ‘Öyle güzel bakma bana; Allah yarattı demem severim!’ Sana bir baba nasihatım olsun bu söyleyeceklerim kızım:

Hayat bu, üç günlük. Eğer seviyorsan biri söyle ona, bekleme. Çünkü yarın pişmanlığını çok çekersin. Eskiler demiş zaten son pişmanlık fayda vermez diye, o yüzden gönlün birine sevdalıysa o kişi senin olana kadar koş peşinden. En azından denedim dersin, yaptım fakat olmadı dersin. Yapmadım demekten iyidir. Kim bilir, belki de onun gönlü de sana yanıktır? İnsan hayatta risk almalı bu yüzden. Bazen riskler güzel sonuçlar doğurur, bazen kötü. Denemekten de zarar gelmez. Sen yeter ki koş peşinden onun.” Yutkundum derince. Bu adam neden bu kadar güzel konuşmuştu? Bu dayıyı bulup ondan hayat tavsiyesi almalıydım.

“O zaman Çelik’ten Hercai şarkısı geliyor,” dedi kadın. Ve Hercai çalmaya başladı.

“Yine gözüm yollarda, neredesin?
Gündüzüm gece oldu kederdeyim
Bilemezsin kaç gece, gelir diye bekledim
Gelmeyince derdime, yenileri ekledim

Gel yârim ol, sevdalım ol
Sultanım ol, fermanım ol
Dertlerimin dermanı ol
Hercai…”

Bu sırada bizim eve varmıştık. Araba druduğunda ona baktım. Yanından ayrılmak istemiyordu. Amcanın da dediği gibi peşinden mi koşmalıydım? Eğer benim olacaksa Hussain Bold’u da geçerdim.

“İncen mi arabadan?” dedi bana bakarken. Gözlerine dalmıştı bakışlarım. Ani bir kararla kemerimi açıp dudaklarımı yanağına yaklaştırdım. Ve minik bir buse kondurdum.

Burnuma o müthiş kokusu dolarken istemeyerek geri çekildim. Evet, amcanın dediği gibi peşinden koşacaktım.

“Teşekkür ederim.”

Hızla arabadan inip aparmana geçtim. Eve girdiğimde kimse yoktu zaten aldırmadım. Camdan gizlice gitmiş mi diye baktığımda eli yanağında arabanın içinde durduğunu gördüm. Gülümserken koşarak odama gittim…

 

 

 

 

 

Bölüm kısa olmuşsa soryy

Size haktan da şu radyodaki amcayı dinler miii

Şimdi tarkan dinlerken ders çalışcam

Bu arada benim annem tarkanla aynı okulda okumuş (bunu öğrenşnce şok oldum)

AY sonraki bölümde görüşürüzzz

ÖPTÜMMM

Bölüm : 20.11.2024 22:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...