47. Bölüm

31. Haktan Sen Hayırdır?

★𝐓𝐚𝐝𝐨𝐰★
canimsenhayirdir

Selam gençlikkk

Naber, hayat nasıl gidiyor??

Bu bölümü dün yazdım ama bugün atıyom şidi ise hım and ı dinleyip mat çözcemmm

Ay SONUNDA O BÖLÜM GELDİİİ

Sizce ne olacak bu bölümdeee?????????????

Yorumlarınızı merak ediyorum

İyi okumalar...

Oy: 17

Yorum: 27

Şarkı: Kumralım

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Irmak’tan

Bir elimle önüme geçen saçlarımı arkaya atarken bir yandan da karakola koşuyordum. Neden koşuyorum diye soracaksanız, yüksek lisans sınavımın sonuçları açıklanmıştı. Ben de bakmamış, abimlerle bakmaya gelmiştim. Maldım çünkü ben.

Tökezlediğimde hızla dengemi kurup koşmaya devam ettim. İçeri girip bizimkilerin genelde olduğu yere baktım. Gözde abla ve Sedef vardı. Tam abimin nerede olduğunu soracaktım ki içeriye 3 kişi girdi. Abim, babam ve Haktan.

“Ay neredesiniz siz?” dedim hızla. Hâlâ nefes alışverişim düzelmemişti.

“Görevdeydik, nerede olacaktık?” dedi abim alayla. Babam ise kenarda duruyordu. Duvara yaslanmış, bakışları ben ile Haktan arasında mekik dokuyordu. Bu beni korkutmamış değildi.

“Dalga geçme be. ALES sınavımın sonuçları açıklandı!” Duydukları ile elini göğsüne atarken ben hızla yanımdaki masaya geçip kolumun altındaki laptopu araladım. Abimle babam arkama geçerken ben hızla sisteme girdim. Sistemdeki yoğunluk öyle fazlaydık ki açılmıyordu. Birkaç kez daha denedim. Bu sefer ekranın ortasında dönen üç nokta çıktığında kalbimin durduğunu hissettim.

“Ay ben bakamayacağım.” Deyip gözlerimi kapadım. Birkaç saniye öylece durdum. Ve abimin sesi kulaklarıma iliştiğinde gözlerimi hafifçe araladım.

“Aferin la, beklemiyordum senden.” Göz kırpıştırarak puanıma baktım. Bir saniye, full mü çekmiştim sınavı?

“Ne!” diye cırladım resmen. “Ben nasıl yaptım bunu? Bunu ben yapmış olamam.”

“Sen yapmışsın ya kızım,” dedi babam.

“Full mü çekti yoksa?” dedi Gözde abla. Karşıdaki koltukta oturuyordu. Hemen çaprazlarında Sedef ile Haktan vardı. Haktan bir şeyler imzalıyordu az önce fakat şuan tüm dikkatini bana vermişti. Her hücremi inceliyordu neredeyse.

“Evet,” dedi abim neşeyle. O, benden daha fazla sevinmişti. Ben afallamış şekilde ekrana bakarken elimi kafama attım.

“Artık Einstein benim. Yüce efendiniz önünde diz çökün.” Diye bağırdığımda abim tarafından kafama yediğim sille ile kısık bir çığlık attım. Ona döndüm sinirle.

“Vururken haber versene!”

“Kafana vuracağım,” deyip bir daha vurduğunda koluna yapıştırdım tokatı.

“Baş komiserim, müdür Esat bey sizi çağırıyor,” diye bir giriş yaptı bir polis. Babamla abim odadan çıkarken Gözde abla ayaklanıp yanıma geldi. Ekrana bakıp yanağıma minik bir öpücük kondurdu.

“Aferin benim kuzuma.” Ekrana bakmaya devam ettim. Bugün daha ne olabilirdi ki?

Haktan kalemi masaya bırakıp eline bir dosya aldı. Ve yanıma geldi. “Irmak, geçen ki dosya hakkında sana birkaç şey sormam lazım.”

“Tamam, gelirim…” deyip ayaklandığım sırada hiç beklemediğim bir şey yaptı.

Haktan,

Benim,

ELİMİ TUTTU!

Evet, ciddiyim. Daha öncede tutmuştu ama hiç bu kadar samimi değildi onlarda. Ben irileşen gözlerimle ellerimize bakarken o hızla beni çekiştirdi. Peşinden ilerlemeye başladım.

Tek gördüğüm şey onun Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile yarışacak omuzları ve gömlekten belli olan kaslı sırtıydı. Bu adam niye bu kadar yakışıklıydı?

Ona yetişemiyordum! O kadar hızlı yürüyordu ki bacaklarım birbirine girmişti. “Yavaş yürü, yetişemiyorum.” Diye sızlandığımda anında durup bana baktı. Kısa bir anlığına ellerimize bakıp gülümserken bu sefer diğerine nazaran daha yavaş yürüyerek ilerlemeye başladı.

Yanndan geçenlerin bakışları bize dönüyordu. Bende elimden geldiğince onlara bakmamaya çalışıyordum. Karakolun 2. Garajı olan -1. Kata indiğimizde hâlâ elimi bırakmamıştı.

“Haktan! Nereye gidiyoruz?”

Cevap vermedi.

“Haktan, cevap ver.” Yine cevap vermedi. Arabaların arasından geçtik, garajın en dip köşelerine geldiğimizde Haktan bir arabanın önünde durdu. Alfa Romeo, Tonale. Siyah renkli. Camları filmliydi.

“Ne, burada mı sorguya çekeceksin beni?” Yine cevap vermezken cebinden anahtarı çıkartıp arabanın kilidini açtı. Elimi yine bırakmazken yolcu tarafının kapısını açıp içeriye dosyayı gelişi güzel savurdu. Kapıyı kapatıp arka tarafın kapısını açtığında elimi bıraktı sonunda. Üşüdüm oracıkta, tek başıma kaldığımı hissettim.

“Geç,” dedi belli belirsiz. Yine konuşacaktım ki elini omzuma atmasıyla taş kesildim. Ve onu dinleyip içeri geçtim.

İçerisi çok hoş kokuyordu. Lavanta gibi.

O da yanıma oturduğunda kapıyı kapatıp arabayı kilitledi. Arabanın içinde yanan ışıklar tek tek kapanırken yutkunup ona baktım. Amacı neydi?

“Irmak,” deyip bana baktı sonunda. “Nasıl başlayacağımı bilmiyorum…” diye mırıldandı. Ve bende aklıma gelen ilk fikri yaptım. Zihnimden ne geçtiyse onu söyledim. Aynı şeyi düşünmüş olacağız ki aynı anda konuştuk.

“Ben senden hoşlanıyorum!”

“Ben senden hoşlanıyorum!”

Aynı anda demiştik ikimizde. Bir iki saniye birbirimize baktık. Bu sessizliği bölen ise o oldu. “E o zaman benden günah gitti,” ben daha ne olduğunu anlamaz iken eli ile çenemi kavradı ve dudaklarını sertçe dudaklarımın üzerine kapadı.

Gözlerim iri iri açılırken ciğerlerime onun kokusu doldu. Aynı zamanda kalbim şaha kalktı. Haktan beni öpüyordu!

Dudaklarını yavaşça oynattığında hissettiğim garip duygu ile gözlerim kapanırken midemde bir şeyler uçuştuğunu hissettim. Bende aynı yavaşlıkla ona eşlik etmeye başladım.

Dudaklarımız iki dansçı gibi dans ediyordu birbirleriyle. Tutkuyla, aşkla, arzuyla. Tıpkı iki âşık gibi, okyanustaki iki balık ya da bülbül ile gül gibi. Birbirini tamamlıyordu sanki.

Bir eli yavaşça yanağıma çıkarken yanağım her zamanki gibi avucuna tam oturdu. Tıpkı yapboz parçası gibi. Benimde ellerim benden izinsiz onun saçlarına dalmıştı bile. Onu iyice kendime çekerken bundan hoşnut olmuşçasına mırıldandı.

Biz iki âşıktık. Biz birbirimizi tamamlayan iki parçaydık. Biz birdik. Bir çifttik biz artık. Hiç ayrılmayacak bir çift.

Ben gördüğüm herkesten hoşlanırdım. Otobüste gördüğüm çocuğa, kitap karakterine, herhangi birine. Bu aşkın da öyle olacağını sanmıştım. Geçici bir heves. Lakin öyle olmamıştı. Ben onunla uğraşırken ilmek ilmek işlemişti kendini içime. O kadar titiz, o kadar özenli yapmıştı ki bunu, bana bile fark ettirmemişti. Sarmalamıştı sağımı solumu. Tanışalı ne kadar olmuştu? 1 ay? Belki de daha az. Ama öyle bir işlemişti ki içime, bu girdiğim girdaptan bir daha çıkabileceğimi düşünmüyordum. Çıkmamak da işime gelirdi zaten.

Ne ara onun kucağına oturmuştum, bilmiyordum. Ama tek bildiğim şey dudaklarının sıcacık ve yumuşacık olduğuydu. En sonunda nefeslenmek için ayrıldık birbirimizden. Alnını alnıma yaslarken bir eli saçlarıma daldı. Diğer eli ise yanağımı okşamaya başladı.

Gözlerimi hafifçe araladığımda bir çift ela karşıladı beni. Benim olan elalar. Benim olan…

Gözlerinin içi gülüyordu resmen. Yanağımı okşayan elinin başparmağı dudağımın kenarına değdiğinde duraksadı. Ve puslu sesi ile konuştu;

“Şimdi, atık benim misin?” Gözlerinin içine bakmakla yetindim. O ise anladı. Gülerken yanağını öptü. Alnımı, burnumu, her yerimi. Ben ise ona sığındım. Çünkü güvenip sığınacağım limanım oydu. O benim her şeyimdi…

 

 

 

 

Bölüm kısa oldu çünkü acelem vardı çok soryyy

AY BÖLÜM NASILDIIIII

Hiç beklemiyordunuz dimi

Dedim bi okurlarımı mutlu edeyim

AQWEDSAQWEDS

Umarım beğenmişsinizdir

Lan bugün bişi öğrendim benim arkım bizim buradaki alışveriş merkezinde HAKAN ADALIYI GÖRMÜŞ QAAQQAQB EVİ YİCEMM

İnş ömrüm yettiğince onu görürüm :)))))))

Sonraki bölümde görüşürüz:)

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 29.11.2024 19:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...