Ay selamlar selamlar yada günaydın mı demeliyim??
BEN GELDİMM
Geçenki bölümü ithaf etmeyi unuttum o yüzden beni affedin kızlar bu bölümü size ithaf ediyorum. @Sensedimbennn ve @Thvrely
Nabersiniz?? Umarım iyisinizdir.
Önceki bölümün sınırının dolmasına son 10 yorum kalmış ama ben bölüm attım dayanamazdım. FGBVCDFG
Ay ara tatile girdikk dimii
Karneleriniz neler bakimmm
Benim takdir her zamanki gibi sjhdjksdjk
Bu bölümde smur sayılmayacak bir smut var (bnece bu smur olmaz yane)
Neyseee hayırlısı olsunn
İyi okumalar...
Oy:31
Yorum: 41
Şarkı: Anlaması Lazım- PERA
1 hafta sonra
Irmak’tan
Ev tıklım tıklım doluydu. Dolu dediğim ben, annem, babam, Efsun, Götalp, Haktan, abim ve Gözde ablam. Annemden çıkmıştı bu fikir. Annem, Haktan’ın davası olmasına rağmen zorlamış ve getirmişti. Gökalp’i de zorlamıştı. Zaten Gökalp’i duyan Efsun ışınlanmıştı.
“Haktan oğlum, annenler nerede?” annemin konuşmasıyla gerçek dünyaya döndüm. Gözümdeki bandaj ve kolumdaki sargı hariç iyileşmiştim. Ama o anları unutamıyordum…
Abim beni sorguya çekecekti anlatmam için ama doktor süre tanımalarını istedi onlardan. Yaşadığım şeyler büyük travmalara yol açabilir dedi.
Büyük travmalar…
“Onlar Trabzon’dalar. Ara sıra buraya gelirler.” Haktan’dan ayrı oturmak zorunda kalmıştım çünkü babam çok pis bakıyordu. Bu sırada yanımdaki Gözde abla kolumu dürtünce ona baktım.
“Benimle mutfağa gelsene,” diye fısıldadı. Sabahtan beri çok gergin duruyordu. Nedenini anlamasam da ayağı kalkıp onun peşinden mutfağa girdim. Kapıyı kilitleyip bana döndü. Bu sırada bende kendime doldurduğum suyumu yudumluyordum.
“Irmak,” dedi. Yutkundu. Bardağı dudaklarımın arasından çektim.
“Efendim abla,” dedim. “Sabahtan beri çok gerginsin. Şöyle şu karın ağrın-”
“Ben hamileyim.” Duyduğum şeyle bocaladım.
Tövbee,
Hamile miydim?
Yüzüne boş boş baktım. O da vereceğim tepkiyi sabırsızlıkla bekliyordu.
“H-hamile misin?” dedim. Güldü histerik bir şekilde. Bakışlarım karnına kaydı. Bir can taşıyordu orada. Artık iki candı. Bakışlarımı ona kaldırırken gözlerim dolmuştu.
“Hala mı o-oluyorum ben?” dediğimde başını olumlu anlamda salladı. Kısık sesle konuşuyordum.
“Abim biliyor mu?”
“Hayır, daha söylemedim.” Yutkunurken kollarını açtı. Dikkatli bir şekilde ona sarıldım. Abimin tepkisini çok merak ediyorum.
Geri çekildiğimde buruk bir gülümsemeyle ona baktım. “Bir hala olmadığım kalmıştım. Çok garip duygular yaşıyorum. Başka kim biliyor?”
“Bir sen,” Derin bir nefes verdi. “İçer gidelim. Yoksa işkillenecekler.” Onu başımla onaylarken içeri geçtik. Herkes gülüyordu. Abim konuşuyordu. Kesin beni anlatıyordu.
“Kendi beceriksizliklerini anlatmıyor, gelip benimle dalga geçiyor.” Abime tip bir bakış atıp yerime oturdum.
“Sen çok beceriklisin yani?” deyip bana baktı abim.
“Tabii,” dedim övünerek. “Ne sandın?”
Abim sabır dilercesine mırıldanırken önüme döndü.
(Yn: soner ve ırmak tam nazike-hüsnü vibesi vermio muu?- arka sokaklardan bu karakterler- arka sokaklar izlemeyen bu kitabı terk etsin çnk yazarınız arka sokaklar bağımlısıı)
Gökalp Efsun ile, annem babam ile, abim Gözde ablam ile derin bir sohbete dalmıştı. Ben ise Haktan’a aşk dolu bakışlarımı atıyordum. Bana çapkınca bir bakış attığında utandım anlığına. Ela gözlüm utandığımı anlayınca gülümsedi. Telefonunu cebinden çıkarırken çenesi ile telefonumu işaret etti. Sessizde olan telefonumu elime aldım.
Haktanım: güzel gözlüm
Haktanım: bana odanı gezdirsene
Siz: senin adın ela gözlüm, benim adım güzel gözlüm mü oldu?
Haktanım: aynen öyle
Siz: senin gözlerin daha güzel
Haktanım: seni gördüğü için öyledir
Anında ateş basarken kaçamak bir bakış attım Haktan’a. Gülümseyerek bana bakıyordu o da.
Haktanım: Efsun’un dediği kadar var
Siz: ney?
Haktanım: utanınca çok tatlı oluyorsun
Siz: ya Haktan utandırmasana
Haktanım: onu bunu boşver birgün böyle kimse bizi sormayacak
Haktanım: senin odanda,
Haktanım: senin yatağında
Haktanım: seninle
Haktanım kişisi yazıyor…
Siz: AY TAMAM
Siz: lütfen sus
Haktanım: şuan yanına gelip seni yememek için zor duruyorum
Haktanım: ben sigara için çıkıyormuş gbi yapacağım
Haktanım: sende peşimden bir bahane bul çık
Haktanım: odanda buluşalım
Haktanım: nasıl fikir??
Siz: sen bugün azdın
Siz: ciddi ciddi
Siz: beni yatağa atacaksın diye korkuyorum
Haktanım: onu da bir gün yaparız be güzel gözlüm
Siz: HAKTAN
Haktanım: tamam tamam
Haktanım: bak bahane bul
Haktanım: ben kalkıyorum
Siz: tamam
Telefonu kapatmadan hızla arama motoruna girdim. Odadan ayrılmak için bahaneler diye arattığımda bir sürü seçenek çıktı. Bu sırada Ela gözlüm çıkmıştı. Hiçbirini beğenmediğimden çıktım arama motorundan.
Tabii ki de klasik yöntemimi yapacaktım.
Alarmlar yerine girip zil sesine bastım. Telefonum çalıyormuş gibi yaptığımda ayaklandım. Sanki açıyormuş gibi yapıp kulağıma dayadım ve, “Alo?” diyerek odadan çıktım. Başarmıştım. Odadakilerin yüzde doksan dokuzunun bizim kaçamak yaptığımızı anladığına tabii ki de biliyordum ama umursamadım.
Yukarı kata çıkıp odama girdiğimde ise elinde bir kitap ile yatağımda uzanmış bir Haktan ile karşılaştım.
Kapıyı yavaşça kapatıp kilitledim. Yanına doğru ilerleyip yatağa oturdum ve karşısında bağdaş kurdum. Elindeki kitap benim kitabımdı.
“İkinci kitapla ilgili, sevgiliye özel bir spoiler yok mu?” dediğinde ise bocaladım. Ne yani, kitabımı mı okumuştu Haktan?
“Kitabımı mı okudun?”
“Hem de imzaladığın ilk kitabı,” dediğinde ise iyice şaşırdım. İlk imzaladığım kitap ona mı denk gelmişti?
“Haktan, sen ciddi misin?” Gülümserken elindeki kitabı yatağımın kenarındaki komodine koydu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. “Ciddiyim,” bakışları dudaklarıma kaydı. “Hem de hiç olmadığım kadar.”
Ve bu cümlesinden sonra gelişti her şey.
Ben daha ne olduğunu anlamaz iken bir anda kendimi yatakta yatarken, onun altında buldum kendimi.
“Ne yapıyorsun Haktan, bir gören olacak.” Burunu burnuma sürttü.
“Olsun, sen olduğun sürece ben razıyım.” Yutkundum. Gözlerimizi ayırmıyorduk.
“Sen cidden azmışsın.” Çapkınca gülümserken dudaklarını boynuma değdirdiğinde içim titredi. Şuan yapmamalıydı bunu. Olay farklı yerlere gidebilirdi.
Derin bir nefes çekti içine. “Çok güzel kokuyorsun.”
“Nasıl kokuyorum ki?” diye sordum merakla. Başını boynumdan çekip bana baktı.
“Lavanta, lavanta gibi.” Dudaklarına kaydı bakışlarım. Çok güzel duruyorlardı. En son dayanamayan ben olup elimi boynuna attım. Onu kendime çekerken dudaklarımızı birleştirdim.
Tutkuyla dudaklarımı hareket ettirirken saçlarına daldırdım elimi. Haktan’ın eli ise tişörtümden içeri girmişti. Çıplak eli tenime değince ürperdim. Eli yavaş yavaş yukarı çıkarken öpüşü sertleşti. Dili ağzımın içini keşfediyordu resmen.
Dudağıma minik bir ısırık bırakınca inledim kısık sesle. İnlemem onun dudakları arasında kayboldu. En sonunda dudaklarımız ayrıldığında gözlerindeki haz net bir şekilde belli oluyordu.
“Şu an durabilir miyim, bilmiyorum.” Diye mırıldandı. Eli iyice yukarı çıkarken sütyenimin kopçasına değdi eli. Gözlerimin içine baktı derince.
“Devam et,” diye mırıldandığında ise kopçayı tek hamleyle açtı. Üstüme hafiflik çökerken göğsüm hızla inip kalkıyordu heyecandan.
Tişörtüm V yaka olduğu için göğüs boşluğum ortadaydı. Haktan dudaklarını Göğüs boşluğuma değdirdiğinde ise inlememek için zor tuttum kendimi. Bir elimle çarşafı sıkarken Haktan’ın saçında olan elimle Haktan’ın kafasını kendime bastırıyordum. Dudakları iyice aşağı inerken bir ses işittik.
“Kız Irmak, yer yarıldı da içine mi düştün?”
~
Yazar’dan
Günlerden Pazar’dı. Hava sıcak ve güneşliydi. Herkes büyük çarşıda yoğunlaşmıştı. Soner ve ekibi ise bir suçluyu kovalıyorlardı.
“Kırk beş kırk ikiden tüm birimlere,” diyerek telsize konuştu Gözde. Soner ise tüm hızıyla arabasını sürüyordu. “Suçlu 24 Adana Urfa İzmir 425 plakalı siyah renk SUV araçla ara sokağa doğru ilerliyor.”
“Başkomiserim,” dedi arkada oturan Gökalp.
“He Gökalp,” dedi Soner.
“Dün sizdeyken Irmak ile Haktan’ı, Irmak’ın odasında yakaladım. Aklımdan bazı sahneler geçmedi değil.”
“Ne güzel çiftler ya,” diye çıkıştı Gözde. Onunda içi içine sığmıyordu. “Niye bırakmıyorsunuz. Çok da yakışıyorlar.”
“Güzelim,” dedi Soner sesini yumuşatırken. “Sen bu aralar çok gerginsin sanki?”
“Ay ne alaka?” derken iyice gerilmişti Gözde. Anlamasından korkuyordu. “Sen öyle hissetmişsindir.”
Soner inanmayan bir şekilde Gözde’ye baktı. Sonra ise arabayı son hız sürmeye devam etti. Soner ani bir hareketle arabayı durdururken arabadan aşağı indi. Suçlu yürümeye başlamıştı.
Gözde ve Gökalp hızla arabadan inmişti. Gözde elini karnına yerleştirirken, “İlk görevin hayırlı olsun bebeğim,” diye mırıldandı sessizce.
Bu sırada Soner tazı gibi koşmuş ve suçluyu ayağından vurup durdurmuştu. Adamın yüzüne sert bir yumruk geçirdi. “Ulan şuursuz!” bir tekme geçirdi karnına.
“Abi vurma,” diye yalvarıyordu suçlu.
“El kadar kızı taciz edip öldürmeye cesaret ediyorsun, dövülmeye gelince ‘ibi virmi’ oluyor!” Sert bir tekme daha geçirdi. “Haysiyetinize sıçarım sizin! Sikerim yapacağınız işi!
“Soner, sakin ol.” Diyerek elini Soner’in omzuna attı Gözde. Soner elini alnına atıp terleri silerken geri çekildi.
“Gökalp, ambulans çağır.” Dedi Soner.
“Çağırıyorum başkomiserim.” Deyip telsize anons geçti. Bu sırada Soner ile Gözde arabaya yaslanmıştı. Soner cebinden bir sigara çıkarıp yaktı.
“Güzelim,” deyip boştaki elini Gözde’nin yanağına koydu. “Bak, iyi misin? Hasta mısın? Doktora gidelim ister-”
“Yok!” dedi Gözde hızla. Olmaz, gidemezdi. Hamile olduğunu öğrenirdi yoksa. “Olmaz.”
“Bal gözlüm,” dedi Soner. “Emin misin?”
Gözde’nin gözleri doluyordu. Bu aralar her şeye ağlıyordu. Hep böyle mi olacaktı? En sonuna sol gözünden bir damla yaş aktı. Soner bocalamıştı. Sigarayı yere atıp üstüne bastı.
“Bal gözlüm,” dedi ve onu kendisine doğru çekti. Gözde başını Soner’in göğsüne gömdü. Makyaj yapmamıştı zırt bırt ağladığı için. “Seni kıracak bir şey mi dedim? He benim gönlümün sultanı?”
İç çekerken yavaşça geri çekildi. “Hayır,” deyip elini Soner’in yanağına yerleştirdi. “Sen beni üzmedin.”
“O zaman neden ağlıyorsun?” dedi Soner. Garipsemişti. Gözde öyle çok ağlamazdı. Canı sıkıldığında ağlardı. Genelde de Soner’in göğsüne sığınıp ağlardı.
Ne diyeceğini bilemedi Gözde. Bu sırada Soner’in çalan telefonu hızır gibi yetişti. Soner telefonu açtı.
“Efendim abim,” dedi.
“Abi,” dedi Irmak. Durgunlaşmıştı. Normal gözükmeye çalışıyordu ama Soner anlamıştı. Kaçırıldıktan sonra durgundu. Daha sakindi.
“He abim,”
“Ben karakoldayım,” Titrek bir nefes verdi telefonun ucundan. “Haktan da yanımda. Ama avukatım olarak.” Soner kaşlarını çatmıştı. “Abi, anlatmaya hazırım.”
~
Yaklaşık yarım saat sonra Sonerler karakola varmışlardı. Sorgu odasında Soner, Haktan, Gözde ve Irmak vardı. Daha anlatmaya başlamamıştı Irmak. Kendini hazır hissetmiyordu. O anları hatırlamak istemiyordu. Korkuyordu. Ellerini masada birleştirmiş, parmaklarını çıtlatıyordu. En sonunda titrek bir nefes verip başladı.
“Kaçırılmadan önce, evde sıkılıp yürüyüşe çıktım. Merkezdeydim. Bir köpek gördüm sonra. Köpeği severken köpeğin bakışları arkama kitlendi, havladı. Arkamı dönmeden arkamdaki kimse beni sırtımdan vurdu silahla. Sonra ağzıma bez kapadı. Çırpındım ama sonra kafama sert bir şeyle vurdu. Sonrası ise o depoda.” Bakışlarını elinden çekmiyordu. Utanmasa tırnaklarını yiyecekti.
Masadaki diğer kişilerden olan Haktan ise önündeki not defterine notlar alıyordu hızla. İçi içini yiyordu Murat’ı dövmek için. Hâlâ hastanede yatıyordu. Çıktığı an ona on kat işkence çektirecekti. İşinden men edilse bile umurunda olmayacaktı. Aynı şey Soner ve Gözde için de geçerliydi. Hepsinin içinden aynı düşünceler geçiyordu.
“Uyandığımda karşımda Murat ile Erkan vardı,” isimlerini anmak bile onu ürpertmişti. “Murat ‘Yok ajanımız olacaksın, yoksa ne olacağını göreceksin.’ falan dedi. Çok takmadım onu. Sonra,” cümlesinin devamını getiremedi. Bacağını sallıyordu stresten.
“İstersen buraları atlayabilirsin,” dedi Soner içi yana yana. Avuçları kaşınıyordu.
“Anlatacağım,” dedi Irmak. Sesinin titrememesi için sıkıyordu kendini. Migreni yine azmıştı. Yutkundu. Gözlerini kapadı yavaşça. Yumruklarını sıktı. “Sonra bir masa vardı, üstünde de işkence aletleri. Erkan, onları kullandı sonra.” Ellerinin titrediğini hissettiğinde iyice sıktı yumruklarını Irmak. Bu sırada Irmak’ın aklına oradaki kamera geldi. Gözünü açtı. “Kamera vardı orada. O da video çekiyordu. Sonra tekrar bayıldım. Ne kadar bir süre uyuduğumu bilmiyorum. Ama uyandığımda önümde bir adam vardı. Adı,” düşündü kısa bir süreliğine Irmak. “Adı Serhat’tı. Adam onların ajanıymış. Sonra onlara ihanet etmiş. Erkan’da adama işkence edecekti ihanetinden dolayı. Benimde karşımdaki adamında ağzımız banlıydı birde. Erkan önce adamın sırtını yüzdü. Hiç deri kalmamıştı adamın sırtında. Tabii bende yapmayın falan diyordum. Hah, boşa çaba. Murat ise ben gözümü kapamayayım diye sağ gözüme çengelli iğne geçirdi.” Öyle bir soğukkanlılıkla anlatıyordu ki Irmak olanları, odadakiler donmuştu. “Adam ölene kadar dövdüler gözümün önünde. Sonra ise Erkan ile Ceset depodan çıktı.” Boynunu bir tur çıtlattı Irmak. Gözleri doluyordu ama zor tutuyordu kendini. Şuan birinin göğsüne sığınıp saatlerce ağlamak istiyordu. Sadece bunu istiyordu. Çok muydu isteği? Zor muydu? “Murat yanıma gelip bir şeyler zırvaladı sonra…” diye mırıldandı Irmak.
“Ne zırvaladı?” diye sordu Soner. Aşırı merak etmişti ne zırvaladığını. O soysuzun kardeşine söylediği her kelime, onu öldürmek için bir sebep dahaydı.
“Boşver.” Dedi Irmak ellerini saçlarına daldırırken yavaşça. Saçlarını koparası geliyordu kökünden. Çok ağrıyordu başı.
“Irmak!” dedi Soner dayanamayıp. Yumruğunu masaya vurdu. “Şuan onun sana söylediği her şey, onu hem öldürmem için hem de hapiste çürümesi için çok önemli. Konuş! Susma.” Başını öne eğdi Irmak. Elleri yavaşça saçından kayıp düştü. Başındaki ağrıdan mı yoksa zihnindeki ağrıdan mı bilmiyordu, ama gücü gitgide azalıyordu. Ayakta duracak takati kalmıyordu.
“Dedi ki, ‘Haktan efendiye bir hediye bıraksam nasıl olur? Ama ilk önce sana izleteceklerim var.’ Dedi.” Göğsü hızla inip kalkmaya başladı. Dayanamıyordu. Gözde, Irmak’ın kötüleştiğini anlayıp elini omzuna attı. Okşadı omzunu. “Haktan ve senin, işkence yaptıkları videolarını izletti.” Bu hepsi için son nokta oldu.
Gözde donup kalırken Haktan’ın elindeki kalem yere yuvarlandı. Soner ise şaşkın bakışlarını Irmak’a dikti. Irmak ise başı eğik devam etti. “Ondan sonra bunu gerçekleştirmeden önceki dediği şeyi gerçekleştirmek için yaklaştı. Sonra ise Haktan geldi. Geri kalanı ise yok. Bu kadar.” Dedi. Alt dudağı titremeye başlamıştı. Ağlamak istemiyordu.
“Tamam,” dedi Gözde. Soner’e bir bakış attı sorgunun devam etmemesi için. “Canım, dışarı çık istersen. Hem hava da alırsın. Haktan’da seninle gelsin hatta.” Bu sefer Haktan’a baktı Gözde. Haktan yapması gerekeni anladı. Ayağı kalktı yavaşça. Irmak’ta masadan destek alarak kalktı yavaşça. Bir anda yorgunluk çökmüştü üstüne. Yorgun adımlarla kapıya ilerledi Irmak kimseyi umursamadan. Haktan ona yetişip elini beline yerleştirdi. Çantasını kenardan geçen bir polise verirken durdu. O durunca Irmak ta durdu. Irmak’ın çenesinden tutup ona bakmasını sağladı.
“Güzel gözlüm,” dedi. Konuşmak zordu.
“Önce dışarı çıkalım,” dedi Irmak ruhsuz bir sesle. Dışarı çıktılar. Ama kenarda park edilmiş olan Haktan’ın arabasında arkaya bindiler. Bindiklerinde kapıları kilitledi Haktan. Ve Irmak’a döndü.
“Güzel gözlüm,” dedi tekrardan. Çenesinden tutup onun kendisine bakmasını sağladı. İkisinin de gözleri birbirine kilitlendi. “Ağlamak istiyorsun, anlıyorum. Ağla. Ben yanındayım. Güvendesin. Yanında ben olduğum sürece sana hiçbir şey olmaz. İçini dök. Bağır, çağır. Ama lütfen, artık bir tepki ver.” Irmak müptelası olduğu ela gözlere bakarken dayanamadı. Bandaj olmayan sol gözünden bir göz yaşı aktı. Diğerleri onu takip etti.
“Haktan,” dedi hıçkırıklarının arasında. Ağlaması daha da şiddetlendi. “Özür dilerim! Seni yalnız bıraktım. Abimi de, seni de. Canınız çok yandı. Benim yaşadığım ne k? Özür dilerim!” Gücü olmamasına rağmen sinirinden Haktan’ın göğsüne yumruk attı. Ne sayıkladığını bilmiyordu. “Beni bırakma, yalnız kalmak istemiyorum.” Diye Sayıklıyordu. Ama tek bildiği şey yalnız kalmak istememesiydi. İyice şiddetlendi ağlaması. Migreni de etkiliyordu ağlamasını. Bir kere daha yumruk atacağı sırada Haktan bileğini tuttu. Yavaşça indirdi bileğini. Zaten güçsüz düşmüştü. Dayanamayıp başını Haktan’ın göğsüne yasladı. Haktan’da sanki bu anı bekliyormuş gibi Irmak’ı kucağına oturtturdu. İyice sülük gibi yapıştı Irmak. Ağladı. Canı çıkarcasına ağladı hatta. Ara sıra yine yumruk attı, ara sıra sinir krizi geçirdi. Çığlıklar attı başının ağrısından. Haktan ise elini sevdiceğinin alnına attı, ovdu yavaşça. İşten çağırdılar, telefonla aradılar ama açmadı Haktan. Hiçbiri şuan önemli değildi. Bir süre sonra ağlayışları yavaşladı Irmak’ın. Irmak farkında değildi ama, Irmağın bir eli Haktan’ın bacağını okşuyordu. Irmak fark etmeden yapıyordu ama Haktan’ın da işine geliyordu. Biraz daha okşadı Irmağın başını. Mayıştı iyice Irmak.
“Haktan,” diye mırıldandı Irmak. “Boynundaki yara, çok acıdı mı? Gerçi, sormam saçma. Acımıştır.”
“Acımadı.” Dedi Haktan. Sesi ninni gibi geliyordu Irmağa.
“Acır, yaralar acır.”
“Senin acı çekmen kadar hiçbir şey acıtmaz.” Dediğinde ise Irmağın içi yumuş yumuş oldu. İyice uykusu gelmişti.
“Seni seviyorum,” deyip kalbinin üzerine minik bir öpücük kondurdu. Sonrasında ise gözleri kapandı. Haktan nefesinin düzene girmesini bekledi bir süre. En sonunda ise başının üstüne bir öpücük kondurup uzanmasını sağladı. Şoför koltuğuna geçerken Irmağın evine doğru arabayı sürmeye başladı.
The endddd
Ay nasıldııı?
Umarım beğenmişsinizdir
Ben bir Ateş Alanguva, Pusat Kıraç, Çelik Keskin, Deniz Keskin, Tarık Keskin, Murathan Karakurt, Timur Tönge, Süleyman Mercan, Zülfikar Şahin, Barbaros Yüce, Emek Karahan, Alican Tokmak, Hasan Giray, TDÇ, GPÇ, Sinan Yaman, Barut Ulu Boratav, Kanca (Kağan), İmam (Rauf), Yamalı, Mermi, Emir Hanzade, Oğuz alabilir miyim BVCDFGTFCXZSEDS Tüm okuduğum kitaplardaki karakterler. Kooocalarım. Tabii AHmet ve Devran Ağa'yı unutmayalım
Neyse, misafirler beni çağrıyo :((((
Öptümmm
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
43.39k Okunma |
4.1k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |