@cannimkendim
|
KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM.
"Uçsuz bucaksız vadinin ortasında bir başına kalmış kelebek gibiyim. Uçsam giderim bir yerlere ama kanatlarım o kadar yorgun ki yanı başımda konmam için beni bekleyen onca çiçeğe bile burun çevirir olmuşum. "
Bazen bir his olur ya içinizde tam uykuya dalacaksındır ama bir şey engel olur sana ne olduğunu da bilmezsin öylece uyanırsın uykundan. İlk birkaç saniye bakarsın etrafına işte bende öyle bir an yaşıyorum tek başıma yaşadığım bu evde daha ikinci ayımdı ve ben yeni yeni gece uykularına dalmaya başlamıştım bundan öncesinde 6 kişilik bir çekirdek ailede büyüyünce tek yaşamak kolay olmuyordu insan için. Ailemden ve birkaç arkadaşımdan başka akrabalarıyla bile çok muhatap olmayan bir kızdım ben zor kabullenir zor çıkarırdım hayatımdan insanları. Yani en azından ben 23 yıllık hayatımı hep bu şekilde sürdürmüştüm. Bundan sonrası için ne olur bilemezdim. Ama şimdi uyuyamazsam yarın ki 8.30 dersine geç kalacağım kesin. "Ya sabır, ya sabır" diyerek üzerimdeki battaniyeyi çektim ve ayağa kalktım. Ardından odada yanan abajurun loş ışığının bana yetmediğini fark edip odanın ışığını açtım ve yatağa geri oturdum. Saat daha yeni 22.00 ye geliyordu ama ben uyumak istiyordum çünkü yarın benim için oldukça uzun ve yorucu geçecekti. Daha yeni tayinimin çıktığı bu şehirde oldukça yabancıydım o yüzden öğretmen olduğum okula yürüyerek gitsem dahi kendimi güvende hissetmiyordum o yüzden erken kalkıp erken hazırlanmalıydım ama yukarıdan gelen şarkı sesi bana hiç yardımcı oluyordu. Bu evde 2 aydır oturuyordum ve üst katımda birinin yaşadığını şuan öğreniyordum. Çünkü geçtiğimiz iki ay boyunca çok sessizdi üst kat ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordum ve uykum çok hafif olduğu için bu ses kesilmeden uyuyabileceğimi sanmıyordum. Saatin dokuz olmasına bakmadan telefonu elime aldım ve bulunduğum lojmanın yöneticisini arayıp telefonu kulağıma dayadım Çok geçmeden telefon açıldı ve kendisini çokta sevmediğim Hayrullah amcanın sesini duydum. "Alo." Dedi aksi sesiyle gerçekten bu adamın bana olan nefreti anlaşılmış şey değildi. Lojmana ilk geldiğimde duyduğumu umursamadan; "Ögretmenin askeri lojmanda ne işi varmış canım buraya her aklı esen girebiliyor mu?" diye suratını eşkiterek konuşması dün gibi aklımdaydı. "Hayrullah amca ben Feraye Kesen blok-2 2. kat. Öğretmen olan hani. Üst katımda yaşayan kişinin sende telefon numarası varsa bana verebilir misin?" dedim hızlıca şuan hiç 'nasılsın, iyi misin?' diyecek havanda değilim acil uyumam lazım çünkü. "Ne için lazımdı?" dedi yine ve yine aksi sesiyle. Öğretmencilik oynayacağım tövbe ya. "Çok gürültü geliyor yukardan arayıp ikaz edeceğim. Alabilir miyim numarayı lütfen. " Sonlara sesim her ne kadar rica eder gibi çıksa da bir o kadar da sinirliydim. Uyumam lazım alooo. "Tamam atarım şimdi." Dedi acelece ve telefonu suratıma kapattı. Eğer başka bir zaman olsa tekrar arayıp ağzıma geleni saymak vardı ama dediğim gibi uyumam lazım. Telefonuma gelen bildirim sesiyle ekran kilidimi açıp mesaja tıkladım numaranın üstünde 'Harun BİLEM BLOK-2 KAT4' yazıyordu. Bu saatte Harun beyi rahatsız edeceğim için hiç üzülmüyorum çünkü uykumu bölmüştü az bile. Hemen numarayı telefona olduğu gibi kaydedip arama tuşuna bastım ardından telefonu yatağa koydum ve iki elimle kafama masaj yapmaya başladım çünkü yukarıdaki ses hala aynı şiddeti ile devam ediyordu. Telefon tam kapanmak üzereyken açıldı ve boğuk bir erkek sesi 'buyurun' diyerek açtı ama yukarıdaki ses hala devam ediyordu ve telefondan müzik sesi gelmiyordu. Yanlış numarayı mı atmıştı bu aksi adam bana? "Harun bey ile mi görüşüyorum?" dedim. Gayet nazik bir dille çünkü arkada müzik sesi yoktu ama ben yukarıdan gayet net duyuyordum. "Buyurun benim, siz kimsiniz?" Oh, en azından doğru numara. "Harun bey ben alt komşunuzum. Evinizden gelen yüksek ses için aramıştım sizi rica etsem kapatır mısınız? Yarın erken gitmem gereken bir işim varda." dedim son kalan sakinliğim ile birazdan bıçakla yukarıya saldırmaktan korkuyordum çünkü. Ben konuşurken telefon ahizesinden derin bir nefes alma sesi geldi ve konuşmadan 4-5 saniye bekledi bende onu bekledim. "Kusura bakmayın ben şuan evde değilim. Ülke dışında görevdeyim evde de kız kardeşim var ben onu uyarmıştım ama unutmuş sanırım." Ay adamı görevdeyken aramıştım ya. Birde açıklama yapıyordu bana. Hepsi kızkardeşinin suçuydu. "Önemli değil normalde böyle yapmam ama dediğim gibi yarın işe gitmem gerekiyor." dedim ve içimden derin bir 'of' çektim. Adamın boşa günahını almıştım. "Asıl siz kusura bakmayın. Ben evde olsam öyle bir şeye müsaade etmezdim zaten siz telefonu kapatın ben onu arayayım hemen" dedi ve son bir şey dememi bekledi ya da ben öyle anladım bilmiyorum. "Allah'a emanet olun vatan size emanet." dedim ve hemen telefonu kapattım. Ardından utancımı gizlemeye çalışarak saçlarımı karıştırdım ve yukarıdaki sesin susmasını bekledim. Çok değil 3 dakika sonra yukarıdaki ses kesildi ve bende aşırı huzurlu bir biçimde kafamı yastığa koydum ışığın açık olmasını bile umursamadan uykuma kaldığım yerden devam ettim.
----------------------- Evin kapısını ağır ağır açtım ve aşırı yavaş bir biçimde içeri girdim çünkü şuan hızlı hareket etmeye bünyem dayanamayabilirdi. Gün boyu çocuklarla bir o yana bir bu yana savrulmuş onlarla doyasıya resim yapmıştım ama okuldan çıktıktan ve eve yürüdükten sonra farketmiştim ki gerçekten çok yorulmuştum hatta kahvaltı etmeyi bile unutup gün boyu bir bardak çay ile kapatmıştım ama şimdi yemek yapmak bile zor geliyordu. Yatak odama girince kafamdaki eşarbı üzerimdeki kazağı ve altımdaki eteğimi yavaşça yatağımın yanındaki puf koltuğumun üzerine bıraktım ardından banyoya girip elimi yüzümü yıkadım saçımda ki topuzu çözüp dişlerimi fırçaladım. Ama bunları o kadar yavaş ve sessiz hareketlerle yapıyordum ki sanki evin içinde bebek yaşıyordu ve onu uyandırmamaya çalışıyordum. Sessizce tüm işlerimi hallettim ve 1 saat 15 dakika sonraya alarm kurup çift kişilik yatağımın üzerine serildim ve çok geçmeden uykuya dalmıştım bile...
+---------- "Neredeyim ben?" diye sorarken buldum kendimi. Tek katlı müstakil bir evin içerisindeydim. Evin pencerelerinin olması gereken kısım açık olduğu için suratıma yoldan geçen arabaların far ışıkları yansıyor ve gözümü alıyordu. Buraya ne zaman gelmiştim? "Ne yapıyorum ben burada?" Diye sesli düşündüm. Ardından etrafıma baktım. Odanın içerisinde kırık, eskimiş bir tek koltuktan başka hiçbir şey yoktu. Yerler beton duvarlar ve tavan ise gri renkliydi odanın içi o kadar boğucu ve karanlıktı ki 'klostrofobim var' diye bağırmak istiyordum. Tam dış kapıya doğru adım atacakken odaya bir adam girdi. Üzerinde kırmızı güllerin olduğu sarı bir takım elbise vardı. Gözünde aşırı kalın çerçevesi olan bir gözlük vardı. Onu gördüğüm an ilk yaptığım şey geri geri gitmek oldu. Ama o bu hareketimi görünce yavaşça gülümsedi ve birbirine girmiş sakallarından gözükmeyen dudaklarını araladı; "Gerçekten yorulmadın mı?" Dedi pürüzlü ve kısık sesiyle. Ne oluyordu burda Allah aşkına? "Kimsin sen?" Dedim ve sırtım duvara yaslanana kadar ilerledim. "Ben niye buradayım?" Dedim bilmem kaçıncı kez. "Kendine çok haksızlık ediyorsun. Kendini çok yoruyorsun. Yapma." Dedi ve her cümlesinde uzun bir soluk çekti içine. Ardından bir tel bile saç kalmamış kafasını kaşıdı. "Mutlu olmayı sende hakediyorsun. Herkes gibi sevilmek." Dedi ve büyük bir gülümseme ile bana bakmaya başladı. "Ne diyorsun sen? Ne mutluluğu ne haksızlığı? Kimsin sen? Niye buradayım ben?" Diye ardı ardına sorularımı sıraladım ve iki elimle duvara dokundum. Sanki beni koruyabilecekmiş gibi. "Aşık olabilirsin. Olmalısın. Sen de sevmeli ve sevilmelisin." Uzaklardan gelen müzik sesi ile etrafıma baktım ve adamın ortadan kaybolduğunu fark ettim. Ardından camın olması gereken yerden kırmızı bir araba farı üzerime doğru gelmeye başladı. Ben kaçamadan ışık beni delip geçmişti bile. Soluk soluğa yattığım yerden zıpladım ve kafamı yatak başlığına dayadım. Nefes alış verişim düzelene kadar gözlerimi açmadım göreceklerimden korkar gibi. Ardından hala çalan alarmı el yordamıyla bulup kapattım ve yavaştan gözlerimi açtım. Sanırım ailemsiz geçirdiğim bu 2 ayın birikmiş ruh halleri çıkıyordu yavaş yavaş. Başka açıklaması olduğunu düşünmüyorum. Bu gördüğüm rüyanın başka açıklaması olamazdı çünkü. Kendime tamamen geldiğimi anlayınca yavaşça ayağa kalktım, yatağın yanında bulunan puf terlikleri ayağıma geçirip telefonu cebime attım. Koluma taktığım toka ile saçlarımı gelişigüzel bir şekilde bağladım ve odadan çıkıp yavaşça mutfağa gittim. Dolaptan bir bardak alıp kenardaki sürahiden kendime su doldurup kana kana içtim. Ardından buzdolabında dünden kalan tavuk sote ve mercimek çorbasını ısıtıp yedim. Yemeğimi yedikten hemen sonra tabakları lavabonun içine koydum mutfak ile birleşik olan salona geçtim krem rengi L koltuğuma oturup cebimdeki telefonu çıkardım ve annemi görüntülü aradım. İlk 5 saniye çalan telefon hemen ardından açıldı ve en küçük kız kardeşim gözüktü. "Ablaa" dedi heyecanla. Onu görmek an itibariyle moralimi yerine getirmişti "Saye'm kıvırcık kızım." Evdeki herkesten çok onunla ayrı kalmak bana daha çok koymuştu. Çünkü annem ona doğum yaptığında ben 18 yaşındaydım ve 3. Kez abla olmuştum. İlk iki kardeşim ben küçükken doğdukları için pek bir şey hatırlamasam da Sare'yi bu zamana dek ben büyütmüştüm. "Abla seni çok özledim. Ne zaman geleceksin?" Diye sordu heyecanlı sesiyle. "Ablam daha yeni geldim buraya. Hem ne sözleşmiştik? İkimizin de okulu bitene kadar bir süre ayrı kalacağız." İlkokul 1. Sınıfa daha bu sene başlamıştı. İlk okul gününde ona söz vermiştim okula ben seni götüreceğim diye ama burada Mardin' de olduğum için gidememiştim. "Kimle konuşuyorsun kız sen öyle benim telefondan?" Geriden annemin sesini duyunca gözlerim doldu ve hemen telefonu yere eğdim ardından iki elimle göz pınarlarımı sildim önümüzdeki 45 dakika boyunca annemle babamla ve kardeşlerimle hasret giderdim.
______
"... belki de olması gereken budur. Bizim sonumuz budur. Ailelerimiz, arkadaşlarımız, kader ne dersen de olmuyor be kızım yapamıyorum ben. Seni bana olduramıyorum." "Gerizekalı" dedim kendi kendime. Ailemle olan konuşmamdan sonra yarın dersimin olmadığını hatırlayarak kendime bir kahve yapmış ve projeksiyonumdan kendime bir dizi açıp onu izlemeye başlamıştım. Dizi her ne kadar fantastik türde de olsa illaki her diziye aşkı sokmak zorundalardı. Bir kere aşık insan aptallaşırdı. Geride birini bırakmak bile insana bir sorumluluk yüklüyordu. Ama biz dünyaya tek gelmiştik tek gidecektik. Zorunlu kan bağımın olduğu insanlar hariç başkalarıyla bir gönül bağı oluşturmak bana her zaman daha fazla sorumluluk hissi ve yük bindirmekten başka bir işe yaramıyordu. O yüzden hayatıma insan almaktan hep kaçınan biri olmuştum.
Tabi kaderin benim için ördüğü ağlardan şimdilik haberim yoktu. Olsaydı bu kadar büyük konuşur muydum orasını bilmiyordum.
Keyifli okumalar dilerim.
Başlama tarihiniz?
Feraye hakkındaki düşünceleriniz?
Diğerleri hakkında???
Aşkla kalın.
|
0% |