Yeni Üyelik
1.
Bölüm

*Bölüm 1: Kırık Hatıralar**

@cansu44

 

---

**Bölüm 1: Kırık Hatıralar**

Serra, gözlerini açtığında, etrafındaki dünya bulanıktı. Beyaz ışıklar gözlerine vuruyor, her şey üst üste binen şekiller ve seslerden ibaretti. Başı dönüyordu, sanki bir rüyanın içindeymiş gibi… ama bu rüya biraz fazla gerçekti.

“Hastanedesin tatlım…” dedi nazik bir kadın sesi, yavaşça odanın içine süzülen bir melodi gibi.

Serra, kadına doğru bakmaya çalıştı ama onu tanıyamıyordu. Gözlerini kırpıştırdı, sanki hafızasının derinliklerinden bir şeyler çekip çıkarmaya çalışıyormuş gibi. Ama ne kadar zorlasa da, zihni boştu. Kafasının içi, kim olduğunu unuttuğun bir rüya gibiydi. Hiçbir şey… hiç kimse… ona tanıdık gelmiyordu.

"Ben… neredeyim?" diye fısıldadı Serra, sesi o kadar kısık çıkmıştı ki, sanki kelimeler boğazında sıkışıp kalmış gibiydi.

Kadın, yüzünde zoraki bir gülümsemeyle ona yaklaştı. "Merak etme, güvendesin," dedi. "Her şey yoluna girecek, sadece biraz dinlenmen gerek."

Serra’nın kafasında binlerce soru vardı. Kimdi bu insanlar? Buraya nasıl gelmişti? Kendi adını bile hatırlayamıyordu. Zihnini yokladı, fakat karanlıktan başka bir şey bulamadı. O kadar ürkütücüydü ki…

Birden, kapı açıldı ve içeri bir adam girdi. Yüzü endişeyle karışık bir rahatlama ifadesi taşıyordu. Yanına yaklaşıp hafifçe saçlarını okşadı. Serra'nın yanında duran kadın adamı tanıyormuş gibi konuşmaya başladı. "Serra… bu baban."

Babası mı? Serra şaşkınlıkla bakakaldı. Adamın gözlerindeki hüzün, bir şeylerin doğru olmadığını açıkça belli ediyordu. Ancak ne kadar baksa da, onun babası olduğuna dair bir anı yoktu. Serra içinden, "Bu insanlar gerçekten benim ailem mi?" diye düşündü.

Bir süre sonra doktor, odadaki gerginliği dağıtmak ister gibi içeri girdi. "Serra, ufak bir kaza geçirdin. Ama merak etme, zamanla hatırlayacaksın," dedi. Serra, "Ne kazası?" diye sormak için ağzını açtı ama kelimeler çıkmadı. Sanki soru sormak bile yasak gibiydi.

Ailesi, Serra’yı hastaneden eve götürdüklerinde her şey daha da tuhaflaştı. Eve adım atar atmaz, odasının kapısını açtı ve hiçbir şey ona ait gibi hissettirmedi. Burası kendi odası mıydı? Raflarda duran kitaplar, duvardaki posterler… Bunların hiçbiri ona aitmiş gibi durmuyordu. Hatta kendi adını bile… Serra.

Bir an için o isim ona yabancı geldi. Ailesi ona Serra diyordu ama sanki o Serra değildi. Bu isim bir gölge gibi üzerine yapışmıştı, ona aitmiş gibi duran ama aslında hiç tanımadığı bir şey.

Serra, odasının kapısını arkasından kapattı ve yatağına çöktü. Ellerini saçlarının arasında gezdirdi, kendini boğuluyormuş gibi hissetti. Neden hiçbir şey hatırlamıyordu? Pencereden dışarıya bakarken aklından geçen tek düşünce, bisikletini sürerken uçurumdan yuvarlandığı anıydı. Nasıl olduğunu hatırlamıyordu ama sadece bir his… Eğer tekrar denese, belki de her şey sona erecekti.

Tam o sırada, masasında duran telefon aniden titremeye başladı. Ekranda tanımadığı bir isim parladı: *Işın.*

Serra telefona uzandı, başparmağı ekranın üzerinde tereddütle bekledi. Bu kişi kimdi? Ve neden arıyordu? Derin bir nefes alıp çağrıyı açtı.

"Serra! Kızım sonunda açtın! Ben Işın, hatırladın mı? Senin en yakın arkadaşın!" diye bağırdı telefondaki ses. Serra'nın kalbi hızla atmaya başladı. "En yakın arkadaşım mı?" diye düşündü. Ama kimseyi hatırlamıyordu.

Serra’nın boğazı düğümlenmişti. "Ben... hiçbir şey hatırlamıyorum," dedi, sesi bir fısıltı kadar hafif çıkmıştı. Işın’ın sesi endişeyle doluydu ama yine de umut vardı. "Tamam, tamam, sıkma canını. Sana her şeyi anlatırım. Neler olduğunu öğreneceğiz, merak etme."

Ama Serra biliyordu. Ne kadar bilgi toplasa da… kaybettiği şey sadece anılar değildi.

Loading...
0%