UYARI: KAN, ŞİDDET, SAVAŞ, HASTALIK, ÖLÜM İÇERİR!
(BÖLÜM HASSASLARA UYGUN DEĞİLDİR)
Savaşın ne kadar pis ve iğrenç olduğunu tekrar öğrenmek çok acıydı. Canım acıyordu. Gözlerimi açtım. Etrafı net göremiyordum. Sinirle gözlerimi gezdirdim.
Yüzüm, kollarım, bacaklarım ve vucudum. Yer yer acıyordu. Ancak karnımda daha fazla acı vardı. Gözlerim kendine gelince etrafa baktım.
Blaze: Beni kaçırmak ha? Hediyemi almadın galiba?
Toprak Kralı: Senin dilin fazla mı uzun ya?
Sırıttım ve dil çıkardım. Kollarım gergince duvara bağlı olsada ben prensestim...
Sırıttım. Zincirlere asıldım ve hepsini kopardım. Ancak iki adım atamadan karnımdaki acıdan yere düştüm.
Blaze: Bu ne?
Bir çeşit zehir miydi? Pisçe sırıtarak yanıma geldi. Tamamen toprak taştan oluşan bir hapishanedeydim. Toprak Kralı geldi. Saçlarımı sıkıca kavradı. Beni kaldırttı. Sırıtarak baktı.
Toprak Kralı: Eiden'ın bebeği öğrenemeden ölceğiniz ne kadarda yazık!
Blaze: İmkansız!
Olmazdı değil mi? Kaç aylıktı ki? Biz... Buzul vadide... Yutkundum. Ağlamaya başladım. Olamaz... Hayır ya! Hava gücümü kontrol etmeye çalışarak etrafıma sarmayı denedim. Oldu... Karnıma sarıldım. Toprak gücüyle saldırılmaya başlandı.
Gücüm tükeniyordu. Daha fazla ayık kalacak ve sihir yapacak halim yoktu. Zayıflayacaktı kalkanım. Her şey bitiyordu... Özür dilerim annecim koruyamadım. Ve eğer yaşarsam Eiden seni öldürücem! Evet bunu yapıcaktım. En acından acı çekeceği kesin...
Yere düştüm. Sihrim söndü ama kalkan sönmedi... Şaşkınca buğulu gözlerle etrafı izlemeye çalıştım. Zihnim sisliydi. Görüntüleri ve sesleri algılayamıyordum. Kalkanın üstündeki yük hafifledi mi?
Biri beni kucağına aldı. Kalkandan çıkar çıkmaz kan kusmaya başladım. Biri beni yere yaklaştırdı. Kan kokusundan kan kusmak nedir ya! Başımı iyice döndürmüştü yoğun kan kokusu.
Zyran: Ne oldu abicim?
Abimin sesini duymamla rahatladım. Ancak sesini; her yerden yankılı, uğultulu ve boğuk duyuyordum. Kusmam bitince kafamı koluna yasladım.
Blaze: Hamileyim abi.
Ağlamaya başladım. Hızlıca cebinden bir şey çıkaracakken durdu. Bana baktı, ardından karnıma. Havasını üzerimde hissediyordum. Nefes alışverişleri sıklaşmıştı. Cebinden çıkaracağını çıkardı ve bana verdi. Dudaklarıma değen soğuk şeylerin gümüş topları olduğunu anladım. Hızlıca yedim.
Zyran: Kurtarıcaz sizi prensesim. Abin burda.
Saçımı öptü. Beni kucakladı. Kafamı onun göğsüne dayadım. Çıkmaya başladık. Gözlerimi yumdum.
Blaze: A-bi o öl-dü mü?
Zyran: Toprak Kralını soruyorsan evet! Kocanı soruyorsan ilk işim o olucak!
Blaze: B-ben-siz y-ya-p-ma
Kafam göğsüne doğru düştü. Konuşmak bile çok yorucuydu. Bilincim bir kayığa atladı ve benden ayrıldı...
ZYRAN'DAN
Sinirle ileri atıldım. Hayatım boyunca hep rahat bir yaşam sürmüştüm. Dünyadan buraya gelirken tek düşündüğüm ailemdi...
Şimdi tekrar ben olmuştum. Tüm krallığını koruyama and içmiş olan o prens. Evet bunu yapmıştım. İlk geldiğimde Blaze'i sormuştum. İlk onu hatırlamıştım. Bir tanem...
Kimse nedenini bilmiyordu. Niye ona o kadar düşkün? Örnek abi. Sadece buydu, insanlar ileriye hiç geçmemişti duvarlarımdan. Peki Blaze niye benim için bu kadar önemliydi? Çünkü o annesiz kaldı. Cahil bir topluma doğdu. Evet hala toprak krallığında kızlar hor görülüyordu. Bu yüzden varisi korumalıydım. İlk adımlarını bana attı, ilk bana güldü, benle sakinledi, benle konuştu... Biliyordum. Blaze'e bir şey olduğunda sığınabilceği güvenli bir limanı kalmamıştı. O yanmaz liman olmaya karar vermiştim. Hep benle olursa utanmazdı. Öylede oldu. Önceki yaşamında çoğu şeyi ona ben öğrettim.
Anne sıcaklığını arasın istemedim. Babam meşgüldü. Bizlede vakit geçirsede her an olamazdı. Benim içinse huzur olmuştu. Canım kardeşim.
Savaşın ortasındaydık. Önümdeki adamları hava basıncıyla kolayca doğrayabiliyordum. Bu sırada yan tarafta bir şey gördüm. Hortum mu? Evet öyleydi... O tarafa doğru ilerledim. Blaze! Burada ne işi vardı? Şaşkınca yan hortum haraketinin sonuçlarına baktım. İlk ufak bir kısım, sonlara doğru daha geniş bir kısmı yok eden kılıçlı büyü tekniği.
Sondakilerin cesetleri paramparçaydı! Blaze bir yere gitti. Bir 5 dakika sonra çıktı. Kötü duruyordu. Beni gördü. Gülümsedi ama yere düştü. Toprak askerleri müdahale etti. Sinirle geri döndüm. En iyi adamlarımı seçip, havaya dönüştük. Gizlice takip etmeye başladık. Onları bulmak zor olmuştu.
Toprak krallığından nefret ediyordum. Onu sınırdaki sura getirmiştiler. Dikkatlice girdik.
Zyran: Prenses bulunana kadar, engellemeye çalışan herkesi öldürün!
4 adamıma bu emri verdim. Blaze'in benden nefret ettiği aklıma gelince inledim. Yanlış anlamıştı ama o görev sonu olmuştu... O bizi, ben onu korumaya çalıştım. Bu yüzden çakıştık. Taila o geri püskürtülmeden sonra öldürüldü. Sevgilimin yasını bile tutamıyordum.
Ancak krallık tutuyor gibiydi. Prensesin resimleri siyan tülle kapatılmıştı. Çiçekler solmuş, renkli hiçbir şey kalmamıştı. Bakım yapılmadığı aşikardı.
Mahzene indik. Sesler geliyordu. Sinirle ilerledim. Blaze bir zindandaydı. Gücü zayıflıyordu... Kendini topa almıştı. Hızlıca müdahale ettim. Toprak baskısıyla kırmaya çalılıyorlardı ama olmuyordu. Onların kabuğu bizim kadar güçlü değildi.
Zyran: Kardeşimle derdin mi var Kral!
Sinirle atıldım. Adamlarım, muhafızların arkasında belirip nefeslerini kesti. Bende kralın başını kestim. 7 kişi bir prenses için... Çok fazlaydı. Sinirlenip cesedi parçaladım.
Ardından Blaze döndüm. Kucakladım ama kan kusunca yere çöktüm. Dizlerine oturttum. Saçını sevdim.
Zyran: Ne oldu abicim?
Blaze: hamileyim...
Başını koluma yasladı. Ben böyle işin... Eiden seni varya! Gözlerimde fırtınalar kopmaya başladı. Eiden'ı kimse elimden alamazdı. Bu halde dövülmüştü miniğim. Kalbim sızlarken onu kucağıma aldım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
180 Okunma |
40 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |