
Gözlerimi açtığımda hastanede seruma bağlı sedyede uzanıyordum. Başımda annnem, babam ve şerif bekliyordu. “Ben, ben çok tuhaf ve korkunç bir kabus gördüm. Josh… O, o ölmüştü.” Şerif burnunu çekti ve cevap verdi. “Korkarım bu bi kabustan ibaret değildi Carmela.” Tekrar gözlerim doldu. “Ah hayır Josh!” Ağlamaya ve bağırmaya başladım. “O cani arkadaşımı öldürdü. Benim en yakın arkadaşımı!” “Hey tatlım, tamam sakinleş atlatacağız.” “Hayır o pisliği bulmalıyız!” Annem beni zapt etmeye çalışırken konuştu; “bulacağız polis merkezi elinden geleni yapıyor zaten.” “Hayır! Yetmez o pislik hala dışarda!” Babam anneme yüzünle bakarak; “böyle olmayacak sakinleştirici yapılmalı.” Babam odadan çıktı ve az sonra hemşireyle geri geldi. Elinde sakinleştirici olduğunu tahmin ettiğim iğneyle kızıl bir hemşire bana yaklaştı. “Hayır bırakın beni istemiyorum! Gidip onu bulmalıyım o şerefsizi bulmalıyım!” “Şşş sakinleş bakalım.” Dedi hemşire ve annemle babamın yardımıyla iğneyi koluma batırdı. Yavaş yavaş yorgun düşmeye ve kendimi karanlığın kollarına bıraktım. Uyandığımda aradan 8 saat geçmişti. Oflayarak doğruldum baş ucumdaki telefonumu aldım. 28 cevapsız arama ve 154 mesaj gelmişti hepsi de arkadaşlarımdandı. Biri hariç. Bi video gelmişti tek gösterimlikti ve özel numaradan gelmişti. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp bir kaç saniye bekledikten sonra tekrar açtım. Parmaklarım titreye titreye videonun üzerine tıkladım. Nefesim kesildi, yutkunamadım. Bu benim videomdu! Hastanede şu anda uzandığım yatağımda sakinleştirici verilmiş, bilinçsizce uzanırken eldivenli büyük bir elin saçlarımla oynadığı bir video. Başım döndü, gözlerim karardı ve kulaklarım çınlamaya başladı. Nefes nefese etrafıma bakındım. Nasıl uyanmamıştım? Ve ya kimse görmedi mi, fark etmedi mi? Anne ve babam neredeydi? Yoksa, yoksa onlara zarar mı vermişti? “Aman tanrım onları bulmalıyım!” Diye söylendim ve kolumdaki serumu söküp attım. Telefonumu alıp sendeleye sendeleye odadan çıktım. Koridorlarda tutuna tutuna etrafıma baktım. Koridorun sonuna geldiğimde arkamdan bi kapı kapama sesi geldi. Yavaş ve tedirgin bir şekilde arkama döndüm. Oydu, canavar buradaydı ve koridorun sonunda siyah beresi, korkunç siyah maskesi, eldivenleri ve simsiyah kıyafetleriyle bana bakıyordu. Geri geri yürümeye başladığım esnada telefonum çalmaya başladı. Oydu koridorun sonundaydı ama beni arıyordu. Telefonu açtım. Lanet olsun sesim yine titriyordu. “Ne istiyorsun! Lanet olsun bırak artık beni!” Ağlıyordum ve bunu durduramıyordum. “Ah yine eğlencesini kaçırıyorsun.” “Sen kafayı yemişsin! Seni iğrenç ruh hastası!” Dedim bağıra bağıra. “İşte şimdi kızdım.” dedi. Telefonunu kulağından indirdi, arka cebine koydu ve oradan başka bir şey çıkardı. Bu bir bıçaktı. Hemde bi av bıçağı, bu adam cidden kafayı yemişti! Bana doğru koşmaya başladı bende arkamı dönüp sol koridora sapıp daha hızlı koşmaya başladım. “İmdat! Kimse yok mu!” Diye bağırmaya devam ettim. Koskoca hastanede sanki kimse kalmamıştı. “Siktir! Cidden kimse yok mu?!” Diye bağırdım artık yorulmuştum, başım dönmeye başlamıştı ve o hiç uğraşmadan bana daha da çok yaklaşıyordu, sanki benimle oyun oynuyordu. Nihayet herkesin olduğu o dinlenme odasını gördüm tam anneme sesleneceğim esnada saçım çekildi ve ağzımı bi el kapadı, ardından beni yan taraftaki karanlık odaya fırlattı. Burnum kanamaya başladı ve kolumun kırıldığını gördüm kemiğim dışarı çıkmıştı daha yüksek sesle ağlamaya ve bağırmaya başladım. “Lanet olsun ne istiyorsun! Lütfen bırak beni, lütfen!” “Henüz değil Carmela’cık.” Kapıya doğru sürünmeye başladım ama sağ kolumdan kan kaybediyor ve dayanılmaz ağrıyla başa çıkmaya çalışıyordum. Gülüyordu, ben çırpınırken o psikopat eğleniyordu! Beni tekrar saçımdan yakaladı, gözlerim kararmaya başladı ve güçsüz hissediyordum daha sonra sırtımda dayanılmaz bi acı hissettim. Sonrası, sonrası tamamen karanlıktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |