Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@cataraklar

LAREN’İN AĞZINDAN

Bazen her şeyden kaçıp uzaklaşmak istersin ama olmaz. Bir duyguyu, kişiyi, olayı hatırlamak ve hayatından silmek istersin ama hayat sana onu önüne inadına, bir şekilde çıkartır ve hiç beklenmedik bir anda aniden...

  

Ben bazı şeyleri düşünmekten kaçmış ve korktuğum şeylerin bir daha yaşanmaması için elimden geleni yapsam da hayat bizi zorlamak için tekrar ve tekrar onu karşın çıkarıp nasıl da başa çıktığını gösterir, yüzleştirirdi.

  

'Belki de her şeyi kabullenip hayatı akışına bırakmak lazım. Zorlamak bazen çözüm değildir' demiş Tolstoy. Gerçekten haklı da belki gerçekten hayatı akışına bırakmak gereklidir bilemeyiz hayat bize ne gösterip hangi tercihi yapmamız gerekirse gösteriyordu zaten bunu zorlayıp mahvetmenin bir manası yoktu. Bunu kabullenip yola devam etmek de en doğrusuydu zaten.

  

Sabah odamı aydınlatıp yüzüme vuran güneş ışığıyla gözlerimi araladım ve yanımda uyuyan Ayça'yı uyandırmadan banyoya doğru ilerleyip günlük rutinimi yaptım. Ardından sessizce dolabıma ilerleyip spor kıyafetlerimi giyip bahçede spor yapmaya indim.

  

Bahçede oturan anne ve babama ilerleyip konuşmaya başladım. "Günaydın" dediğimde onlarda gülerek bana karşılık verdiler ardından arkamda duyduğum seslerle arkamı döndüm ve abi tayfasının uyandığını görüp konuşmaya başladım.

  

"Günaydın abi tayfası" dediğimde hepsi aynı anda günaydın diye cevap verdiler ve ardından birbirlerine sinirli bakışlar atmaya başladılar o kadar komiklerdi ki kendimi tutamayıp güldüm. Ardından anne ve babama dönüp konuştum.

  

"Ben şurada biraz spor yapsam sizin için sıkıntı olur mu?" dediğimde ikisi de olumsuz anlamda kafalarını sallayıp sorun olmayacağını belirttiler ben de bunun üzerine onlardan biraz uzakta ısınmaya başladım o sırada da abi tayfası anne ve babamın oturduğu yerin yanına kurulup beni izlemeye başladılar.

  

Ben biraz ısındıktan sonra şınav pozisyonu alarak sporuma başlamıştım. 250 şınav çektikten sonra mekik pozisyonu alıp ondan da bir 200 tane çekmiştim. Ardından ağrıyan kaslarım yüzünden biraz dinlenmek için kendimi çimlere bıraktım. Ama terim soğumadan barfiks de çekmem lazımdı bu yüzden anne ve babamın oturduğu takımın yanında bulunan çardağa ilerledim ve bir tahtasına asılarak barfiks hareketini yapmaya başladım. Bu hareketin sonunda kollarım çok ağrımıştı bu yüzden 150 tane çekişten sonra bırakmak zorunda kalmıştım.

  

Bittikten sonra bizimkilerin yanına gidip duş alacağımı söyleyecektim ki hepsinin bana şok içinde baktığını gördüm ardından babam konuşmaya başladı.

  

"Kızım sen ne zamandır spor yapıyorsun?" dediğinde ona bakarak konuşmaya başladım.

  

"7 yıl olacak niye ki" dediğimde hay maşallah der gibi bakıp hiçbir şey olmadığını söyleyip annem beni duş almam gerektiğini söyleyip içeri yolladı zaten bende onu söyleyecektim ki deyip odama doğru yol almıştım ama odamdan gelen hıçkırık sesiyle aklıma Ayça'nın odada geldiği geldi bende daha hızlı olup hemen odaya girdim.

  

Odaya girdiğimde karşımda yatak başlığına yaslanıp, dizlerini kendine çekip kafasını dizlerine gömen Ayçayla ne yapacağımı bilememiştim önce ama sonra yavaş ve sakin adımlarla yanına ilerleyip konuşmaya başladım.

  

"Ayça ne oldu bir tanem" dediğimde kafasını yavaşça kaldırdı ve ağlamaklı sesiyle konuşmaya başladı.

  

"Kimsem kalmadı abimde beni istemeyip sana verdi zaten kimsem yok benim bir abim vardı artık o da yok ben abimi istiyorum." dediğinde ona üzgün bir bakış atıp konuşmaya başladım.

  

"Abin seni çok seviyor Ayça ama baban seni bana emanet etti bu yüzden sen benimle kalıyorsun ama eğer istemezsen abini ararım gelir alır seni olur mu?" dediğimde hemen kafasını olumlu salladı ve o ağlamalı titrek sesiyle konuşmaya başladı.

  

"Tamam ara abimi ben abimle gideceğim" dediğinde hiçbir şey diyemedim çünkü haklıydı O onun abisiydi ondan başka kimsesi yoktu. Buna üzülmemem lazımdı ama üzülüyordum çünkü benim bana ait hiçbir zaman çocuğum olmayacak ve annelik duygusunu tadamadan yaşayacaktım. Ayça'nın beni istememesi bunun en büyük kanıtıydı.

  

Ayça'nın isteği üzerine bende Boran'ın numarası olmadığından önce telefon rehberinden Mert'i buldum ve arama tuşuna bastım. İlk çalışta açılmıştı telefon.

  

"Abla bir sorun mu var?" diyerek açmıştı telefonu.

  

"Yok bir sorun Mert bana Boran Duman'ın numarasını bulup atar mısın?" dediğimde hemen deyip telefonu kapattı. Ben o numarayı atana kadar duş aldım ve hala yatakta oturup ağlayan Ayça'nın yanına gittim. Artık ağlayıp üzülmemeliydi. Bende üzülüyordum bu yüzden onunla konuşmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü beni dinlemiyor sadece ağlıyordu. Bende en sonunda telefonuma gelen mesajda bulunan numaraya tıklayıp aramaya başladım. Arama üçüncü çalışında açılmıştı. Boran otoriter ve sert sesiyle konuşmaya başladı.

  

"Alo" demesiyle konuşmaya başladım.

  

"Merhaba Boran, Laren ben..." dediğimde telefonda tıkırtı sesleri geldi bir şeyler açılıp kapanmıştı.

  

"Bir sorun mu var Laren ?" dediğinde hemen konuya girdim.

  

"Bize gelebilir misin Ayça fazla ağlıyor da seni istediğini söylüyor da... Hem babanın işini de konuşuruz." dediğimde bir arabanın çalışma sesi geldi muhtemelen arabaya binmişti.

  

"Tamam geliyorum birazdan söyle Ayça'ya ağlamasın." dediğinde onu onayladım ve telefonu kapattık.

  

Ben hemen Ayçanın yanına gittim ve konuşmaya başladım. "Ayça bak abini aradım bana senin ağlamaman gerektiğini ve birazdan burada olacağını söyledi. " dediğimde hemen gözyaşlarını sildi ve bana bakıp konuşmaya başladı.

  

" Ne zaman gelecek?" dediğinde sorusuna cevap verdim. "Birazdan..." dediğimde kafasını olumlu anlamda salladı ve sustu. Odada oluşan sessizlikten sıkıldığım için ona hitaben konuşmaya başladım.

  

"Abini aşağıda beklemek ister misin?" dediğimde o hemen kafasını olumlu anlamda salladı. Ben yataktan kalkıp ona yardım ettim. Elini tuttum ve merdivenlerden indiğimizde evdekiler üzgün olduğumu gördüklerinde kaşlarını çattılar. Ben onların kaşlarını çatılmasını umursamadan konuşmaya başladım. "Masaya bir tabak daha koyabilir miyiz Boranda gelecek de..." dediğimde annem hemen kafasını olumlu sallayıp mutfağa ilerledi yüksek ihtimalle yanımızda çalışan kadına söyleyecekti.

  

Hepimizin salonda oturmuş beklerken abi tayfası sessizce Ayçayı izliyorlardı ama Karan abimin bakışlarında hüzünden farklı bir duygu daha vardı. O duygu anladığım kadarıyla hayranlıktı... Karan abimin kız çocuklarına ayrı bir zaafı vardı. Emre abimin anlattığına göre ben annemin karnındayken en çok annemin karnına gidip benimle konuşan oymuş ama Sude onu hayal kırıklığına uğramıştı.

  

Salonda oluşan sessizliği bozan evin zilinin evde yankılanmasıydı. Ardından salonda bütün heybetiyle ve karizmasıyla giriş yapan Boran Dumanla Ayça hemen abisinin üstüne atladı. Abisinin üstüne atlayıp bacaklarına sarılarak ağlamaya başlayan Ayçayla Boran fazlasıyla şoka girmişti. Büyük ihtimalle kardeşini böyle bulmayı beklemiyordu. Kardeşini kucağına almadan önce benim dolu olan ve her an akacak olan gözlerime ve ifadesiz tutmaya çalıştığım yüzüme bakmıştı.

  

Ardından Ayçayı hemen kucağına alıp konuşmaya başladı. "Prensesim neden ağlıyorsun?" dediğinde Ayça hemen konuşmaya başladı. "Abi bende seninle gelebilir miyim? -bir hıçkırık- Beni burada bırakma ben burayı sevmedim." dediğinde bütün aile ona şok içinde bakıyordu ben hariç...

  

Boran bakışlarını bana çevirdi ve konuşmaya başladı. "Peki götüreyim ama önce Laren ablayla konuşmam gerekiyor... Biraz bekleyebilir misin?" dediğinde annem araya girdi. "Boran oğlum eğer kahvaltı etmediysen eğer sofrada konuşun olur mu?" dediğinde Boran bana baktı bende hemen konuştum. "Buyurun sofraya " dediğimde herkes sofraya oturdu. Boran kız kardeşinin yanına oturdu. Bende tam Boranın karşısına oturdum. Herkes kahvaltıya başlamıştım ben hiç yemek yemek istemiyordum. Boranın konuşmaya başlamasıyla bütün gözler ona döndü.

  

"Sence kim yaptı?" dediğinde onun gri gözlerine diktim bakışlarımı soyadına yakışır biçimde gözleri vardı benim ne diyeceğimi merak ediyordu. Ben konuşmaya başlamadan telefonu çıkardım ve rehberden Mert'i bulup aramayı başlatıp hoparlöre aldım. İlk çalışta açılan telefona masadaki herkes kulak vermişti. "Efendim abla" diye açılan telefonla konuşmaya başladım.

  

"Şu ana kadar fazlasıyla düşmanım oldu Mert bunu sende biliyorsun...Ama benim düşmanlarım benim etrafımdaki insanlara dokunursa ne olacağını bilir bunu da biliyorsun değil mi?" dediğimde kafamı sağa sola yatırarak çıtlattım. Ardından Mertten gecikmeden bir cevap geldi.

  

"Evet abla biliyorum bir sorun mu var? Ne yapmışlar yine?" dediğinde konuşmaya başladım. "Lan geri zekalı daha ne olduğunu bilmiyorsun bir de ben sana güvenip depoları bırakıyorum benim işim de iş değil valla ya... Neyse Mert asıl konuya geliyorum biz Amiral Soykan'ın başına kimleri diktik?" dediğimde hemen konuşmaya başladı.

  

"Berkay ve Sercan'ı diktik abla niye ki bir hataları varsa uyarıyım." dediğinde gözlerimi sinirle kapattım. "Mert Amiral Soykan ölmüş lan! Ölmüş bak bu iki oluyor Mert eğer böyle devam ederse senin yerine abini getireceğim haberin olsun lan adam ölmüş haberin yok lan! Şimdi o aptallara sor bakayım kim öldürmüş?" dediğimde hemen deyip telefonu kapattık.

  

Sinirliydim evet düşündüğümüzde bir savaştaydık ve ben bu savaşa kayıplar alacağımı bile bile girdim ama bu kadar fazla kaybı ilk defa vermiştim ben bir savaşta yaralı hariç kayıp vermezdim ama bu kayıplar bana son noktayı koyduracaktı en sonunda... Masada oluşan sessizliği Boran bozmuştu. "Sen ne düşünüyorsun bu olay hakkında?" dediğinde konuşmaya başladım. "En son Amiralin yanına gittiğimde bana ölümden fazla bahsetti bu da demek oluyor ki bu suikast ona haber verilmiş... Ama neden... Kim olduğunu bende bilmiyorum ama birazdan öğreniriz hatta içinden yirmiye kadar yavaş say haber o zaman gelecek..."

  

O içinden saymaya başlatmıştı bile susmuştuk, susmuştu sonra o sesli bir şekilde yirmi dediğinde aynı anda benimde telefonum çalmaya başladı. Ben göz ucuyla telefonu gösterdim ama vakit kaybetmeden telefonu açıp hoparlöre aldım ve Mert'in söyledikleri masayı buz kesecek kadar soğutmuştu.

  

"Abla çocuklar diyor ki biz kapının önüne gelen adamı içeri alalım mı diye sorduk Amiral içeri alın demiş ama orada bir polis bir şey gelmemiş bence başka bir şey var ben sana söyleyeyim bizim çocuklar diyor ki ölmesi imkânsız çünkü daha bu sabah yanındaymışlar. Bir de Amiral sana bir mektup göndermiş çocuklardan biriyle gönderdim. Anlatacaklarım bu kadar..." dediğinde herkes donmuştu. Ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Kapının çalmasından sonra bizim evde çalışan yardımcının elinde bir zarfla yemek yediğimiz odaya girmesi bir oldu.

  

Ben elindeki zarfı aldığımda hemen açıp sesli bir şekilde okumaya başladım.

  

"Sevgili Kızım,

  

Biliyorum bu çok manasız ve çok mantıksız bir gidiş ,bunu senin o aklın hemen çözmüştür. Bu gidişimin sebebi fazlasıyla farklı bunu sende anlamışsındır. Barlas sana aşıktı ama unutma o sana aşıktı öldü eğer sen bu duygudan vazgeçersen hayatındaki bütün renkler siyah beyaza dönecek ve benim küçük kızıma siyah beyaz değil renkler yakışıyor hepsi farklı farklı... Unutma Laren ben kızımı sana emanet ettim o senin hiç olma ihtimali olmayan çocuğunun yerinde olacak...Sen büyük ihtimalle Boran'ın benim oğlum olduğunu hatta ve hatta soyadımı bile öğrendin ama unutma ki her bilgiyi herkesle paylaşma... Evet ben ölmedim hatta ve hatta fazlasıyla iyiyim beni merak etme. Oğluma ve kızıma fazlasıyla göz kulak olup onları koruma altına alacağını biliyorum. Bak tekrar ediyorum renkler Laren hiç gitmemesi gereken renkler eğer o renkleri görmezden gelirsen sen farklı bir son yazıyor olacaksın şu anlık yazma imkânım bu kadar senin beni anladığına inanıyorum. Sana güveniyorum kızım..."

  

Renkler içinde olacağına inanan

  

Amiral Soykan Duman

  

Renkler demişti Amiral, renkler...

  

Bu bir şifreydi. Bu şifrenin anlamı olmaması gereken bir şeyin olacağıydı ve bu da büyük ihtimalle Boranla ilgiliydi. Aşk demişti Amiral herkese aşk ilanı mı yapacaktım ama bunu kimle yapacaktım. Tabi Ünlü İş Adamı Boran Dumanla yapacaktım, Amiralin istediği şeyi anlamıştım. Beni artık sevgilisi olan bir kadın olarak gösterip bu işlerle uğraşmayacakmış gibi gösterecekti bunun sebebi Boran'ı korumaktı. Çünkü eğer ben onunla olursam kimse ona dokunamazdı. Her şey tamamdı ama depolar, onları da büyük ihtimalle korumaya almamı istiyordu. Her şey anlaşılmıştı, açık oynanmam isteniyordu. Ben Amiralin istediği gibi oynayıp oyunu bitirecektim.

  

Herkes düştüm sanacaktı, düşüyorum sanacaklardı ama onlara düştüğümü zannettirip kendi topuklarına sıktıracaktım. Her şey kafamda oturmuştu. Her şey önceden planlanmıştı. Ben parçaları birleştirmiştim.

  

Kafamı kağıttan kaldırıp Boran'a baktım. Gri gözler ne planladığımı anlamaya çalışıyordu ama anlayamıyordu. Herkese baktım ve Boran'ı bahçeye çağırdım. O ne olduğunu anlamamıştı ama birazdan her şeyi anlayacaktı. "Ne oldu neden beni çağırdın?" dediğinde her şeyi ona anlatmaya başladım.

  

"Nasıl yani şimdi basına ve her yere sevgili gibi mi davranacağız." dediğinde ona bakıp kafamı yukarı aşağıya salladım. Önce yere bakıp düşündü en sonunda o da kabul etti.

  

"O zaman planları uygulamaya başlayacağız Boran ama unutma bu süreçte başka kızlarla görüşmemeye çalış çünkü yakalanıp bir açık vermemeliyiz." dediğimde kafasını olumlu anlamda salladığında hemen devam ettim. "O zaman anlaştık ortak" deyip elimi uzattım o da hemen elimi sıktı. Artık birlikteydik... Bu oyunu oynayıp asıl oyuna noktayı koyacaktım. Savaş bitecek ve ben kazanacaktım... Biz kazanacaktık...

*********

Sizce Laren ve Boran nasıl bir ikili oldu? Bugün saat 16.00 da bir bölüm daha gelecek

 

Loading...
0%