Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@cataraklar

Size yepyeni bir bölümle geldim umarım seversiniz...

*********

LAREN’İN AĞZINDAN

Gözlerimi açtığımda saat sabahın altısına geliyordu. Yataktan kalkıp spor kıyafetlerimi giyindim ve kulaklığımda hareketli bir şarkı çalarken aşağıya inip dış kapıdan çıkarak evden ayrıldım. Biraz koşu yapmak bana iyi gelecekti...

Koşarken ellerimi yumruk yaptığımda elimdeki yüzük aklıma geldi ve ona bakıp sırıttım. En kısa sürede şu isteme işini halletmeliyiz ama bunları düşünmeye daha çok zamanımız vardı. Önce aklımı, zihnimi her şeyimi önümdeki maça vermeliydim. Sonuçta karşımda önemli bir rakip vardı...

Güney ile ilk boks maçımda karşı karşıya gelmiştik ve arkadaş olmuştuk ama bana zarar vermek isteyene kadar...

Arkadaşlığımız, düşmanlığımızdan daha kısa sürmüştü...

İşte güvenmeye bunun için korkuyordum...

Etrafımda olan ve karşıma çıkan kişiler bunları bana çok güzel öğretmişlerdi...

Bunların en büyük örneklerinden sadece biriydi Güney...

Zaten sizler çoğunu görmüştünüz, sıralamam gerekirse de sıralarım...

Gökhan, Arda, Baran, Ayşe, Nil, Deniz, Güney ve daha birçok kişi...

Ben bunları düşünürken saatin kaç olduğunu hatta ne kadar zamandır burada olduğumu bilmiyordum ki telefonumun çalmasıyla iki saattir koştuğumu anladım...

Arayan ikizim Aren’di...

“Alo neredesin kızım sen ya çok merak ettik insan haber verir!” dediğinde bu detayı unuttuğumu fark edip içimden kısık sesli bir küfür mırıldanıp konuştum.

“Geliyorum koşudaydım.” dediğimde beklediklerini söyleyip telefonum kapandı. Hemen yönümü eve doğru çevirdim. Yaklaştığımda korumalar kapıyı bana açtılar, bende hemen evin zilini çaldığımda kapıyı açan yine o teyzeydi...

Salonda kahvaltı yapan ailemi görünce selam verip oturdum. Kahvaltımı protein ağırlıklı yaptıktan sonra bahçeye çıkıp biraz daha ısındım. Daha sonra odama çıkıp ılık bir duş aldım. Üstüme gri bir eşofman takımı giyindikten sonra gerekli malzemelerimi çantama koyup aşağıya indim ve hiç beklemediğim bir manzarayla karşılaştım. Kapının önünde Boran, Amiral, Ayça ve Ceren hazır bir şekilde ailemle beni bekliyordu. Ben aşağı indiğimde kapıdan nefes nefese bir Pelin girdi. Üstünde Turuncu bir crop ve tayt takımı vardı. Ona ne olduğunu sorarcasına bakarken soluklanıp cevap verdi.

“Ay geç kaldım sandım...” dediğinde ona güldüm. Boran’a baktığımda bana göz kırptı ve bakışlarımı kaçırmamı sağladı...

Ama bu olayı bozan kişi Karan abim oldu. “Çıkalım mı artık geç kalmayalım...” dediğinde kafamı olumlu anlamda sallayıp arabama yöneldim. Benimle Pelin, Karan abim, ikizim ve Emre gelecekti. Boranlar kendi arabasıyla, annemlerle diğer kalanlar gelecekti. Ben arabada emniyet kemerimi takıp gaza yüklendiğimde arabada sessizlik vardı. Aklıma gelen şeyle hızımı arttırdım. Arabadaki sessizlik benim yalnız olduğumu düşündürecekti ki konuşan Pelinle yavaşladım. “Yavaş Laren...”

Arabayla maçın olduğu o harabe yere tekrar gelmiştik. Ben bagajdan çantamı alıp önden giderken diğerleri arkamdan geliyordu. Kapıda yine o güvenlik vardı, ona kötü bakışlar attığımda kafasını önüne eğdi.

Sonra aklıma gelen şeyle onu geçecekken durdum ve önüne geldim. Kafasını yerden kaldırmadığı için konuştum. “O kafanı kaldır!” diye bağırdığımda kafasını kaldırdı ve onun kafasını kaldırmasıyla yumruğumu suratına çaktım. Bu hareketim onu dumura uğratmıştı arkadakiler gibi...

Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım. “Sana bir yumruk borcum vardı...” Rahatlamıştım...

İçeri girdiğimde arkamdakilerde içeri girdi. Bizimkiler yerlerine yerleştiğinde Amiral ve babam sohbet etmeye başladılar...

Ben özel odama girdiğimde peşimden biri daha girdiğinde söze girdim. “Şimdi değil Kerem kafamı toplamam lazım...” deyip kafamı çevirdiğimde Boran ile göz göze geldik...

Bana baktı ve konuşmaya başladı. “Dikkatli ol olur mu?” dediğinde onun duman renkli gözlerine baktım.

“Sence benim elimden kimse kaçabilir mi?” dediğimde güldü ve bana yaklaşarak elini belime atıp beni kendine yaklaştırdı. “Yok senin elinden kaçacak adam anasının karnından doğmadı ama bence sende benden kaçma artık...” dediğinde ona sertçe baktım ve konuşmaya başladım.

“Olmaz Boran kafamı dağıtmamam lazım, hem evlenmeden olmaz...” dediğimde kahkaha attı ve konuşmaya başladı.

“Ahh yapma Laren ya bari bir öpücük lütfen...” deidğinde ona sertçe baktım o da oflayarak odadan çıkmaya yeltendi ki ben onun bu çocuksu haline dayanamayıp onu çevirdim ve bir öpücük verdim.

Ben kısa bir öpücük hayal ederken o bunu biraz sertleştirdi ki bu odanın kapısının açılmasıyla son buldu. Bu kapı açılması küfür söylememize neden oldu. Kapıda bir adet şaşkın Kerem vardı. Onun bu hali kahkaha atmama sebep oldu. Boranda bana katılarak kahkaha atınca Kerem söze girdi.

“Kapıda seni görmek isteyen iki genç var Laren...” dediğinde onu onaylayıp Boranla beraber çıkmasını izledim. Kapıdan iki genç girince onlara kaşlarım çatık bir şekilde baktım. Kapıda bir kız ve bir erkek girmişti, ardından gelen erkeklerle onların girişini izledim. Sonra onlara bakarak konuşmaya başladım.

“Buyurun size nasıl yardımcı olabilirim?” dediğimde kız diğerlerine bakarak konuşmaya başladı.

“Öncelikle merhaba Laren Hanım, ben Balca Alım Ilgaz... Sizden bir yardım istemeye geldik...” dediğinde kızım bal rengi gözlerine bakarak konuşmaya başladım.

“Nedir?” dediğimde hemen söze yanındaki uzun boylu yeşil gözlü çocuk girdi...

“Sizden önce birkaç yere gittik hepsi bu işin sadece sizin yapabileceğinizi ve başaracağınızı söyledi...” dediklerinde merakım katbekat artıyordu.

“Benim annem ve babam bir gün eve geldiğimde yerde ölü bulunmuştu. Bunca zamandır amcamla kalıyorum ama yengem amcama sorun çıkarınca sevgilim Altay’la kalmaya başladım. Annem ve babamın katilini bulmak istiyorum. Bana yardım eder misin?” dediğinde ona şok içinde bakıyordum. Eğer bunlar gerçek ise bu çocuklara tabi yardım edecektim.

“Bunu sonra konuşsak olur mu çıkmam gereken bir maç var ama size yardım edeceğim sadece sormam gereken birkaç soru var, sizin için uygun mu sonra konuşmamız?” dediğimde söze Balca adındaki kız girdi.

“Bize yardım edecek misiniz gerçekten?” diye heyecanla sorduğunda ona kafamı olumlu anlamda salladım. O da o heyecanla gelip bana sarıldı. Bu sarılışına karşılık verip onun kulağına fısıldadım.

“Merak etme bulacağım onların katilini...” dediğimde benden ayrıldı ve bana dolu bal rengi gözlerle baktı. Onlara dönüp konuştum.

“Numaranızı kapının önündeki abiye verin ben size ulaşacağım şimdi maça çıkmam gerekli...” dediğimde bana gülümseyip odadan çıktılar. Bende hemen üstümü değiştirdim ve elime boks eldivenlerimi takıp, hazır bir şekilde anons edilmeyi bekledim. Sunucu yine taraftarları coşturmak için uzata uzata konuşuyordu. Önce benim ismim anons edildi.

“Şimdi karşınızda Yangın...” dediğinde beynim bu cümleyi bekliyormuş gibi mimiklerimi sıfırladı ve kafa karıştıracak bir anıya dahi yer vermedi. Ben ifadesiz bir yüzle ringe ilerlerken ailemin, Amiralin ve Boran’ın bakışlarını üstümde hissediyordum.

Ringe giriş yaptığımda bakışlarım taraftarların bulunduğu bölgeye ilişti, hepsinin ağzından ‘Yangın vurduğu yeri yakacak...’ cümlesi çıkıyordu. Bu benim daha da güçlenmeme neden oldu. En sonunda sunucu rakibimi çağırdı. “Şimdi karşınızda Azrail...” dediğinde bakışlarım yıllar sonra ilk defa Güney’in yüzüne baktı. Sunucu ringden ayrıldığında Güney konuşmaya başladı, etraftaki tezahürat yapanlar dahil herkes susmuştu.

“Merhaba eski dostum seni görmek ne kadar da güzel...” dediğinde onu inceleme fırsatı buldum. Yüzünde simsiyah bir maske vardı, vücudunu fazla geliştirmişti, yapılaşmıştı ama değişmeyen tek bir şeyi vardı o da nefretle bakan kahve gözleri...

Onunla yaşananlar sadece bir iftiradan ibaretti ama o bunu hiçbir zaman kabullenememişti. O benim onun kız kardeşini öldürdüğümü düşünüyordu çünkü ona bunu böyle empoze etmişlerdi. Benden intikam almak istiyordu hem de ölesiye...

Onun bakışları benim üzerimdeydi. “Güzel olan tek şey bugün ölmemek için direnmen olacak Azrail umarım iyi çalışmışsındır çünkü sana bir antlaşmayla geldim. Eğer bu maçta gücüm bitene kadar yenilmezsen söz veriyorum gücüm bittiğinde sana karşı koymayacağım.” dediğimde etrafımızda bir sürü fısıltılar oluşmaya başladı.

Azrail benim ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu ama beni tanıdığı için üstelemeden, konuşmaya başladı. “Mükemmel bir anlaşma yalnız dikkat et derim bugün Azrail yanı başında olacak belki bu sefer geçen ki gibi çok da şanslı olmayabilirsin...” dediğinde bu dediğine yüksek sesli bir kahkahayla yanıt verdim.

“Yanılıyorsun... Ben ölmemek için Azrail ile anlaşma yaptım. Bu anlaşmayı çiğnemesi için bugün o istisnanın olması lazım...” dediğimde pozisyonumu aldım. O da bu dediğime ‘öyle olsun bakalım’ bakışları atarak pozisyonunu aldı. Başlamamız için birbirimize baktığımızda anlaşmamıza göre ilk benim başlamam gerekliydi. Hızla ona karşı durdum ve sol elimle yüzüne bir yumruk çaktım o bunu engelleyemedi ve hemen toparlanıp harekete geçti. Karnıma yumruk yediğimde buna hazırlıksız olduğum için kısık sesli inledim ardından onun bir yumruk daha atmak isteyen elini durdurup kıvırdım. Onu kıvırdığım koluyla savurduğumda yere düştü. Durmadan üstüne çıkıp yüzünü yumruklamaya başladım.

O ise yenilmemek için gözünün rengini daha da koyultarak beni üstünden itti ve yere sırtüstü düşmemi sağladı. Bu hareketi bana aniden geldiğinde sırtımdaki yaraların tekrar gün yüzüne çıkıp inlememi sağladı. Bu sefer hücum sırası ondaydı, hemen durmadan yüzüme yumruklarını indirmeye başladı. Ben onu durdurmaya çalışırken, bağırarak konuşmaya başladı. “Şimdi yaşasaydı senin yaşında olacaktı lan! Ne istedin ondan ne! O seni ablası bilmişti be! Ablası...” derken gözünün önünü görmeyecek kadar sert yumruklarını yüzüme sallıyordu. Bu sözleri beni dumura uğrattı ve onun konuşmadığı o arada onu üstümden itip öksürdüm. Hemen onun bana daha fazla vurmasını engelledim ve konuşmaya başladım.

“Senin kardeşini ben öldürseydim seni de öldürürdüm geri zekalı, o benim de kız kardeşimdi. Sen beni suçladın, nefret ettin benden! Ben onun gözyaşına insan öldürmek üzereyken sen nasıl kardeşini öldürdüğüme inanırsın nasıl yaparsın he nasıl!” diye bağırdığımda bana yüzündeki kanlarla baktı ve konuşmaya başladı.

“Sen öldürmedin mi?” dediğinde ona gözlerimden akan yaşlarla kafamı olumsuz anlamda salladım. O ise bana dolu gözlerle bakıp sarıldı. Bende bu sarılmasına karşılık verdim. Salondan büyük bir alkış koparken başımı kaldırdım ve ayağa kalktım. Benim ayağa kalkmamla ringin kapısı açıldı ve içeri sunucu girdi.

“Kazanan Dostluk...” dediğinde bakışlarım Güney’e döndü. Bana bakıp gülümsedi bunu yapmasıyla bende ona gülümsedim. Ona gülümsememle aklıma gelen görüntülerle sinir krizi geçirmeye yaklaştığımı hissedip ellerime baktım, titriyorlardı...

Hemen burayı terk etmem lazımdı... Etrafıma baktığımda o bal gözlü kızı gördüm. Bana endişeyle bakıyordu. Hemen maçın bittiğini söyleyen sunucunun konuşmasını bitirmesine izin vermeden ringi terk ettim.

Çantamı özel odamdan aldığım gibi arabama bindim ve son hızla eve sürerken arka taraftan selektör yapan ve durmamı işaret eden kişilerin arabaları büyük ihtimalle abilerimin ve Boran’ındı ama ben durmadım ve daha da hızlandım.

Evin içine girdiğimde odama geçtim ve kapıyı kilitleyip arkasına çöktüm. O küçük kızı her gözümü kapattığımda görüyordum...

O benim yaralı tarafımdı...

Kapının ardından gelen bağırışların haddi hesabı yoktu. Bu olaylar olurken ağladığımın farkında değildim...

Hıçkırıklarla ağlıyordum...

Gözlerimin bulanıklığından önümü göremiyordum ama karşımda biri vardı. Pembe elbiseli siyah saçlı bir kız çocuğu üstünde prenses kostümü vardı. Bana bakarak haykırıyordu. “Sen yaptın! Benim katilim sensin!” diye haykırıyordu.

İşte başa dönmüştüm. O psikolojiye geri dönmüş, krizlerin çoğalmasını sağlayan o anı zihnimin dipsiz kuyusundan çıkmayı başarmıştı ve beni ele geçirecekti.

İşte yine başlıyorduk...

O kız çocuğunu ben öldürmedim değil mi?...

*********

Yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayın....

Loading...
0%