Yeni Üyelik
32.
Bölüm

29.Bölüm💙

@catlakyazar

Selam bebeklerim biz geldik. Bugün saat 20:00 gibi soru cevap yapacağım instagramda, sormak istediğiniz şeyler varsa oradan sorabilirsiniz. (İnsta: catlakyazarr)

Evet yorumlarda satırlar arası aşk ile buluşalım.

Korku ile arkamı dönerken Ezgi' yi görmem ile rahatlasam da bu kısa süreli bir rahatlama idi. Ne olduğunu anlayamadığım için istemsizce kaşlarım çatılırken ''Ne var Ezgi?'' dedim.

Benim aksime oldukça rahat ve sinir bozucu duruyordu. Elini kolumdan çekip göğsünde bağladı ve yüzüne şeytansı bir gülücük kondurdu.

''Ah Züleyha ah, hep böyle saf bir şeydin sen zaten!''

Alaylı sözleri sinirlerimi iyice bozarken, sabrımın sınırlarının oradaydım. 2 gündür o kdar fazla şey yaşamıştım ki artık bir şey daha duymaya tahamüllüm yoktu.

Sinirlerime hakim olamayarak biraz yüksek bir sesle '' Bana bak Ezgi, seni çekecek havamda değilim! O pişmaniye saçlarını yoldurtma bana, ne diyeceksen de ve siktir git!'' desem de onda mimik oynamadı.

Üstten bakışları bende gezerken, küçümseyici tavrı yerli yerinde durararak '' Madem öyle hemen söyliyeyim, Hakan ile seni gördüm. Ondan uzak durucaksın!'' demesi ile sıkıntılı bir nefes aldım.

Hayatımda şuan zaten bir bu eksikti, o da şuan tam oldu. Boş gözlerle ona bakmaya devam ederken, artık olaylar yaşadıkça duygusuzlaşmaya başladığımı hissediyordum.

Soğuk bir tonda '' Bitti mi?'' diye sorarken, sanırım Ezgi'yi kızdırmıştım. Göğsünde birleştirdiği ellerini çözüp bana doğru hamle yaptı. Gözüme doğru bir parmağını salllerken '' Bana bak Züleyha, dediklerimin ciddiyetini farkında değilsin sen bence. Bir daha Hakan'ın yöresinde seni görürsem; olacaklara karışmam!'' demiş ve cebinden telefonunu çıkartıp Hakan ile arka sokakta buluştuğumuz fotoğraflardan birini göstermişti.

''Umarım şimdi ciddiye almışsındır beni!''

sessizliğim onda daha çok sinir yapıyordu ama ona karşılık verecek halide pek kendimde bulamıyordum. O yüzden sadece '' Bir siktir git Ezgi!'' diyerek onu arkamda bırakıp kapıyı açması için Yağmur'u aradım. Kaapının önüne gidip Yağmur'un kapıyı açmasını beklemeye başlarken merakla arkamı dönüp Ezgi'ye baktım ama olduğu yerde yoktu. Büyük ihtimal başka bir sinsilik düşünmek üzere evine intikal etmişti. Ucube...

Yağmur kapıyı açıp beni çeri aldıktan sonra kimseye görünmeden onun odasına çıkıp oturduk. Nasıl bir halde olduğumu bilmesem de, Yağmur'un endişeli bakışlarına maruz kaldığıma göre pekte iyi göründüğüm söylenemezdi.

 

İkimizde yatağa otururken kendimi sırt üstü yatağa bırakıp gözlerimi kapadım. Yağmur endişeli bir sesle 'Sen iyi misin?'' diye sorarken bir yandan da saçlarımı okşamaya başlamıştı.

Düz bir sesle '' Hakan, Ali ile kavga etmiş ve işi bırkmamı istedi ve bende hayır diyince bana trip atıp siktir olup gitti. Ha bir de daha demin kapının önünde kancık komşumuz Ezgi, Hakan ile benim görüştüğümü öğrenip fotoğrafımızı çekmiş. Hakan' dan uzak durmam için bana tehtit içeren bir konuşma yaptı... Ama iyim merak etme.'' derken ben bugün ne yaşıyorum diye kendimi sorgulamadan edemedim.

Yağmur şaşkınlıkla ''Abi seni gerçekten zemzemle yıkamamız lazım. Bu kadar da olmaz ki amına.'' deyip yanıma yattı ve sözlerine devam etti.

''Şimdi birincisi bence Hakan haklı, işi bırakmalısın bir kere sapıklık yapan her zaman yapar. İkincisi Hakan'ın tavrı çok normal çünkü adamın niyeti belli olduğu üzere pis ve Hakan seni doğal olarak orada görmek istemiyor. Üçüncüsü ve sonuncusu Ezgi denen şırfıntı siz nasıl görmüş ve onun hakkında ne yapmayı planlıyoruz."

Yağmurun bir nefeste söylediği şeyler içime iyice sıkıntı verirken, onu taklit ederek " Birincisi Hakan'ın dediği gibi öyle kolay işi bırakamam çünkü stajım yanar ve şu an aldığım paraya ihtiyacım var. İkincisi ise tavrını ben de gayet normal buluyorum ama benim nedenlerimi de göz önünde bulundurarak hareket etmesini isterdim. Üçüncüsü ise Ezgi orospusu beni alt sokakta Hakan'ın arabasına binerken görmüş ve fotoğrafımı çekmiş. Onun hakkında şu an düşünmek bile istemiyorum." Demiştim.

Kapalı gözlerim gitgide ağırlaşırken yanımda Yağmur'un konuşmalarını duyuyordum ama ne olduklarını algılayacak kadar bilincim açık değildi. En sonunda kendimi karanlığa teslim ederken, huzursuz bir uyku bedenimi ele geçirdi.

Karanlık henüz aydınlığa kavuşmamışken gözlerimi araladım. Saat 6'yı gösterirken yanımda uyuyan kuzenime kısa bir bakış atıp yataktan kalktım. Uyku sersemliğini atmak için ilk önce elimi yüzümü yıkadım ve evime gitmek için sessiz adımlarla odadan çıktım.

Kimseye gözükmeden evden çıkıp kendi evime girdim ve yine aynı sessizlikte odama çıktım.

Dünün yorgunluğunu atmak için kısa bir duş aldım ve saçlarımı kurutup hızlıca hazırlanmaya başladım.

Mavi bir gömlek giyip altıma mom jean giydim. Bom bok gördüğüm için hafif bir makyaj yapıp yüzüme renk verdim.

Henüz çıkmak için 20 dakikaya sahip olduğumu görünce ceketimi ve çantamı alıp aşağıya indim. Mutfağa girip yiyecek bir şeyler aradım ve en sonunda ekmeğin arasına peynir koyup yemeye başladım.

Şu an ekmek yiyen köpekten hiçbir farkım yoktu. Tek fark benim başımın sürekli bokun içinde olmasıydı.

Hayat her zaman istediğimiz gibi ilerlemezdi ve ne zaman hayatımızda kötü bir şey olsa diğer kötülükler sanki bu anı bekliyormuş gibi tepenize üşüşü verirdi.

Şimdi ise elimde birden fazla sorun ve sıfır çözüm vardı. Harika!

Hırsla elimde kalan son lokmayı da ağzıma atıp derin bir iç çektim. Neden ben ya!

Düşüncelerime son vererek hızlıca ceketimi giyip evden çıktım.

Durağa doğru hızlı adımlarla yürüdüğüm sırada arkamdan Ezgi'nin sesini duymam ile gözlerimi devirdim.

" Züleyha bekle!" Derken bana yetişmeye çalıştığı her halinden belliydi.

Onu görmezden gelerek aynı hızda yürümeye devam ederken en sonunda durağa gelmem ile birkaç saniye içinde yanımda, am biti gibi bitmesi bir oldu.

Ona umursamazca bakıp " Ne var? " diye sorarken bir yandan da otobüsün gelişini kontrol ediyordum.

Nefes nefese " Dün dediklerimi düşündün mü?" derken utanması yoktu.

" Ezgi ne yapmaya çalıştığını gerçekten anlamıyorum. Hakan ile konuşmayı kessem bile sana bakacağını düşünmen de ayrı bir olay yani..."

Alaycı sesim onu rahatsız etmiş olmalıydı ki yüzü ekşi bir şey yemiş gibi buruştu ve rahatsız olduğunu belli etmemek için bana, benim tonumda karşılık verdi.

" Neden öyle diyorsun ki, senin gibi sünepeyi bile beğenen bir insan beni hayli hayli beğenir. Gerçi seni beğendiği için mi seninle görüşüyor! yoksa ona verdiğin şeyler için mi seninle görüşüyor! Orası biraz muallak ama olsun, başarıya giden hem yol mübah tabi!"

Sözleri kanımı kaynatırken sinirime hakim olamayarak suratına okkalı bir tokat yapıştırdım. Suratı yana doğru savrulurken, bunu beklemediği kesindi. Eliyle yanağını tutarken bana doğru dönüp şok olmuş ifadesi ile konuştu.

" Sen- sen bunu nasıl yaparsın? " derken sesinin titrediğine yemin bile edebilirdim.

Onun aksine kendimden emin bir şekilde " Aynen de böyle yaparım! Bir daha bana saçma sapan imalarda bulunursan seni daha beter ederim, anladın mı beni?" Derken istemsizce artık sesin yükselmişti.

Hiçbir şey demeden öfkeli ifadesiyle son bir kez yüzüme bakıp koşar adımlarla yanımdan uzaklaşmaya başladı. Bir süre daha arkasından bakıp, en sonunda önüme döndüm.

Nihayet fazla beklememe gerek kalmadan otobüsüm de gelirken, Kulaklığımı kulağıma takıp bir saate aşkın yolu gitmeye koyuldum.

Şirkete gelip asansöre binene kadar hiçbir heyecan belirtisi göstermezken, şimdi asansör her kat çıktığında içimi nedensizce huzursuzluk ve heyecan kaplıyordu.

Nasıl bir tavır ile karşılaşacağımı bilmiyordum ve aynı zamanda bana gelen o mesajın kimin gönderdiğini öğrenmek için de can atıyordum.

Bana gelen mesajın başıma bela olup olmaması muallaktaydı ve bunu kimseyle henüz paylaşamamıştım.

Sonunda kendi katıma geldiğimde her ne kadar ayaklarım geri geri gitmek istese de mecburen ileriye doğru adımladım.

Eda kendi masasında çalışırken, ben de hiçbir şey yokmuş gibi kendi masama geçip yerleştim. Buraya gelirken umduğum tek şey hiçbir şey olmaması ve sanki bunların hiçbiri yaşanmamış gibi devam etmekti.

Ben bilgisayarı açıp önümdeki işleri yapmaya başlarken bu sessizliği bozan şey Ali'nin gelişiydi.

Ona çok kısa bir bakış atıp tekrar önüme dönerken onun bakışlarının bende olduğunu hissedebiliyordum.

Sert bir ses tonuyla " Züleyha, odama!" Derken o çoktan odasına girip kapıyı kapatmıştı. Oflayarak yerimden kalkarken Eda'nın dedikodu arayan bakışları üzerimdeydi.

Yavaş adımlarla odasına doğru giderken kapıyı çalma zahmetine bile girmeden pat diye girdim.

Bakışları beni bulurken benim bakışlarım da onun tıpkı Hakan gibi yaralı olan suratını buldu.

Sol kaşının patlamasının yanı sıra gözünün altında da kendini belli eden bir morluk hakimdi. İnşallah daha beter olurdu, bu ona az bile...

Siyah ceketini üstünden çıkarıp astıktan sonra sandalyesine bir güzel yerleşmesini izledim.

" Otur lütfen." Derken ricadan çok emir verir gibiydi.

Her ne kadar onun dediğini yapmak istemesem de geçip koltuklardan bir tanesine oturdum.

Kuruyan dudaklarını dili ile ıslatıp " Hakan ile birlikte olduğunu bilmiyordum. Kusura bakma.'' derken sözlerinin manasızlığı ile alayla güldüm.

Sinirime hakim olamayarak '' Ne saçmalıyorsun sen ya! Sırf biriyle birlikte olduğum için mi, kendini özür dileme zahetine soktun!'' dedim.

Kaşları çatılırken '' Ne dememi bekliyorsun ki?'' demiş ve ben daha çok çileden çıkarmıştı.

Sinirle oturduğum yerden kalkıp titreyen ellerim ile bana gönderilen mesajı açıp yanına geçtim. Anlamsız bakışları bende gezerken, telefonu gözüne doğru tutup '' Bak, beni ne hale soktuğuna bak! '' dedim.

Telefonu elimden alırken, sanki normal bir şeye bakar gibi mesajı incelemesinden anladığım tek şey zaten bunu biliyor oluşuydu. Nefes alış verişim sıklaşırken, onun rahat tavırlarla telefonu masaya bırakışını ve benim gibi ayağa kalkışını izledim. Bana doğru bir kaç adım atıp dibimde biterken, nefesi nefesime çarpıyordu.

''Doğru bir şey yapmadığımı farkındayım ama buna mecburdum. '' Sözöleri biter bitmez, bakışları dudağıma kayarken, rahatsızca bir adım geri çekildim.

''Anlat o zaman, bende en azından bir nebzede olsa sana hak verecek bir şey bulayım.''

Yüzüme öyle bir ifade ile bakıyordu ki ne düşündüğünü anlamak mümkün değil gibi idi. Bende onun gibi bakışlarımı gözlerinden hiç çekmezken, korkmadığımı ve dimdik karşısında durduğumu görsün istiyordum.

'' Nişanlımdan ayrılmam gerekiyordu ve bunu onun yapması gerekiyordu. Bende ona bir neden verdim, bu kadar basit aslında...'' Bu sik kırığı benimle dalga mı geçiyordu, yoksa ben bir similasyonun içindemiydim!

'' Nasıl yani?'' derken gerçekten merak etmiştim, kadın orada bile değilken nasıl öğrenmiş olabilirdi ki?

''Fazla şey bilmek her zaman tehlikelidir. Bence daha fazla sorgulama.''

Suratına bir tane yumruk çakmak ve tüm sülalesine deli gibi sövmek istesem de kendimi tuttum. Şuan sırası değil Züleyha...

Hiçbir şey söylemeden odayı terk ederken daha fazla onunla konuşmak bile istemiyordum. Gerçekten midemi bulandıryordu. Ne yaptığı belli olmayan adamlardan her zaman korkardım.

Sinirle odadan çıkışım Eda'nın dikkatini çekmiş olmalıydı ki masama oturur oturmaz beni soru yağmuruna tutmaya başladı.

''Hayırdır? Ali bey ile pek sohbet muhabbet içerisindesiniz.'' Sus, yoksa ağzının köküne çarpmak zorunda kalıcam!

''Hee öyleyiz, bir diyeceğin mi var?'' derken sabrımın son kırıntılarını topluyordum.

Benden tiksindiğine dair bir kaç mırıltı çıkarıp '' Manyak mıdır nedir ya?'' diyerek önüne döndü. Manyağım lan diyerekten üstüne atlamasını bilirdim ama dua etsin, hanımefendi bir kişiliğe sahiptim.

Sinirle işime dönerken, dosyaları excele geçirmek ile biraz da olsa stres atmıştım. Düşünüyordum da Hakan hayatıma geldiğinden beri, hayatımda o kadar çok şey değişmişti ki ben bile hayatımın artık yabancısıydım.

Bir yerde ben mi yalnış yapıyorum diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Akışına bıraktıkça sanki akış bana kayıyor gibiydi.

'' Ben öğle yemeğine çıkıyorum.'' Eda'nın sesi ile olduğum yerde irkilirken fazlasıyla işe gömüldüğümü yeni fark ediyordum.

''Tamam.'' diyerek arkasından gidşini izledim. Kaç saattir buradaydık ama Ali asla dışarı çıkmamıştı. Onun o suratını görmemek her ne kadar işime gelse de ne yaptığını merak etmiyor değildim.

Sıkıntı ile arkama yaslanırken tavanı izlemeye başladım. Aklıma Hakan'a ilk mesajlaşma anımız geldi. İstemsizce yüzümde bir gülümse olurken, bir deli cesareti ile ona yazdığım hattı cüzdanımda ki küçük bçlmeden çıkartıp telefonuma taktım. Hızlıca mesaj yerine girdim ve ona ilk attığım mesajı attım.

Bilinmeyen Numara: Merhaba

Bilinmeyen Numara: Şey sizi kendime alabilir miyim?

Sıkıntı ile ne cevap vereceğini beklerken acaba ilk attığım mesajı hatırlıyor mu diye düşünmeden edemiyordum. Gelen mesaj sesi ile sanki o gün ki heyecanı mı aynı şekilde yaşıyordum.

Hakan: Anlamadım?

Hatırlıyordu.

Bilinmeyen Numara: Diyorum ki....

Bilinmeyen Numara: Karın geldii

Bilinmeyen Numara:ve seni kendine istiyor aslanımmm

Hakan: İşte bu sefer doğru numara...

Bilinmeyen Numara: Dün için özür dilerim. Sen haklısın ama benim de kendime göre sebeplerim var.

Hakan: Sence ben bunları düşünmeden hareket edecek adam mıyım? Her şeyi ayarlamıştım...

Bilinmeyen Numara: Nasıl yani?

Hakan: Boş ver artık bir önemi kalmadı...

Bilinmeyen Numara: Bir şey diyeyim mi?

Hakan: ?

Bilinmeyen Numara: Sen bence bana aşık oldun (Görüldü),

Üzgünce dudak büzerken her zaman ki gibi arsızlığa verip tam bir şey yazıyordum ki bir kadının çığlık atma derecesinde ''Sürtük!'' diye bağırmasıyla tüm dikkatim dağıldı.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%