Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@cceccilia

Odanın içinde dönüp durmayı bırakıp masaya oturdum.


Yeni bölümü yazmak için birkaç yüz tane ilham perisine ihtiyacım vardı. Yakın zamanda finali yazıp dosyayı göndermek istiyordum ama bir türlü kafamdakileri toparlayamıyordum. Bunun birden çok sebebi vardı: Karakterleri fazlasıyla benimsemiştim. Bazen rüyalarımda bile onları yazıyordum ve şimdiden, bitince içimde oluşacak olan boşluğun farkındaydım. Vedaları sevmiyordum, yazmayı da yaşamayı da. Bu veda hayatta en çok emek verdiğim şeylerden birine aitti. Belki bana yeni kapılar açacaktı, yine de bitmesini istemiyordum. Bazen varacağınız yeri bilmeden uzun bir yolculuğa çıkarsınız ve esas olan yoldur ya. Onun gibi bir şey işte. Kendime anlatmayı sevdiğim uzun bir hikayem olmuştu ve bunu başkalarına duyuracak olmak beni heyecanlandırsa da aynı oranda korkutuyordu. Başka bir dünyayı yazmak hoşuma gidiyordu, hem çevreden uzaklaşmamı hem de kendimi bir yere ait hissetmemi sağlıyordu. Kontrolün bende olmasını seviyordum. Yirmi yıldır kendi kuramadığım, kurmayı geçtim bir parçası olmayı dahi beceremiyordum, bir düzende yaşamaktan yeterince sıkıldığım için kartları benim dağıttığım bu dünya iyi hissettiriyordu. Birçok karakterin hepsine ayrı bir hayat yüklemek ve onları aynı hayatın içine bırakıp kafamda bir yol çizmelerini istemek. Tam olarak yaptığım buydu. Okul-ev ikilisini bırakıp saatlerce kafamdakileri dökmek terapi gibiydi benim için, böyle yazmakta tıkandığım zamanları saymazsak.


Yerimden kalkıp banyoya gittim. Saçlarımdaki kalemi çıkarıp lastik tokayla tepeden topladım, ellerimi ıslatıp ensemde birleştirdim. Yüzüm soluk görünüyordu. Annem bu halimi görse bir avuç dolusu kuru üzüm tutuştururdu elime. Uykusuzluktan gözlerimin altı şişmiş, içleri kan dolmuştu. Aynadaki görüntümden çektim gözlerimi. Kitabı bitirdikten sonra boş kafayla ve daha canlı bir suratla uzun uzun incelemeye söz verip odama dönmeden önce boş midemi susturmak için mutfaktan bir elma aldım. Kafamı yataktan sarkıtıp ters duvarları izleyerek elma yeme seansım bittiğinde saat sabaha karşı dörttü.


Yeni bir sayfa açtım. Bugün yazmam gereken bir taç giyme töreni vardı ama bir şeyler içime sinmiyordu. Kral Keops'tan tacı alacak olan büyük oğlu Babil'di. Her şey kafamda netleşmişken kağıda dökmek için fazla naz yapıyordum. Önümdeki dört boş bardağa baktım. Yeterince kahve içmiştim, uykum falan da yoktu. Elim telefona gitti ama bu saatte kimi ararsam arayayım uykusunu bölmüş olurdum. Telefonu bırakıp son yazdığım satırlara baktım.


Sarayın büyük pencerelerinden güneş battı, ertesi günü herkes için farklı olacaktı. Babil ne hissettiğinden emin değildi. Mutluydu, yeni kral olacağı için. Üzgündü babası yakında ölecekti. Endişeliydi, kardeşlerinin ona kızgın olduğunun farkındaydı. Onları öldürmek istemiyordu. Halikarnas daha çocuk sayılırdı, Rodos ise ona çok öfkeliydi.


Kalemi elimden bırakıp kasılan parmaklarımı büktüm. Babil'i seviyordum. Böyle düşünmem bazen tuhaf geliyordu, hepsinin karakterini ben belirlemiştim ama bazılarını mutlu bazılarını mutsuz bırakıyordum. Yazmak böyle hissettiriyordu, elinizde olmadan kafanızda canlanan bir dünya varmış gibi. Rodos'u yazarken en çok hissettiğim şey buydu işte. Kitabın başından beri kötü biriydi ve bu benim elimde değilmiş gibi hissediyordum. Her karakter kendisini yazıyormuş gibiydi. Aynı zamanda şu önümdeki kağıtları yırtıp atsam kim bu dünyanın benim elimde olmadığını söyleyebilirdi ki?


Çok yorulduğumu fark edip ayağa kalktım. Pencereyi açıp yüzüme çarpan rüzgara kafamı sağa sola sallayarak yardım ettim. Tokanın saçlarımdan kaymasına, yanmaya başlayan gözlerime ılık rüzgarın değmesine izin verdim.


Güneş doğmaya başlamıştı, kendi kendime güldüm. Bir yerde batarken bir yerde doğuyordu. Her şey için geçerliydi bu sanırım. Gökyüzü maviliğin arasına yer yer karışan kızıllıklarla süslenmişti. Yanaklarım ve burnum soğuktan kızarıncaya kadar bekledim, şimdi kesinlikle uykum falan kalmamıştı. Pencereyi kapatıp masaya yöneldim. Sandalyeye oturup yazacaktım, yerimde tanımadığım bir adam oturup çatık kaşlarla bana bakıyor olmasaydı eğer.


Loading...
0%