Yeni Üyelik
41.
Bölüm

17. Bölüm

@cceccilia

Gözlerim Halikarnas'ta aklım kolumu kavrayan Myra'daydı. Halikarnas, Rodos'un yaptığı kafa işaretine beni göstererek karşılık verdiğinde Milet "Ne çok büyümüşsün, gel içeri oğlum!" dedi gülen gözlerle. Halikarnas bakmaya devam etti, Myra'nın hızlıca yerdeki yastıkları ve bezleri topladığını gördüm.


"Rodos çekil evlat, içeri geçsin çocuk, misafirdir."


Rodos aralık olan kapıyı biraz daha kapadı. "Geçmesin." dedi net bir tonlamayla.


Elini Rodos'un omzuna koyup kapıyı tekrar açtı Milet. Halikarnas'a bakıp "Sen beni hatırlamazsın." dedi. "Genç bir delikanlı olmuşsun."


Gayri resmi konuşması Halikarnas'ı rahatsız etmiş gibiydi, kaşları çatıldı. Yine de Milet'i dinleyerek Rodos'un yanından geçip içeri girdi. Onlara cevap verme gereği duymadan bana baktı.


"Sözünü unuttun kaçarken."


Yerimden doğrulup "Kaçmadım." dedim.


Rodos Halikarnas'la aramıza geçip omzundan ittirdi. "Abinin yaverliğini mi yapmaya geldin çocuk? Defol."


Halikarnas ona sert bir bakış attı. "Seninle işim yok korkak."


İkisinin de ses tonu sakindi ve bu birbirlerine hakaret ederlerken çok rahatsız ediciydi. Rodos'un havaya kalkan yumruğu Halikarnas'ın suratıyla birleşmeden önce Milet yakaladı.


"Misafire vurmayacaksın sanıyorum." dediğinde Milet'ten nadiren duyduğum asabi tavrı takınmıştı.


"Vuracağım." dedi Rodos düz bir ifadeyle.


Milet tuttuğu kolu indirirken "Dışarı çık ve kahvaltı için bir şeyler al." dedi.


Rodos omzunun üstünden dönüp bana baktı.


"Hadi evlat!"


"Hiçbir sorusuna cevap vermek zorunda değilsin." dedi Rodos ve yanımızdan geçip kapıyı sertçe çarptı.


Milet Halikarnas'a oturması için bir yer gösterdi. Sabahtan beri olan biteni anlamadan izleyen Myra telaşla arkama geçti. Görünmek istemiyor gibiydi. Halikarnas oturup arkasına yaslandı.


"Ne olduğunu anlat." dedi hala dik bakışlarını üzerimde gezdirirken.


Milet masaya yönelirken göz ucuyla Halikarnas'a baktı. "Kaba bir çocuk olmuşsun." dedi. Gülüşüme engel olamadım. Herkesi böyle yönetiyordu bu adam.


Halikarnas ona döndü. "Sen kimsin moruk? Bir prensle böyle konuşma hakkını sana kim verdi?"


Gülme sırası Milet'teydi. "Sen bana Milet dede de. Ve ev sahibi ben olduğum için," elindeki bıçağın ucunu ona doğrulttu. "Hepinize istediğim gibi seslenirim."


Halikarnas ters bakışlarıyla önce bana, sonra arkamda duran Myra'ya döndü. Kızı görünce suratında tanıyormuş gibi bir ifade oluştu, Myra'nın kızardığını gördüm.


"Benim hakkımda bildiklerin," dedi Halikarnas. "Kaynağın ne?"


Üzerine mavi bir gömlek giymişti. Küçük gözleri vardı.


"Anlatırım." dedim Myra'nın elini tutup uzağında bir yere otururken. Myra da hemen arkamdaydı. Minik ve ürkek bir kuş gibi bizi izliyordu.


"Seni çıkarmam için yalvarırken bu kadar rahat değildin."


Milet'in bıçağının tahtaya vuruş sesleri geliyordu, yine ot doğruyordu.


"Sen de bu kadar sinirli değildin." dedim. Milet güldü. "Nane çayı içer misin evlat?" dedi Halikarnas'a. Çocuk cevap vermedi. "Babil ve Rodos'u eğitiyordum. Sana da yetişmeyi çok isterdim ama bunun için çok yaşlıydım ve yenilerini buldular." diye devam etti. Milet yaşlı olmasına rağmen dinç ve sağlıklı duruyordu, iyi bir savaşçı olduğunu düşündüm.


Halikarnas sırıttı. ''Şimdi de Rodos'un planlarına dahil olup sarayda yer edinme isteğin mi var?'' dedi üslubuna dikkat etmeden.


Milet büyük bir kahkaha attı, içtendi. ''Belki zamanı geldiğinde kelleni bile alırım bu söylediklerin için.'' Halikarnas'ın bozulduğunu hissettim. Bu yaşlı adamın hiç rakibi yoktu.


Çalan kapıyı Myra açtı. Rodos elindekileri masanın üzerine bırakıp iki adımda Halikarnas'ın önünde durdu. Çocuğun kolunu tutup ayağa kaldırdı. Hiçbir şey yapmadım çünkü etkisi olmazdı.


''Neden geldin köpek?'' dedi Halikarnas'ı duvara çarparken. Az önceki halinden daha sinirliydi. Çocuk tek eliyle itmeye çalıştı ama Rodos için güçsüzdü.


''Kız benim hakkımdaki her şeyi nasıl biliyor?'' dedi sakince Halikarnas.


Milet'in müdahale etmesini bekledim ama ıslık çalarak kahvaltı hazırlamakla meşguldü. Ayağa kalkıp Rodos'un Halikarnas'ın omzundaki bileğini tuttum. Çocuğu duvara çivilemişti.


Rodos bana döndü. ''Ne diyor bu?''


''Sarayda konuşmuştuk.'' dedim.


Derin bir nefes aldı. ''İyi yaptınız.'' dedi sakin kalmaya çalışarak. Çocuğu son bir kez sarsıp bıraktı. ''Seni gebertmemi ister misin?'' dedi Halikarnas'a.


''Fark etmez.'' dedi çocuk. ''Yakında sen de gebermeyecek misin?'' Arena mevzusunu biliyor olmalıydı. Benim yazar olmam dışında her şeyi biliyordu ama hiçbiri umurunda değildi. Tek cevabını aradığı soru bendim.


Tekrar havaya kalkan elini, ters bir şey yapmaması için Halikarnas'ın önüne geçerek engelledim. Rodos dişlerini sıkıp bana baktı.


''Anlatacak mısın buna?''


Myra'ya baktım. Köşede büzülmüş dolan gözlerle bizi izliyordu. Benden bile daha yabancıydı olanlara.


''İkisine de anlatacağım.'' dedim Myra ve Halikarnas'ı kastederek. Rodos havadaki elini saçlarından geçirip düşündü. ''Sorun olur mu?'' dedim sonra.


Rodos'a sormama rağmen Milet, nihayet, araya girdi. ''Olmaz kızım. Hiç sorun olmaz. İsabetli olur.''


Rodos sessiz kaldı. 


''Ama önce bir şeyler yiyelim.'' dedi Milet ve bıçağın ucuna taktığı büyük bir parça peyniri tek lokmada ağzına attı.


Milet hariç herkesin yiyeceklerle bakıştığı bir kahvaltının sonunda yapabildiğim en kibar ses tonumla Rodos'a seslendim. ''Sen ve Milet dışarı çıkar mısınız?''


Rodos'un kaşları çatıldı.


''Lütfen, anlamaları için hassas olmalıyız.'' dedim.


Halikarnas'a ters bir bakış atıp kafa salladı. ''İyi ama yanlış bir hareket yaparsa-''


''Ben senin gibi mağarada büyümedim.'' dedi Halikarnas sözünü kesip.


Rodos güldü. ''Vahşi ama sanatçı.'' dedi alayla. ''Annen kızıyor mu hala resim çizdiğin için?'' İkisi de birbirini nereden vuracağını iyi biliyordu.


''Benim annem başkalarının çocuklarına annelik yapacağım diye kendi oğlunu unutmuyor.'' dedi Halikarnas. Neyi kastettiğini biliyordum. Rodos'un yüzü düştü. Halikarnas devam etti. ''Şimdi Babil'in ayak işlerini yapıyor, yazık. Bir gün kral olursa onu sarayın dışına atmasın diye-''


Rodos üstümden kolunu uzatıp Halikarnas'ın ağzına sıkı bir yumruk attı. Çocuk yere devrilirken kanayan ağzını tuttu. Myra korkuyla ayağa kalktı. Rodos bir hareket daha yapacakken omzunu itip ayağa kalktım. ''Yeter bu kadar.''


Tepkime şaşırmış olacak, bana hayretle baktı. Milet Halikarnas'ın başında oturmuş dudağına bakıyordu. Elinden tutup doğrulmasına yardım etti. ''Kalk hadi oğlum,'' kafasını kaldırıp Rodos'a baktı. ''Çok bir şey olmamış.'' dedi.


Rodos asabi bir suratla bana bakıyordu.


''Evet. Çıksanız iyi olur, bir kaza çıkmadan.'' dedim.


Rodos göz ucuyla Halikarnas'a baktı, çocuk ağzını tutuyordu. Myra ona bir mendil uzattı.


Milet ayağa kalkıp Rodos'u çekiştirerek dışarı çıkarttı. Kapıyı kapattı.


Yere oturup Halikarnas'a baktım. ''İyi misin?'' dediğimde kafa salladı.


''Anlat.'' 


Doğrulup Myra'ya bir bardak su verdim, korkmuştu. Nefesini düzene soktuğunda ikisini de karşıma aldım.


''Siz benim yazdığım kitabın bir parçasısınız.'' Uzatırsam anlatmak daha zor olacaktı. ''Halikarnas, seni yazıyordum. Myra,'' duraksadım. Myra'ya sadece bir figüran olduğunu söylemek istemiyordum. ''Seni de öyle.'' dedim.


İkisinin de kaşları çatıldı. ''Ne diyorsu-''


''Sözümü kesme.'' dedim Halikarnas'a. ''Sadece dinle.'' Yutkundum. ''Bu evrenden bile değilim, Rodos getirdi. Bir taş kullandı bunu yapmak için. Myra sarayda ne kadar tuhaf davrandığımı hatırlıyor musun? Her şeyi ilk defa görüyor gibiydim.'' Myra kafa salladı. ''İlk defa görüyordum işte.'' dedim. Halikarnas'a döndüm. ''Çizdiğin resimleri gömüyorsun, bazen yakıyorsun. Çizdiğin kadınların adını sadece sen biliyorsun.''


''Ve sen.'' dedi iyice anlamlandırmak ister gibi. Gülümsedim.


Myra konuşsa ne derdi, neler sorardı kim bilir...


''Bu mümkün olabilir mi?'' dedi Halikarnas hayretle. Ağzının kenarı mosmordu.


''İnan bana anlamak benim için de çok zor oldu.''


''Büyücülerin evrenler arası geçişe yol hazırladığını duymuştum. Ama...'' durdu. Beni inceledi. ''Nasıl olur da seni benden önce Rodos bulur?''


Güldüm. Bunu söylemesini beklemiyordum.


''Nasıl olur da sen bizi yazarsın?''


Derin bir nefes aldım. Kolay ikna olmuş gibiydi.


''Yani sen beni yazdın, vay be.'' Çocuk soluna dönüp Myra'ya baktı. ''Onu oldukça güzel yazmışsın.'' dediğinde yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamadım.


''Daha çok anlat.'' dedi. ''Her şeyi bilmek istiyorum.''


Uzun bir süre tüm olanları anlattım. Halikarnas'a güveniyordum. O diğerleri gibi işleri zora sokmaz, başkalarının hayatıyla ilgilenip hayatlarını cehenneme çevirmek için çabalamazdı. İkisi de ilgiyle beni dinledi.


Rodos ve Milet akşama doğru geldiğinde üçümüzü gülerken buldukları için şaşırdılar. Rodos masanın yanına gidip koca bir şişeyi yudumladı.


''Bu kadar akıllı görünmüyorsun.'' dedi Halikarnas Rodos'a. ''Bu kız bir mucize.''


Milet yanımıza otururken Rodos ayakta dikilip bizi izlemeye devam ediyordu.


''Anlaşmışsınız.'' dedi Milet sıcak bir gülümsemeyle.


''Bu mucizeden başkasına bahsedersen sıra dişlerine gelir.'' dedi Rodos. Tehdit etmese de kimseye anlatmayacağını hepimiz biliyorduk, tek bir saniye bile güvenmese anlatmama izin vermezdi. ''Şimdi sarayına dön.''


Halikarnas sarayı yeni hatırlamış gibi aceleyle ayağa kalktı. ''Yine gelirim ben.'' dedi ve hepimize gülerek selam verip dışarı çıktı.


''Lütfen gel.'' diye mırıldandı Rodos.


Hava iyice karardığında Milet bulaşıkları yıkamak için nehre ineceğini söyledi. Myra da yardım için onunla gitti.


Milet'in savaşla ilgili çizimler olan kitaplarından birini incelerken Rodos yanıma gelip oturdu. Kitabı elimden alıp kenara bıraktı.


''Ne oldu?'' dedim.


''Keşke seni böyle yazmasaydım.'' dedi sesini inceltip dün söylediklerimi tekrar ederek. Nihayet bunun hakkında konuşmasına sevinmiştim.


''Öyle demek istemedim.''


''Yalan söyleme.''


''Yemin ederim.''


''Ne demek istedin?'' dedi.


''Bilmiyorum.''


''Yalan söyleme.''


''Yemin ederim.''


Güldü. Bu gülüşü çok az görüyordum. Çok gülüyordu ama hepsi alaycıydı. Bu öyle değildi, gözleri kısılıyor ve dişlerini gösteriyordu.


Güldüm. ''Çok zor birisin.'' dedim.


Omuz silkti. ''Öyle gerekiyor.''


''Evet.'' dedim.


''Keşke beni yazmasaydın.'' dedi beni dener gibi.


''Pişman değilim.'' dedim.


''O zaman aptalsın?''


''Neden?''


''Burada olma sebebin ben değil miyim?''


''Hayır.'' dedim kafamı iki yana sallayıp. ''Hak etmiştim.''


Güldü, yine. Keyfi yerindeydi.


Saçlarımı kulağımın arkasına aldım. ''Sana güveniyorum.'' dedim.


''Güvenmek zorundasın.''


''Zorunda olduğum için değil. Gerçekten güveniyorum.''


''Anladım onu.''


Kafa salladı. İnanmaktan çok konuyu geçiştirmek istiyor gibiydi.


''Kral'ın cenaze töreni için saraya gideceğim. Ceset yakılacak. Benimle gelir misin?'' dedi kısa bir duraksamadan sonra.


Korkuyordum ve gitmek istemiyordum.


''Elbette gelirim.''


Bana bakıp uzun bir süre inceledi. ''Milet tören için bir elbise getirecek sana.'' dedi. Kafa salladım. Sarayla ilgili soru sormak istiyordum ama cesaretim yoktu. Ya gittiğimde bir şey yaparlarsa? Kral'ı öldürenin kim olduğunu biliyorlar mıydı?


''Korkma.'' dedi içimi okumuş gibi. ''Tek yapman gereken yanımda durmak.''


Onayladım. Ona gerçekten güvendiğimi hissettim. Kalbimle, aklımla. Beni defalarca kez kurtarmıştı. Beni getiren de oydu ama o günkü adamla şimdiki arasında çözemediğim bir fark vardı. Değişmişti. En azından bana karşı. Biraz. Onu böyle değiştiren neydi? Belki hiçbir zaman bilemeyecektim.


Loading...
0%