Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@cceccilia

Kafamdaki bir sürü düşünceyi susturup sessizce oturan adamı anlamlandırmaya çalıştım. Çığlık atsam kimsenin duyacağı yoktu; kaçsam da altmış metrekarelik ev, iki adımda yakalanırdım. Hırsız mıydı ki? Hiç öyle bir tipi yoktu. Üzerindeki kıyafetlerle daha çok kaçık birine benziyordu. Baştan aşağı siyah giyinmiş, el bileklerinde uzunca deriler sarılıydı. Birinde büyük iğnemsi bir alet vardı. Kısa kesilmiş saçları alnına dağılmış, birbirine karışmıştı. Boynunda kürk yakalıkla devam eden uzun bir giyisi vardı üzerinde. Tarif edemiyordum, tarihi dizilerden fırlamış gibiydi. Hiç ses çıkarmadan nasıl gelmişti ki buraya?


Bu düşünceler birkaç dakika olduğum yerde beni kilitlemeye yetmişti. Ben saatlerce sussam adam da susup sadece bakardı sanki. Gözlerimi ondan hızlıca çekip masanın üzerindeki sivri uçlu kaleme çevirdim. Bir adım atıp elime aldım ve tekrar geriledim. Adamın donanımının yanında elimdeki kalem gülünç duruyordu.


''Kimsin sen?''


Biraz hareketlenme olur diye bekledim ama benim nefes seslerim ve titreyen elimde sallanan kalem dışında tek kıpırtı göz bebeklerinin yerindeydi. Masadaki dağılmış kağıtlara baktı bir süre. Kaşları daha da çatıldı. Bakışlarını odanın içinde gezdirdi bu sefer de. Duvardaki fotoğraflara baktı önce. Tahta çerçevelerle astığım bir sürü anı. Hızlıca geçirdi gözlerini üzerinden. Kendime yazdığım notlara, yarım çekilmiş perdeye, halıya, boş duvarlara, dağınık yatağıma... Tekrar bana dönene kadar odayı kafasına kazıyormuş gibi bir hali vardı. Benden çekiniyor gibi bir hali de yoktu. Sandalyeye rahat bir biçimde oturmuş, bir elinin parmaklarını sırayla masanın tahtasına vuruyordu.


Bu adamı tanıyor muydum?


Sandalyeye biraz daha yayılarak boynunu geriye atıp tavandaki ışığa baktı. İlk defa görüyormuş gibi gözlerini ovuşturdu.


''Sen kimsin?'' dedi boynunu mekanik bir şekilde tekrar eğerken bana bakıp. Sesi sakindi, bu beni daha çok germişti.


Bu sefer boğazımı temizleyip bağırmaya hazırlandım ama ağzımı açar açmaz belindeki ucu zemini çizmiş kılıcı gördüm. Bu devirde kılıç taşıyan mı kalmıştı? Gerçek miydi? Gerçek olmalıydı. Parkede beyaz çiziler oluşmuştu. Suratsız ev sahibimin hiç hoşuna gitmeyecekti bu. Bağırmak kesinlikle iyi bir fikir değildi. Ona uzak olan duvara doğru biraz daha kaydım.


''Evime nasıl girdin?'' Sesim çok güçsüz çıkmıştı.


Kılıcı fark ettiğimi görmüş olacak, belinden çıkarıp masanın üzerine koydu. Sivri ucu bana dönük olduğu için yaptığı şeyin centilmenlik olduğunu söylemek biraz zordu.


''Beni tanıyor olman gerekiyor.''


Evet bana da öyle geliyor.


''Seni tanımıyorum.'' Ellerimi çok sıktığımdan tırnaklarımın derime battığını fark ettim.


''Rodos.'' dedi suratına yayılan gülümsemeyle. Bu içten bir gülüş değildi. Kafamda şimşekler çıkıyormuş gibi hissettim, elim istemsiz gevşeyince kalem yere düştü.


''Şaka mı yapıyorsunuz bana?'' Bu ihtimalin gerçek olamayacağını biliyordum çünkü yazdığım kitaptan kimsenin haberi yoktu. Öğrenmiş olma ihtimalleri dahi yoktu çünkü iyi gizliyordum.


Ama onun söylediğinin de gerçek olma ihtimali yoktu. Rüyada mıydım ki? Rodos. Bu ismi nasıl bilebilirdi?


Adam ayağa kalkınca geri gidilecek yerim kalmadı için duvara kafamı çarptım. Avuç içlerini bana çevirip yukarı kaldırdı, olduğu yerde durdu. Korkutmak istemiyor gibiydi ama bu görünümüyle mümkün değildi.


''Ben Rodos.'' dedi tekrar. Suratındaki gülüşü silmişti.


Gözlerim çenesindeki yara izine kaydı. Az önce fark etmemiş olmama şaşırdım çünkü oldukça belirgin, çenesinden yanağına kadar uzanan, gözünün altında biten, kapanmış bir yaraydı. Dikiş izi gibiydi ancak oldukça derindi. Esmer teni yaranın olduğu yerde kırmızımsı bir çizgi halini almıştı.


Beynimde bir ağırlık, kulaklarımda bir uğuldama hissettim. Bu izi ben yapmıştım, bu izi ben yazmıştım.


''Sen nasıl olabilirsin ki?'' Ona doğru bir adım attım, kendi kendine gülmeye başladım. ''Mümkün değil.''


Kısık gözlerle bana bakıyordu. Tepkime şaşırmış gibiydi. Kaşları çatılmıştı ama bunun için bir çaba sarf ediyor gibi değildi. Sesimi yükseltip histerik bir kahkaha attım.


''Sen,'' dedi. ''Senin sayende ya da senin yüzünden.'' Devamını getirmesini bekledim ama yapmadı.


Bu kesinlikle bir rüyaydı.


''Nasıl burada olabilirsin ki?''


Bir adım daha atıp elimi uzattım ve üzerindeki deri yeleğe dokundum.


''Nasıl gerçek olabilirsin?''


Dokunmamdan rahatsız olmuş gibi geri gidip elime ters ters bakınca geri çektim.


''Senin gerçek olman benim gerçek olmamdan daha tuhaf.'' dedi kısa bir bakışla beni süzüp.


Birden masaya dönüp kılıcın altında kalmış olan sayfaları çekip aldı.


''Sen bunları yazdığın için mi oluyor her şey?''


Derin bir nefes alıp masadakileri biraz daha karıştırdı.


''Sen mi yapıyorsun bunları?''


Yanıtlamama fırsat vermeden okumaya başladı. Zaten ne diyebilirdim ki. En azından rüyalarda yaptıklarımı açıklama gereği duymamalıydım. Bir rüyaydı, değil mi?


''Güneş Keops'un omuzlarından batarken Kral'ın düşündüğü tek şey tahtıydı. Halkını emanet edebileceği tek oğlu Babil'di. Babil'e güveni sonsuzdu, sevgisi de öyle. İyi bir kral olacağını biliyordu. Halikarnas bunu sorun etmezdi. Peki ya Rodos? Rodos'u öldürmesi gerekir miydi?''


Elindeki sayfayı avucunun içinde büzüp bana fırlattı, kağıt koluma çarpıp ayaklarımın dibine düştü.


''Bu saçmalıkları sen mi yazıyorsun?''


Hareketleri öfkeli, sesi sakindi.


''Evet.'' 


Başka ne diyebilirdim ki?


Cevabı bildiği halde tepkime şaşırmış olmalı ki uzun süre yüzüme baktı. Harflerin üzerinde teker teker bastırarak ''Yazmayacaksın.'' dedi.


Nereden geldiğini bilmediğim bir cesaret parmak uçlarıma kadar sardı vücudumu.


''Yazacağım.''


Çatılmış olan kaşları gevşedi, boynunu geriye attı. Kemiklerinden gelen çatırtıyı duyabileceğim kadar sessizdi odanın içi. Büyük ama kısa bir kahkaha attı, sandalyeye oturdu.


''Elbette yazacaksın,'' kafasını masada dağılan kağıtlara çevirdi. ''Benim istediğim şekilde.'' Kılıcı masanın üzerinden alınca az önce bana gelen cesaret kuş olup uçtu. Bir şey yapmasını beklerken eski yerine, beline koydu. Bana bir kez daha baktı. Kemerinin cebinden çıkardığı siyah bir şeyi ağzına attı.


''Görüşeceğiz.''


Tüm bedeni, ayak uçlarından yüzümde gezen gözlerine kadar toz oldu. Sandalye boş kaldı. Odanın içinde oluşan ılık rüzgar yüzüme çarptı.


Loading...
0%