@cceccilia
|
"Bir terslik var, neden hâlâ durmadı bu tren?" Ona bunları söylediğimde başını kaldırıp daldığı yerden uyandı. "Ne dedin?" "Kim bilir nerede aklın? Neden durmak bilmiyor bu diyorum." "Sana bir terslik olacağını söylediğimden beri bir paranoyak gibi davranıyorsun. Gideceği yeri bilmeyen benim ama baksana," oturduğu yere iyice yayılarak başını geriye yasladı. "keyfim gayet yerinde." Haklıydı, sabahtan beri durmayı beklediğimden daha çok panik oluyordum. "Söylesene sahiden, soruya cevabın neydi?" dediğinde onun yaptığı gibi başımı geriye yaslayıp rahatlamaya çalıştım. "Ne sorusu?" "O güzel kadının sorduğu," sırıttı. "Öleceğini bilsen ne isterdin?" "Gerçekten hiç düşünmedim." "Düşün o halde. Üç saniyen var." "Ne diyorsun be?.." "Üç," Duymazlıktan gelerek dışarı baktım. "İki," "Sus artık." "Bir buçuk, tik tak." "Bilmiyorum be!" "Bir." "Dur düşüneyim, bir sus da-" "Bitti, çabuk söyl-" "Uçmak." Yüzü düştü. "Bu mu yani?" "Hı hım. Bu." "Çocuk musun sen? Gerçekçi bir şeyler istemiştim." "Seninkinden daha gerçekçi bence, sence de öyle değil mi?" Güldü. "Sana sormak lazım, benimki bir hayal mi?" Kafa salladım. "Demek uçmak isterdin..." "Evet ama kanatsız." Gözlerimi kapattım ve sırtımı dikleştirdim. "Düşünsene rüzgarı tam arkana aldığını. Herkesten uzak, ses yok..." gözlerimi açıp nefesimi bıraktım. "İmkansız." "İmkansız diye bir şey yoktur. Eski dünya insanları gibi konuşma, onlardan biri değilsin, henüz." "Söylesene, hakkımda bildiğin, daha doğrusu o kadın hakkında bildiğin ne var? Belki tarih araştırmalarında falan adım geçiyordur. Mesela kaç yıl yaşamışım, nasıl ölmüşüm, çocuğum var mıymış, sonra evlenmiş miyim, kaç savaş görmüşüm, kaç can almışım..." Ciddileştiğini görünce sustum. "Niye öyle bakıyorsun?" "İnanmak istemiyorum." "Neye?" "O olduğuna." "Neden?" "İstemiyorum işte." "Ama neden?" "Çok güçsüz duruyorsun. Şimdi bu trende seni indirecekler ve sen de bunları yaşayacaksın öyle mi?" Başını iki yana salladı. "Çok mu zormuş hayatım?" Ciddi yüzü bir anda değişti ve her ne kadar dudaklarını birbirine bastırsa da gülüşünü tutamadı. "Ne gülüyorsun?" "Seni başkasına bırakacak olmak çok üzücü." "Aptal aptal konuşma. Az önce kesmediğim damarı şimdi keserim." "Tabii, yaparsın." Başını tekrar cama yasladı. Böyle sessiz sessiz beni izlemesinden rahatsız olduğumdan ben konuya girdim. "Sen nereye gideceğini merak etmiyor musun?" "Düşünmemeye çalışıyorum." "Düşünsen iyi edersin ama." Ellerini başının arkasında birleştirip sırtını gerdi. "Karşımda sen varken düşünmek zor." "Düşünmeden konuştuğun o kadar belli ki..." "Aziza'nın kolyesi demek." Elini bu sefer kolyeye götürüp arkadaki harfte gezdirdi parmağını. Bu konuyu konuşmak istemiyordum. Kolyeyi cebine atıp önü ilikli olan yakamı gösterdi. "Sendekini sakın kaybetme, gelecekteki ben onu bulacak ve gecelerinin bir anlamı olacak." "Senin etkilendiğin ben değilim, o kadın." "Haklısın, sen değildin. En azından bir süre." "Kelime oyunları yapıyorsun." "Uzmanlık alanım." "Görmediğin bir kadının nesi seni bu kadar çekmiş olabilir ki? Görsen bile..." "Görsem bile ne?" "Görsen bile birinden çok etkilenecek gibi değilsin." "Bana haksızlık ediyorsun. Tüm kadınları severim." Gülmesini bekledim, yapmadı. "O yüzden tek birine böyle takılı kalamazsın." "Anlayamazsın." "Neden anlamayayım?" "Çünkü ben de anlamıyorum." Nefes verdi. Diyecek bir şeyim yoktu. "Bilmiyorum." dedi sonra. "Kelimelere çok değer veririm ve o, onları çok iyi kullanmıştı. Günlüğü hafızama kazıyana kadar okudum. Ezberleyene kadar. Girdiği tüm ruh hallerini her hücremde hissetmek istedim. Sanki beni ona bağlayan başka bir şey vardı. Çok eskiden bağlanmış ve iki insan gibi. Doğduğumdan beri hep eksik hissettim. Bir parçamı bir yerlerde unutmuş gibiydim. Hiçbir şey yerini doldurmadı, o günlüğü okuyana kadar." Bana bunları anlatması hem çok garip hem çok değerliydi. Yaşaran gözlerime engel olamadan birkaç damla yanağımı ıslattı. "Yapma," dedi başını çevirip. "Buna ağlayacak biri değilsin." Elimin tersiyle yaşları sildim. "Değilim." diye mırıldandım. Sözleri tanıdıktı. Doğduğumdan beri farklı toprakların özlemini çekiyordum. Hiç görmediğim insanları özlüyor, geçmişte büyük şeyler bırakmış gibi hissediyordum. Babam bunu hep atalarımıza bağlasa da daha derin bir şeyler olduğuna emindim. Kendi zamanımda bile benim gibi birine rastlamazken karşımda oturup benimle aynı duyguları paylaşan bu adam kimdi böyle? Tren gittikçe yavaşladı. Bunun anlamını biliyorduk, az sonra duracaktı. Yavaş yavaş ışığa çıkmadan önce dokuz numaranın bana kaçamak bakışlarını yakaladım. Hemen sonra gözlerini dışarı çevirip oturduğu yerde doğruldu. BEŞİNCİ DURAK, 5 EYLÜL 1941. Lanet olsun, çok geriye gitmişti. İkinci dünya savaşı. YOLCU 28. 28 mi? O kadın. Başka numara yoktu. Başka numara neden yoktu? SİYAHLARA SEÇİM ŞANSI YOK. İYİ ŞANS DA ÖYLE. Dokuz numara çatık kaşlarla bana bakıyordu. Az önce sildiğim gözlerim tekrar yaşlarla dolduğunda başımı iki yana sallayıp dudaklarımı ısırdım. Yirmi sekiz numara, bir muhafızın itmesiyle trenden indi ve yüzünü trene döndü. Yumruğunu havaya kaldırdı, az önce bana dostça uzattığı eliydi bu. İki parmağını açıp barış işaret yaptı ve yaşlı gözlerle yere yığıldı. |
0% |