@cceccilia
|
Genç adam hızlanan yağmura rağmen oturduğu yerden kalkmadı. Gün doğumuna kadar az ileride dikilen askerlerin gözetiminde bekleyecekti. Beklediği tek şey güneş değildi. Sabırsızlanmaya başlıyordu. Oturduğu kütükten kalkıp bir adım ileri bir adım geri yürümeye başladı. Ağzında kan tadı vardı. Fena dayak yemişti. "Piçler..." diye geçirdi içinden. Kıza söz vermiş olmasa onlara yapacağını bilirdi.
Askerlere seslendi. "Hey!" dedi. Uzun saçlı olan başını ona çevirdi. "Sigaranız var mı?"
Adam derin bir nefes verip işine döndü. Bir an önce şu adamı assalar da kurtulsak diye geçirdi içinden. Arsızın tekiydi ve hareketleri hiç normal değildi.
Yanındaki arkadaşı onu omzuyla dürttü. "Sigara ne?"
Omuz silkip çıkıştı. "Ne bileyim, saçmalıyor."
Zindanlara uzak, mahkemeye yakınlardı. Sabah dolup taşan taş oturaklar karanlığın çökmesiyle boşalmıştı. Üstelik yağmur bastırdığından etrafta nöbetçi başka asker de kalmamıştı.
Uzun saçlı, başını bir an arkasına çevirdiğinde mahkumla göz göze geldi. Nasıl bu kadar hızlı yer değiştirmişti? "Sen..." demesine fırsat kalmadan sırtına tahta bir sopa yedi ve yere düştü.
Diğer asker mahkumu izliyordu ama arkadaşının sesiyle ona döndü. Mahkumu burada, hemen yanında görünce donup kaldı. Başını çevirip az önce baktığı yere baktı. İşte orada duruyordu, tekrar önüne baktı. Ama buradaydı da. "Tanrım..." dedi. "Bu nasıl olur?" ve o da kafasına bir sopa yedi.
Eli sopalı olan, gülerek tahtayı öptü ve esas mahkuma yaklaştı. Bu adam onun birebir aynısı, kendisiydi. Onu her gördüğünde buna şaşırmaması gerektiğini kendine hatırlatıp bir ıslık çaldı. "9!.." diye ekledi.
9 denen -sırtı ona dönüktü- başını çevirip gülümsedi. "Ben de seni bekliyordum."
Onu zor bulmuştu. İnsan kendini nasıl bulur? Bu adam lügatında imkansız yoktu. Kızın ona gömmesi için verdiği günlüğün arasına notlar sıkıştırıp geleceğe kanıt bırakmak şeytanın aklına gelecek türden bir şeydi.
Onu ilk gördüğü zamanı hatırladı. İki yıl önce miydi? Evet öyleydi. "Vay be," demişti "Amma yakışıklıymışım." Karşısındaki gülerek "Sen 9'san ben de 6 mıyım?" dediğinde yüzünü buruşturdu. O gün bu gündür, gölgesi gibiydi bu adam. Yetişemediği her yerde o vardı. Gittiği savaşlarda oğlunu ve kadını o koruyor, onlara görünmese de gelecek her zararı önlüyordu.
Şimdi hatıralar için zaman yoktu.
Adam elindeki sopayı fırlatıp yaklaştı ve 9'a sarıldı. 9 bir an duraksadı. "Kendine sarılmak garipmiş." dedi boğuk çıkan sesiyle. Diğeri gülerek sırtına birkaç kez vurdu. Mahkemeyi halkın arasına karışıp yüzünü gizleyerek izlemişti ve onun kızı ne kadar sevdiğine bir kez daha şahit olmuştu.
9 ondan biraz uzaklaşıp yüzüne baktı. Sanki aralarında bir ayna vardı. "Dinle," dedi. "Sevgi gösterisine zaman yok. Buradan git Feryal'i kurtar. Zindanda dört asker duruyor. İkisi kapıda, ikisi koridorda. Onlara ne yapacaksan yap ve kızı al git. Ona ben olmadığını asla söyleme, asla. Üzülmesine izin verme, bir de sigaraya başla. Sigara olmadan ben olmaz."
Bunları tek solukta söylemişti ama karşısındaki ona yalnızca sırıtıyordu. "Ne var ulan?" dedi aceleyle karışık sinirle. "Vakit yok!"
"Soyun." dedi adam.
"Ne?" dedi 9.
"Üstümüzü değişeceğiz ve gidip Feryal'i sen kurtaracaksın. Ben de senin yerine öleceğim."
9 yutkundu. Ne diyeceğini bilmiyordu. "Olmaz." dedi sonra.
"Olur." diye diretti karşıdaki. "O, benim sen olmadığımı elbet anlar. Yüzlerimiz aynı, bedenlerimiz aynı, aynı kişiyiz. Ama en 9'sun, ben 6'yım. Feryal seni o kadar seviyor ki başka evrendeki haline uzaktan baksa bile sen olmadığını bilir."
9'un tereddütte kaldığını görünce omzundan ittirdi. "Hadi lan!" diye söylendi. Biraz korkuyordu ama hep birlikte kaçmak mümkün değildi. Onun ölümü ikisinin kaçmasına yetecek süreyi verecekti. "Senin için değil," diye devam etti. "Kız için yapıyorum"
9 güldü. Ona, kendisine sarıldı.
İnsanın kendisini ölüme terk etmesi, bırakıp gitmesi çok tuhaftı.
|
0% |