Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Iıı

@cceccilia

"Teğmen Fido," diyor Sverus tanık kürsüsünde Yüzbaşı'nın yerini alan kızıl saçlı, çilli, çok uzun boylu genç adama bakarak. "İfadenizde Sanık Feryal'in, Sanık Valor'u köle olarak tanıttığı günden birkaç gece sonra İmparator Sarmad'ın katillerini arama fikrinden vazgeçip büyük saraya ilerlemek istediğini belirtmişsiniz."


Teğmen başını onaylarcasına sallıyor.


"Ayrıca o sıralar şüpheli hareketlerine ve konuşmalarına şahit olduğunuz yazıyor burada." Sverus önündeki sayfalara bakıyordu.


"Evet efendim." 


"Gördükleriniz ve duyduklarınızı ettiğiniz dürüstlük yemini ışığında açıkça bildirin."


Teğmen konuşmaya başlamadan önce diliyle dudaklarını ıslatıyor.


Güneş tepeye yükseliyor ve gözümü alıyor. Alnımdaki terin sebebi korku mu bilmiyorum, hava serin sayılır. Sırtım da terli olduğundan biraz üşüyorum.


"Valor kampımıza geldikten iki gece sonra rotamızın değişmesini isteyen İmparatoriçe Feryal'di."


Sverus hemen düzeltiyor. "Sanık Feryal."


Bir kadının yönetimi almasından nasıl da korkuyorlar...


Teğmen boğazını temizleyip onu tekrar ediyor. Bu adamı sevmiyor değilim. Şimdi karşımda dursa da bir zamanlar beni ölümden kurtardığı oldu.


"Bir gece kamptaki herkesi etrafına topladı ve artık vakit kaybetmenin doğru olmadığını söyledi. Neden bunu yaptığı konusunda bir fikrimiz yoktu ama hepimiz bu duruma memnun olduk." Durup Sarmad'a bakıyor. "Yeni savaştan çıktığımız Roma, imparatorumuzu kaybettiğimizi öğrendiğimizde başkente ilerlemeye başlamıştı ve durdurmak gerekiyordu. İmparator'un katillerini bulmak için bir grup oluşturup ikiye ayrıldık."


Bir dış göz olarak doğru konuşuyor. Benim açımdan olaylar böyle gelişmedi elbette. 9, kocamın katili olduğunu söylediğinde kapımıza dayanan Roma'yı görmezden gelip numaradan haydutları aramaya devam edemezdim.


"Ve siz de yüzünüzü başkente döndünüz." diyor Sverus Teğmen'in sözlerini tamamlayarak.


"Evet." diye devam ediyor Teğmen. "Ama olaylar yalnızca böyle de değil." İşte şimdi neler söyleyeceğini merak ediyorum. "Onların kendi aralarında konuşup fısıldadıklarına çok kez şahit oldum. Başta bunun basit ve imkansız bir aşk hikayesi olduğunu düşünmüştüm. Ama durum öyle değildi. Geçmişten gelen bir bağları olduğuna emin olana dek onları gözledim ama kimseye bir şey söylemedim."


Bizim bağımız geçmişten değil gelecekten.


"Her asker, bildiğiniz gibi, orduya girmeden önce imparatora ve millete bağlılık yemini eder." Güneş, yüzünü öyle aydınlatıyor ki sanki bir sahnedeyiz ve spot şıkları yalnızca konuşanın başında tüm gücüyle parlayarak seyircinin odağının dağılmasına engel oluyor. "Bu yemini ettiğim için gerçekleri ortaya çıkarmayı görevim bildim."


Bazen insanlar öyle davranır ki herkes doğru, siz yanlışmışsınız gibi gelir. Parmaklar hep sizi gösterir, çatık kaşların altındaki yargılayıcı göz bebeklerinde hep sizin yansımanız vardır. İşte bu mahkeme, bu topraklar bana geldiğim günden beri öyle hissettiriyor. Teğmene sitem etmiyorum, hatta yüzbaşıya da. İkisi de birer asker ve kendi hayatlarının doğrularından çıkmıyorlar. Ama bana haksızlık ettikleri bir yer var: Hiçbir zaman kalbimle hareket edemedim oysa onlar belki de bir kadın olduğum için beni bununla çok defa suçladılar. Bunu çok istediğim ve çok yaklaştığım zamanlar oldu ama yapmadım. Bu kimilerine göre bu, doğru olan hayattır. Ben, günün sonunda ölü bir kadın olacağımı bildiğimden yalnızca boşa geçmiş bir hayat görüyorum ardımda.


Başımı 9'a çevirince ona koşma ve her şeyden uzak bir hayat kurma isteği beliriyor içimde. Ancak bunun için çok geç çünkü ikimizi de öldürecekler.


Ertesi gün onunla hiç konuşmadım, bir sonraki gün de. Hatta Sarmad'ı öldürdüğünü söylediğinde onu çadırdan nasıl çıkardığını, ne tepki verdiğimi bile hatırlamıyordum. Belki kendisi usulca çıkıp gitmişti, belki ben kovmuştum. Bağırmış olduğumu sanmıyorum çünkü gece sakin bitti.


Hemen yola çıktığımız için onunla konuşmam da gerekmiyordu. Hem arkamızdan diğer kölelerle birlikte yürüyordu ve ben ona göre epey önde kalıyordum. Kendini kamptakilere 'Valor' olarak tanıtmıştı ama bunun gerçek adı olduğunu sanmıyordum. Bizim zamanımızda böyle isimlere yer yoktu.


Yol boyunca aklım hep ne yapacağımdaydı. Zaten o kadar uzun zamandır anı yaşamıyordum ki, kafamın içi hep yapacaklarımla, olacaklarla doluydu. Yüzüme fazladan kırışıklık eklendiğine yemin edebilirdim.


Normal şartlar altında yolu takip edip önümüze çıkan, Sarmad'ın uğradığı köylerden onun öldüğünü fark ettirmeden bilgi alacak, aynı zamanda yoldaki çeteleri temizleyerek katilleri arayacaktık. Ancak şartlar normal değildi. Ben katili bulmuştum ve onu kimseye söyleyemezdim. Çünkü 9'u işkencelerle öldürürlerdi ve ben buna izin vermezdim, Sarmad'ın katili olsa bile.


İşte bu yüzden orduyu oyalamam gerekiyordu. İki gün yol gittikten sonra, gece kamp kurduğumuz yerde duyuru yapacağımı söyleyip herkesi topladım ve vakit kaybetmenin doğru olmadığını; Roma, hanedanı ve sarayı açık bir şekilde tehdit ederken bizim yolda olmamızın bir anlamı olmadığını söyledim. Sarmad yaşasa bunu isterdi gibi şeyler geveledim ama sebep o değildi. Katil, 9 olmasa Sarmad'ın ne istediği umurumda olmadan o haydutu bulur ve yakardım.


İlk öğrendiğimizde, konseyi yakanın Roma hükümdarı olduğunu düşünmüştük ancak binbaşı hiddetle düşünmeden davranıp ondan hesap sormaya gittiğinde adam açıkça şaşırmış, üstelik Sarmad'ın ölümünü fırsat bilip başkente manevi bir saldırıya geçmişti bile.


Saraydan bana mektup geldiğinden beri orayı görmek istiyordum. Köle olarak geldiğim ilk yer büyük bir kamptı ve sarayı, Sarmad'ın ailesini hiç görmemiştim. Beni, okuduğum mektuptan da anladığım kadarıyla pek istemiyorlardı. Soylu değildim bir kere. Varisin soylu bir kadından doğmasını istiyorlardı fakat Sarmad öldüğü için tek umutları bendim. 'Babası hükümdar bile olsa, bir köle ancak köle yetiştirir.' Sarmad'ın annesinin mektupta açıkça yazdığı cümle işte buydu. Bu sebeple bebeğimi doğar doğmaz benden alacaklarına emindim. Yine de başkente dönmekten başka çare yoktu.


Bundan sonra Yüzbaşı'nın da dahil olduğu bir grupla iki rota belirledik ve bizim grubu başkente giden yola soktuk.


Diğerleri haydutları arayacaktı, boşuna bir çabayla tabii. O katil her gece aramızda uyumaya devam edecekti.


9'a çok kızgındım. Karnımdaki bebek için, kendim için, büyük bir halk için ayrı ayrı kızgındım hem de. Yüzüne bakmamaya çalışsam da kendimi tutamayıp onu merak ettiğim için suçlu da hissediyordum üstelik. Askerler onu çok çalıştırıyordu ve birebir çok kavgaya dahil olduğunu görmüştüm. Yine de tüm ağır işleri yaptıracak erkek bir kölenin olması işlerine geliyordu. İstese bu kamptan kaçabileceğini, verilen o işlerden kolaylıkla sıyrılabileceğini biliyordum ama yapmıyordu. Bazen, yemekler dağıtılırken ya da benim gece yürüyüşlerimde kafamı topraktan kaldırdığımda göz göze gelirdik ama ben hızlıca kafamı çevirirdim. Uzaktan beni izlediğini çok kez biliyordum. Yirmi gün kadar hepsine sessiz kaldım. Sonra o beni buldu.


Yola ara verdiğimiz günlerden birindeydik. Çadırıma bırakılan sıcak suya girmeden önce yüzmek için çok uzun zaman sonra gördüğüm denize girecektim. Tamamen soyunduğumdan, etrafta asker durmasına da müsaade etmemiştim.


Boynuma kadar suya girdikten sonra gözlerimi kapadım. Suyun altında kalan bebeğimle yüzüme vuran ay ışığının tadını çıkarmaya niyetliydim, dudaklarıma minik bir ninni yerleştirdim ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bunu çok yapıyordum, ninni söylemeyi yani. Üstelik çoğu zaman bebeğe değil de kendime söylerken buluyordum kendimi. Bir ıslık sesi duyana dek ninniyi kesmedim.


Gözlerimi açtığımda onu gördüm. Kumlara uzanmış, bir elini başına koymuş beni izliyordu. Korktuğumu gizlemeye çalışıp bir elimle su yüzeyine vurdum ve başımı sorarcasına salladım. Gülüp başını tamamen kumlara yatırdı ve bağırdı. "Kapattım gözlerimi."


Derin bir nefes alıp sudan çıktım ve taşa bıraktığım elbisemi hızlıca üzerime geçirdim.


"Ne işin var senin burada?" dedim azarlarcasına. Ona tüm asabiyetimi takınıp yaklaştım ama alt dudağındaki kanı görünce sinirim meraka dönüştü.


Tek gözünü açıp beni kontrol ettikten sonra tekrar kapattı. "Tüh, giyinmişsin."


"Seni bu kuma gömerim." Yanına oturdum. Ona hala kızgındım ama öldürmediğim için kızgınlığımın da bir önemi kalmıyordu.


Yattığı yerden omuz silkti. "Kulağa fena gelmiyor."


"Dudağına n'oldu yine?"


"Senin piçlerinden biri kafa atı." dedi çok normal bir şeymiş gibi.


"Hak etmişsindir." Askerler sahiden de çatacak yer arıyordu.


"Köle kızlardan birini, kız istemediği halde çadırına sokacaktı. Ben de yumruk attım." dedi gözlerini açıp doğrularak. Bunu söylerken sanki o anları tekrar yaşamış gibi kaşları çatılmıştı. "Ayyaş piç."


Yutkundum. Bana da çok defa aynısını yapmışlardı. Bunun için bir askeri bile öldürmüştüm üstelik. Trene bindiğimde bir suçlu değildim belki ama, şimdi bir katildim. Bunu bilse ne düşünürdü acaba? "Kölelere böyle davranıyorlar." Gökyüzü mavi siyahtı. Bazı geceler simsiyah olur. Bu gece mavi siyahtı.


"Ve bir zamanlar köle olan İmparatoriçe Feryal de buna ses çıkarmıyor."


Yüzüme baktığını biliyordum ama benim gözlerim denizdeydi. "Ben bir imparatoriçe değilim."


"Olacaksın" dedi. "Tarih öyle yazacak."


Başımı ona çevirdim. "Var olan düzeni değiştirmem."


"Evet değiştirebilirsin."


Sessiz kaldım, bu boşuna bir tartışmaydı. Onun burada yaşadıklarım hakkında hiçbir fikri yoktu.


Bu sefer onun gözleri denize dönmüştü. "Senin bu kadar korkak bir kadın olduğunu bilmiyordum. Tek vasfın imparatorun karısı olmak mı?"


"Sayende artık o da değilim. İmparator öldü. Yok. Yok!" Sesim yükselmişti. Birinin bizi duyup duymaması umurumda değildi.


Oysa benim aksime sakin sakin dalgaları izliyordu. "Daha iyi." dedi. "Zaten sana yakışmıyordu." Kanayan dudağını dişliyordu.


Oturduğum yerden kalkıp sinirle onun dizini tekmeledim. Acıyla vurduğum yerden tuttu ve şaşkınlıkla bana baktı. "Kocamı öldüren sensin, küstahlık yapan yine sensin." Gitmek için döndüğümde hızlıca doğrulup kolumdan yakaladı ve beni kendine yaklaştırdı.


"İmparator için ağlamayı bırak ve bu bok çukurunu aydınlığa çıkar."


"Bırak!" dedim onu iterek. "Yapamam anlamıyor musun? Onların hayatı bu. Böyle yaşıyorlar. Değiştirmem."


"Değiştireceksin." dedi üstüne basa basa. "Tarih öyle yazıyor."


"Öyle mi? O çok güvendiğin tarih başka ne yazıyor?" Omzundan ittim. "Kocamın katilini öldürdüğümü de yazıyor mu mesela?" Gerileyince ona doğru bir adım atıp tekrar ittirdim. "Seni öldürdüğümü yazıyor mu?" Dalgalar şimdi çıplak ayaklarıma değiyordu.


Beni omuzlarımdan tutup durdurdu ve dudaklarını benimkilere kapattı. Uzunca bir süre öyle kaldı. Geri çekilmeden önce yüzümün yakınlarında durdu ve çok sonradan anladığım o cümleyi söyledi. "Deniz tuzu koktuğunu yazmıyor."


Sonra gitti. 


İkimiz de Teğmen'in bizi izlediğini bilmiyorduk.


"Sanık Valor." Sverus'un sesiyle daldığım geçmişten çıkıp mahkemeye dönüyorum. İşte yine o soğuk taşta oturuyorum.


9 ayağa kalkıyor. 


"Teğmen'in İmparator Sarmad'ı öldürdüğünüz yönündeki suçlamalarına ne diyeceksiniz?"


9 sırıtıyor. "Öldürmüş olsam yanınızda oturuyor olmazdı değil mi Komutan?"


Halktan sesler yükseliyor. Kimileri gülüyor, bir gösteri izler gibi. Kimileri küfür ediyor.


Sverus'un tokmağı kürsüye değiyor, üç kez. Tak tak tak! "Kırbaç cezalarını açıyorum!" ve askerlerden biriyle sahnenin boş alanını işaret ediyor. "Tek bir seste yaşlı genç, kadın erkek fark etmeyecek." Şimdi herkes susuyor. Büyük kitleler daima korkuyla yönetilir.


"Valor." diyor Sverus uyarıcı tonlamasıyla. "Lütfen ciddi olun. Teğmen, İmparator'un öldürme suçunu üstlendiğinizi ve bunu Sanık Feryal'le konuştuğunuzu bildiriyor."


"Evet." 9 ciddileşiyor.


"Söylediğiniz gibi imparator Sarmad yanımda oturduğuna göre bunu neden yaptınız?"


Sarmad doğrudan 9'a bakıyor, nefretle. 9 da şimdi ona tiksintiyle dönüyor. "Bir gece onu buldum. Normal bir kadın gibiydi, gözlerine bakmazsanız normaldi de. Ama bir kez ona bakan biri yanarak can verdiğini zannettiği kocasının içine düştüğü ateşi onun gözlerinde görebilirdi." Fikirlerini toplamak ister gibi kısa bir an duruyor. "Karşımda kocasının öldüğünü zanneden hamile bir kadın vardı ve dilinden intikam fikri düşmüyordu. Her anında birilerini öldürmenin hayaliyle yaşasın istemedim. İntikamını alınca mutlu olmayacağını biliyordum." Şimdi bana dönüyor yüzü. "Yalnızca onu korumak istedim. Vahşi biri olmasın ve içindeki insanlığı kaybetmesin diye. Geceleri kimseyi yakma planları yapmadan başını yastığa koysun diye. Normal bir kadın ve sağlıklı bir anne gibi yaşayabilsin diye onu kendi içindeki gölgeden korumak istedim." Tekrar başını yargıç kürsüsüne çeviriyor. "Çünkü çok sevdim."


İşte bunları ben de herkesle birlikte öğreniyorum.


Loading...
0%