@cceccilia
|
Dans etmek istiyorum.
Sverus kürsüdekilerle konuşup kararı kabul ettiğini söylemeden önce bana acıklı bir bakış atıyor. Delirdiğimi düşünüyor olmalı. Haksız sayılmaz. Delirenler delirdiğinin farkında oluyor mudur emin değilim.
Tokmağı bir kez kürsüye vuruyor ve tok bir sesle "Kabul edildi." diyor. Bunu dudak okuyarak anlıyorum çünkü kafamın içindeki müzik onu duymamı engelliyor.
La,la. La la, la la, la la. La la, la la, la la. La, la, la.
O sözlerini bitirir bitirmez ayağa fırlıyorum. Artık şaşkın bakışların bir önemi yok. Öleceğim. Yargılanmanın önemi yok. Kimsenin önemi yok. sadece O ve ben varız. 9'un önünde eğilip başımı eğerek elimi avuç içim ona bakacak şekilde önüne uzatıyorum.
Dance me to your beauty with a burning violin Dance me through the panic 'til i'm gathered safely in Lift me like an olive branch and be my homeward dove Dance me to the end of love Dance me to the end of love
"Dans et benimle." diyorum. "Aşkın sonuna dek." Tıpkı onun o küçük vagonda bana yaptığı gibi.
Dolu gözlerimdeki yaşlar nihayet yanaklarıma düştüğünde onu görmemi engelleyen pus da ortadan kalkıyor. Öyle hüzünlü bakıyor ki bana, belki o da delirdiğimi düşünüyor.
Parmaklarını parmaklarıma kenetliyor ve ayağa kalkıyor. Kolu belimi sarmadan önce benimle birlikte sahnenin ortasına sürükleniyor. Evet bu bir sahne. Mahkeme değil, buradaki insanlar bizi yargılamaya değil izlemeye gelmiş. Yine de onları siliyorum ve üstümüze batan Güneş'in yerine ışıkları koyuyorum.
Oh let me see your beauty when the witnesses are gone Let me feel you moving like they do in babylon Show me slowly what i only know the limits of Dance me to the end of love Dance me to the end of love
Sadece o ve ben. Dans edeceğiz. Aşkın sonuna dek.
Döktüklerim mutluluk gözyaşları. O kadar yorgunum ki, bitecek işte her şey.
Elimi 9'un güvenli avucuna bırakıyorum. Bana bir adım geldiğinde bir adım geriliyorum.
"Müziği duyuyor musun?"
Me to the wedding now, dance me on and on Dance me very tenderly and dance me very long We're both of us beneath our love, we're both of us above Dance me to the end of love Dance me to the end of love
Başını sallıyor ve alnıma yaslayıp bana daha da yaklaşıyor.
"Seninleyken her zaman."
Çıplak ayaklarımızı parmak uçlarımda yükselip onun baş hizasına geliyorum.
Ona ayak uydurup her adımında geri gidiyorum ve beni bir kuş gibi havalandırıp yere usulca bırakmasına izin veriyorum. Beni elimi bırakmadan ileri itiyor ve tekrar çekip belimi sarıyor.
Dance me to the children who are asking to be born Dance me through the curtains that our kisses have outworn Raise a tent of shelter now, though every thread is torn Dance me to the end of love
"Seni seviyorum." diyor bana eğdiği başını kulağıma yaklaştırarak. Cevabımı beklemiyor. Benden uzaklaşıp sırtımı kendine çevirerek elini karnıma yerleştiriyor ve benimkilere uydurduğu adımlarını ileri atıyor.
"Hep seveceğim."
Elimi havaya kaldırıyor ve kolunun altında dönmemi sağlıyor. Gözleri tekrar benimle buluşacak kadar yüzüme yaklaştığında ıslak gözlerimi öpüyor.
"Böyle olsun istemezdim." diyorum başımı göğsüne koyup ellerimi boynuna sararken. Topuklarımı yere tam basıyorum.
Başını omuz boşluğuma eğiyor, nefesini saçlarımda hissediyorum.
"Korkuyor musun?" diyor. Cevap veremiyorum. Biraz korkuyorum çünkü. Ölmek beni hep korkuttu.
"Korkma." diyor bu sefer. Gerçekten o söylediğinde gözümde her şey küçülüyor. Tüm korkular siliniyor, tüm acılar kayboluyor. Bildiğim her şeyi ondan duymak istiyorum. Tekrar tekrar. Her anı onunla yeniden yaşamak istiyorum.
9, benim güvenli limanım. Ondan ayrılmak, onu bırakmak istemiyorum. Onunla kalıp ona acı vermek de istemiyorum.
Adımlarımız durmuyor. Acelesiz, sakin. Sonsuza kadar böyle kalabilirim. Bir son varsa onu da 9'la getirebilirim.
Dance me to your beauty with a burning violin Dance me through the panic till i'm gathered safely in Touch me with your naked hand or touch me with your glove Dance me to the end of love Dance me to the end of love Dance me to the end of love
İzin vermiyorlar.
Sverus'un tokmağını duyduğumda ayağımızın altından sahne çekiliyor, taş oturaklar yeniden insanlarla doluyor, ışıklar sönüyor. Güneş ışınlarını üzerimizden çekiyor.
9'a daha sıkı sarılıyorum, o da beni daha sıkı tutuyor.
Bir asker onun arkasında belirmeden ve başka bir askerin elini omzunda hissetmeden önce yüzünü avuçlarının arasına alıp onu öpüyorum.
Yanağımdan süzülen yaşlara, bu kalabalığa ve bizim için hep hızlı akan zamana rağmen.
Ayrılıp yüzüne bakıyorum. Gözlerinde şimdi bir yangının ateşi var. Korkuyor mu bilmiyorum. Ben çok korkuyorum.
"Seni seviyorum." diyorum fısıldamaya gerek duymadan. "Hep sevdim."
Yine Sverus'un tokmağı ve arkamda beni ondan ayıran asker. Aramıza mesafe girmeden önce uzanıp elini tutuyorum ve gözlerimi ondan hiç ayırmıyorum. Gözleri olacakları biliyormuş gibi bakıyor.
Güç kullanıp arkasındaki askerden kurtuluyor ve aramızdaki mesafeyi kapatıp bana tekrar sarılıyor. Başını boynuma yerleştirip büyük bir nefes alıyor.
Sırtına kırbaç indiğinde irkiliyor ve bunu fırsat bilen asker aramıza girip beni ondan uzaklaştırıyor. Sırtımdan ittirdiğinde başımı çevirip ardı arkası kesilmeyen kırbaçlara rağmen başını eğmeden ve gözlerini ayırmadan beni izleyen 9'a bakıyorum.
La,la. La la, la la, la la. La la, la la, la la. La, la, la.
Parmaklıklar tekrar üstüme kilitlendiğinde gözlerim yanımdaki zindanda 9'un boş yerindeydi. Bu gece yok. Belki onu son kez gördüm. Belkisi yok. Onu son kez gördüm. Güvenmediğim için değil. Bir yolunu bulup beni buradan çıkaracağını biliyorum ama bitti işte. Sona geldik.
Duvarlarda O'nun sesi yankılanıyor.
'Kendinize bakın biraz diyorum küçük hanım. Rujunuz taşmış.'
Elim dudaklarıma gidiyor, gülümsememe engel olamıyorum.
Kadınlar genelde kötü adamlara aşık oluyor. Birkaç saat sonra aynı zamanda bile olmayacağınız bir adamı sevmenizi benim kadar kötü bir adam bile istemez.'
O, tanıdığım en iyi adam.
'Geçti yirmi yedi numara. Bu kadar korkak bir kızla aynı vagonu paylaştığıma inanamıyorum.'
'İnsanların zamanla bu kadar kolay oynayamadığı bir zamana gitmek isterdim. Böyle bir ileri bir geri yapmadan, zamanın bize hükmettiği bir yılda durup anı yaşamak isterdim.'
O'nunla yaşamak isterdim.
Sigara bile içmeyen küçük bir hanıma bir insan öldürten zaman, bize neler yapmaz...'
Nefes alamıyorum.
'O gözleri nihayet görüyorum.'
'Sen benim için bir hayaldin.'
'Çok uzaklaşamazsın, sen benim cezamsın. Unuttun mu?!'
Haklıydı.
Gözlerini kapatma. Zaten göreceğim sınırlı zaman var.'
Parlak gözlerini gözlerimin önüne getiriyorum.
Şimdi beni öpmenin tam zamanı, bir daha bu şansı sana vermeyeceğim.'
O'nun yüzünü, sesini, gülüşünü, her detayını aklıma kazıyorum. İçinde O'nun olduğu tüm anılarımı alıyorum ve tekrar tekrar yaşıyorum.
Yanlış anlamayın hanımlar, sadece uyumak yani. Şöyle birçok hükümdarı yıkmış bir kadının yanında güvenle uyumak isterdim.'
Sırtımı taş duvara dayıyorum. Kokusu üstümde kalmış. Hiç gitmesin istiyorum. Bu gece ona ihtiyacım olacak. Gözlerim iki adımlık mesafede karşımdaki duvarı buluyor. Harfler kazınmış, resimler çizilmiş. Kim bilir kimler son gününü geçirdi burada? Kimlerin gözyaşı aktı taş zemine. Kimlerinki akmadı? Onlar ne suç işledi? İşledi mi ya da? Boşuna mı öldüler? Bir aileleri var mıydı? Onlar için üzülen var mıydı?
Yalnızca gözlerimle o duvara bir tren çiziyorum. İçine kendimi koyuyorum. Karşıma 9'u oturtuyorum. Bu sefer mahkum değiliz. Bir yolculuğa çıkmışız. 9 yolları seviyor. Yolculuk için yaşıyoruz. Yüzlerimiz gülüyor. Pavle de yanımızda. En sevdiği yerde, 9'un kucağında. Ona camdan gördüğü her şeyi soruyor. Bu kez öyle siyah tüneli görmüyoruz. Uçsuz bucaksız bir gökyüzü, ayçiçeği tarlaları, bacaları tüten evler, pencere önünde çiçekler yetiştiren kadınlar, mutlu çocuklar... Dudaklarımızda güzel bir şarkı, her şeyin sevgiyle ilgili olduğunu biliyoruz.
Başladığımız yerde bitiriyoruz bu hikayeyi. Bir vagonda.
Pavle'nin çelimsiz bacakları geliyor gözümün önüne bu kez, ilk adımları, 9'un bana seslenişi...
"Bak Feryal, görüyor musun oğlum nasıl yürüyor!"
O güzel gülüşü. Pavle'yi kucağına alıp bana sarılışı...
Altımdaki taş zemin çekiliyor, yerini yumuşak yatağım alıyor. Yatağın yanındaki komodinde Hükümdar Tacı giyilmeyi bekliyor. 9, yatağın ucunda elini başının altına koymuş beni izliyor.
"Tarihin en güzel imparatoru olacaksın."
Gülüyorum. "Yalancı."
"Tamam." diyor. "Hadi en güzellerinden biri diyelim."
Arkamdaki yastığı çekip ona fırlattığımda tutuyor ve bana yaklaşıp alnımı öpüyor.
"Uyu." diyor. "Yarın büyük gün."
Uyumak istiyorum ama altımdaki yatak yerini yeniden taşa bırakıyor. Duvardan damlayan su omzuma düşüyor ve gittikçe damlaların sıklığı artıyor. Yağmur yağıyor olmalı. 9 şimdi n'apıyor? Gün doğumunu izlemek için dışarıda mı duracak sabaha kadar, nasıl kaçmayı planlıyor? Benim gidişim onu çok üzer mi?
Yana kayıp omzumu ıslatan damlalardan kaçıyorum. Elimi uzatıp suyun parmaklarımı ıslatmasına izin veriyorum. Yaşamak böyle bir şey miydi? Çok ölüm gördüm, artık hatırlayamıyorum.
Suyun taşa değen ritimli sesine daha sert, daha net bir ses eşlik ediyor. Başımı çevirip burada göreceğimden emin olduğum yüze bakıyorum. İmparator Sarmad, parmaklıkların öteki tarafında bana bakıyor.
|
0% |