@cebimdekicakmak
|
Çağan Şengül, Cem Adrian - Ben Sana Veda EdememHalit Bilgiç - Ayazlar Düşmeden Gel Bölümün ana şarkısı; Ahmet Kaya - Doruklara Sevdalandım 🥂🥂🥂 Ben kan vermek için gelmiştim." Agâh duyduğu sesle donup kalmıştı. Zor da olsa başını sesin geldiği tarafa doğru çevirmişti. "Ben hemen doktora haber veriyorum. Kimin için gelmiştiniz? Genç kızın yanaklarından bir damla yaş süzüldü. "Zozan Demirkan." Agâh, gördüğü görüntünün şokunu daha atlatamamışken gözleri genç kızın kucağında ki küçük kız çocuğuna takıldı. Dünya sanki bir anlığına bile olsa durmuştu. Agâh yutkunmak istemişti. Fakat gördüğü görüntü yutkunmasına bile izin vermemişti. "Hanfendi kan verme alanı öbür tarafta kalıyor. Ama küçük hanımı içeri alamayız." Elzem doktorun dedikleriyle çaresizce etrafına bakındı. Yanına gelen genç adam kollarını ona doğru uzattı. "Evîn'i ben tutarım sen gidip çabucak kan ver." Elzem başıyla genç adamı onayladı ve Evîn'in onun kollarının arasına bıraktı. Küçük kız sevinçle genç adamın yanağına dudaklarını bastırmıştı. Elzem,"Buyrun benimle gelin." Diyen doktorla beraber kan vermek için gittiğinde. Agâh hızla ayağa kalkıp genç adamın yanına gitmişti. "Ne işin var lan senin burda?" Küçük kız Agâh'ın sesiyle irkilip kollarını genç adamın boynuna dolamıştı. "O sesini alçalt. Korkuyor." Agâh'ın gözleri tekrardan küçük kıza kaymıştı. Esmer teni, siyah saçları, köyü kahverengi gözleriyle tıpkı annesine benziyordu. "Azad, onunla ne gibi bir bağlantın var?" Sesini oldukça sakin tutmaya çalışıyordu. "Elzemle olan herhangi bir bağlantım seni ilgilendirmez." Azad'ın sorusuna cevap vermeyişi onu daha da çok sinirlendirirken araya Diyar girmişti. Diyar, "Senin ne işin var lan burda." Diye ye bağırdığında herkesin ilgi alanı onlar olmuştu. Bütün gözler üzerlerindeydi. Evîn Diyar'ın bağırması ile korkup ağlamaya başlamıştı. "Şşt negri." Azad Evîn'in ağlamaması için sırtını sıvazlamaya başlasa da onu sakinleştirememişti. "O ses tonuna sahip çık lan kız senin yüzünden ağlıyor." Diyar, küçük kızın ağlama sesini duyduğunda bağırdığına pişman olmuştu. Ama pişman olması hiçbir şeyi değiştirmemişti. Evîn'in ağlayışı her geçen saniye daha da çok artıyordu. "Negri, delalamın negri." (Ağlama, güzelim ağlama) Azad'ın uzun çabasından sonra nihayetinde Evîn ağlamayı kesip Azad'ın omzuna başını koyarak uyumuştu. "Azad bu bebek kimindir?" Melek Hanım oturduğu yerden kalkmadan konuşmayı tercih etmişti. Azad'ın cevap vereceği sırada Elzem doktorla birlikte yanlarına gelmişti. "Uyudu mu?" Azad başını evet anlamında salladı. Elzem'i görür görmez tüm ilgi odağı Elzem olan Agâh, ağzını açıp tek bir kelime bile edemiyordu. Diyar'ın onu dürtmesiyle anca kendisine gelebilmişti. "Dilan'a söylermisin gelip onu alsın. Hastane havasını daha çok solumasını istemiyorum." "Agâh Bey, Zozan Hanımın kan grubu Elzem Hanımın kan grubuyla uyuştu. Kaza anında karnına giren çiviler yüzünden kan kaybetmiş. Elzem hanım sayesinde bir sıkıntı çıkmazda kardeşinizi bir saat sonra normal odaya alabileceğiz. Doktorun dedikleriyle konak halkı rahat bir nefes alırken Azad'ın yüreğinde ki korku bir tüy gibi süzülüp gitmişti. Geriye sadece endişe kalmıştı. Onu kendisine bağışladığı için Allah'a içinden binlerce kez şükretti. "Azad Ağam." Dilan'ın sesiyle herkes Dilan'a dönünce Dilan utanmış olacak ki yanakları kızarmıştı. "Ben Evîn'i alıp götürmek için gelmiştim." Azad Evîn'i öpüp yavaşça Dilan'a verdiğinde Agâh'ın çene kasları gerilmişti. Dilan Evîn'i alıp götürdüğünde Melek Hanım onları şaşkınlıkla izliyordu. "Benim Zozan'ım kurtulacak mı?" Mahir, Melek Hanıma gülmsedi. "Kurtulacak daye. Allah'ın izniyle bir saate normal odaya bile alacaklarmış." "Allah'ım sen kızımı bana bağışla." Melek Hanım'ın gülüşü yüzünde soldu. Agâh'ların olduğu tarafa döndüğünde gözleri Elzem'i buldu. Oğlu gözlerini Elzem'den ayıramıyordu fakat Elzem'in bakışları Azad'ın üstünde geziniyordu. "Kızım burdan sağ salim çıktığında kimse ona damarlarında dolaşan kanın bozuk olduğunu söylemesin. Zozan bunu öğrense bu sefer kendi elleriyle kıyar kendine." Kanı bozuk diyordu Elzem'e. Bunu Melek Hanım'ın söylemesi genç kızın gözlerinin yanmasına sebep olmuştu. Biri dokunsa kendini tutamayacak hüngür hüngür ağlayacak durumdaydı. Bir zamanlar onu kızı bilen kadının ona böyle bir hitapta bulunması nefes alışını zorlaştırmıştı. Agâh Elzem'in ne durumda olduğunu hissetmiş fakat Elzem'le göz göze gelmemek için kendini zor tutuyordu. Çünkü Elzem'in yanaklarından süzülen bir damla yaş onun tekrardan yenilmesine sebep olacaktı.
Azad eliyle Elzem'in belinden kavrayıp onu kendine çektiğinde Elzem yüzünü onun göğüs arasına gömerek yüzünü saklamıştı. "Gidelim mi?" Azad, Elzem'in sessizliğini "gidelim" olarak algılayıp yavaş adımlarla çıkışa doğru ilerledi. "Bu kanı bozuk, yılanın ta kendisi. Agâh oğlumun yakınlarıyla fingirdeşmeyi bıraktı şimdi de düşmanlarıyla fingirdeşiyor." Melek Hanım'ın konuşmasından sonra Elzem'in dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçmıştı.
"Derin nefes al ver. Ağlayarak o güzel gözlerine işkence ediyorsun." Azad bir yandan Elzem'in göz yaşlarını eliyle silerken bir yandan da onu teselli etmek için çabalıyordu. "Annem de benim hakkımda böyle mi düşünüyor? Evîn büyüdüğü zaman benim hakkımda böyle mi düşünecek?" Azad, Elzem'in saçlarına bir öpücük kondurdu. "Bir daha böyle saçma sorular sorarsan seni İstanbul'a götürüp kendi ellerimle İstanbul boğazına atarım. Annen senin hakkında asla kötü düşünmez. Evîn, annesine söylenen en ufak kötü sözde bile annesini savunacak."
Azad'ın konuşması Elzem'i motive edereken dudaklarında acı bir tebessüm oluştu. "Yüzüne bakacak ne cesaretim ne de bir yüzüm vardı." Azad'ın kaşları çatılmıştı. "Güzelim o ne demek öyle? Geçmişte olup bitmiş bir olay yüzünden mi yüzüne bakamadın?"
"Geçmişte olan hiçbir olay geçmedi. Geçemeyecek te." Azad, Elzem'in yüzünü avuclarının arasına aldı. "Bak bana beni iyi dinle tamam mı?" Elzem sonunda göz yaşların durdurabilmişti. "Dinliyorum."
"Bizim iki yıl önce bir planımız vardı hatırlıyor musun?" Azad cebinden çıkardığı mendille Elzem'in akan rimelini silme işini bitirince Elzem'in kendini güvende hissetmesi için Elzem'in iki elini de tuttu. "Agâh'ın gönlünü fethedicektik?"
"Doğru, unutmamışsın." Elzem Azad'ın çocuksu heyecanıyla gülümsedi. Azad, böyleydi işte yüreği yanıyordu ama etrafındakilerin acısını dindirmeye çalışıyordu. Hiçbir zaman kendini düşünmeyen biriydi. Hep etrafındakileri düşünürdü.
"Lan adamın kardeşi içerde yatıyor. Adam seni görünce hayatla bağlantısını koparıyor. Sen kan vermeye gittikten sonra gelip bana hesap sordu." Elzem, şaşkınlıkla Azad'a baktı. "Sana hesap mı sordu? O yüzden mi hepsi senin başına toplanmıştı?" Azad, Elzem'i başıyla onayladı. "Hatta sen gider gitmez gelip bana seninle olan bağlantımı sordu."
"O anın şokuyla sorması normaldir." Azad, Elzem'i teselli etmeyi herzaman ki gibi başarmıştı. Elzem fark etmese de kafası dağılmış, bütün gerçeklerden uzaklaşmıştı. Bir süre daha konuştular. Azad'ın aklı konuşurken bile hep içeride yaşamla savaşan sevgilisindeydi.
Hastanenin kapısının önünde onları izleyen genç adamdan bihaberlerdi. Yüreği titriyordu. Sevdiği kadının gülüşüne hasret kalan adam şimdi sevdiği kadının, düşmanına güldüğünü görmüştü.
Onlara bakıp ikinci sigarasını da yaktığında sigaranın izmaritlerini kalbinin üstünde hissetmişti. İzmaritler düştüğü yeri yakıyordu.Zamanla o yürek düşen izmaritlerden kül olacaktı. Belki de o yürek hiçbir zaman küllerinden doğamaycaktı. O hep gülsün. Yüzünden gülüşü eksik olmasın. Benim yüreğim kan ağlasa da olur.... "Azad Ağam, müjdemi isterim. Zozan Hanım Ağam'ı normal odaya aldılar!" Azad, Eray'ın verdiği müjdeyle hızla ayağa kalktı. Elzem korkuyla "Ne oldu?" Diye sordu. Her gelen aramada aynı soruyu soruyordu. Çünkü fazlasıyla korkuyordu. "Uyanmış.Rabbim onu bize bağışladı." Elzem sevinçle ayağa kalkıp Azad'a sarıldı. "Ben dedim sana, Zozan çok güçlü bir kızdır. Yaşamak için her zaman direnir." Azad Elzem'in saçına tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. "Herşey senin sayende." Elzem sadece gülümsemekle yetinmişti. "Oğlum, bugün seni gerektiğinden daha fazla görüyorum. Ne iş?" Diyar, Elzem'i gördüğünden beri ona tek bir laf bile etmezken her bulduğu fırsatta Azad'dan hesap soruyordu. Bu durum her ne kadar Azad'ın canını sıksa da sevdiği kadına olan saygısından dolayı susuyordu. Zozan'ın normal odaya alınmasının üzerinden bir saat geçmişti fakat Zozan henüz uyanamamıştı. Doktor uyanmasının iki, üç saat sürebileceğini söylemişti. "Benim yanımda durmasını ben istedim." Dedi. Elzem çekingen bir tavırla. "Hay amına koyayım sen niye burda duruyorsun ki zaten al bu iti de git." Mahir umursamazsızca konuşsa da Elzem dediklerini takmıyordu çünkü Mahir'in söylediklerinin içten olmadığını biliyordu. Arada ki buzlar elbet birgün erirdi. Kalp kırıkları hep tazeydi... "Zozan uyansın söz onu da alıp götürücem. Ama lütfen Zozan uyanana kadar bir sorun çıkarma." Mahir hiçbir şey demeden Melek Hanımın yanındda duran sandalyeye oturmuştu. "Kötü birşey olmaz değil mi? Bir saat oldu hâlâ uyanmadı." Azad'ın Zozan'a olan sevgisi Elzem'e tek bir kişiyi hatırlatıyordu. "Doktoru duymadın mı iki ya da üç saate uyanır " dedi. Azad sıkıntıyla yanaklarını şişirip derin bir nefes alıp verdi. "Uyansa da onu göremeyeceğim." Bu durum her ne kadar belli etmese de Elzem'in de canını sıkıyordu. "Onu görmen için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin." Azad, Elzem'in yanağından makas alınca Elzem kıkırdamıştı. "Sen cansın can. Mardin'e gelmeseydin ben şuan bütün umudumu kaybetmiş olurdum." Elzem kaşlarını çattı. "O niyeymiş?" Azad, iki kez öksürüp boğazını temizledikten sonra eğlenceli bir ses tonuyla ,"Agâh Ağa'dan kız alamak kolay değil yavrum. Sen onu pambık gibi bir adam yaparsın da anca verir bana Zozan'ımı." Demişti. Azad alaya vurarak söyledikleriyle istemeden Elzem'in canını yakmıştı. "Bizim bir olurumuz yok. Bizim hikayemiz iki yıl önce bitti. Ben eski Elzem değilim. Öncelikle bir anneyim. Kimse çocuğu olan dul bir kadını istemez." Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Azad Elzem'in kulağına doğru yaklaşıp fısıldadı. "Sizin hikayeniz bitmiş olabilir ama şuan sen bakmaya cesaret edemesen de, ben yan tarafımızda beni parçalayacakmış gibi bakan o adamı tanıyorum. O sana olan sevdasıyla hikaye değil, son kitabının hiçbir zaman gelmeyeceği bir roman yazar." Azad'ın dediklerine inanamak istemiyordu. Eğer öyle bir hataya kapılırsa sonuçlarına da katlanmak zorunda kalacaktı. Agâh Demirkan'ın onu unutmuş olması gerekiyordu. Unutmak zorundaydı. "Ve yan tarafta oturan o adam sana ne dedi hatırlıyor musun?" Başımı hatırlamıyorum anlamında salladım. "Lan o adam seni Evîn'in doğumundan sonra arayıp, 'Yedi kocadan yedi çocugun olsa da gel. Ben sana kol kanat olurum.' demedi mi?" Yedi kocadan, yedi çocuğun olsa da gel. Ben sana kol kanat olurum... Agâh Demirkan, Elzem İzol'un gidişinin ardından beş ay geçmesine rağmen onu hiçbir zaman aramamıştı. Ta ki o güne kadar, Evîn'in doğduğu güne kadar. Agâh, o gün omuzunda ki yükleri kaldıramadı. Dayanamadı aradı Elzem'ini tek söylediği şey,"Yedi kocadan, yedi çocuğun olsa da gel. Ben sana kol kanat olurum." Olmuştu. Elzem ise tek bir kelime edememişti. Ne diyebilirdi ki? Gel al beni buradan diyemezdi. Beni bir daha arama, unut beni de diyemezdi. O unutamıyorsa, sevdiği adam onu hiç unutamazdı. Telefonu kapatmadan önce dudaklarının arasından bir hıçkırık sesi dışında hiçbir kelime çıkmamıştı. "Güzel kızım" demişti Elzem'in annesi. "Eğer olur da birgün birini seversen, onu öyle güzel sev ki. Sana değil dokunmaya, bakmaya bile kıyamasın. Unutma nasıl seversen öyle sevilirsin." "Keşke" dedi, Elzem içinden. "Keşke annemi dinlemeseydim. Onu bütün temiz duygularımla sevmeseydim keşke. Belki o zaman onun canı bu kadar çok yanmazdı." Kendi hatası, aşkından vazgeçmesine sebep olmuştu. Onu temiz duygularla seven, kirli bir kadındı. Öldüğü halde, yaşamaya mecbur bırakılan bir kadındı. Sessiz çığlıklarında boğulan bir kadındı. Agâh Demirkan... Sevdiği kadını, yıllar sonra bir hastane köşesinde gören Agâh Demirkan. Kardeşi ölümle savaşıyorken sevdiği kadınla karşılaşan Agâh Demirkan. Agâh Demirkan, bir hastane köşesinde sevdiği kadının düşmanına gülmesine şahit oluyordu. Ya, kardeşine birşey olursa diye korkudan çarpan yüreği bir de onun olmayan bir kadını kaybetme korkusuyla tuzla, buz oluyordu. Babası bir keresinde ona "Oğlum, eğer iki insan birbirini severse. Onları ancak ölüm ayırır." Demişti. İkisi de nefes alıyordu. İkisi de yaşıyordu. Ölüm değilse onları ayıran, çektiği bu acı neydi o zaman? Ölüm onları ayırmamıştı. Elzem'i sevdasından vazgeçmişti. Gerçi Elzem'in zamanında ona karşı duygular beslediğinden bile emin değildi. Agâh, yıllar geçse de sevdasını yüreğinden söküp atamayacağını biliyordu. Bunun için, Kendinden nefret ediyordu. Nefes aldığı dünyadan nefret ediyordu.Elzem'inin Aşkından vazgeçmesine sebep olanlardan nefret ediyordu. Herşeyden, herkesten nefret ediyordu. Bir tek Elzem'inden nefret edemiyordu. Onu hiçbir zaman unutmak istememişti. Değil onu unutmak, onun yokluğuna bile ihanet etmemişti. Şimdi, Elzem gelip seni özledim dese, şüphesiz dayanamaz onu affederdi. Ona kırgındı ama Elzem'in dilediği bir özür bile onu affetmesi için bir nedendi, onun için. Elzem'i affetmek için bildiği bütün bahanelere sığınabilirdi. Yeter ki Elzem, eskisi gibi onun olsun. Ona Elzem'im demeyi o kadar çok istiyordu ki, ama diyemezdi. Aralarında ki beş adımlık mesafe bile ona şuan beş yıl boyunca yürümesi gereken bir yol gibi görünüyordu. İnsanlar kilometrelerce mesafeyi aşıp birbirine kavuşuyorken, o beş adımlık mesafe bile Elzem'ine kavuşmasına engel olmuştu. Bir keresinde Elzem, Agâh'a "Agâh, ya sonumuz Mem û Zîn gibi olursa?" Dediğinde Agâh'ın bütün hevesi bir anda kaçmıştı. "Olmasın sonumuz, Mem û Zîn gibi." Demişti. Keşke sonumuz Mem û Zîn gibi olsaydı, keşke... 🥂🥂🥂 Bu kurgu gerektiğinde ilahi bakış açısıyla, gerektiğinde de karakterlerin ağzından yazılacak. 🥂🥂🥂 Şimdiden bu bölümü okuyup, yorum atan ve oylayan herkese teşekkürler.️ 🥂🥂🥂
|
0% |