Yeni Üyelik
6.
Bölüm

4. BÖLÜM

@cebimdekicakmak

Dar Hejiroke - Aynur Doğan

Aşktan Giderken - Mustafa Ceceli, Yıldız Tilbe

Bölümün ana şarkısı; Xerîba Beyanî -Rojda

🥂🥂🥂

Kırgınlıklar girdi mi araya hiçbir şey eski anların tadını vermezdi. Ayrılık, ölümün ikinci adıydı. Bazı ölümlerin sonu mahşere kalamazdı. Ayrılık kefen, göz yaşları tabut olurdu.

🥂🥂🥂

12.05.2020 (Geçmiş)

Genç adam, sevdiği kızın dudaklarına tüy kadar bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi. "Sen hep böyle izinsiz öp zaten. Bir gün senin yüzünden kalpten gideceğim." Genç adam, sevdiği kızın sitemiyle gülümsedi. "İzin alınca da utanıyorsun. O zaman da neden izin alıyorsun diyerek beni azarlıyorsun. "Sevdiği kız, sorusuna cevap vermeden hemen önce dudaklarını yanağına bastırınca genç adamın içi gitmişti. "Sen bir de çocuk gibi beni ciddiye mi alıyorsun? Ben seni azarlamıyorum ki sadece sen böyle ani davranınca elim ayağım birbirine dolaşıyor."

"Utanmasalar liseli gençler gibi birbirlerinin üstüne atlayıp, karım da karım, kocam da kocam diyerek gezecekler." Bahoz, kardeşinin Agâh'la sevgili oluşunu bir türlü kabullenmiyordu. "Bahoz, sana kaç defa dedim abim ve görümcemi rahat bırak diye." Havin'in, Bahoz'u azarlamasıyla Bahoz sıkıntılı bir iç çekti. "Gece gece topladı bizi buraya ama kardeşimle ilgilenmekten başka birşey yapmıyor. Oğlum hani erkek erkeğe konuşacaktık?"

"Aşk olsun Bahoz, benimle vakit geçirmek seni bunaltıyor mu? Benimle sohbet etmeyi sevmediğini söyleseydin Elzem'i de alıp gelmezdim buraya." Havin'in göz yaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı bile. "Lan it, kardeşimi niye ağlatıyorsun? " Bahoz, eliyle Havin'in sırtını sıvazlayarak onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Güzelim, sakin ol ağlama. Bak özür dilerim eşeklik ettim. Hem olur mu öyle şey ben seninle oturup sabaha kadar sohbet etsem yine senden sıkılmam." Bahoz'u teselli cümleleri Havin'i sakinleştirmeye yetmiyordu. "Kek verin bana, oğlum acıktı." Havin'in ağlamasını bahane ederek kek istediğinde Elzem kendini tutamayıp ufak bir kahkaha atmıştı.

Agâh'ın, gözleri ise her zaman ki gibi Elzem'indeydi. Elzem'in gülüşünü oturup bir film izliyormuşçasına saatlerce izleyebilirdi. "Karıma kek versenize lan, karım burda açlıktan ölüyor." Havin, ağlamasını durdurup Bahoz'a ters ters baktığında Bahoz zorla yutkundu. "Yani karımın değil, oğlumun canı çekmiş." Diye kendini düzelttiğinde, bu sefer gür bir kahkaha atan Agâh olmuştu. "Mahir, kekin olduğu sepet senin arkandaydı, yengeme verir misin?"

Mahir'den ses gelmeyince herkes dönüp Mahir'e bakmıştı. Bahoz, Mahir'in arkasında ki sepeti hızla alıp içine bakmıştı. "Bu sepet boş." Ortamda ki herkes o korkulu sorunun cevabını almaya korktuğu için bir süre sessiz kalmıştı. "Ben, Havin yedi sandım. Kur'an'ıma kötü bir niyetim yoktu."

Mahir, korkulu soru sorulmadan suçunu itiraf ettiğinde Havin bu sefer sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştı. "Çocuğumun yüzünde kek izi çıkıcak. Allah hepinizin belasını versin." Ağlarken bela okumayı hiç eksik etmezdi. "Obur herif karımın rızkına niye göz dikiyorsun. Hayvan diğer sepetlerde o kadar şey varken ne diye karımın keklerini yiyorsun?"

"Sakin olun gençler, Semih abiniz günü kurtarmak için geldi." Semih elinde ki poşeti ortaya bırakıp Mahir'in yanına oturmuştu. Poşetin içini açıp içinden bir çikolata çıkartıp Elzem'e uzattı "Seni de unutmamak lazım dedim. O yüzden en sevdiğin çikolatayı alıp öyle geldim." Elzem, gülümseyerek Semih'in uzattığı çikolatayı almıştı. "Teşekkür ederim, Semih Abi." Elzem'in, Semih'e abi diye hitap etmesi moralini bozsa da Semih hiç bozuntuya vermeden elinde ki poşeti de ağlayan Havin'e uzattı.

"Yenge, leylekler bu obur Mahir'in keklerini yiyebileceğini söyleyince sana kek alarak geldim." Havin, gördüğü keklerle birlikte poşete sıkıca sarılmıştı. "Semihçim, sende olmasan ben tek başıma ne yapardım? Allah seni başımdan eksik etmesin. Oğlumun favori dayısı artık sensin." Havin, her dakika başı işine geldikçe favori dayı değiştirdiği için herkes bu söylediğine gülmüştü.

Semih, sırayla Bahoz, Mahir ve Agâh'a enerji içeceklerini verdiğinde. Agâh ilk defa arkadaşı hakkında düşündükleri için pişman olmuştu. Arkadaşı ortamda ki herkesi düşünmüşken o sevdiği kadına en sevdiği çikolatayı aldı diye istemsizce arkadaşı hakkında kötü düşüncelere kapılmıştı. Oysa ki Semih'in ona düşüncesinde bile ihanet etmeyeceğinden emindi.

Belkide emin olmamalıydı...

28.08.2023 (Şimdi ki zaman)

Saat 20.00'i gösterirken Zozan'ın odasından çıkan doktorla birlikte herkes ayağa kalkmıştı. "Zozan Hanım, uyandı. Lütfen iki kişi dışında kimse girmesin." Melek hanım, öksürerek boğazını temizledi. "Ben ve Mahir evladım gireriz." Azad'ın çene kesları Melek hanımın sözleriyle gerilmişti. Bu kadının amacı neyse hemen amacından vagzeçmeliydi çünkü bu gidişle Azad, katil olacaktı.

"Abisi olduğu için ilk onun görmesini istemesi normal. Melek Teyze düşündüğün gibi biri değil." Elzem, Melek Hanım'ın amacının ne olduğuna adı kadar emindi ama Azad'ı sakinleştirmek için yalan söylüyordu. "İki oğlu var lan burda. Elin oğlu niye içeri giriyor?" Haklıydı. Ama bilmediği tek birşey vardı. Mahir, Zozan'ı olmayan kardeşinin yerine koymuştu. Melek Hanım ne düşünürse düşünsün Mahir, Zozan'a farklı gözlerle bakmazdı.

"Daye, Mahir sonra girsin içeri. İlk ben geleyim seninle." Melek hanım fazla üstelemeden başıyla Agâh'ı onaylayıp içeri girmişti. Ardından da Agâh'ın içeri girmesiyle odanın kapısı kapanmıştı. "Zozan uyandı. Saat de geç oldu. Sizde gidin artık." Mahir'in soğuk sesi Azad'ın yüreğine ok gibi çarpmıştı. Elzem, Zozan uyandığında onu görebileceğine dair söz vermişti. Ama aynı zamanda Mahir'e de Zozan uyandığında buradan gideceklerine dair de söz vermişti. Sevdiği kadını görmeden gitme ihtimali onu deliye döndürüyordu.

"Azad, hadi biz gidelim. Zaten yeterince rahatsızlık verdik. Başka bir olay çıkmadan gitmeliyiz." Elzem, Azad'ın kolundan tutup ne kadar çekiştirse de Azad adeta bir buzu aratmayan soğuk bakışlarıyla Mahir'e bakıyordu. Biraz daha aynı şekilde bakmaya devam etseydi hastane savaş alanına dönecekti. Lakin Elzem'in tırnaklarını koluna geçirmesiyle irkilerek kendine gelmişti. Elzem'in korkulu bakışlarını gördüğünde ise Elzem'in onu hastane çıkışına doğru sürüklemesine izin vermişti.

"Konu ben olunca verdiğin sözleri tutmamaya başlıyorsun." Azad'ın sitemiyle Elzem'in yüzünde ufak bir tebessüm oluşmuştu. "Kızımı özledim. Konağa uğrayalım. Sonrasında söz verdiğim gibi Zozan'ını görebileceksin." Ne olursa olsun Azad'ın Zozan'ı görmeye geleceğini biliyordu. Ve eğer yakalanırsa Agâh'ın, Azad'ı kurşuna dizeceğine de adı kadar emindi. Bu yüzden Azad'ı yanından ayırmıyordu.

"Esah mı? Bak şu an yüreğime su serpmiş oldun. Bravo sana. Lan ben nasıl sevdiğim kadın ölümden dönmüşken onu burada yalnız bırakıyorum." Zozan, yalnız değildi. Abileri, annesi, bütün sevdikleri yanındaydı. Ama kimse Elzem'in yanında olmamıştı.

"Bir kaç saat daha sabret. Sonra göreceksin Zozan'ı. Ama senden tek ricam nefsine hakim olup salakça davranışlar sergileme." Azad, pes edercesine omuzlarını aşağıya doğru düşürdü. "Sadece iki saat. İki saatten fazla sürerse yemin ederim o hastaneyi yakarım. Yine de Zozan'ı görmeye giderim."

🥂🥂🥂

"Hastanenin etrafını kuşatın. Benden habersiz kimseyi almayın içeri."

"Tamam Ağam, emredersin."

"Sedat."

"Buyur Ağam?"

"Azad Milan'ı bir süre takibe alın."

"Ağam, Azad Milan bizi gölgesine bile yaklaştırmaz."

"Sedat, sen bana karşı mi geliyorsun?"

"Yok ağam estağfurullah. Ben sadece Azad Milan'ın takip edilmesi güç biri olduğunu hatırlatayım dedim."

"Sedat, yiğidim sen canına mı susadın?"

"Yok ağam, canıma susamadım. Hatta şimdi Efkan'a haber veriyorum."

"Gözünüzü dört açın. Azad Milan'a yakalanırsanız ondan önce ben sizi kurşuna dizerim."

Agâh, telefonunu Sedat'ın yüzüne kapattıktan sonra kız kardeşini daha fazla bekletmemek adına kız kardeşinin odasına girdi. "Nerde kaldın?" Abisi yarım saat önce onu hastane odasında tek bırakıp gittiği için fazlasıyla bunalmıştı. "Güzelim işim uzun sürdü. Seni beklettiğim için üzgünüm." Zozan, abisine gülümsedi. "Sorun değil. Ama biraz daha gelmeseydin Diyar'ı arayıp gelmesini isteyecektim." Agâh kendisini, Zozan'ın yatağının yanında duran sandalyeye bıraktı.

"Zaten zar zor gönderdim, çağırmayı düşünmen bile hata." Diyar, kardeşlerin en küçüğü olduğu için çok şımarık olmasının yanında inatçıydı da. Agâh, Diyar çok konuşup Zozan'ın başını ağrıtmasın diye onu göndermek istemişti fakat Diyar 'ben gidiyorsam diğerleri de benimle gelecek.' Diye inadı tuttuğu için diğer konak halkı da Zozan'la vedalaşıp gitmişti. "Hiç ölümden dönmüş gibi hissetmiyorum. Yani sen gel bana çarp, üstelik yerde çiviler olsun snra o çiviler de gelip benim karnımı bulsun." Zozan'ın şakayla karışık söylediği gerçekler bir tokat gibi Agâh'ın yüzüne çarpmıştı. Arabanın çarpması en küçük ihtimalle bile kaza olabilirdi. Ama sokağın ortasında dik konulmuş çivilerin olması ve kimsenin bunu fark etmemesi garipti.

"Ne yazık ki böyle kazalar çoğu kişinin başına geliyor. Sana çarpan araç seni hastaneye kadar da getirmiş. Sonrasında emniyete gidip teslim olmuş. Mahir'i emniyete yolladım kadın şuan nezarette. İfaden için polisler uyanmanı bekliyordu." Mahir emniyetten döndükten sonra Zozan'ın yanında kalmak için hastaneye gelecekti. Agâh'ta işin aslını araştırmak için eski bir dostuyla görüşmeye gidecekti. "Kadın mı? Bana çarpanın bir erkek olduğuna eminim. Bilincimi kaybetmeden önce duyduğum tek ses bir erkeğe aitti. Sesi uğultulu çıkıyordu ama bir kadının sesiyle uzaktan, yakından alakası yoktu."

Ortada dönen bir oyun vardı fakat oyunu okuyan kişi fazla zekiydi. Arkasında hiçbir delil bırakmıyordu. "Bilincin kapanmadan önce bir erkek sesi algılmış olabilirsin ama sana çarpan kişi bir kadındı." Agâh, kardeşinin ürkmesini istemiyordu. Olaylar netleşmeden de Zozan'a hiçbir şey anlatmayacaktı. "Bana kim kan verdi?" Agâh, kardeşinin sorusuyla zar zor yutkunabildi. "Buralı değildi. Tanımıyorum." Abisi söylemese de Zozan kim olduğunu Agâh'ın titreyen sesinden anlamıştı. "O geri mi döndü?"

"Kızıyla beraber geri dönmüş. Haberim yoktu, sana kan vermek için geldiğinde döndüğünü anladım." Zozan'ın öfkesi sesinin yüksek çıkmasına neden olmuştu. "Abi niye bana kan vermesine izin verdin? Niye izin verdiniz?" Bir zamanlar sırdaşı olan kız şimdi nefret ettiği o kıza dönüşmüştü. Onun kanının damarlarında dolaşması tiksinmesine sebep oluyordu. "O gelmeseydi ben onu gidip ne olursa olsun getirirdim. Kan kaybından ölüyordun, öylece bir gurur yüzünden ölmene izin vermezdim."

"Doktor kan kaybından ölmek üzere olduğunu söylediğinde düşünemedim. Onunla aynı kan grubuna sahip olduğunu unuttum. Eğer hatırlamış olsaydım yine sana kan veren kişi o olacaktı. Canın tehlikedeydi, eğer o kişi düşmanım olsaydı bile sana kan vermesi için onu zorla buraya getirirdim."

Sevdiği insanlar için düşmanına bile yalvarırdı. Bunu Zozan da biliyordu ama abisinin kendisi yüzünden Elzem'le karşılaşmış olması kendisini suçlu hissetmesine neden oluyordu.

Agâh'ın çalan telefonunun sesi, bütün odada yankılanmıştı. "Kim arıyor?" Agâh telefonunu cebinden çıkarıp ekrana baktı. "Mahir arıyor." Emniyetten çıktığını haber vermek için arıyordur diye düşündü Agâh. Telefonu açar açmaz Mahir, sitemkar bir sesle konuşmaya başlamıştı.

"Abicim söyle şu Zozan'a şikayetin geri alıp almadığını polislere bildirsin. Bu kadın başımın etini yedi."

"Lan gideli daha bir saat olmadı kadının neyinden bıktın?"

"Abicim ben böyle dil görmedim 8 metre dili var susmak bilmiyor. Ben hep Diyar'a dilin 6 metre diyorum bu kadının dili 8 metre. Sanki bütün boku ben yemişim gibi bana yükleniyor."

"Mahir, kardeşim salak salak konuşma. Ben seni ne için gönderdim oraya konuşması işine gelsin. Ne kadar çok konuşursa o kadar iyi.

"Abi bu kadın bilgi vermek dışında herşeyi konuşuyor. Kadının geçen gün kargocuyla kavga edişine kadar biliyorum."

"Kargocu değil, kurye." Kadın, Mahir'i düzeltmeyi de ihmal etmemişti.

"Sus yemin ederim üstüne iki suç daha atarım dosyan kabarır. Bir ömür bu dört duvar arasında yaşarsın."

Mahir'in tehdidiyle bir hıçkırık sesi duyulmuştu. Kadın büyük ihtimalle korkudan ağlıyordu. "Ben oraya seni bir boka yara diye gönderdim. Kadını ağlat diye değil. Senin bir boka yarayacağın yok bir saat içinde burada ol." Agâh, telefonu Mahir'in yüzüne kapattıktan sonra başını arkaya doğru yatırıp, koltuğa yasladı. Bugün fazlasıyla yorulmuş ve bunalmıştı.

Bir süre kardeşinden ses gelmeyince başını kaldırıp kardeşine baktı. Zozan, Agâh ve Mahir konuştuğu sırada uyuya kalmıştı. Agâh bir süre sonra hastane odasında kaldıktan sonra kendini dışarıya atmıştı. "Hava karardı, biz yeni geliyoruz." Duyduğu tanıdık erkek sesiyle başını kaldırıp karşı tarafa baktı. Sürekli aynı ikiliyi yan yana görmek canını sıkıyordu.Üstelik ikisinin de etrafında olması onu fazlasıyla bunaltıyordu.

Biri düşmanıyken, diğeri eskiden sevdiği kadındı. İkiliyi beraber gördükçe aklına farklı farklı teoriler geliyordu. Agâh'ı karşılarında gören ikili anında olduğu yerde durdu. Azad'ın bakışları bir Agâh'ta, bir Elzem'deydi. Elzem kendinden emin adımlarla Agâh'a doğru yürüyüp karşısında dikildi. Fakat o an bütün cesareti uçup gitmiş gibiydi. Yine Agâh'ın yüzüne bakamayıp başını önüne doğru eğmişti.

Azad, daha fazla dayanamayıp Elzem'in yanına gitmiş ve tam olarak arkasında durmuştu. "Niye geldiniz?" Agâh'ın sesi buz gibi soğuk çıkıyordu. "Elzem, Zozan'ı görmek isteyince mecbur geldik." Yalandı, Elzem'e kalsa Milan konağında kalıp adımını dışarıya bile atmayacaktı. Agâh'ın soğuk bakışları ilk defa Elzem'in bedenini süzmüştü. "Kardeşimin kana ihtiyacı vardı verdin. Şimdi de nasıl geldiyseniz öyle defolup gidin."

Elzem'in dudakları titredi. Agâh'ın onları kovması umrunda bile olmamıştı. Hasret kaldığı sesi duymak ona iyi gelmişti. "Sadece on dakika lütfen, iyi olduğundan emin olmazsam aklım hep onda kalır." Zozan onun kız kardeşi gibiydi. Her ne olursa olsun ona olan sevgisi hiç azalmayacaktı. Agâh, Elzem'in titreyen sesine karşı koyamamıştı. "Sadece beş dakika. Gidip gör gel. Sonrasında ikiniz de siktir olup gidin."

Elzem, Agâh'tan aldığı izinle Azad'ın kolundan tutup hastaneye doğru yürümeye başlamıştı. "Sadece sen gidip görebilirsin. O şerefsiz kardeşimle aynı ortamda nefes bile alamaz." Agâh'ın, Azad'a ettiği hakaret bardağı taşıran son nokta olmuştu. Sabahtan beri söylenen her lafa Elzem ve Zozan'a olan saygısından dolayı susuyordu. Fakat Agâh'ın şerefini sorgulaması sinirlerinin iyice bozulmasına neden olmuştu.

Elzem ne kadar Azad'ı tutmaya çalışsa da başaramamış ve Agâh'ın yüzünün ortasına bir yumruk inmişti. "Lan it, sabahtan beri susuyorum diye canına mı susadın?" Elzem, olay daha çok büyümesin diye ne kadar Azad'ın kolundan tutup çekmeye çalışsa da Agah'ın Azad'a kafa atmasını engelleyememişti. "Lütfen, durdurun. Niye kimse bir şey yapmıyor? Ayırmama yardımcı olsanıza!" Elzem'in bağırıp yardım istemesine rağmen etrafta ki insanlar olayı sadece izliyordu. Agâh'ın gözü kavgayı ayırmaya çalışan Elzem'e kaydığında Azad, hızını alamayıp Agâh'ın yüzüne iki yumruk daha indirmişti. Agâh, dikkatinin dağılmasıyla kendini yerde bulmuştu.

"Azad! Sana dur diyorum anlamıyor musun?" Azad, Elzem'i duymuyordu. Agâh'ın üstüne çıkıp onu yumruklayacağı sırada Agâh onu üstünden atıp kendisi Azad'ı yumruklamaya başlamıştı. Azad bu yumruklara daha fazla karşılık veremeyecek raddeye gelmişti. "Oğlum, bıraksana adam ölecek." Mahir'in gelmesi Elzem'in biraz da olsa rahat nefes almasını sağlamıştı. Karşısında ki adamın kavgayı ayıracağını biliyordu. Agâh ne kadar Azad'ın üstünden kalkmakta dirense de Mahir'in onu çekip ayağa kaldırması, kavganın sonlanmasına neden olmuştu.

"Oğlum, koskoca heriflersiniz, nerde nasıl kavga edeceğinizi bilmiyor musunuz? Hastanenin bahçesindeyiz, insanları rahatsız etmeye utanmıyor musunuz?" Elzem, yerde yatan Azad'ın yanına koşarak Azad'ın yanına çömeldi. "Tek başına kalkabilecek gücün var mı?" Diye sordu. Azad, gözlerini açamayacak kadar güçsüz düşmüştü. "Başım ağrıyor." Elzem, tutmakta zorlandığı göz yaşlarını sonunda serbest bırakmıştı.

Daha, Zozan'ın başına gelenlerin şokunu atlatamamışken Azad ve Agâh'ın yüzü kanlar içinde kalmıştı. İki değer verdiği adamın bu halde olması canını yakmıştı. "Bu hastanenin güvenliğini şikayet edeceğim. Ortada kavga olmasına rağmen kılını bile kıpırdatmadı. Kovulması için elimden geleni yapacağım." Elzem'in sinirini en çok bozan şeylerden biri ise yardım istemesine rağmen kimsenin yardım etmemesiydi. "Hastane benim, güvenlik benim. Varsa bir problemin gelip bana söyle. Kimseyi kovdurtmakla uğraşma." Elzem, anlamaz gözlerle Agâh'a döndü. "Senin hastanen mi?" Agâh, Elzem'e cevap vermek yerine cebinden çıkardığı sigarasını dudaklarının arasına götürüp yaktı. Elzem tekrardan Azad'a dönüp Azad'ın kolundan tutarak onu yerden kaldırmaya çalışsa da becerememişti.

"Ama ben sana dedim sakin kal diye. Kal şimdi burda köpeklere yem ol." Azad, Elzem'in onu çocuk gibi azarlamasına gülmek istemişti fakat dudağında oluşan yara yüzünden gülememişti. "Sedye getirin!" Diye bağıran kişi ise Mahir olmuştu. Elzem, ayağa kalkıp Agâh'ın karşısında dikilmişti. "Sadece bu seferlik Azad'ı hastanende ağırlayabilir misin?" Agâh, Azad'a göz ucuyla bakıp bakışlarını Azad'dan Mahir'e çevirdi. "Sedat'a söyle Milan'lara haber versin. Çıkışı yapıldıktan sonra gelip alsınlar bu iti."

Sedye geldiğinde Azad'ı sedyeye yatırıp götürmüşlerdi. Elzem, Azad'ın arkasından, "birazdan yanına gelirim." Demişti. "Kardeşim bende Zozan'ın yanına çıkıyorum. Bir problem olursa ararsın." Agâh, Mahir'i onaylayınca Mahir'de Zozan'ın yanına, hastaneye gitmişti. "Teşekkür ederim." Agâh'ın kaşları çatıldı. "Ne için?" Elzem, gözünden akan göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. "Azad'ı hatanende ağırlamayı kabul ettiğin için."

"Sadece iki yarayla ölmez, merak etme. Boşuna ağlama diye söylüyorum." Elzem, çantasından çıkardığı peçeteyi, titreye ellerine aldırış etmeden Agâh'ın kanayan dudağına götürdü. Agâh ilk başta Elzem'in ne yaptığını anlamasa da Elzem'in yarasını temizlemek istediğini anladığında iki adım geri gitti. "Dudağın, çok kötü kanıyor, üstüne sigara içiyorsun. İltihap kapma olasılığı çok yüksek."

Agâh, Elzem'in elinde duran peçeteyi Elzem'in elinin arasından çekip aldı ve dudağına bastırdı. "Başın sağolsun." Elzem, Agâh'ın ondan baş sağlığı dilemesine şaşırmıştı. "Sağol." Agâh, sormak istediği fakat sorup sormamak arasında kaldığı o soruyu sonunda sormaya karar vermişti. "İzol Konağı, seni kabul etti mi?"

Elzem'in babası, Elzem'in gittiği gün benim Elzem diye bir kızım yok demiş ve Elzem'i evlatlıktan reddetmişti. Ali Ağa'nın söz ağzından bir kez çıkardı. Agâh ta Elzem'in İzol'lar da kalıp kalmadığını merak ediyordu. Elzem'in yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. "Konağa hiç uğramadım. Midyat'a döner dönmez, Milan Konağına gittim." Hiç kimsenin yüzüne bakacak cesareti yoktu. En çok ta babasının.

"Milan'lar ve İzol'ların arası yıllardır bozuk. Söylesene Elzem, bu defa da babanın düşmanının oğluyla mı birliktesin?" Agâh'ın soğuk çıkan sesi Elzem'in tüm vücüdunu ele geçirmişti. Agâh'ın yaptığı ima bir ok gibi Elzem'in yüreğinde hedefi bulmuştu. "Geri dönsem, yüzüme bakacak bir Agâh, bir babam, bir ailem yok dedin. Sonra da gidip düşman aşiretin oğlunu mu aşığın ettin?" Agâh, konuştukça Elzem'in bacaklarının titremesi artıyordu.

"Onu da terk edecek misin? Sana bir sır vereyim mi? Azad, benim gibi sana merhamet etmez. Onu aldattığını öğrendiği an seni bulunduğun yere gömer." Agâh, umursamazca konuşmaya devam ederken bir sigara daha yaktı. "İstanbul'da bir düzenin vardı. Kocanın mal varlığı orta seviyedeydi, kocanla ve kızınla mutluydun, kocan öldü, sahip olduğun düzene kocansız devam etmek yerine niye Midyat'a geri döndün?"

Kocan ve kızınla mutluydun...

"İnsanlar senin hakkında hep konuşacaklar. Hiç kimse susmayacak. Belki de kızını bu topraklarda büyütmek isteyeceksin. Kızın'a söylenecek lafları hiç düşünmüyor musun?" Agâh, söylediği herşey de haklıydı. "Kocan öleli daha bir hafta olmadı mı? Elin oğluyla el ele hastanelere gelmeye utanmıyor musun diye sormayacaklar mı? O zaman nasıl cevap vermeyi düşünüyorsun?" Elzem, bu sefer ağlamadı. İlk defa kendine verdiği bir sözü tutabilmişti.

Ağalamayacaktı, yeterince insanların gözünde küçülmüştü zaten daha fazla ağlayarak küçülemezdi. "Hiç kimse kızıma tek bir laf bile edemeyecek. Bana söylenecek sözler umrumda bile değil, İstanbul da tek başıma yapamazdım. Gelmek zorundaydım."

Agâh acılaşmaya başlayan sigarasını yere atıp ayağıyla çiğnedi. "Sana yemin ederim ki Azad'la aramda hiçbir şey yok." Sesi titriyordu, ayakları titriyordu, bütün bedeni titremeye başlamıştı. "Yemin ederim ki mecbur kalmasam dönmezdim."

Agâh, canını yaktığı kadına bakmakta zorluk çekmişti. "Yemin ederim ki Midyat'tan, Evîn'in okula gitme çağı geldiğinde çekip gideceğim. Sadece bir süre buradayım. Sonra tekrardan döneceğim, sadece Evîn'in biraz büyümesini beklemek zorundayım."

Tek başına bir kız çocuğunu büyütemezdi. Evîn'in okula başlama çağı geldiğinde çekip gidecekti, bu topraklardan. "Bencilsin. Kendinden başka kimseyi düşünmüyorsun. Sırf kendi düzenin için insanların geçmişinde ki yaraları kanatıyorsun." Oysa ki o yara kabuk bile tutamamıştı. Her saniye kanamaya devam etmişti. "Agâh, o yara çoktan kabuk tutmuş. Ben istesem de kanatamam." Elzem'in sesi bir fısıltı gibi çıkmıştı.

Agâh, Elzem'in söylediğine karşılık yutkunamadı. Haklıydı, Elzem bencildi. Uğruna kaç gece uykusuz kaldığı, kaç paket sigara bitirdiği, yüreğinde kaç tana sigara izmariti söndürdüğünü bile sayamadığı kadın, ona sen benden vazgeçmişsin ama bunu fark etmiyorsun diyordu.

Agâh'ın ondan vazgeçmiş olması, Elzem'in canını yakmazdı. Asıl vazgeçmediğini bilmek canını çok yakıyordu. Eski mazi ikisinin de boynuna urgan gibi dolanacaktı...

🥂🥂🥂

Instagram; kitaplardanbeyazbirsayfa

tiktok; kitaplardanbeyazbirsayfa

🥂🥂🥂

Spotify hesabımın adı; dipte ki sigara külleri hesabımdan VUSLAT DAĞI'nın playlist'ine ulaşabilirsiniz.

🥂🥂🥂

Bu bölümü okuyup, yorum atan ve oylayan herkese teşekkürler.

🥂🥂🥂

Loading...
0%