Yeni Üyelik
7.
Bölüm

5. BÖLÜM

@cebimdekicakmak

Seyda Perinçek - Gava tu çu

Rope - Mayıs 6

Bölümün ana şarkısı; Ez û Tü - Devrim Çelik

🥂🥂🥂

Kahrolası bir hüzün içinde

​​​​​Seni düşünüyorum

Ve dönüp bakıyorum da,

Ben sadece seni düşünmüşüm... ~Mehmed Uzun

🥂🥂🥂

06.08.2019

Wek evina Mem û Zînêne ez û tû

(Mem ve Zîn'in aşkı gibiyiz benle ve sen)

 

Wek çaya kaçaxê tûtinê ez û tû

(Kaçak çay ile tütün gibiyiz benle sen)

 

Wek heskiranê dîrokê ez û tû

(Tarihi bir aşk gibiyiz benle sen)

 

Ez û tû yar ez û tû

(Benle sen yar benle sen)

 

Agâh, arabanın radyosunda çalan şarkıya bir yandan eşlik ederken, bir yandan göz ucuyla Elzem'in yüzünü incelemeyi de ihmal etmiyordu.

 

Girtîgeha çavê te da evînek illegale

(Gözlerindeki hapiste illegal bir aşktır)

 

Xinci te kesî min tûne ye hebeji ez nizanim

(Senden başka kimsem yok, varsa da ben bilmiyorum)

​​​​​Girtîgeha çavê te da evînek illegale

(Gözlerindeki hapiste illegal bir aşktır)

Xinci te kesî min tûne ye hebeji ez nizanim

(Senden başka kimsem yok, varsa da ben bilmiyorum)

Elzem, Agâh'ın ona olan bakışlarının farkındaydı ama anın büyüsünü bozmamak için susmuştu.

Wek evina Mem û Zînêne ez û tû

(Mem ve Zîn'in aşkı gibiyiz benle ve sen)

Wek çaya kaçaxê tûtinê ez û tû

(Kaçak çay ile tütün gibiyiz benle sen)

Wek heskiranê dîrokê ez û tû

(Tarihi bir aşk gibiyiz benle sen)

Ez û tû yar ez û tû

(Benle sen yar benle sen)

Trafik lambasının kırmızı yanmasıyla araba durmuştu. Elzem'in telefonunun titremesiyle Agâh'ın gözü üstten gelen bildirime kaymıştı.

Dile Min (Kalbim);

"Yarın buluşalım mı?"

Elzem, şarjda duran telefonunu alıp mesaj sahibine cevap yazdıktan sonra telefonunu tekrar şarja koydu. "Kimdi o?" Elzem, Agâh'a cevap vermek yerine sesiz kalmayı tercih etmişti. "Elzem, sana mesaj atanın kim olduğunu soruyorum." Arkadan gelen korna sesi, Agâh'ın daha da çok sinirini bozmuştu. "Amına koyayım, az sabretmeyi öğren."

Elzem, Agâh'ın konuşmasıyla kaşlarını çattı. "Sen küfür etmeden duramıyor musun? Her yola çıktığımızda en az on şoföre saydırıyorsun." Agâh, arabayı sürmeye devam ederken aklı hâlâ Elzem'in telefonuna gelen mesajdaydı. O yüzden Elzem'i duymamazlıktan geliyordu.

"Konuşsana Agâh Efendi. Dilini mi yuttun?" Agâh'ın ona cevap vermemesi canını sıkmıştı. "Sırf telefonuma gelen bir mesaj için, bana trip mi atacaksın?" Araba, İzol konağının bulunduğu sokakta durdu. "Sen soruma cevap vermeden, bende sena hiçbir cevap vermeyeceğim."

"Cidden mi? Bana mesaj atanın bir erkek olduğunu mu düşünüyorsun? Agâh, benim gözüm senden başkasını görmezken nasıl böyle düşünürsün?" Elzem, her fırsatta Agâh'a olan sevgisini sözlere dökerken, Agâh, hep sessiz kalıyordu. "Konu başka bir erkek olunca bana hesap sormayı biliyorsun ama konu sana olan sevgim olunca lal oluyorsun. Şimdi de olduğu gibi."

"Bak daha yaşın küçük -" Agâh, tam konuşacakken Elzem lafını bölerek onu susturmuştu. "Değil, yaşım küçük değil anlamıyor musun? İki ay önce de aynı bahaneyi sundun. Agâh, bana seni seviyorum dedin, sen bana umut verdin. Ama sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun."

Küçük değildi, bunun bir bahane olduğunun farkındaydı.

"Lan ben nasıl abinin karşısına geçip kardeşine sevdalandım derim?" Elzem, Agâh'ın sürekli ona karşı mesafeli olmasının nedeninin abisi olacağını hiç düşünmemişti. "Abimden mi korkuyorsun ha? Sen, Agâh Demirkan abimden mi korkuyorsun?" Agâh Ağa, korkusuzluğuyla Mardin topraklarına nam salmıştı. Şimdi Elzem'e abin yüzünden beraber olamayız diyordu.

"Hayır Elzem, abinden korkmuyorum. Abini sırtından bıçaklamak istemiyorum."

Elzem'e sesini hiçbir zaman yükseltmemişti. O yüzden ne kadar sinirli olsa da sesi Elzem'le konuşurken oldukça sakin çıkıyordu. "Abimi sırtından istesen de bıçaklayamazsın. Geçen sene abim ne dedi hatırlamıyor musun?"

"Kim olursa olsun, karşıma geçip adam gibi ben senin kardeşini seviyorum dese, başım gözüm üstüne." Demişti. "Sen bu kadar mı korkaksın? Abimin karşısına geçip ben senin kardeşini seviyorum diyemeyecek kadar korkak mısın?" Agâh'ın sürekli ona umut verip hiçbir şey olmamış gibi davranması Elzem'in zoruna gidiyordu. "Söyleyecektim. Söylemek istemediğimi mi sanıyorsun? Bana olan sevgini itiraf ettiğin gün gidip söyleycektim, abine. "

Elzem, şaşkınlıkla "Söyleyecek miydin?" Diye sormuştu. "Söyleyecektim. Sabaha kadar abine söyleyeceklerimi düşünerek uyumadım. Sabah abinle buluştuğumuzda bize kahve getirmiştin ya abin sen giderken arkandan bakıp 'Bana birşey olursa kardeşlerim sana emanet. Onları kendi kardeşlerinden ayırt etme.' demeseydi söyleyecektim." Bahoz'un söyledikleri cok zoruna gitmişti, yutkunamamıştı bile. Bu sözün üstüne nasıl ben senin kardeşine sevdalandım diyebilirdi ki? Diyemezdi.

Elzem, Agâh'a aşık olduğu her günün akşamı yatağına geçip sessizce ağlamıştı. Abisinin yüzüne bile bakmaya utandığı anlar olmuştu. Agâh'ın onu sevmediği her gün kendini ona zorla sevdirmeye çalışmıştı. "Özür dilerim tamam mı? Yemin ederim ikinizin arasındaki bağı bozmak gibi bir amacım yoktu. Ben sadece beni sevmeni istemiştim." Elzem'in artık tutmakta zorlandığı göz yaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı.

"Başardın da." Agâh'ın dudaklarının arasından çıkan iki kelime Elzem'in canını yakmıştı. "Ben çabaladım diye beni sevdiğini sanıyorsun. Senin sevgin gelip geçici bir heves. Bizden hep olsun istedim fakat olmadı, Olmayacakta. Kendine iyi bak." Agâh'ın bakışları buz kesilmişti. Herşeye hazırlıklıydı, Elzem en fazla ona bağırıp çağırırdı, çoğu zaman bağırırken bile ona olan sevgisini haykırıyordu. Ama bu sefer öyle olmamıştı, Elzem ondan vazgeçmişti.

"Bunu yapmam belki de doğru değil ama, döndüğümde seni nasıl bulacağımı bilmiyorum." Arabanın içini bir kıkırdayış doldurdu. "Kim bilir belki konağın bahçesinde karınla, kızını veya oğlunu kovalarken görürüm seni. Belki de seni sevdiğin kadınla el ele tutuşurken görürürüm. Muhtemelen aradan altı yıl geçeceği için sana karşı içimde bir sevgi kalmaz, öylece sizi tebrik eder giderim." Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra konuşmaya devam etti.

"Belki de yıllar sonra bu dediklerimi gülerek çocuklarıma anlatırım, bakın anneniz ne kadar salakmış derim. Bir çocukluk aşkı uğruna kendi gençliğine yazık etti, siz anneniz gibi olmayın derim." Elzem'e göre o da en az karşısındaki adam kadar korkaktı.

Söylediklerinin gerçek olma düşüncesi bile onu fazlasıyla korkutuyordu. "Ama dönüp baktığımda içimde bir ukde olarak kalmasın diye sana son bir kez sarılmak istiyorum. Seninle ilgili içimde çoğu şey ukde olarak kaldı ama şuan ihtiyacım olan şey, son kez sarılarak vedalaşmak."

Elzem, Agâh'tan bir cevap alamayınca kemerini çıkartıp sürücü koltuğuna doğru yönlendi. Agâh'ın keskin parfümünün sigara kokusunu fazla olmasa da bastırmış olması hoş bir kokunun ciğerlerine dolmasını sağlamıştı. Elzem, ellerini Agâh'ın boynuna dolayıp yüzünü kısa bir süreliğine Agâh'ın boynuna gömdüğünde, arabanın içine ölüm sessizliği çökmüştü. Elzem, yüzünü Agâh'ın boynundan kaldırıp ellerini Agâh'ın boynundan ayırdığında son bir kez Agâh'ın gözlerinin içine baktı.

Agâh'ın bakışları buz gibiydi. Bir çift köyü kahverengi göz tepkisiz bir şekilde Elzem'e bakıyordu. Elzem'in yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Agâh'a son bir kez "Hoşçakal." Dedikten sonra arabanın kapısını açmak için, arabanın kolunu aşağıya indirdi fakat kapı bir türlü açılmadı. Kapıyı açmaya zorlarken Agâh'ın sesini ilk defa işitti. "Üniversite için yurtdışına gitme kararı almışsın." Sesi bu sefer soğuk çıkmamıştı. Kelimeler ağzından bu sefer titreyerek çıkmıştı. "Evet, herkes için en iyisi bu olacak."

Elzem, bir kez daha kapıyı zorlasa da kapı yine açılmamıştı. "Kapı kilitli, açar mısın?" Agâh, ne Elzem'e cevap verdi ne de kapının kilidini açtı. Elzem dönüp Agâh'a bakacağı sırada hiç beklemediği birşey olmuştu. Agâh Elzem'in bileğinden tutup hızla onu kendine çekmişti. Agâh'ın kucağında yerini alan Elzem daha olayı kavramdan Agâh, dolgun dudaklarını Elzem'in kızıla çalan dudaklarına bastırmıştı.

Elzem yaşadığı şoku atlatamadığı için dönüp kalmıştı. Agâh ise Elzem'in dudağına zaman kavramını unutturacak kadar tutkulu ve uzun bir öpücük bırakıp geri çekilmişti. Elzem, nihayetinde kendine geldiğinde zorla da olsa yutkundu. "Bu bir veda öpücüğü müydü?"

"Hayır, bu bir gitme kal öpücüğüydü." Agâh, Elzem'in ellerini avuçlarının arasına hapsedip Elzem'in gözlerinin içine baktı. "Gitme Elzem, beni evimden mahrum etme."

🥂🥂🥂

Agâh Demirkan'dan...

​​​​​​"Öfkeni kontrol etmeyi bilmezsen, gelecekte çok pişman olursun." Demişti annem, karşımda duran kadına her baktığımda annem geliyordu aklıma. Hayır, annem karşımda ki kadın gibi babamı terk etmemişti. Aksine benim için dünyanın en sadık kadınıydı. Babam onu sevmese bile, annem babama hep sadık kalmıştı.

Annemin kokusunu unutmuştum çünkü, ona gidemeyecek kadar uzaktım. Karşımda ki kadının da kokusunu unutmuştum, ona gidemeyecek kadar uzak değildim ama aramızda ki bir metrelik mesafe bile ona ulaşmama engel oluyordu.Gözümün önünde titriyordu, sarılmak isteyip sarılamıyordum. Ağlıyordu, onu ben değil başkası sarılarak teselli ediyordu. Kader, bize düşmandı. Hayır, kader yalnızca bana düşmandı.

Herkesin gözünde tuttuğunu koparan Agâh Demirkan'dım, Agâh Ağaydım. Ama kimse karşımda ki kadının gözlerinin içine baktığımda yüzümde ki yenilgiyi görmemişti. Oysa ben değil miydim, şimdi çıkıp karşıma geçmiş için özür dilese affederim diyen? Ben değil miydim onu affetmek için bahanelere başvuran?

Ben hep ikimize de bir kurtuluş yolu bulmak için çabalamıştım, o ise hep bencildi. Kocasının ölümünün ardından daha bir hafta geçmişken başka bir adamla el ele tutuşup, gülecek kadar bencildi. Hiçbir şey olmamış gibi davranacak kadar bencildi.

"Ben senden, o telefonu kapattığın gün vazgeçtim, ben senden, arkanda saçma sapan bir mektup bırakıp kaçtığın gün vazgeçtim. Sen, bana vazgeç demek için çok geç kaldın Elzem. Ben senden çoktan vazgeçtim. "Kelimeler ağzımdan küfür gibi çıkıyordu. Çünkü bazen kelimeler bile kötü bir küfürden daha ağır gelebiliyordu.

Elzem ağlamıyordu, oysa ki benim Elzem'im ağlamaktan utanmazdı. Nerde ne olursa olsun göz yaşlarını tutamazdı. Titriyordu ama ağlamıyordu. İki yıl içinde çok mu büyümüştü yoksa ağlamak istemeyecek kadar çok mu tükenmişti?..

Aramızda ki bir metrelik mesafeyi de kapatıp yüzümü yüzüne yaklaştırdım. "Elzem, sen uğruna ölünecek bir kadın değilsin. Sen nefret edilmesi gereken bir kadınsın."

Hayır o uğruna ölünecek bir kadın. Ama o bilmese de olur...

"Bana bilmediğim birşey söyle!" Elzem'in sesi ilk defa bu kadar soğuk çıkmıştı. Titreyen bedenine aldırış etmeden iki eliyle beni ittiğinde boşluğuma geldi için arkaya doğru sendelemiştim. Aramızda üç metrelik bir mesafe oluştuğunda Elzem'in gözlerinin içine baktım. Gözlerinde oluşan duygunun öfke mi yoksa korku mu olduğunu anlayamamıştım anca bana baktığında içinde bana karşı bir tek sevgi kırıntısı olmadığını fark edebiliyordum.

"Şimdi kardeşin bu haldeyken, gelip bana geçmişin hesabını mı soracaksın?" Gülümsedi, yüzünde ki sahte gülümsemeye rağmen yine de çok güzel gülümsüyordu. "Bana karşı olan öfkeni istediğin yerde kusabilirsin ama şimdi olmaz. Senin içeride seni bekleyen bir kardeşin var. Benim de içeride beni bekleyen bir abim var. İkisi de bu durumdayken gelip bana hesap soramazsın."

"Şimdi izninle, ben Azad'ın yanına gidiyorum." Elzem, yanımdan geçip giderken ona tek bir söz bile etmedim. Ne olursa olsun kendini hep haklı çıkarma çabasındaydı. Azad'a abim demişti, kim babasının ezeli düşmanının oğlunu abisi gibi görebilirdi ki? Milan'ların uzun yıllar önceye varan bir düşmanlığı vardı. Kan davası iki tarafı da yavaş yavaş sömürmeye başlamıştı.

Dedem, Zafer Demirkan kan davasının sonlanması için yedi yıl önce iki aşiret arasında berdel kararı verdi. Berdel, eğer Elzem ve Azad tek çocuk olsalardı şüphesiz ikisi arasında gerçekleşecekti. Ama berdele kurban giden kişi Elzem'in kuzeni Xêzal olmuştu. Xêzal'ın güzelliği Midyat'a dillere destan olmuştu. Güneş kadar sarı saçları, kahvenin açık tonlarına sahip gözleri vardı. Saçlarını annesinden, gözlerini babasından almıştı.

Bir hafta içinde bütün düğün hazırlıkları tamamlanmış düğün günü gelmişti. Nikah kıyılmış eğlenceler devam ediyordu. Miran ağa Xêzal'e ilk görüşte kalbini kaptırmıştı. Berdel olacağını öğrendiğinde sevdiği kadına kavuşuyor diye oldukça mutluydu, lakin sevdiği kadının, kuzenine yıllardır yâr olduğundan haberi yoktu. Kuzeni Cihan, Miran'ın düğününe gelmemişti, bu durumdan gelen misafirlere birlikte Milan konağı da farkında olsa da pek üstelememişlerdi.

Gecenin sonunda eğlenceler biterken Miran da odasına gönderilmişti. Fakat beş dakika içinde odasından çıkıp hızla konağın içinde Xêzal'i aramaya başlamıştı. Xêzal'i konakta bulamayınca Mustafa Milan bütün Mardin'de kaçtığı sandığı gelinini aratmıştı. Kimi 'yâri vardı ona kaçtı.' Diyiyordu, kimi 'kaçarak hayatının en büyük hatasını yaptı.' diyiyordu.

Acı haber tez duyulurmuş. Xêzal'in ölü bedeni bir uçurumun dibinde bulunmuştu. Arama ekipleri kanlı ellerinin yanında bir fotoğrafa rastlamışlardı. Fotoğrafın arkasında bir tarih yazıyordu. Bu fotoğraf Cihan ve Xêzal'e ait bir fotoğraftı. Olayı duyan Cihan Milan akli dengesini kaybetmişti. Miran Milan ise sevdiği kadını kavuşamadan kaybetmiş üstüne sevdiği kadının kuzenine sevdalı olduğunu öğrendmişti. Cenazenin ertesi günü Midyat topraklarında ayrılıp birdaha hiç geri dönmemişti.

Cihan Milan ise Xêzal'in intihar ettiği uçurum kenarından ayrılmaz olmuştu. Elinde Xêzal'in intihar ettiğinde ellerinin yanında duran fotoğrafla tüm günlerini gökyüzüne bakarak geçiriyordu.

Bir kan davası bitmişti ama biten bir kan davası çoğu insanın yüreğinde ömür boyu kanayacak bir yara bırakmıştı.

Bir kan davası bitsin diye yapılan berdel, ölümle sonuçlanmıştı. Barış uğruna yapılan berdel iki aşiretin de birbirleriyle bağlantısını kesmesine neden olmuştu. Eskiden arlarında ki düşmanlık kan davasıyken şimdi çektikleri vicdan azabı yüzünden yine birbirlerine düşman kesilmişlerdi. Elzem bir keresinde "Xêzal ablam aralarındaki bu düşmanlığın devam ettiğini bilse kemikleri sızlardı." Demişti, sahi Xêzal, Azad ve Elzem'in bu denli yakın olmasına şahit olsa yine kemikleri sızlamaz mıydı?

☀️☀️☀️

Çalan telefonumun sesi bütün düşüncelerimin kaybolmasını sağlarken ekranda beliren isme bakıp telefonu açtım.

"Ne var lan?"

"Abi Zozan şikayetini geri çekti haberin olsun."

"Mahir ben sana ne dedim?"

"Ne dedin?"

"Ben gidip kadınla konuşup, işin aslını öğrenmeden Zozan'ın şikayetini geri çekmesine izin verme demedim mi?"

"Öyle mi demiştin?"

"Siktirme lan kendini. Soruma soruyla karşılık verme."

"Abicim sen Zozan'ın inadını bilmiyor musun? Tutturdu kızı salsınlar diye. Polisleri benden habersiz çağırıp ifade vermiş."

"Peki ben seni ne için hastaneye yolladım?"

"Sen gelene kadar Zozan'ın yanında durmam için yolladın."

"Mahir beni deli etme lan, kız polisleri çağırırken sen neredeydin?"

"Abicim susadım hastanenin kafeteryasına kadar inip geldim. O sırada polisleri çağırmış."

"İçtiğin su boğazında kalsın, ben o kadar korumayı boşuna mı diktim oraya!"

"Bağırma lan bana uşağın mıyım ben senin? Kendi işini kendin görseydin."

"Beni sabrımla sınama, kapat lan telefonu!"

"Yok aşkım ilk sen kapat."

"Gavat!"

Bir hışımla telefonu kapatıp cebime attım. Kadın başka bir yere gitmeden onunla görüşüp konuşmalıydım. Amacının ne olduğunu bilmek zorundaydım. Eğer gerçekten bir kazaysa peşini bırakacaktım, ama eğer kaza kasten gerçekleştiyse onun ve arkasındakilerin eceli olacaktım.

Arabamın önümde durmasıyla Vedat arabadan çıkıp yanıma geldi. "Abi kızı senin mekana götürdük, kadın mekanı birbine katacaktı zor durdurduk." Korumalarımı bile çenesiyle yoran bir kadınla işim Zor olacaktı. "Tamam, sen yukarıya çık gözün Azad'ın üzerinde olsun. Benden habersiz bir adım bile atmasına izin vermeyin."

"Tamam abi, gözün arkada kalmasın." Vedat'ın yanından ayrılıp araba bindikten sonra, mekana doğru arabayı sürdüm. Trafik diğer günlere nazaran bugün daha az olduğu için ön dakika içinde mekana varmıştım. Üzerinde koskocaman harflerle 'DEMİRKAN CAFE' yazan mekana doğru yürüdüm. "Hoşgeldin Ağam, kadın içerde seni bekliyor." Başımla Sedat'ı onaylayıp mekanın içine girdim. "Agâh Demirkan sen misin?"

Sarışın kadın beni görür görmez ayağa kalkmıştı. Gözlerinde ki nefreti merakla kapatmışa benziyordu. "Otur, konuşacağız." Sözümü ikiletmeden oturmuştu. Etrafta ki korkumalara dönüp "bizi yalnız bırakın." Dedikten sonra korumlar teker teker mekandan çıkmışlardı.

"Kardeşin sikayeti geri çektiğine göre, ben niye hâlâ buradayım?" Birkaç defa öksürüp boğazımı temizledimten sonra konuşmaya başladım. "Asel Yılmaz, Fransa'dan döneli iki gün bile olmamış. Fransa'ya üç ay önce gitmişsin, aslen Ankara'lıymışın. Fransa'dan döner dönmez Mardin'e geldin. "Kadın kaşlarını çattı. "Ne ima etmeye çalışıyorsun?"

"Birşey ima etmiyorum, ne anladıysan o. Kardeşimi kasten yaraladığını düşünüyorum." Asel şaşkın gözlerle bana baktı. "Ben en kısa zamanda kardeşinden özür dilemek için hastaneye uğrayacakken, sen beni neyle suçladığının farkında mısın?"

Kadının gözlerinde bir belirsizlik vardı. Suçsuz muydu yoksa suçlu muydu bir türlü çözememiştim. Onu araştırmıştım fakat dosyasında sakıncalı birşey çıkmamıştı. "Fransa'dan döner dönmez Mardin'de ne işin vardı?" Kullandığı araç bile ona ait değilken onu suçlamakta haklıydım. "Midyat, turistik bir yer. Hazır Fransa'yı gezip Türkiye'ye dönmüşken Mardin Midyat'a da uğrayayım dedim. Tabi böyle bir talihsizlikle karşılaşacağımı bilseydim bu topraklara adımımı bile atmazdım."

"Kullandığın araç sana ait değil, ilk başta kiraladığını düşündüm ama araç kiralık ta değildi. Çalıntı hiç değildi." Derin bir iç çekti. "Aracın sahibi sevgilim ne yazık ki talihsiz bir kaza yüzünden sakat kaldı. O şuan Fransa'da tedavi görüyor. Türkiye'de kalan tek şey onun arabasıydı." Sevgilisinden bahsederken gözleri dolmuştu. "Sevgilini bu kadar çok severken Türkiye'ye gezmeye mi geldin? Buna beni inandıracağını mı sanıyorsun?"

"Onu o halde görmemi istemediğini söyledi. Kafa dağıtmam için Türkiye'ye gidip gezmemi ve ona gittiğim her şehirden birer hatıra getirmemi istedi." Bu kadın ne söylerse söylesin bir türlü inanamıyordum. İçimde kötü bir his vardı. "Fransa'ya ne zaman dönmeyi düşünüyordun?" Masada duran sudan bir yudum aldıktan sonra "Üç ay sonra dönecektim. 81 ili gezmek kolay değil."

"O üç ayı altı aya çıkarman gerekecek." Anlamsızca bana bakıyordu. "Anlamadım, neden altı ay?" Ayağa kalktım. "Çünkü sadece üç ayını burda gözümün önünde geçirmek zorunda kalacaksın." Asel dediklerimle hızla ayağa kalkmıştı. "Sen ne saçmalıyorsun? Ben senin kölen değilim. Daha beni tanımıyorsun bile, ne hakla benim hakkımda böyle bir karar verirsin!"

"Tam da üstüne bastın, daha seni tanımıyorum bile o yüzden sana üç ay süre ya o kazanın gerçek bir kaza olduğunu kanıtlarsın ya da kardeşimi kasten yaralamaya çalıştığın için senin ecelin olurum." Yüzüme iğrenircesine baktı. "Suçsuz olduğumu kanıtlayamayacağımı sende biliyorsun. Adı üstüne kaza, nasıl suçsuz olduğumu sana kanıtlayabilirim?"

"Doğru kaza, yıllarca aktif bir şekilde kullanılıp, her ay kontrolünün yapıldığı kameralar Asel Yılmaz'ın Midyat'a giriş yaptığı gün bozuluyor. Sence de bu bir kaza mı yoksa Eveline susayan biri veya birileri tarafından yapılan bir suikast mı?" Zorla yutkundu. "O kamera kayıtlarını bulup sana suçsuz olduğumu kanıtlayamayacağım."

"İyi o halde benimle geliyorsun." Cafe'nin çıkışına doğru ilerlediğimde mekanın içinde yankılanan topuklu ayakkabılarının sesinden dolayı arkamdan geldiğini anlamıştım. "Nereye gidiyoruz?" Cevap vermeyip cafe'nin kapısını açtım. "Sedat, Asel Hanım'ı konağa götür. Kim olduğunu soran olursa Mahir'in liseden arkadaşı olduğunu ve bir süre bizimle kalacağını söylersin." Sedat başıyla beni onayladı. "Tamamdır abi o iş bende."

"Konağınız mı var?" Asel'i cevapsız bırakıp arabama binip gitmek için arabayı çalıştırdığımda onun da Sedat'ın arabasına bindiğini görmüştüm.

☀️☀️☀️

Zozan'ın bulunduğu odaya giriş yapmak için elimi kapı koluna attığımda bir el kolumdan tutup beni engellemişti. "Senden önce Zozan'ı ben görebilir miyim?" Elzem'in sesini duyar duymaz kolumu geriye doğru çekmiştim. "Zozan'ın sana karşı olan nefretini bilseydin sabahtan beri onu görmek için çabalamazdın." Kapının önüne geçtiğinde ondan uzaklaşmıştım. "Bana karşı olan öfkesi ve nefreti şuan hiç umrumda değil sadece iyi olduğunu görmeden içim rahat etmeyecek."

"Bende seninle birlikte içeriye gireceğim." Yüzünde anlamsız bir korku oluşmuştu. "Hayır olmaz, onunla konuşacaklarım var." Kaşlarımı çattım. "Odada başka biri mi var?" Başını hayır dermişçesine iki yana doğru salladı. "Yok Mahir'den başka kim olabilir ki?"

"Sonunda geldin lan açlıktan öldüm. Nasıl olur da bir hastanenin kafeteryasında lahmacun olmaz? Seni devlete şikayet edeceğim." Mahir Elzem'i görünce duraksamıştı. "Ne oluyor burada?" Elzem üst üste öksürmeye başlayınca Mahir, elinde ki suyu ona uzatmıştı. "Bende onu soruyordum ne oluyor burada? Elzem odada başka biri mi var?" Elzem, Mahir'in ona uzattığı suyu içip boş şişeyi kapının önünde duran çöpe attı.

"Kimse yok diyorum. Biraz bekleyin ben bi on dakika Zozan'la konuşup gelicem." Elzem'i dinlemeyip elimi kapı koluna uzattım. "Açma, ben vazgeçtim Zozan'la sonra konuşurum. Sizde kızı rahat bırakın biraz dinlensin." Ben kapıyı açmadan kapı açılmıştı. Elzem kapıya yaşlandığı için düşmek üzereyken kolundan tutup kendinme çektim. "Siktir..." Mahir'in şaşkınlıkla ağzından çıkan küfür sinirlerimi daha da çok bozmuştu. "Lan it, senin kardeşimin odasında ne işin var?"

"Bak hiçbir şey düşündüğün gibi değil. Azad'ın kötü bir niyeti yoktu." Azad'a karşı bir atak yapacağım sırada Elzem, Azad'ın önüne geçerek beni engelledi. "Yapma, daha yüzünde ki yaralar bile kabuk tutmadı. Sabah zaten yeterince dövdün." Azad'ın Elzem'in kulağına yaklaşıp birşeyler fısıldaması onu öldürmem için bana başka bir neden daha yaratıyordu.

"Azad, sus canına mı susadın. Sonra konuş ne konuşacaksan." Elzem'in onu uyarmasıyla Azad susmuştu. "Bu herifin canını almadan bana neden burda olduğunu biriniz söylesin artık." Mahir, umursamazca elindeki poğaçayı yemeye devam ediyordu. "Valla benim bir bilgim yok. Elzem'e sor malum geldiklerinden beri yapışık ikiz gibi geziyorlar."

"Azad, sadece Zozan'a geçmiş olsun demek için yanına gitti. Başka bir amacı yoktu, ben gidemedim yanına beni görüp sinirlenmesin diye." Gözlerimi kapatıp sabır diledim. "Ya sabır, Allah sizi bana imtihan olsun diye mi yolladı?" Azad, Zozan'ın odasının kapısını kapatıp, Elzem'in yanında dikilmişti. "Hadi bize müsade. Çok özletmeyin kendinizi arada bir bize de uğrayın hep biz size uğruyoruz." Azad pişkin pişkin sırıtırken çalan telefonuyla birlikte ciddileşmişti.

"Çibu bavo? (ne oldu baba?)" Murat Ağa ne dediyse Azad bir hışımla telefonu kapattı. "Bir sorun mu var?" Diyen kişi ise Elzem olmuştu. "Abin, konağı basmış. Kardeşimi ve yeğenimi almadan gitmem diyormuş."

🥂🥂🥂

Şuana kadar en çok kimi sevdiniz?

🥂🥂🥂

Instagram; kitaplardanbeyazbirsayfa

tiktok; kitaplardanbeyazbirsayfa

🥂🥂🥂

Şimdiden bu bölümü okuyup, yorum atan ve oylayan herkese teşekkürler.

🥂🥂🥂

​​​​​​

Loading...
0%