@cemre___
|
İyi okumalar. ... "Sordum soruşturdum efendim... ama bi iz bi şey bulamadım." "Hay aksi. Sen araştırmaya devam et. O kadını bulmamız çok önemli. Eğer bulamazsak Bukalemun beni bitirir. Ben bitersem... siz de bitersiniz. " Pars başını salladı. Sonra böcek eliyle omzuna dokundu. "Hastalığın nasıl?" "Bildiğiniz gibi." "İyiye gitmiyor mu?" "İyiye gidecek bir hali yok. Baştan belli." Böcek ofladı. "Senin gibi birini nasıl bulacağız acaba bir daha?" Pars yalandan gülümsedi. Böcek mağaranın kapısını açıp düz gidecekti ki yandaki mağaraya dönüp baktı. Eliyle işaret etti. O anda Pars dehşetle ona baktı. "Burada kapı falan yoktu?..." "Efendim. Evet. Eee oraya... benim kız arkadaşım gelecek de. Onun için hazırlattım." "Aaa geçen balodaki kadın mı? Azrail kostümlü?" "Evet efendim o." "Süper. Ömrünün son zamanlarında mutlu ol bari." Dedi ve sürgülü dış kapıya yöneldi. Pars derin bir nefes aldı. Bunu da atlatmıştı şükür. Sürgülü kapının dışında duran arabasına binmek için geldiğinde akrebi arabanın yanında görünce göz devirdi. "Akrep benimle direkt iletişime geçemeyeceğini sana söylemiştim." "Biliyorum efendim. Ama ben fikrimde ısrarcıyım. Parstan çok şüpheleniyorum. Hem polis baskınında hem karakol baskınında beni hedef aldılar. Beni öldürmeye çalışıyorlar. Bunu yapan eminim Pars. Çünkü onun gerçek yüzünü çözdüm. O gizli görevdeki bir asker." "Akrep! Kes sesini. Bu konuşmadan bir daha yapmaya kalkarsan seni öldürürüm." "Efendim beni 2 dakika dinleyin. Bakın Pars polis baskınında yerimizi söyledi. O kadar kolay bir şekilde bizi nasıl bulabildiler? Çıkınca hazır arabalar vardı onları ayarlamış neden önceden böyle bir şey ayarladı? Dün karakol baskınında bir askeri rehin aldık sözde zindana atacaktı sabah konuşturacaktık bi baktık sabah adam kaçmış yaralıydı kaçamazdı ölmek üzereydi. Nasıl kaçabilecek bir hale geldi? Eminim bunu da Pars yaptı yardımcısı da Karınca..." Böcek şeytani gözlerle Akrebe baktı. Akrebe mi inanacaktı yoksa Parsa mi? Tabi ki Parsa. "Onu bize getiren tanıştıran sendin? Şimdi onun hakkında nasıl böyle konuşursun?!" "Evet efendim ama o zamanki Parsla bu zamanki Pars farklı. Çok değişti. Vahşi bir hayvandan evcil bir kediye döndü." "Kes artık." Dedi böcek ve hızla arabaya bindi. "Bu konuyu bir daha açmayacaksın." ...
"Baksana Böceğin yanına gitti." Dedi Karınca telaşla Parsa göstererek. "Merak etme. Ben hallettim o işi." Karınca güldü. "Ne dedin be adam hakkında?" "Akrebi biz bitiremeyince dedim ki kendi içlerinde halletsinler işini." ... "Efendim, halledemedik. Ben de ajanın Akrep olduğunu söyledim böceğe." "Süper. Kendi işlerini kendileri halletsinler. Bizim elimiz kirlenmesin." "Aynen öyle efendim. Bu arada... karakola getirdiğimiz askerden haberiniz var mı?" "Evet durumu gayet iyi." "Şükür çok şükür. " "Kızım nasıl peki?" "Burada ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi. Böcek gelince endişelendim ama görmedi onu. Fakat gelme nedeni hiç baskınlar falan değildi. Sırf onun için gelmiş gibiydi." "Bukalemun Azrayı bulamadıkça intikam hırsıyla doldu demekki. Ona gözün gibi bak Pars. Önce Allaha sonra sana emanet." "Emredersiniz efendim." ... Azra ile Asya kendi mağaralarındaydılar. Asya sıkıntı içinde televizyondaki kanalları değiştiriyordu. Azra ise duvara odaklanmış bir sürü şey düşünüyordu. Asya oflayarak televizyonu kapattı ve Azraya baktı. "Abla, ne düşünüyorsun?" "Hiç öyle." Dedi Azra önemsemeyerek. Asya gülerek ona döndü. "O günü düşünüyorsun değil mi?" "Aklımdan çıkmıyor ki." Derin bir nefes aldı. "Niye yardım ettiler o askere? Diğerleri ona işkence etmek isterken neden bunlar yardım etmeyi seçtiler?" "Abla cevap çok basit. Parsın dediği gibi diğerleri gibi değiller." "O zaman neler Asya? Kim bunlar? Biz kimlerle muhatap oluyoruz? Kimlerle vakit geçiriyoruz? Askere yardım ettiler evet ama o gün baloda herkes saygı duruşuna geçtiler Parsı görünce. Saygı hürmet. Başları çünkü. En üstteki kişilerden biri. En üstteki kişinin diğerlerinden ne farkı olabilir ki?" "Abla, her şeye bu kadar sert değişmez bakma. Hayat hiç aklımıza getirmeyeceğimiz şeyleri karşımıza çıkarabilir. " "Neyi çıkaracak Asya? Benim bu adamlara bakınca tek hatırladığım annem ve senin baban. Onlar gibi bir sürü şehit edilmiş asker polis. Bunlar böyleler. Bunların olayı bu. Farklı olamazlar." "Herkesi genelleyemezsin işte. Evet babamı ve Songül teyzeyi teröristler öldürdü ama hepsi aynı derecede cani insafsız olamaz ki. Belki birini küçükken kaçırdılar ve beynini yıkadılar. Belki içlerinden birileri isteyerek bu konuma gelmedi. Herkesin hayat koşulları farklıdır. Tüm insanları genelleyemeyiz." Azra oflayarak saate baktı. "Parsın muayene saati geldi. Ben gideyim." Azra kapıyı açtığında karşısında Parsı gördü. "Ben de sana gelecektim." Dedi ikiside aynı anda. "Ben... muayene için..." Dedi Azra. Niye tam cümle kuramıyordu? "Evet, haklısın. Gidelim." ... Pars gülümseyerek yatağa uzandı. Çok seviyordu bu muayene saatini. Onu yakından görüyordu. Onda kayboluyordu. Saçları tenine değdikçe içi gidiyordu. Gözleri o kadar güzeldi ki. Bak bak doymuyordu. Onunla olan her saniyeyi hasta beynine kaydediyordu. En çok merak ettiği şey o geceyle ilgili bir soru soracak mıydı? Akıllı bir kadındı o. İllaki kafasında döndürüp durmuştu. Ama onun gizli görevini öğrenemezdi. Operasyonun gidişatı için kötü olurdu. O tedavi için burada olduğunu düşünmeye devam etmeliydi. Tek istediği onun diğerleri gibi cani acımasız olmadığını anlamasıydı. Azra sessiz sedasız iğneyi yaptı serumunu bağladı ve ilaçlarını eline verdi. "Serumun bitince kalkarsın." Muhatap olmak istemiyordu onunla. Konuşurken bir değişik oluyordu. "Doktor hasta falan mı oldun?" Azra ona bakmadan konuştu. "Ne alaka?" "Bugün hiç laf sokmadın ya da Azrail muhabbeti yapmadın." İlla bulaşacaktı kendisine. "Senin yanında sağlıklı mı olunur?" "He. İşte böyle. Benim alıştığım tempo bu." "Bana baksana sen ya." Dedi ve gözlerine baktı. Zorla. Baktı. Sonra baktığına pişman oldu. Çok güzeldi gözleri. Sırıttığı için gamzesi gözüküyordu. Çok tatlı görünüyordu. "Bakıyorum sana." Dedi yumuşak bir sesle Pars. Zaten hep sana bakıyordu. Gözleri sadece seni görüyordu. "Ölecek bir insan için fazla neşeli ve umursamazsın." Pars güldü." Hayatimin son günlerini neden üzüntüyle geçireyim?" Azranın aklında tek bir soru vardı. O gün neden askere yardım etti? Bunu direkt sorsa cevap verir miydi? Vermezdi sanki. Ama yine de denemek istiyordu. Nasıl soracaktı? "Haklısın." Dedi kısa keserek. "Ben gideyim." Pars gülümseyerek arkasından baktı. ... "Karınca?" Karınca kendisine seslenen kişiyi duyunca kalbi hızlandı. "Efendim Asya?" "Ee... Ben Azra ablamı soracaktım." "Şey o Pars abimin yanında." "Anladım. Uzun sürdü de ondan merak ettim." Asya Karıncanın elindeki patlıcan ve ete baktı. "Sen yemek mi yapacaksın?" "Evet... koskoca kamp. Şimdi başlamam lazım anca biter." "Anladım. Şey dicem... İstersen... ben de yardım edeyim." Karıncanın kalbi o kadar hızlanmıştı ki... "Yok sen zahmet etme." "Ne zahmeti burada oturup duruyorum canım çok sıkılıyor." "İyi o zaman gel." Asya küçük bir çocuk gibi sevinerek mağaradan çıktı ve Karıncayı takip etti. "Buraya mini bir hastane yaptığınız gibi mini bir restoranda yaptınız yani?" "Aynen öyle." Dedi Karınca gülerek. Ve başka bir mağaraya geldiler. Bu mağaranın duvarlarında bir sürü mutfak dolabı vardı. Çeşit çeşit bıçaklar kaşıklar çatallar, soyacaklar, kahve yapma makinesi... 3 tane buzdolabı vardı. Asya merakla birini açtı. Ağzına kadar doluydu. "Anca yeter bizim hayvanlara." Dedi Karınca gülerek. "Bir şey sorabilir miyim?" Dedi Asya. Karınca bir yandan patlıcanları soymaya başladı. "Tabi ki." "İsimleriniz..." "Neden hayvan ismi diyeceksin değil mi? Kod adı gibi düşün. Filmlerdeki gibi." "Sen şimdi bana ismini söylemezsin ama ben tahmin edebilir miyim?" "Heee oyun gibi yani. Hadi bakalım bulabilecek misin?" "İlk tahmin geliyor... Emre!" "Ahahah Asya!Benim nerem Emre olabilir Emre liseli havalı böyle uzun boylu yakışıklı insan ismi gibi." "Sen yakışıklı olmadığını nereden çıkardın?" Karınca hızlı hızlı patlıcanları doğrarken bir anda durup Asyaya baktı. Asya da utanç içinde bir patlıcan aldı ve soymaya başladı. "Yakışıklı miyim ben?" "Herkesin yakışıklı anlayışı farklıdır. İllaki 1.80 kaslı falan olmak zorunda değil." Dedi yanakları kızarırken. Karınca gülümsedi. "Hadi başka tahminde bulun." "Ömer?" "Hayır." "Eşref?" "Hayır..." "Buldum buldum. Şerafettin?" "Ahahah ay hiç güleceğim yoktu." Azra muayene odasından mağaraya doğru giderken gülüşmeler duydu ve oraya doğru gitti. Bir yandan da yemek kokusu geliyordu. Bir de ne görsün? Asya ve Karınca beraber yemek yapıyorlardı... "Noluyo burada?" ... Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir.🙃 |
0% |