@cemre___
|
İyi okumalar. ... Azra kaşlarını çattı. Anlamamıştı dediğini. "Göğe mi?" "Gel." Pars Azranın kolundan tutarak yürümeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" "Sana kaçman için yol öğretiyorum. Denersin boş kalınca." "Hahaha çok komiksin yine. Nasıl bu kadar espritüel olabiliyorsun anlamıyorum." Başka bir mağaranın önüne geldiler. "Ne var yine hastane restoran şimdi de gizli bir büyücü yeri falan mı geliyor? Burada büyüler zehirler hazırlıyorsunuzdur." Pars kıkırdadı. İçeri girip bir merdiven aldı. Sonra dışarı çıkıp merdiveni mağaranın dışına dayadı. Mağara diğerlerine göre daha alçak bir mağaraydı. "Burası bizim karıncayla gizli yerimiz. Bazen her şeyden uzaklaşmak için burada koca bir gece geçiririz." Sonra sırıtarak devam etti." Şimdi ben buraya merdivensiz çıkabilirim ama senin boyun yetmez." Azra yüzünü buruşturdu. "Kısa mı dedin sen bana? Ben gayet uzunum bir kere seninle bile aynı boyda olabilirim." Diyip hızla Parsın dibine girdi ve Parsla boyunu karşılaştırmak için elini kendi alnının hizasına getirerek Parsa doğru götürdü. Ancak göğsüne gelebiliyordu... Sonra dibine girdiğini fark etti başını kaldırıp ona baktığında. Yine heyecanlanıyordu. "Aynı boyda olabiliriz mi dedin sen?" "Of ne var be. Boyun olsa ne olacak senin? Önce biraz insaf biraz merhamet duygusu gerekiyor, insanlık gerekiyor." Merdivenlerin basamaklarından çıkmaya başladı. Pars da merdiveni yanlarından tutuyordu. Azra üstte çıkıp etrafa baktı. Sonra başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Yıldızlar zifiri karanlıkta o kadar güzel gözüküyordu ki... Yıldızlar sanki her an onları kucaklayacaklar ve bir uzay gemisine dönüşüp dünyadan uzak bir yere götürecekler gibi. Sadece Parsın ve Azranın yaşayacağı bir yer. Onlara özel. Azra şimdi nefes aldığını hissetmişti. Pars onu izlemeye başladı. Saçlarını yine sıkı bir topuz yapmıştı ama yine etrafından çıkmışlardı. Kahkülleri hafif esen rüzgarda uçuşuyordu. Üzerine giydiği ceket hafif aşağı inmişti ve omzu görünüyordu. Azra gözlerini kapatıp nefes almaya çalıştı. Pars da tam arkasında durup kolundan düşmek üzere olan ceketi düzeltti. "Aşağıdan alçak durur ama yukarı çıkınca yıldızlarla kucaklaşırsın." Sonra yerdeki battaniyeleri gösterdi. "Burası soğuk olur şimdi battaniyenin içine gir istersen." Azra yere oturup battaniyeyi açarak sırtına koydu. "Bu iğrenç yerden kaçmak için güzel bir yer bulmuşsunuz." Pars da yanına oturdu. "Öyle. Her ne kadar sen bana inanmayacak olsan da burayı ben de sevmiyorum." Pars gözlerini kapattı havayı içine çekti. "Bazen burada olmamayı hayal ediyorum. Başka bir yer başka bir gezegen. Sadece ben ve sevdiklerim..." dedi gözlerini açıp Azraya bakarak. Tam sevdiklerim dediği kısımda Azraya bakmıştı. "O gezegende hiç bir kötülük yok, üzüntü yok, ağlamak yok. Sadece iyi duygular var iyilikler var. Orada ben ve sevdiklerim çok mutluyuz. Farkındayım bulunduğum yere ve konuma bakınca bunu gerçekleştirmek imkansız. Ama hayali bile rahatlatıyor beni." Azra gözlerini ayırmadan ona bakıyordu. Asyanın dediği gibi gerçekten burada olmayı... sevmiyor muydu? Buraya bu konuma kendi isteyerek gelmemiş miydi? Hayat onu sürüklemiş miydi bu konuma? Kafası çok karışmıştı. "İnanmadın tabi ki sen yine bana." Dedi Pars. Sonra yıldızlara baktı. O yıldızlara bakınca Azra da gökyüzüne baktı. Neden bilmiyordu ama çok huzurlu hissetmeye başlamıştı. "Sanki içlerinden biri bizi alacak da anlattığın o iyiliklerle dolu gezegene götürecek gibi duruyorlar." Pars gülümsedi. İkisi de yıldızları izlerlerken Azra esnemeye başladı. Çok uykusu gelmişti. Kendine hakim olamadı ve gözlerini yumdu. Kafası yavaş yavaş aşağıya indi ve parsın omzuna yavaşça düştü. Pars önce şok oldu. Yavaşça başını ona çevirdi. Sonra gülümseyerek ona baktı. Üstündeki battaniye ile iyice üstünü örttü. Sonra o da gözlerini yumdu. Bu hayatındaki en güzel geceydi. ... Azra gözlerine vuran ışık yüzünden yüzünü buruşturdu. Kim açmıştı bu kadar çok ışığı? Gözlerini Zar zor açtı ve etrafına bakmak istedi. O anda başında bir ağırlık hissetti. Gözleriyle yukarıya bakmaya çalıştı. Pars başını onun başına yaslamış... uyuyordu. Bir anda dün gece geldi aklına. Gülümsedi. Üstündeki battaniyenin arka kısmını Parsın sırtına geçirmeye çalışırken Pars uyanmaya başladı. Gözlerini Zar zor açarken Azranın ona baktığını gördü. Güldü. Bu ne güzel bir sabahtı böyle. Uyandığı gibi gözlerine bakmak... "Güneş doğmuş." Dedi Azraya bakarak. Azra kızarmaya başlamıştı. "Ben... sen... üşüme...diye şey yaparken... uyandırdım özür dilerim..." Pars tebessüm etti. "Ben özür dilerim. Sana yük olmuşum." 'Neden ağzım dilim birbirine dolandı salak saçma konuşuyorum yine.' diye geçirdi içinden. "Ooooo bacım, abi!" Karınca aşağıda her yerde onları aramıştı en son ihtimal olarak buraya gelmişti. "Abi aşk olsun bizi niye çağırmadınız? Bekleyin geliyoruz hemen." Pars gülerek bağırdı. "Gizli karışımı yap da gel. Bi de şişe al." "Vayy abim benim be!" Karınca gülerek Asyanın elinden tuttu ve sürükledi. "Nereye götürüyor Asyayı?" "Gizli karışımını yapmaya." "Gizli karışım ne?" "İçince görürsün." "İçine zehir falan mı koyacak?" Dedi Azra sırıtarak. Pars gözlerini devirdi. ... "Abi tutsana şunu nasıl ulaşayım ben oraya ya?" "Ulan Karınca her zaman aynı muhabbet be. Parmak uçlarında yüksel biraz. " "Parmak uçlarıma 100 kilomu yaşatayım da kırılsınlar değil mi?" "Sus be sus tamam alırım." Pars Zar zor içinde 4 kahve olan Tepsiyi aldı ve yere koydu. Ardından Asya ile Karınca merdivenden çıktılar. Asya koluyla Azrayı dürttü ve pis pis güldü. "Abla, naptınız gece boyu?" "Ne demek ne yaptınız?" "Yani gece boyu diyorum burada başbaşa ne yaptınız?" Asyanin imasını anlamıştı. "Ne yapacağız Asya saçma sapan konuşma lütfen." "O zaman niye buradaydınız?" "Asya...Asya çok konuşmaya başladın sen. Ne yapacağız ya alt tarafı oturduk burada." Karınca da Parsı dürttü. "Abi bacıma artık yenge diyebilir miyim?" Pars gülümsedi. "Keşke..." diye mırıldandı. "Bacım, Asya hadi gelin kahveler soğuyor." Azra ile Asya yere oturdular. "Bakin bu benim Gizli karışımım. Biz abimle burada sabahlayıncaya kadar oturur sohbet ederiz sonra da uykusuz kaldığımız için kahveyle güne başlarız. Bu da şişemiz... Aslında bunu gece oynarız. Doğruluk mu cesaretlik mi oyunu. Biliyorsunuzdur illaki." Azra kinaye ile konuştu."Siz oyun mu oynuyorsunuz? Sizin hayatınızdaki tek eğlence insanlara zarar vermektir bence. Oyun falan kesmez sizi." Asya koluyla Azrayı dürttü uyarmak için. "Sandığın gibi değil işte her şey Doktor. Biz de normal insanlar gibi basit şeylerle eğlenebiliyoruz. Tabi ki biz." Dedi Karıncayla kendisini göstererek. "Diğerleri düşündüğün gibi." Azra bir şey diyemediği için kahvesinden bir yudum aldı. "Beğendin mi bacım?" "Güzel olmuş." Asya gülerek konuştu. "Seninle evlenen kadın yaşadı vallahi süper bir el lezzetin var." Karınca utanmıştı." Seninle de evlenecek adam çok şanslı." Azra gözlerini devirerek onlara baktı. Bunların arasında olanlar hiç hayra alamet değildi ve engel olamayacaktı galiba. Alev almıştı ortalık çoktan ve sönmeyecek gibiydi. Pars gülerek onları izliyordu. Azra ona doğru yaklaşıp fısıldadı. "Sen niye gülüyorsun?" "Birbirine aşık iki insan görüyorum doktor neden mutsuz olayım?" "Aşık mı? Nereden çıkardın aşık olduklarını be?" "Herhangi bir çıkarım yapmaya gerek yok doktor. Bir insanın bir insana olan aşkı bakışlarından belli olur." Dedi gözlerine bakarak. Ve çok derin anlamlı bakmaya başlamıştı. "Bakışlar her şeyi anlatır. " Azra kızararak ona baktı. "Hadi hadi oyun oynayalım." Dedi Karınca. "Önce ben başlıyorum." Şişeyi alıp çevirdi. Soru soran Parstı cevaplayan da Karıncaydı. "Hadi bakalım elime düştün. Doğruluk mu cesaretlik mi?" "Cesaretlik." "Olum niye Doğruluk demiyorsun? Neyse her şeyini biliyorum zaten. Sana bi görev verelim bakalım. Aşağı in Akrebin kafasına bir tane vur gel." "Hahayt. Hemen." Karınca hızla merdivenden indi. Akrep diğerleriyle birlikte küçük bir masada tavla oynuyordu. Karınca başına bi tane geçirip "Naber lo akro!" diye bağırdı ve kaçtı. "ULAN KARINCA ELİNİ..." Karınca hızla merdivenden çıkıp yanlarına geldi. "OYALANMA DA KAHVALTI HAZIRLA LAN!" diye bağırdı Akrep aşağıdan. "Hadi hadi. Pars abi sen çeviriyorsun şişeyi hadi." Pars şişeyi çevirdi. Soru soran Parstı cevaplayan Asyaydı bu sefer. "Doğruluk mu cesaretlik mi?" "Cesaret." Pars şeytani bir şekilde güldü. "Karıncayı öp." Azra Parsı cimcikledi." Ne yapıyorsun lan sen?" "Ne var be sevenlerin arasını yapmak sevaptır." "Ya sen önce bol olan cinayet günahların için tövbe etmeye bak sonra sevaplarını düşünürsün." "Ah doktor. Bana ne zaman inanacaksın acaba?" Onlar konuşurken Asya utana sıkıla ama bir o kadar da hevesle Karıncayı yanağından öptü. Karınca utandı ve kızarmaya başladı. Asya da kızarmıştı. Azra onları öyle görünce tebessüm edemeden duramadı. Tatlılardı gerçekten. "Ee tamam... Bu sefer sıra bende. Ben çevireyim." Dedi Asya ve şişeyi çevirdi. Bu sefer soran Karıncaydı cevaplayan Azraydı. Azranın bi oyunbozanlık yapası gelmişti ama durdu. "Evet bacımm doğruluk mu cesaretlik mi?" "Doğruluk." Dedi göz devirerek. "Bize ne zaman güvenmeye başlayacaksın?" Azra gözucuyla Parsa baktı. "Size güvenmem için elimde çok bi neden yok daha çok güvenmemek için var. Güvenmem için... nedenlerim arttığı zaman güvenirim." Azra Zar zor konuşmuştu. Çünkü o nedenler birer birer ortaya çıkıyorlardı. "Hadi ben çevireyim." Dedi konuyu değiştirerek. Şişeyi çevirdi. Soru soran Parstı cevaplayan da Azraydı. Azra gerilmişti. "Doğruluk mu cesaretlik mi?" "Ya bu saçma oyuna daha fazla devam etmesek mi?" "Hayır bacım ya oyna işte." "Noldu doktor korktun mu?" Azra kaşlarını çattı. "Ne korkacağım be. Sor gelsin." Pars sırıttı. "Sordum zaten." "Doğru... Ee cesaret. Ama öyle birinin kafasına vurmam saçma sapan." "Yok onu demeyeceğim." Saçlarına baktı. "Tokanı açsana." Azra" Ne var bi şey mi var?" Dedi saçına dokunarak. "Yok hayır. Cesaret görevi olarak. Tokanı aç. Saçlarını idam etmek istercesine tokanla sıpsıkı bağlayıp duruyorsun. O saçlarının yerinde olmak istemezdim. Biraz hava alsınlar." Azra gözlerini devirerek tokasını açtı ve eliyle saçlarını düzeltti. Pars da onu izliyordu. Azra ona baktı ve dün gece konuştukları aklına geldi ve bu saçma oyunu fırsata çevirerek şişeyi elleriyle kavradı, yerde tutarak ama bir yandan da döndürerek şişenin ağız kısmını Parsa doğru çevirdi. "Bacım öyle yapamazsın rastgele döndüreceksin." diye karıştı Karınca ama dinlemedi. Pars gözlerini kaldırarak mavi gözlere dikti. "Neyi merak ediyorsun doktor sor." Azra da mavi gözlerini elalarına dikmişti. Merak içinde konuştu. "Seni burada tutan şey ne?" ... Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir.☺️ |
0% |