@cemre___
|
İyi okumalar. ... "Polisin kızı, oyunu sorguya mı çeviriyorsun?" "Hayır. Normal bir soru soruyorum. Demedin mi burada olmayı sevmiyorum diye. Sevmediğin yerde neden duruyorsun? Ne tutuyor seni burada?" Pars gözlerine uzun uzun baktı. "Neden merak ediyorsun?" "Size güvenmemi isteyen sizsiniz." Çünkü sana güvenmek istiyordu kalbi... ama beyni buna izin vermiyordu. "Beni iyileştirmen için bu kadar ısrar ettiğim şey ile aynı şey sorunun cevabı." "Ne o şey işte?" "Verebileceğim en iyi en açık cevap bu doktor." Sonra yavaşça ayağa kalktı. "Bu kadar oyun yeter." "Oyunbozanlık yapıyorsun. Alt tarafı 1 soru sordum." "Oyunu zaten sen bozdun doktor. Şişeyi direkt bana çevirerek. Ama ben yine de soruna cevap verdim." "Ama ben tatmin olmadım verdiğin cevapla." "Yapacak bir şey yok." ... "Söylese ölür sanki. Hayır hem dün gece Dedi ki istemiyorum burada durmak sevmiyorum burayı dedi söylese ölür yani ne tutabilir ki insanı burada? Bu iğrenç yerde! Bi de diyo ki benim yapmam gereken şeyler var yaşamam gerekiyor ömrümü uzat. Hayır burada durmayı istemiyorsan yaşamanı gerektirecek şey ne? Yaşama ölmek iste. Tam da Ölümle burun burunasın ben olsam ne güzel bu hayattan kurtulacağım derim. O ne diyor? Benim yaşamam gerekiyor. Anlamıyorum Asya çok saçma değil mi gerçekten adam dengesiz bi dediği ile bi dediği tutmuyor yani bak gezegen mezegen diyor huzurlu bir yer diyor hayali bile iyi gelir diyor bunları diyen insan..." "Abla aaa yeter yine başladın motora bağlamış gibi konuşmaya." Azra 30 dakikadır aralıksız mağaranın içinde bir oraya bir buraya yürüyerek konuşuyordu durmadan... "Abla..." Dedi Asya sırıtarak. "Sen Parsla ilgili şeyleri merak etmeye başladın." Azra şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Neyini merak edeceğim ben onun be?" "Her şeyini..." Dedi Asya. "Her şeyini Abla. Baksana kafanda döndür döndür merak ediyorsun merak ettikçe geriliyorsun gerildikçe de çenene vuruyor." Azra kaşlarını çattı. "Ne merak edeceğim be? Saçmalama artık Asya yani senin de iyice bunlara karşı bi şeyin oluştu saçma sapan konuşuyorsun hayır banane ondan ben ne yapayım onu Neyini merak edeyim banane ne yaparsa yapsın ister ölmek istesin ister yaşamak benim derdim bizim hayatımızı mahvetti yani benim derdim o." Azra yutkundu zorla. Konuşmaktan boğazı kurumuştu. Odadaki surahiden su doldurup içti. "Ablacım, sorduğun sorularda çok haklısın. Bu soruların cevabını ben şöyle veriyorum. Bunları burada bir şey tutuyor. Bir şey için buradalar. Adam hem sevmiyorum diyo ama yaşamam da gerekiyor diyo sen diyorsun. Onları burada bir şey tutuyor ve senin düşündüğün gibi kötülük için değil bu. Derdi kötülük olsaydı en başından yaparlardı. En başından Akrep yaptı bak." Azra cevap verecekti ki kapı çaldı. Azra yavaşça kapıyı açtı. Bu Parstı. Elinde yemek vardı. "Kahvaltınızı getirdim kahvaltıdan sonra muayene odasına gelebilir misin? " Azra başını salladı. "Tabi." Tabi mi? Tabi mi demişti? Pars gülümsedi. ... Pars gülümseyerek hasta yatağına oturdu. Bu saati gerçekten çok seviyordu. Hayatının sonuna kadar bu saatte kalabilirdi. Başını kaldırarak karşıya baktı. Geliyordu güneşi. Bu kadını gördüğü anda onun için güneş doğmuş oluyordu. Gecesini gündüze çeviriyordu. Karanlığını aydınlığa çeviriyordu. Bu karanlık, kötülüklerle dolu dünyasına güneş gibi girip aydınlatıyordu. Azra kendisini gülümseyerek izleyen adamı görünce kalbi hızlanmaya başladı. Birden sıcak basmıştı. İçeri girip ona baktı. "Ne sırıtıyorsun yine sen?" "Tırpanını getirmeyi unutmuşsun." Azra da gülmek istedi, dudakları hafif yukarı kıvrıldı. "Uzan yatağa." Dedi arkasını dönüp iğneyi hazır ederken. "Bir şey diyeceğim." Dedi Pars. Azra da iğneyi yapmak için kıyafetini sıyırmaya çalışıyordu. "Azrail deyince aklımıza kötü şeyler geliyor bizim, korkuyoruz ondan. Ama aslında haksızlık ediyoruz. Sonuçta... o da bi melek." Melek derken bakışı derinleşmişti. Azra iğneyi yapacak pozisyondayken gözlerini gözlerine dikti. "Ve melekler çok güzel olur." Azranın kalbi artık hızlanmaktan yerinden çıkacak gibiydi. Kendisini toparlamaya çalışarak iğneyi yaptı ve serumunu bağladı. "Sabahki oyunbozanlığından sonra boş yapmaya mı geçtin?" Dedi yüzüne bakmadan. Pars gülerek "oyunbozanlığı sen yaptın dedim ya doktor." Dedi. Azra sinirle kaşlarını çattı ve yanında durdu. "Sen çok dengesiz bi adamsın. Hep diyorsun ki ben burada durmak istemiyorum..." "Bi dakika bi dakika..." Dedi Pars sözünü keserek. "Durmak istemiyorum demedim. Sevmiyorum dedim." "Bu nasıl bi cümle ya? İnsan sevmediği yerde durmak da istemez." Pars dirseklerinden destek alarak hafif doğruldu. "Bazen şartlar istemediğimiz şeyleri yapmaya zorlar." Azra yutkunarak yüzüne yaklaşmış gözlere baktı. Asya... haklı mıydı? "Mesela sen. Burada durmayı sevmiyorsun ama duruyorsun. Durmak zorunda kaldın." Azra sinirle kaşlarını çattı. "Sayende." "İşte benim de bu durumda olmama neden olan 'sayende'ler var." Azra kafasındaki soruları durduramıyordu. "Peki, o askere... neden yardım ettin?" Pars gülerek yatağa geri uzandı. "Biz gerçekten polisin kızını kaçırarak hata etmişiz. Bana bak polisin kızı. Bunu her yerde dillendirme yoksa tümorüm halletmeden beni, buradakiler halleder." "Yani onlar açısından bakınca haklılar. Sen onların en üstlerisin. Askerler polisler sizin düşmanınız. Neden yardım edesin?" Pars gülerek konuştu. "Ben avukatımı aramak istiyorum." Azra gözlerini devirdi. "Sorularımı keşke ciddiye alsan." "Doktor, burada sayılı zaman duracaksın. Sonra büyük ihtimalle ben öleceğim sen de özgür kalacaksın. Sayılı günlerini fazla merak etmeden geçir çünkü burada fazla merak insanı canından eder." Azra sinirle güldü. "Sen beni öldürmekle mi tehtit ediyorsun?" "Yani bu dediğimden bunu mu anladın? Buradaki insanlar için konuşuyorum. Bi anlayamadın onlar gibi olmadığımı." "Anlamam için sorularıma cevap vermen gerekiyor." Pars olumsuz anlamda başını salladı. "Sayılı gün çabuk geçer doktor, fazla soru sormadan geçir buradaki günlerini." ... Azra mağarasında yatağa oturmuş duvara gözlerini dikmiş oturuyordu. Asya da televizyondaki kanalları değiştirip değiştirip duruyordu. "Of hiç mi izlenecek güzel bi şey olmaz." Sıkıntıyla ofladı ve ayağa kalktı. "Ben çok sıkıldım abla. Bir şeyler yapalım." Azra cevap vermedi. Hâlâ Parsı düşünüyordu. "Abla, sen iyi misin?" "Ne?" Dedi duvardan gözlerini çekip Asyaya bakarak. O sırada kapı çaldı. "Bacım, Asya kahvaltınızı getirdim." Azra ofladı. Her gün şu sesi duymaktan çok sıkılmıştı. Buradan kurtulduğu gün ne yapsaydı acaba? Asya heyecanla ayağa kalktı saçını düzeltti ve kapıyı açtı. Yüzünde şapşal bir gülümseme vardı. "Hosgeldin Karınca." "Hosbulduk Asya... Günaydın." "Günaydın." Azra gözlerini kısarak ikisine baktı ve yalandan öksürüyormuş gibi yaptı. Bakışmalarına sinir oluyordu. Karınca Azradan çekindiği için Asyaya bakmayı keserek içeri girdi. Yemek tepsisini masaya bıraktı. "Çıkabilirsin şimdi." Dedi Azra. Karınca tam çıkıyordu ki Asya durdurdu. "Karınca bi dakika." "Efendim." "Ya bizim burada yapabileceğimiz bir şeyler var mı? Canım çok sıkılıyor. Bir şeyler yapmak istiyorum." Azra gözlerini devirdi. "Asya tatile gelmişiz gibi davranma lütfen." "Bacım neden öyle diyorsun ya? Sizi burada rahat ettirmek benim görevim. Pars abi sizinle ilgilenmekle görevlendirdi beni. O yüzden..." "Ya öyle mi? Rahatımızı düşünüyorduysanız baştan kaçırmayacaktınız bizi." Dedi Azra bağırarak. "Ya bacım biliyorsun yani neden yaptığımızı en başa dönüp durmayalım." "Dönüp dururum, dönüm dururum. Yaptığınız şeyi burada bize iyi davranarak normalleştiremezsiniz." Karınca gözlerini devirdi. "Ben nehirden su almaya gideceğim. İsterseniz kahvaltınızı bir çantaya koyayım orada piknik yaparız. Orası cennet gibi bir yerdir. Her yer yeşillik." Azra sinirden güldü. Asya ise sevinçten. Ikisi de aynı anda konuştu. "Çok iyi olur!" "Saçmalama ya!" Azra kaşlarını çalarak Asyaya baktı. "Asya. Bu adamla başbaşa bir yere gitmeyeceksin ablacım." Asya biraz öfkelenmişti. "Abla." "Bacım için rahat etmeyecekse sen de gel o zaman. Hem ne kadar çok insan o kadar çok kova ile su taşımak demek. Sizin de suyunuz bitiyordur." Asya kırgın bir şekilde Azraya baktı. "Asya." Dedi Azra uyararak. "Bakma bana öyle." "Ya abla sana kaç kere diyeceğim. Ben ona güveniyorum. Ondan zarar gelmeyeceğine inanıyorum. Ama için rahat etmeyecekse sen de gel doğru diyor. Gün boyu buraya boş boş oturuyoruz bir şeyler yapalım." Azra ofladı. Asya vazgeçmeyecek gibi duruyordu. "İyi tamam." Karınca ile Asya zafer gülüşüyle güldü. 'Belki buradan uzaklaşmak iyi gelir.' diye düşündü Azra. Karınca koşarak Parsın odasına girdi. Kapıyı hızla açtı ve içeri girdi. Pars çalışma masasında bir kaç kağıtla boş boş bakışıyordu. "Abi abi!" diye seslendi Karınca. Pars ona baktı. "Ne oluyor Karınca?" "Abii. Sana bacımla date ayarladım." Pars kaşlarını çattı. "Ne date lan?" "Nehire su almaya gidiyoruz hadi kalk kalk." "Azra ne alaka olum?" "Hadi hadi yolda anlatırım." Karınca odadaki bir kaç kovayı alarak dışarı çıktı. Pars heyecanlanmıştı. Odasından çıkıp kızların mağarasına geldi. Azra onu gördü. "Pars abim de geliyor biz hep beraber gideriz su almaya." Pars Karıncaya kaşlarını çatarak baktı. Yalan söylüyordu. Normalde sadece karınca giderdi. "Dimi abi?" Dedi göz kırparak. Pars Azraya bakarak başını salladı. Gerçekten date mi çıkıyorlardı? ... Bölüm sonu. Oy verdiğiniz ve yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim. Umarım beğeniyorsunuzdur. 💙 |
0% |