@cemre___
|
İyi okumalar. ... Kampa geri dönmüşlerdi. Pars arabayı park ettiğinde odasının kapısının açık olduğunu gördü. "Kim girdi lan benim odama?" "Abi dur ben bakacağım." Karınca arabadan inip Parsın odasına doğru giderken odadaki kişi çıkmıştı zaten. "Pars nerdesin sen kaç saattir?" Pars Yılanı görünce ofladı. Her güzel şeyin bir sonu vardı tamam da bu güzel günün sonu Yılan olmamalıydı. Asya ile Azra da arabadan indiler. Yılan Azrayı görünce sinirlendi. Azra da yılanı görünce... "Su doldurmaya gittik." Dedi Pars. 'Bi de açıklama yapıyor. Ona ne sen neredeysen neredesin açıklama niye yapıyorsun?' diye mırıldandı Azra. Yılan, kızları işaret etti. "Bunlar niye gitti sizinle?" "Yardım etmeye gittik." Dedi Azra Parsın konuşmasına izin vermeden. "Kampta adam mı yok bunlarla baş başa bir yere gidiyorsunuz?" Azra gözlerinden alev saçarak Yılana baktı. Pars Azranın bakışlarını görünce telaşlandı. Üzerine atlayıp boğmak istiyor gibiydi. Hemen konuyu değiştirdi. "Yılan sen neden gelmiştin?" "Neden gelmeyeyeyim Pars. Seni özledim. Son zamanlarda hiç vakit geçiremiyoruz. Birileri yüzünden." Gözleri Azranın üzerindeydi. "Tamam gel odamda görüşelim." Pars Yılanın koluna girip onu odasına götürdü ve kapıyı kapattı. Azra sinirden deliye dönmüştü. Odasında mı... "Bunlar ne ayak, Karınca?" "Bacım bu Yılan hanım... abimden hoşlanıyor." "Onu anladık zaten onu dünya anladı." Dedi Asya gülerek. "Yılan Hanım ne ya? Hanımlık bi şeyi mi var bunun? Neyine saygı gösteriyorsun?" "Bacım, büyük patronun kızı o. Saygı göstermezsem canım gider. Bence sen de fazla muhatap olma onunla. Ne yapacağı belli olmaz." "Ondan korkan onun gibi olsun be." Azra sinirle kendi mağarasına geçti ve hızla kapıyı kapattı. Asya da gülerek mırıldandı. "Çok fena kıskanıyor Parsı." ... "Kadına bak ya. Ne işim varmışmış. Asıl senin ne işin var hasta adamın? İkidebir yanına geliyorsun. Parsa ne demeli? Saçma sapan sorular soruyor birde. Neymiş efendim farklı hayatta bizden ne olurmuş? Senin sevgilin var sorduğun bana soruya bak. Ayrıca benim de sevgilim var. Biz yeniden dünyaya gelsek yine de bizden bir şey olmaz. Bizden bi cacık olmaz." Azra kendi kendine konuşarak mağarada dolaşırken Asya içeri girdi. "Ne dedi sana Pars?" Azra yakalanmıştı. "Abla ne bakıyorsun öyle, motora bağlamış gibi konuşurken bi şey dedin ne demiş sana Pars?" "Ne diyecek, bir şey demedi." "Farklı hayat ne?" Azra gözlerini kaçırdı. Şimdi bu Asya işi iyice sulandırırdı. "İşte farklı hayat oyunu yaptı ya saçma sapan yeniden tanışıyormuşuz gibi." "Eee." "En son dedi ki farklı bir hayatta olsaymışız bizden ne olurmuş." Asya 32 diş gülerek yatağa oturdu. "Yaaaa çok romantikk." "Ne romantik Asya romantik olan ne?" "Abla adam resmen kendisini bu haliyle kabul etmeyeceğini bildiği için farklı bir hayatta diye sorarak seninle şansı var mı diye denemek istemiş. Sen ne dedin?" "Ne diyeceğim. Farklı bir hayatta değiliz dedim." "Of of abla. Tam bir odunsun ya." "Asya!" "Nolurdu güzel bi cevap verseydin." "Ya neye güzel cevap vereceğim? Bu adama mı? Yan mağarada sevgilisiyle vakit geçiriyor şuan farkında mısın? Gelmiş bir de bana farklı hayat diyor. Senin sevgilin varken bunu nasıl sorarsın bana ya? Sapık he bu. Bi anda kaç kadını idare ediyordur acaba." "Abla saçmalama lütfen. Yılan Parsı seviyor tamam da sevgili olduklarını nereden çıkardın?" "Niye başbaşalar şuan Asya?" "Abla. Bazı şeylerin altında zorunluluk olabileceğini ne zaman anlayacaksın?" "Zorunluluk mu? Bir kadınla baş başa bir odada durmanın ne zorunluluğu olabilir?" Sonra derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. "Banane ayrıca. Dime banane? Benim aslan gibi sevgilim var beni kurtarmak için her gün uğraşıyor eminim." Asya yüzünü buruşturdu. "Ya Serkana hiç bir zaman içim ısınmadı benim. Parsa daha çok ısındı Pars enişte kontenjanı için ideal bir tip ama Serkan hayır." "Allah Allah hanımefendi? İsterseniz siz bir liste yapın kime içiniz ısınmış ben onlardan biriyle olayım." "Abla dalga geçme. Gerçekten Serkanı hiç sevemedim ben. O adam normal değil." "O normal değil dediğin adam annemden sonra benim hayatta kalmamı sağlayan kişi Asya. " Azra yavaşça kapıyı açıp Parsın mağarasına baktı. Kapıları hâlâ kapalıydı. Ne yapıyorlardı acaba? ... "Pars. İyileşmen için hiç ümit yok mu?" "Yok gibi duruyor." "Bu yanından ayrılmayan doktor bir işe yaramıyor. Onu gönder yerine başka birini bulalım." "Ben memnunum ondan Yılan. Onun sayesinde geçmeyen baş ağrıları çekmiyorum. Daha önce hiç bir doktor o baş ağrılarını durduramamıştı. O durdurdu." Yılan ofladı. "Senin yüzün nasıl?" "İyi. Doktorum iyiye ilerlediğini söyledi. Bi kaç gün sonra sargı bezlerini çıkaracakmış." "Oh. Sonunda güzel bir haber." "Az önce böcek... babamın yanındaydı." Pars birden dikkat kesildi Yılana. "Bir kadın varmış. Babamın intikam almak istediği. Onu hâlâ bulamamış Böcek. Nasıl bulamıyorsa o da sözde ajan... Neyse babam çok öfkeliydi." "Evet. Bana da söyledi. Her yere baktım sordum soruşturdum ama bulamadım." Pars yine telaşlanmıştı ama sakin durmaya çalışıyordu. "Adını da söylediler ama duyamadım adını ya. Bi daha ki sefere onu da öğreneceğim. Çok merak ediyorum babamın onunla ne derdi var. Gerçi babamın herkesle derdi olabilir çünkü canını yakmadığı kimse yok. Ama burada babamın canı yanmış o değişik. Kolay kolay kimse kandıramaz babamı normalde." Pars derin nefesler almaya çalışıyordu. Azrayı gizlemek için yeni bir şeyler bulmalıydı. "Neyse bize ne dime. Biz kendimize bakalım. Ben sensiz kalmaktan çok korkuyorum Pars. Keşke o tümör sende değil de ben de çıksaydı." "Yılan saçma sapan konuşma lütfen. Ayrıca nasıl bir hayat yaşadığımızı biliyorsun. Tümörden önce bir mermi gelir öldürür." Yılanın gözleri doldu. "Ben sensiz ne yaparım Pars? Beni kimse dinlemiyor. Evet herkesin gözünde önemli bir kişiyim ama kendi gözümde hiç değerli değilim. Babamı bile tanımıyorum ben düşünebiliyor musun? Sesini biliyorum sadece. En son onu 15 yaşında gördüm doğru dürüst. O zaman bana dedi ki 'bundan sonra kendi başınasın. Ben olmayacağım. Sık sık görüşmeyeceğiz, çok nadir görüşeceğiz. Bu benim güvenliğim için önemli. Sen de sık sık dışarı çıkmayacaksın. Sosyal hayat, arkadaşlar falan sakın yapayım deme.' gibi gibi hayatımı mahveden o cümleler. Zaten annemi kaçırmış ona..."Gözünden yaşlar akıyordu. "Sonra ben olmuşum. Annem beni alıp kaçmaya çalışmış. Kaçmaya çalıştı diye... onu öldürmüş." Pars duygulanarak Yılanı dinliyordu. Onu en başından beri kader mahkumu olarak görüyordu. Bukalemunun kızı olarak dünyaya gelince hayatını ne kadar değiştirebilirsin ki? "Beni neden öldürmedi bilmiyorum. Ama keşke öldürseydi. Yaşadığım hayat ölümden farklı değildi çünkü. Takii sen gelene kadar." Yılan ellerini Parsın yanaklarına koydu. "Seni görünce dedim bu adam benim hayatımı değiştirir. Bu adam benim şu yaşıma kadar tuttuğum duaların beden bulmuş hali. Benim ölümden farkı olmayan hayatıma ruh oldun sen Pars, nefes oldun. Ben seninle yaşamayı öğrendim. Her şeyimi gelip anlattığım tek kişi sensin. Ben seninle kendimi buluyorum. Beni iyileştirdin sen. Beni hayata döndürdün ama şimdi sen ölüyorsun." "Yapma böyle lütfen." Diyip akan göz yaşlarını sildi Pars. Onu kız kardeşi olarak görüyordu ve gerçekten onun için üzülüyordu. "Ben... seni çok seviyorum." Pars şaşkınlıkla gözlerini açtı. Yılanın kendisinden hoşlandığını biliyordu ama ilk defa bunu açıkça söylemişti. Pars ne diyeceğini bilemedi. Gerçekten onu kız kardeşi olarak görüyordu. Ayrıca ona ters bir şey de söyleyemezdi. Onu üzerse Bukalemuna giden kapı kapanırdı. O sırada dışarıda bir gürültü koptu. "Akrep ne diyorsun lan sen?" "Ben düşüncelerimi söyledim oğlum ne bağırıyorsun?" "Doğru dürüst konuşacaksın Pars hakkında." Karınca telaşla birbirine bağıran iki adama baktı. "Beyler sakin." Pars gürültüleri merak etti. "Yılan özür dilerim bakmam gerekiyor dışarıya." Hızla kapıyı açtı. "Pars hakkında neler dediğini duymadın mı Karınca? Kırarım bunun ağzını ben. O adam bizim patronumuz be! Nasıl böyle bir iftira atarsın ona?" Papağan Akrebin boğazına yapıştı elleriyle. "Lan ayrılın hemen!" Pars ikisinin arasına koşarak girdi ve ayırdı. "Ben size kaç kere diyeceğim burada kavga istemiyorum diye! Noluyo?" Akrep sinirle Parsa baktı. "Onu öğreneceğim Pars sen merak etme." Para sinirle boynunu sağa sola hareket ettirdi. "Akrep çok ciddi bir şey soracağım. Sen bana platonik aşık falan mı oldun? Hep benimle ilgileniyorsun aklıma başka bir şey gelmiyor." "Sen geç dalganı Pars. Az kaldı gerçek yüzünü ortaya çıkaracağım." Papağan yine üzerine yürüdü Akrebin. "Lan sana doğru konuş demedim mi ben!" Diğer teröristler de onları izliyorlardı. "Papağan git mağarana!" Papağan isimli adam küfrede küfrede mağarasına gitti. "Akrep bir derdin varsa gel benimle konuş. Kampın huzurunu bozma." Dedi Pars üzerine yürürken. "Tek bir derdim var Pars. Sensin. Sadece derdim sensin. Ama yok edeceğim derdimi merak etme sen." "Edebiliyorsan et bakalım." Akrep de hızla mağarasına gitti. Karınca telaş içinde Parsa sokulup fısıldadı. "Abi, senin gizli görevdeki bir asker olabileceğini söyledi Papağana. Bu adam bunu nasıl anlamış olabilir?" "Nasıl anladı önemli değil. Önemli olan zehrini daha fazla yaymadan onun başını ezmemiz gerektiğini." Yılan arkalarından geldi. "Ne oluyor niye birbirine girdi bunlar?" "Bir şey yok. Yılan sen git istersen artık." Yılan hayal kırıklığı ile ona baktı. "Ama daha söylediğim şeye cevap bile vermedin Pars." "Sonra konuşalım olur mu?" Azra kapının arasından tüm olanları izliyordu. "Bak bak, hemen yanına sokuluyor adamın. Tam bir yılan." Yılan oflayarak arkasına baktı ve kapının arasından ona bakan kadını gördü. Bu kadını gerçekten yok etmeliydi. ... "Pars, ne zaman karakola iade-i ziyaretimizi yapacağız?" "Aklımda o en kısa zamanda gideceğiz." "Bence bu akşam yapabiliriz." "Hiç bir hazırlığımız yok Solucan. Yarın akşam yapalım." "İyi anlaştık. Yarın akşam karakola baskına gidiyoruz. Karınca duyur herkese." Dedi Papağan. Ortada bir ateş yanıyordu. Ateşin etrafında kamptaki tüm teröristler yuvarlak halinde oturmuşlardı ve baskın zamanını planlamışlardı. Teröristler aralarında konuşmaya başladılar. "Birini yaralı ele geçirelim de geçen kaçırdığımız askere yapamadıklarımızı yaparız." Kahkaha attılar. Karınca usulca Parsa yanaştı. "Abi..." "Bilgilendireceğim merak etme." ... "Bülbül, yarın akşam için sınır karakoluna baskın yapacağız." "Tamam ben onları uyarırım." "Bugün yılan geldi. Bukalemun Azra için çok sıkıştırıyormuş Böceği. Böcek yine buraya gelebilir. Buradakiler de benim doktorum olarak bir kadının durduğunu biliyorlar. Böcek onlara da Azrayı bulma görevi verirse ve onlar bir kadının burada olduğunu söylerlerse... Aslında böcek daha önce baloda Azrayı gördü ama Azranın üstünde kostümü vardı. Buraya geldiğinde de... kızların mağarasını merak etti ben de orada... " Pars yutkundu. Kızın babasına bunu nasıl söyleyecekti? "Söylesene oğlum ne dedin?" "Sevgilim kalıyor dedim." Bülbül gülümsedi. "İyi demişsin. Buradan ilerlersin işte. Kamptakiler Azranın adını biliyorlar mı?" "Hayır. Akrep bile bilmiyor. Doktor diyor herkes." "O zaman tıpkı sizin olduğu gibi ona da bir kod adı bulun. Böcek onlar gibi terörist olduğunu düşünür." "Peki... Ama herkes doktor olduğunu biliyor. Böcek şüphelenirse..." "Dünyada tek doktor benim kızım değil ya. Kendine teröristlerden olan doktor sevgili yapmışsın işte ne var. Hem hastasın da. Eğer iyice olaylar kızışırsa Azraya her şeyi anlatırsın. Ama sonuna kadar diren olur mu anlatmamak için. Çünkü hem operasyona sıkıntı olur, hem kızımın hayatı iyice tehlikeli bir hale gelir hem de.... O böcek adisinin... sevgilisinin annesini öldüren kişi olduğunu öğrenirse yıkılır." "Emredersiniz efendim." ... "Ne dedi Bülbül?" "Azraya kod adı bulacağız. Terörist doktorlardan biri olduğunu düşünecek. Ve şüphelenmeyecek. Bir de... Kamptaki herkese... Azrayla en başından beri sevgili olduğumuzu söylememiz gerekiyor. Bizi öyle bileceklermiş ki Böcek olur da Azrayı bulma görevini sadece bana değil herkese verirse... Ve doktor olması falan direkt göze çarpıyor en başından beri sevgiliyiz kendi isteğiyle buraya geldi gibi bir açıklama yapması gerekiyor. Azranın..." "Bacım...la sevgililik rolü yapacaksınız... Bacım da kabul edecek ve bunu kamptaki herkese söyleyecek öyle mi?" "Öyle karınca. Aslında bir yandan iyi olur. Sevgilim dersek kamptakilerden korumama gerek kalmaz çünkü benim sevgilime dokunanın mahvolacağını bilirler." "Peki... Bacım bunu nasıl kabul edecek?" "Bu kadar şeyin içinden en zoru bu işte. Her şeyi hallederiz de bu inatçı dikbaşlı kadına hiç bir şey anlatmadan benimle sevgili yapma rolünü nasıl diyeceğim ve o nasıl kabul edecek. Off of. Neyse önce kod adından başlayalım. Sonra yarın ki baskını kazasız belasız halledelim. Akrebin işi bitsin. Ondan sonra bu işi hallederiz." ... Ertesi gün olmuştu. Ve her zamanki gibi aynı sesle uyandı. "Bacım, Asya kahvaltınızı getirdim." Asya Karıncanın sesini duyunca heyecanla gözlerini açtı. "Abla dur dur açma kapıyı." Dedi uyku sersemi. Hemen saçlarını elleriyle düzeltmeye başladı. "Asya napıyosun?" "Abla böyle mi görsün çocuk beni? Tipim başım kaymış. Dur bu tip elle halledilmez. Ben banyoya geçeyim. Sen öyle aç." Azra ya sabır çekti. Sonra kapıyı açtı. "Günaydın bacım." "Günaydın." "Bugün size sucuklu yumurta yaptım. Sever misiniz?" "Severiz de... Bu sucuk ne etinden?" Azra tabaktaki domatesi ağzına attı. "İnsan etindendir kesin. Siz yaparsınız." "Abartma doktor." Arkasından gelen sesi duyunca Azranın kalbi hızlanmaya başlamıştı. "Bacım artık kırılıyorum sana ya. Vallahi sen bize güvenmeye başlayana kadar konuşmayacağım seninle." Azra kaşlarını çattı. "Konuşmazsan konuşma, umrumda sanki." "Öyle mi bacım? Öyle mi? Görürsün sen!" Dedi Karınca ve bir ergen gibi çıktı odadan. "Ah doktor ah. Neyse. Yemeğini yedikten sonra seninle bir şey konuşmam gerekiyor." "Ne hakkında?" "Muayenehanede anlatırım." ... "Karıncaya naptın abla ya? Niye öyle saçma şakalar yapıyorsun?" "Asya, onun için benim karşıma geçme lütfen." Sonra ayağa kalktı ve mağaradan çıktı. Akrep uzaktan onu gördü ve yanına gitti. "Doktor naber?" Azra kaşlarını çatarak ona baktı. "Yaklaşma bana. En son ben seni iyi uyardım sanıyordum." "Doktor seninle kötü başladık biz ama bence durumu düzeltebiliriz." "Seninle ne durumu düzelteceğim ben be? Cani acımasızın tekisin. Ağzını burnunu kırmadan defol git yanımdan." Akrep bu kadından gerçekten korktuğu için durdu. Azra da muayene mağarasına ilerledi. Pars onun geldiğini görünce yatağa oturdu. "Ne oldu Pars kral. İlk defa sırıtmıyorsun. Konuşacak şey ciddi bir şey mi?" "Aslında çok basit bir şey ama sen inatçı bir eşek olduğun için..." Azranın gözlerinden alev çıktı. "Ağzını topla adam." "Yalan mı söylüyorum doktor? Şu güne kadar dediğimi yapmadın yapma dediğimi yaptın İnanmadın dinlemedin. O yüzden seninle önemli bir şey konuşacağımdan dolayı geriliyorum." "Konuş dinliyorum." Pars direkt konuya girdi. "Sana bir kod adı vereceğiz ve artık onunla sana sesleneceğiz." "Ne?" Azra kaşlarını çattı. "Ne saçmalıyorsun sen?" "Azra. Lütfen bir kere bana güven ve bir şeyin nedenini arama." "Ben sana neden güveneyim ya? Güvenecek ne yaptın ki sen ben sana güveneyim?" Pars gözlerini devirdi. "Öyle bir şey yok. Ben sizden biri değilim ki kod adı kullanayım." "Bizden biri değilsin onu biliyoruz olma da zaten. Burada sana zarar gelmemesi için bunu yapmamız gerekiyor." Azra sinirle iğneyi çıkardı ve koluna sertçe bastırdı. Parsın canı acımıştı. "İstemiyorum kod adı falan ben." Serumu bağladı ve eline ağrı kesicileri ve bir bardak suyu verdi. "Serumun bitince kalkarsın." Azra uzaklaşırken Pars konuştu. "Uğurböceği." Azra arkasına dönerek ona baktı. Ama ateş saçıyordu gözleri. ... "İnatçı eşek. Hayatımda böyle bir inat görmedim. Dikbaşlı." "Ben küsüm zaten ona konuşmuyorum onunla. Bize hiç bir zaman inanmayacak." Pars derin bir nefes aldı. "Asyaya kedi deriz. Kedi ile uğur böceği. " "Pars ile Karınca. İyi ekip olduk he. Karınca kedi, Pars, uğur böceği. Yalnız abi kod adında bile kafayı yiyen bacım sevgililik olayında ne yapacak acaba?" "Korkuyorum ben de karınca. Neyse şimdi bu akşamı düşünelim. Ben... onların kapısına girişten de bir kilit takacağım." Karınca ofladı. "Tüm kamp boş olacak çünkü, haklısın. Kesin kaçmayı dener." "Tabi onu kilitlediğimiz için bizden daha da nefret edecek. Yapacak bir şey yok. Onun güvenliği nefretinden daha önemli." ... Dışarıda büyük bir hareketlilik vardı. "Olum şu bombayı da al." "Baskına gitmeyeli çok zaman oldu heyecanlıyım." "Keskin nişancı nerede lan?" "Geldim." "Tüfekler silahlar her şey hazır değil mi?" "Hazır Akrep." "Süper süper. Biraz eğlenelim bu gece artık. " Azra dehşetle dışarıyı izliyordu. "Asya... bunlar bi şey yapacak." "Baskın falan diyorlar abla." "Sınırdaki karakolu mu basacaklar acaba?" "Vallahi onları ben bir basarım hiç bir yere gidemezler." "Abla napıyon?" "Ben buradayken kimseye zarar vermelerine izin vermem. " Azra hızla mağaradan çıktı ve hazırlık yapan teröristlerin üstüne yürüdü. "HEYY! HOOO! BURAYA BİR BAKIN! BANA BANA! BEN SESLENİYORUM!" Teröristler Azranın cesurca aralarına yürümesini şaşkınlıkla izlediler. "Ne oluyor doktor?" "Asıl size ne oluyor? Nereye gidiyorsunuz?" "Sanane kadın. Sana hesap mı vereceğiz?" Azra kendisine diklenen adamın yüzüne baktı. Bakışlarından yine alev çıkıyordu. "Senin adın hangi hayvan?" Adam tırsmıştı biraz. "Papağan." "Hee sen geçen sabah Akreple kavga eden kuş türüsün." "Senin derdin ne doktor?" "Derdim sizsiniz ya. Derdim sizsiniz." Azra ortada duran kütüğün üzerine çıktı ve bağırmaya başladı. "YEMİN EDERİM HEPİNİZİ TOPLARIM HAYVANAT BAHÇESİNE KAPATIRIM LAN! HAREKETLERİNİZE DİKKAT EDECEKSİNİZ!" "Ne diyo lan bu kadın?" "Ağzını topla yoksa toplamasını biliriz biz." "KES BE! BANA EDEBİYAT YAPMA! HEPİNİZE ANESTEZİSİZ AMELİYAT YAPARIM! ŞİMDİ HER NEREYE GİDİYORSANIZ GİTMEYECEKSİNİZ." "Kadın kadın, haddini aşma!" Akrep sadece olanları izliyordu. Azra kütükten inip etrafına baktı. En yakında bulduğu sert bir odun parçasını alıp o adamın koluna odunla vurdu. "Ahh! Deli karı!" "BANA BAKIN! BURADAKİ TÜM ODUNLARI TEKER TEKER ÜZERİNİZDE KIRARIM ÜSTÜNE SİZİ DE ODUN DİYE KIRARIM KIŞ BOYU SİZİ YAKAR YAKAR KULLANIRIM! ŞUAN HİÇ BİR YERE GİTMEYECEKSİNİZ! O KARAKOLA BASKIN YAPMANIZA İZİN VERMEM! ÖNCE BENİ ÇİĞNEYECEKSİNİZ!" Teröristler kahkaha attılar. "Bir kadın olarak sen mi bize engel olacaksın?" Azra en yakınındaki teröristin cebindeki silahı bir hamlede kapıp onlara doğrulttu. Herkes dehşetle ona bakıyordu. "Üzerime gelenin beynini patlatırım." Akrep güldü ve "Hadi doktor canını yaktırma bize." Dedi. Teröristlerden başkası Azranın üzerine yürüyünce onu kolundan vurdu. Adam acı içinde kolunu tuttu. O sırada odasında Bülbülle konuşan Pars gürültüleri duyunca telefonu hızla kapattı ve dışarı çıktı. Asya telaşla Parsın yanına koştu. "Ablam kafayı yedi Pars bi şey yap. Sizin karakola baskın yapacağınızı öğrendi beni çiğnemeden gidemezsiniz diyo." Teröristlerden biri Azranın üzerine yürürken bağırdı. "Kadın sen kimsin lan? Kimsin de bize böyle davranıyorsun?" Pars hızla yanlarına koştu ve Azranın önüne geçti. Sonra da bir telaşla konuştu. "O benim sevgilim." ... Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir. |
0% |