@cemre___
|
İyi okumalar. ... Azra hızla Parsın başını ellerinin arasına aldı. Asya ağlayarak Azraya baktı. "Adam bizi korumak için canını ortaya attı abla gördün mü!" Asker hızla ayağa kalktı. Ve sordu."Bu mu sizi kaçıran adam?" Asya "Evet ama..." Asker susturdu Asyayı. "Hadi o zaman hemen gidelim buradan. Sizi karakola götüreyim." Kızlar askeri dinlemeyerek Parsa baktılar. Azra yarı baygın bakan Parsın gözlerine dikti gözlerini. Hayatının en büyük pişmanlığını yaşıyordu. Buraya geldiği günden beri asla inanmadığı, asla güvenmediği, hiç bir sözünü dinlemediği, ağzına geleni söylediği, nefret kustuğu adam... Asker de dahil olmak üzere onları korumak için... ölmek üzereydi. "Pars..." diye fısıldadı Azra. "İyileşeceksin. Tamam mı? Dayan. İyileştireceğim seni." Asker kızların yanına eğildi. "Sizi kaçıran teröriste yardım mi edeceksiniz hanfendi? Hadi gelin gidelim buradan." Azra hıçkırarak ağlamaya başladı ve askere baktı. "Onu bu halde bırakıp nereye gideyim ben? Görmüyor musun? Bizim için... bizim yüzümüzden... ölmek üzere!" Asker anlamsız gözlerle ona baktı. Azra ayağındaki tişörtünü dişlemeye başladı. Tişörtünden parça kopararak Parsın yarasına bastıracaktı. Parçayı kopararak baskı yaptı yaraya. "Siz ciddi misiniz?" Dedi asker şaşkınlıkla. Asya bağırdı askere. "Şaka yapar gibi bir halimiz mi var? Adam seni beni ablamı kurtardı!" "O bir terörist!" Azranın gözyaşları sel olmuş hıçkırarak ağlıyordu. Tüm vücudu titriyordu. Hızla askere çevirdi başını. Ve kendinen emin bir şekilde konuştu. "O, diğerleri gibi değil!" Asker iki kadına daha sonra yardıma gelmeye karar verip onların yanından uzaklaştı. "Doktor..." Dedi Pars zorla. Acı çektiği çok belliydi. "Korkma..." Azra ağlayarak ona baktı. Bu haliyle bile ona teselli vermeye çalışıyordu. Azra Parsın yarasına baktı. Durumu kötü görünüyordu. "Abla ne yapacağız?" "Asya... onu kampa taşımamız lazım. Durumu kötü... müdahale etmem gerekiyor." "Abla biz koca adamı nasıl taşıyacağız?" "Git teröristlerden birini bul yardıma gelsin. Parsa yardıma Akrep dışında herkes gelir. Yanına silah al!" Asya hızla etrafta birini bulmak için uzaklaştı. "Pars... Pars bana bak lütfen... uyuma sakın tamam mı? Benimle konuş. Lütfen bende kal, benimle kal. " Pars Zar zor nefes alıyordu. "Doktor..." "Efendim..." "Ağlama... Gül... sen hep gül..." Azra yarasına iyice baskı yaparken bir yandan da eliyle Parsın başını tutuyordu. "Güleceğim ben hep... sen yeter ki iyi ol." Pars yutkundu zorla. Gözleri kapanıyordu. Azra hızla başını salladı. "Sakın. Uyumak yok uyumak yok sakın, sakın. Bana bak." Pars zorla tebessüm etti. "Ben... hep sana... bakıyorum zaten. Ben sadece... Sana bakıyorum Azra..." Azra ardarda gelen gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. "Sizin ailede... Mavi gözlü birileri var mı?" "Annem... annemin..." "Onun da... gözleri seninki gibi... çok güzel miydi?" Azra gülümsedi ağlarken. "Güzeldi." "Ama... Bu güzel gözlere ağlamak... yakışmıyormuş... senin gözyaşların benim canımı bu kurşundan daha çok yakıyor..." "Tamam tamam." Azra gözyaşlarını sildi. "Ağlamıyorum bak. Ağlamıyorum." "Azra..." "Efendim?" Dedi yine ağlayarak. "Çok uykum geldi..." "Hayır Pars. Yapma bunu lütfen. Dayan biraz daha." Azra hızla etrafına baktı. Hala Asya yoktu. "Pars. Lütfen bende kal. Lütfen. " "Ben... zaten... hep sendeyim Azra..." Pars yavaşça gözlerini kapattı. "Pars? Pars? Pars yapma bunu lütfen Pars. Pars... lütfen gözlerini aç lütfen... gitme Pars... bak ben sen olmazsan kime laf sokacağım? Kim bana Azrail diyecek? Lütfen gitme... lütfen... PARS!" Azra yarasına baskı yapmaya devam ederken nabzını kontrol etti. Çok zayıftı nabzı ama hala yaşıyordu. "Abi!" Azra mutlulukla gelen sese baktı. "Karınca!" "Ne oldu abime!" "Çabuk gel kampa taşımamız gerekiyor!" Karınca ağlayarak Parsa baktı. "Hayır ya. Hayır. Ona bir şey olmasın lütfen!" "Hemen kampa taşımalıyız hemen!" Karınca ağlayarak Parsın kollarından tuttu. "Adama öl de kurtulayım dedin dedin ölüyor işte!" Azra da ayaklarından tuttu ve kaldırdılar. Azra Karıncanın dediği ile daha çok ağlamaya başladı. Haklıydı. O kadar çok pişmandı ki... "Karınca şimdi bunun sırası değil!" Dedi Asya. Ve o da Parsın belinden tuttu onlara yardım etmek için. O sırada yüksek dağdan onları izleyen biri vardı... Akrep. İşte şimdi emindi onun asker olduğuna. Herkese bunu anlatmalıydı. O sırada askerler üstün gelmişler ve teröristleri kovalamaya başlamışlardı. Karınca kampa doğru kaçmaya yeltenen teröristlere bağırdı. "HEY! HEMEN BURAYA GELİN! PARS ABİ VURULDU!" Teröristler gelince Azra Parsın kollarını onlara bıraktı. "Yavaş, lütfen yavaş..." Dedi ağlarken. Gözyaşları şelale gibi akıyordu. "Bacım git sen ameliyat için hazırla odayı." Azra ile Asya koşarak kampa koşmaya başladılar. Azra kafayı yiyecekti. Ne zamandır bu adama neler demişti öyle? Kaç kere ben onlar gibi değilim demişti. Onlar gibi olmadığına inanması için illaki vurulması mı gerekiyordu? Niye önyargılarını kırıp ona inanmayı tercih etmemişti ki? Çok pişmandı. Ve çok korkuyordu... Bunca zamandır ölmesi için dua ettiği adama şimdi ölmesin diye dua ediyordu. Azrailin olurum diye tehtit ettiği adama şifa veren olmak istiyordu. Ona bir şey olmasını istemiyordu. Çok korkuyordu. Yaşadığı duygu sadece pişmanlık değildi. Onu kaybetmekten çok korkuyordu. Ona bir şey olma ihtimalini düşündükçe nefes alamıyordu. Teröristler otomatik kapıyı uzaktan açtılar. Azra ile Asya hızla muayene odasına koştular. Azra ameliyat için ne gerekiyorsa her şeyi hazırlamaya başladı. Asya da ona yardım ediyordu. "Geldik, Uğurböceği yenge hanım." Parsı aceleyle yatağa yatırdılar. Azra derin nefesler alıp vererek sakinleşmeye çalıştı. "Abla sakin ol, sen Parsı iyileştireceksin. Ben sana inanıyorum." Azra zorla gülümsedi ve Parsın üstündeki kıyafeti yırttı. Mermiyi çıkarmak için cerrahi işlemlerine başladı. Parsın baygın yüzüne bakmadan yapmaya çalışıyordu işini. Bakınca eli titremeye başlıyordu. 45 dakika sonra- "Çıkardım kurşunu. Kötü bir yere saplanmıştı. Şuan tek yapabileceğimiz uyanmasını beklemek." Karınca ağlayarak Parsın yanına ilerledi. Parsı yaralı gördüğü andan beri sadece ağlıyordu. Parsın yattığı yatağın yanına çömeldi. Fısıldamaya başladı. "Abim... ben geldim. Kardeşin." Karıncanın gözyaşları Parsın yüzüne akıyordu. "Abim ben seni hiç böyle görmeye alışık değilim. Allah aşkına kalk uyan. Sen benim yıkılmaz yaslandığım duvarımsın. Ben sen olmazsan ne yaparım? Sen benim her şeyimsin. Sen bana yeri geldi anne oldun... yeri geldi baba oldun... yeri geldi abi oldun... Ben sana abi dediğim her aslında aileme sesleniyorum. Lütfen abim beni bırakıp gitme." Asya yavaşça Karıncanın yanına yürüdü ve omzuna elini koydu. "Karınca... harap ettin kendini. Bak emin ol iyi olacak Pars. O seni bırakıp gitmez." Karınca yaşlı gözlerle Asyaya baktı. "Hadi gel biraz hava alalım." Dedi Asya ve Karıncanın koluna girdi. Karınca, mağaranın dibine çökmüş sessizce ağlayan Azrayı görünce durdu. "Ne oldu? Niye ağlıyorsun? Bak ölürse istediğin olacak işte! Burada durma nedenin kalmayacak. Gideceksin o güzel eski hayatına." Azra başını kaldırıp Karıncaya baktı. Haklıydı. Ne dese haklıydı. Çok kötü davranmıştı onlara. Şimdi de ona bir şey olacak diye çok korkuyordu.
Akrep kimseye fark ettirmeden kampa girdi. Neler yaptıklarını merak ediyordu. Herkes muayene mağarasının önündeydi. Doktor, kurşunu çıkarmış olmalıydı. İyileşecekti kesin. Ölmemeliydi zaten. Onun gerçek yüzünü ortaya çıkarıp kendisi öldürecekti. Kamptakilere gördüklerini anlatırsa kimse ona inanmazdı. Direkt böceğin yanına gitmeliydi. Gitmesi yasaktı biliyordu, ama gidecekti. Bu haini yanlarında tutamazdı. Şimdi kamptan ayrılmalıydı. Pars eğer ayaklanırsa ilk işi kendisini öldürmek olurdu. Sessizce kamptan ayrıldı. Gece 12.00~ Teröristler, Parsı Azra ve Karıncaya emanet edip mağaralarına çekilmişlerdi. Azra Parsın serumunu kontrol etmek için yanına girdi. Sonra yüzüne baktı. Gülümsedi. Elini yavaşça yanağına koydu, parmaklarını sakallarının üstünde gezdirdi. Gerçekten çok yakışıklıydı... Sonra dağılmış Saçlarına uzandı elleri. Yavaşça dokundu. "Nasıl? Beğendin mi?" Azra hızla elini çekti saçlarından. "Pars?" Pars, ela gözlerini yavaşça açtı. Sesi kısık çıkıyordu. "Napıyorsun doktor karpuz mu seçiyorsun? Bütün yüzüme dokundun." Yaramaz bir çocuk gibi sırıttı. Ama bu gülüş ilk defa onu rahatsız etmemişti. O da gülümsedi mutlu bir şekilde. Azra güldü mutlulukla. Karınca Parsın sesini duymasıyla yanına koştu. "Abim! Abim uyandın abim! Biliyordum beni bırakıp gitmeyeceğini!" Var gücüyle sarıldı Parsa. Pars acı içinde inledi. "Oğlum, 100 kilonu yaramın üstüne yükleme lan!" "Özür dilerim abim. Sen iyi ol yeter ki." Pars bir baba şefkatiyle baktı Karıncaya. "Gel la buraya." Tekrar sarıldılar. Azra da mutluluktan ağlıyordu. Ona bir şey olmamıştı. Olsaydı ne yapardı? Asya da Parsın yanına geldi heyecanla. "Uyanmışsın. Geçmiş olsun." "Sağol..." Azra "Tamam şimdi dinlenmen gerekiyor biraz, tamam mı?" Pars gülümseyerek ona baktı. En son hatırladığı onun güzel yüzüydü. Uyandığı an gördüğü şey yine onun güzel yüzüydü. Bu hayattan başka ne isteyebilirdi ki? Karınca ile Asya mağaradan çıktı. Azra da muayene etmek için yanına yaklaştı. "Nasıl hissediyorsun?" Pars sırıttı. "Sen yanımdayken kötü hissetmeme imkan yok, doktor." Azra gülümsedi. Pars birden kaşlarını çattı, şaşırmıştı. "Gülümsedin mi sen... Bana?" "Yeni uyandın nasıl bu kadar zevzeklik yapabilirsin?" "Doktor ilk defa mı kurşun yedik zannediyorsun? Hayatımızın parçası bu. Hayatın sonu ölüm. Ya kurşun ya tümör. Birinden biri alacak canımı... Tabi sen önce davranmazsan." Azranın gülümsemesi birden durdu. "Dinlen şimdi sen. Uyumaya çalış." Azra mağaradan çıktı hızla. Parsın son dediğini canını sıkmıştı. ... "Uğurböceği yenge hanım, Pars nasıl?" "İyi, uyandı bi kaç saat önce." "Uyandı mı? Yenge niye söylemiyorsun ya?" Azranın etrafını saran teröristler hızla muayene mağarasına gittiler. "Ooo Pars, uyanmışsın." "Geçmiş olsun Pars." "Senin gibi vahşi hayvana bir şey mi olur be!" "Dayanıklı patronumuz be. Sen o tümörü de yeneceksin biliyorum ben." Azra uzaktan hasta yatağında yatan Parsı izliyordu. Yaşadıklarını düşünmeden edemiyordu. Pars, gerçekten diğerleri gibi değildi. Onları korumak için canını tehlikeye atmıştı, bir askeri de. Onlara silah çeken teröristin hedefi o asker olmalıydı, Azra ile Asyaya bir şey yapamazdı çünkü Pars Azrayla sevgili olduklarını söylemişti artık teröristler onlara zarar veremezdi. O teröristin hedefi askerdi ve Pars askeri korumak için canını tehlikeye atmıştı. O kadar zamandır demediği şey bırakmamıştı o kadar pişmandı ki. Peki ona bir şey olacak diye niye bu kadar korkmuştu ki? En başından beri ölsün diye dua ettiği adamı kaybetme korkusu onu neden bu kadar mahvetmişti? Bu adam napmıştı kendisine? Onun gözlerine bakınca heyecanlanıyordu, gülümsediğinde heyecanlanıyordu, dibine girince heyecanlanıyordu, kalbi hızlı atmaktan yerinden çıkacak gibi oluyordu. Neden? Pars, yanındaki teröristlerle konuşurken Azranın uzaktan onu izlediğini gördü. Gülümseyerek ona baktı. Azra onun gülümsemesiyle yine heyecanlanmıştı. Papağan onların bakıştığını gördü. Ve sırıttı. "Uğurböceği yenge hanım, uzaktan bakmasana sevgiline. Gel sen biz çıkarız yanından." Tabi bir de bu mesele vardı. Pars neden sevgili olduklarını söylemişti ki? Azra onların yanına yürüdü. "Bence de siz çıkın. Dinlenmesi gerekiyor." "Yenge sevgilimle vakit geçirmek istiyorum de biz anlarız ya." Dedi biri gülerek. Azra şeytani gözlerle ona baktı. Adam korku içinde sendeledi. "Ne dedim ben ya? Tamam çıkıyoruz. Çıkın hadi." Pars ile Azra baş başa kalmışlardı. Pars sırıtarak konuştu. "Doktor bir şey soracağım ben sana." Yine yaramaz bir çocuk gibi gülüyordu. Eskiden olsa bu gülüşe sinir olurdu, ama şimdi mutlu oluyordu. "Doktor baya korktun he." Azra gözlerini devirdi. "Niye korkmuşum?" "Senden önce mermi benim canımı alacak diye." Azra gözlerini devirdi. "Ben yarı baygındım ama bazı şeyler hatırlıyorum..." "Ne hatırlıyorsun?" "O asker sizi götürmek istedi. Yani buradan... Benden kurtulma şansın ayağına gelmişti. Neden gitmedin? Bugüne kadar hep kaçmaya çalıştın ama o askerle gitmedin?" Azra güldü. "Doğru diyorsun, o ana kadar senden kurtulmak için her türlü şansımı denedim. Buradan senden..." Sonra tebessüm ederek gözlerine baktı. Pars, Azranın ilk defa böyle baktığını görüyordu ona. Bugüne kadar hep nefret ve iğrenme görmüştü onun gözlerinde. Ama bu bakışı ilk defa görüyordu. Gök mavisi gözleri kalbine işliyordu. Azra gülümseyerek yatağının yanına geldi. "Ama bazı şeylerin sandığım gibi olmadığını fark ettim." Pars, duyduklarını idrak edememişti. "Nasıl yani?" Yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Pars çok heyecanlanmıştı. "Biraz geç oldu ama... artık anladım Pars." Fısıldadı. "Sen onlar gibi değilsin." ... Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir.🙃 |
0% |